10 Mayıs 2024 Cuma

Bir Cuma Daha..

                          Bir cuma daha geldi hatta yeni bir ay yeni bir mevsim daha.. Zaman acımasızca akarken, gün gün birikip bizi ezip geçerken bir şeylere tutunuyoruz. Sanata, romana, müziğe, yeşile, ailemize.. Beni besleyen kaynaklardan en az yararlandığım iki hafta oldu şu sıralar. Geçen hafta özellikle çok yorucuydu. Pazartesi eve gelecek ustalar için hazırlık yapmış, evi toplamış onlara yemekler hazırlamış, okula gitmiştim. Ama o gün boya badana yapacak ustalar bize hiç haber vermeden gelmediler - başka bir işe gitmişler- biz de boşuna onca yorgunluk yaşamıştık. Bize tam 10 gün sonra geldiler. Ev evlikten çıkmış halde bir kaç günde olsa yaşamak çok sinirlerimi yıprattı. Benim gibi düzen, tertip hastası biri için baya zorlayıcı günler bunlar. Eşyalar ortada göçebe gibi yaşıyorum on gündür. Sinirlerim harap durumda şu an. Neyse ki dün boya badana işi bitti, usta işi bitirdikten sonra bizden ekstra para daha istedi. Anlaşmamızda bu yoktu, çok sinirlendim. İş ahlakına bu sığar mı diye saydırınca vazgeçti. Ama neden böyle? Neye el atsak, kimle iş yaparsak hep bir dolandırmaya çalışma hep bir sorun. Çalışırken de yerleri çok kirlettiklerinden iki gündür dizlerim üzerinde yerleri siliyorum. Camları silme, ne varsa yıkama, perde takma, bazı odaları değiştirme, odalar arasında eşya taşıma derken öyle yorgunum ki.


                    Ev böylesine düzensizken içimden ne kitap okumak geldi ne film seyretmek geldi ama bu kargaşayı görmemek için yine de bunlarla vakit geçirdim. Kütüphaneden aldığım üç kitaptan birine başladım ve bitirdim. Tanizaki'nin Bazıları Isırgan Sever kitabını okudum. Romanda Kaname ve Misako adlı evli çiftin yürümeyen evliliğini okuyoruz. Kayınpederlerinin  japon kültürü, gelenekleriyle birleştirme çabaları, karıkocanın boşanacaklarını çocuklarına söyleyememeleri, yıllardır aynı evde yaşamalarına rağmen buna bir son vermemeleri ekseninde kitap dönüyor. Özellikle japon kültürüne ait şeyler hakkında bilgi ediniyorsunuz. Mesela o yıllarda kukla tiyatrosunun bu kadar önemli olduğunu, her köyde bunun olduğunu bilmiyordum. 20. yüzyıla kadar kadınlarda ön dişlerini siyaha boyadıklarını bunun moda olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım.




                  Kütüphaneden aldığım diğer kitap Kendini Arayan Adam. Mehcer denilen Göç edebiyatının isimlerinden Mihail Nuayme tarafından 1917 yılında yazılmış. 1. Dünya savaşına katılınca yarım kalmış bu kitabı yazmak, 30 sene sonra Lübnan'a dönünce tamamlamış. Hiç konuşmayan bir kahvehane de çalışan Arkaş'ın günlükleri olan kitapta ki fikirler ilginçti.




              Bir dizi bitirdik bu hafta. The Severance. İşe gittiğinizde ev yaşamınınız, eve döndüğünüzde iş yaşamınıza ait her şey zihninizden silinse,  hiç bir şeyi hatırlamasanız nasıl olur? Bu dizi de beyinlere takılan bir çiple böyle oluyor ama insanoğlu işte, gönüllü de olarak da taksa bu çipe belli bir süre sonra bu esaretten kurtulmak istiyor. 9 bölümden oluşan dizi zaman zaman sıktı, gereksiz uzatmalar vardı. Bir de belgesel seyrettim Antares diye. Şili'de yoga meditasyon yaparken yavaş yavaş etrafına toplanan insanları mürit yapan bir adamın öyküsü. Tabi sapkınlık, cinayet her bişi başlıyor sonra. İlginç bir belgeseldi, insanlar nasıl bu aşamaya gelebiliyor bir anda şaşıp kalıyor.



                             Binoche filmlerini seviyorum. Sils Maria güzel bir filmdi, jenerasyonlar arasında ki farklara değinmişti.  İnstagramda birbirimizi takip ettiğimiz biri bana Mubi seyretmelik film hediye etti bu hafta.Journey in to the Desert. Ingeborg Bachmann ve Max Frisch arasında ki ilişkiyi anlatan güzel bir filmdi. Kadın erkek ilişkilerinin temel kalıplarını iki yazar arasında da görmek beni şaşırttı ama ne yazık ki artık bu bir gerçek galiba. Filmin tartışılacak çok konusu var. 




