24 Eylül 2018 Pazartesi

Ekşi Böğürtlenler

                      Nihayet Karl Ove okumaya başladım. Sevip sevmeyeceğimi bilmediğimden beşleme serisinin ilk kitabı Kavgam'ı aldım yalnızca. Daha elli sayfa okumadım ama ilk sayfalar beni içine çekti, tuğla gibi kitabı acaba nasıl okuyacağım telaşına düşmedim. Çünkü akıcı bir dille sizi kendine bağlıyor ve sayfalar elinizde eriyor. Kitabın ilk sayfalarında bir bölüm var,her insanın sorunu zaman nasılda çabuk geçiyor umutsuzluğuna değiniyor Karl Ove, size de hemen yazmak istiyorum.
                '' Tüm çocukluğumuz ve ilk gençlik yıllarımız, nesneler ve fenomenlerle aramıza doğru mesafeyi koymaya çalışmakla geçer. Okuruz, öğreniriz, tecrübe ederiz, düzeltiriz. Sonra bir gün öyle bir noktaya geliriz ki, tüm gerekli mesafeler konulmuş, tüm gerekli sistemler kurulmuştur. İşte o nokta da zaman daha hızlı akmaya başlar. Önüne hiç bir engel çıkmaz, herşey ayarlanmıştır, zaman hayatımızı kateder,  günler göz açıp kapayıncaya kadar devam eder, ne olduğunu anlamadan bakarız ki kırk ,elli, altmış yaşımıza basmışız... Anlam, birikim; birikim, zaman; zaman ise direnç gerektirir. ''
              Zamanın hızlıca akıp geçmesini, yaşın alıp başına gitmesini herkes sorun ediyor. Çocukken ya da gençken bunun farkında olmayışımızı sistem kurmaya çalışmakla geçen yıllara bağlıyor Karl Ove. Dün gece izlediğim belgesel Minimalizm de hayatımızın ne kadar çok kullanmadığımız eşyalarla çevrili olduğuna, hep daha fazlasını almaya yönelten bitmeyen ve devamlı beslenen iştahımıza dikkat çekiyordu. 







                        Bir şeyleri satın aldıkça çevremiz nesneler ile doluyor ve bunların esiri oluyoruz. Etrafımız doldukça ve kalabalık oldukça mutsuzlaşıyor, zamanın esiri daha fazla oluyoruz. Sonra da ne çabuk geçti bu hafta, ay, yıl diye sızlanıyoruz. Üzerimizden şu fazlalıkları bir atarsak zaman bizi hapsetmeyecek gibi geliyor. Çünkü şu maymun iştahımız kesilince, arzularımız azalınca zamanı yönetebiliriz sanırım. 
Her gün, yaşanmamış zamanın ilk parçası, bunun iyi kullanılması gerekiyor ama hayatımızda ki fazlalıklar buna izin vermiyor ne yazık ki. 
                   Gelelim şu kırmızı böğürtlenlere. Bugün yürürken karşıma çıktılar, daha olmamış ve ekşiler. Güneşte öyle güzeller ki görmelisiniz diye fotoğrafladım. Konuyla alakası yok ama burada olsun istedim. Böğürtlenleri böyle ekşi ekşi yemeyi çok severim, bir avuç toplayıp yoluma devam ettim. 
                   Hayat bu işte devam ediyor, bunlar bile geride kaldı...






18 Eylül 2018 Salı

Biraz Film Seyredelim

                             Sevgili Macerakitabım  Özlem'in listesini görünce uzun zamandır film seyretmediğim aklıma geldi ve artık bir yerlerden başlamalıyım dedim. Güzel bir izlenecekler listesi hazırlamış. Yavaş yavaş seyretmeye başladım. Çok beğendiğim oldu, eh işte dediklerim de.  İlk olarak Emily Dickinson'un hayatını anlatan filmden başlayalım. 