                   Evimize fazla gidemedik sadece bir hafta sonu gidip sobayı kaldırdım. Ama hata yapmışım ertesi gün çok soğuk oldu. Yaza geçmede sabırsız davranmışım. 


                              Hafta Sonu bisikletimi çıkardım biraz gezeyim dedim ama öyle bir rüzgar vardı ki ! Geriye koyup kısa bir yürüyüş yaptık, en sevdiğimiz çiçek ekmeği aldık, eve dönüp kahvaltı yaptık.


Köyümüze de bahar geldi..


Arkadaşlarla buluştuğum günler.. Yapılan el emeği leziz pastalar...




Kitaphaber sitesinde yeni yazım çıktı, okumak isteyenler buraya

Bugün cuma. Tüm öğretmenler olarak bu hafta işlenen cinayet ve geçen hafta bir kadın öğretmenin veli tarafından yumruklanması ve bilemediğimiz bir çok şiddet olayından dolayı çok üzgünüz. Çoğu öğretmen elinden gelenin en iyisini yapıyor ama 30 yıllık öğretmen olarak şunu söyleyebilirim ki; son on yıldır öğretmenin veli hatta öğremci gözünde değeri çok azaldı. Herkes öğretmenden daha iyisini biliyor ve bunu dayatıyor, en küçük sorunda çözüm bulunacağına şikayet, şiddet yolu çiziliyordu. Biliyorsunuz geçen gün bir okul müdürü 17 yaşında ki öğrencisi tarafından başından vurularak öldürüldü. Öyle üzgünüm ki bu olaya..Bugün tüm yurtta iş bırakma eylemi vardı. Umarım bir çok meslekte ki gibi öğretmenlerin de kıymeti yerini bulur.
Umutlarımızın körelmediği, kötülüklerin azaldığı günlere diyelim o zaman..



8 yorum:

  1. Türkiye gittikçe Amerikanlaşmaya başladı, silahların da bu kadar yaygın olması çok düşündürücü! Sonunda okullara metal dedektörüyle girilecek galiba :(
    Geçmiş olsun boya işi ve ustalar zor iş, bende de var bugün usta….

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 10 bine silah satın almış zaten. Ama gençler arasında ki şiddet beni çok endişelendiriyor. Nedeni olarak artık sanal dünyada kontrolsüz varolmalarını, ailelerin ipin ucunu çocukluktan itibaren kaçırmaları ve zaten kendi ailelerinde model gördükleri olumsuz ebeveynlere bağlıyorum daha çok. Yumruklanan öğretmen kadına da ilk 9 yaşında ki öğrenci '' ben sana gösteririm'' demiş sonra da babası koşa koşa okula gelip koridorda dövmüştü.

      Sil
  2. "Ustalar tam vaktinde geldi, her şeyi olması gibi gerektiği gibi yapıp tertemiz bırakarak söz verdikleri sürede evden ayrıldı." Buyrunuz size fantastik bir cümle. :)
    Sayende iki hafta kadar önce Mubi üyeliğimi yenilediğimi hatırladım. Nasıl böyle kolay unutuyorum onu da bilmiyorum. Belki bu gece Ingeborg Bachmann'lı olanı izlerim, merak ettim. Biyografik filmleri/kitapları çok seviyorum. O tarikat belgeselini de izledim. Eşim bir ara salona geldiğinde "ne acayip şeyler izliyorsun hayatım" dedi, dedim ki insan aklının ruhunun gidebileceği karanlık uçları en güzel ortaya seren şeylerden biri tarikat belgeselleri. Çok ama çok sinir bozucu olmasının yanı sıra tabii. Polisiyeyi de bu yüzden seviyorum sanırım. Ay ne çok yazdım. İyi geldi seni okumak. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de ilginç şeyler seyretmeyi severim. biyografik olanları daha çok seviyorum. Wild Wild Country belgeselini seyretmiş miydin, onu da tavsiye ederim..

      Sil
  3. Anneler Gününüz kutlu olsun efendim:)

    YanıtlaSil
  4. o boya badana işleri gerçekten çok yorucu. 2 sene oldu biz de geçirdik o yoldan. yorucu yıpratıcı bir serüven. sonu temiz ve güzel olmuştur. sağlıkla oturun güzel arkadaşım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz , çook yorulduk ve hala yapılmamış işler var. Tertemiz oldu o başka tabi. Bu bize 10 yıl yeter diyoruz :)

      Sil

Aralık Cuması

                 Tolstoy şu sözleri söylemiş midir bilmem ama çok severim;            ''Epey yaşadım ve mutluluk için neyin gerektiğ...