Bir çok  sanatçı gibi zor ve yalnız geçen hayatı olan Emily kendi yüzyılında kadın kimliğiyle varolmaya çalışan bir şair.  23 yaşında sosyal hayatla bağını kesen şair, 15 Mayıs 1886’da Amherst, Massachusetts’te babasının evinde ölünceye dek yazmaya devam etmiş. Yazdığı 1775 şiirden, yaşadığı süre içerisinde sadece yedisi yayımlanan Dickinson’ın şiirleri, mektuplarıyla birlikte ölümünden sonra kardeşi Lavinia tarafından yayınlanmış.
Film ağır ilerlemesine rağmen Emily'i canlandıran Cynthia Nixon oldukça başarılı. Film de yoğunlaşması gereken konularda eksiklik olduğundan Emily hakkında kısa kısa bilgilere sahip olduğumuz duygusuna kapıldım. Genç yaşında kendini topluma kapanma nedenlerini iyi verememiş geldi. Daha iyi işlenebilirdi yaşamı bence. Sanatçı özellikle yazarların yaşamına ilginiz varsa seyredin derim.


Seyrettiğim ikinci film Certain Women..  Kelly Reichardt filmleri daha önce seyretmemiştim. Bu filmiyle de beni kendinden uzaklaştırdı sayılır. Birbirinden bağımsız kadınları ele almış film boyunca ama o kadar durağan geldi ki anlatamam. Sonunu getirmeye çalışmam belki sonunda birşeyleri birbirine bağlar diye beklentiye girmemdi. imbd puanı 6.4


Diğer bir film de konusu Paris'te geçen bir film Madame .. 2017 yapımı film eğlenceli bir konu da dönüyor. Dili ingilizce olmayıp fransızca olup Paris ruhunu yansıtsaydı daha çok beğenebilirdim. Yine de iki saat boyunca sıkılmadan izledim.

dark ile ilgili görsel sonucu


Dizi olarak Dark favorimiz şu sıralar. Almanya'nın bir kasabasında gizem dolu olaylar zaman denen kavramı da sorgulatarak ilerliyor. Daha 6 bölüm izledik, merakla ne olacak bu işin sonu diye bekliyoruz. Gerçi bazı yerlerde çok klişe şeyler oluyor ama bitireceğiz sezonu..







9 Eylül 2018 Pazar

Tokat'a Gidersek


                          Geçen hafta Karadeniz yaylaları turuna katıldık. Sonrasında üç günümüz boş olduğundan ne yapsak, nereye gitsek derken kendimizi Tokat'ta bulduk. Daha önce gezmediğimiz yerleri seçtiğimizden Tokat gezisi nasıl olacak diye çok merak ediyordum. Kendimize şehir içinde olan Tokat kale manzaralı Royal Hoteli seçtik. Konumu dışında fazla birşey beklemeyin. Fotoğrafta da gözüken o. Geldiğimiz sabah biraz dinlenip Karadeniz pastanesinde çayımızı içtikten sonra sıcak falan demeden çıktık şehri keşfe.



Şehrin her yerinden gözüken Tokat Kalesi Roma döneminde yol güvenliği için kurulmuş, 1074 yılında Danişmend Melik Ahmet Gazi tarafından fethedilen bir kale. Osmanlı Devletinde '' Çardak-ı Bedevi '' denilen zindanda Bizans imparatoru A. Diogenis olmak üzere 3. Viad yani Drakula olmak üzere bir çok ünlünün tutsak tutulduğu kale olmuş.


Kale eteklerinde kurulmuş şehri gezerken harika camilere rastladık. Bunlardan biri Ulu Cami. Danişmendliler döneminde 12. yy da yapılmış. Ulu caminin güney batı köşesinde bir kuş evi oyulmuş. 




Ali Paşa Caminin yanından Sulusokak'tan yukarı doğru yürüyünce bir çok tarihi eser ve cami bu bölgede toplanmış olduğunu gördük. Zaten sokaklar tarihi bir müze gibi. Sanki yıllar öncesine dönmüş gibi olduk.


Eskiden tüccarlara otel gibi ev kiralanırmış. Evlerde ki odalarda dolap banyolar bulunuyormuş. Etrafta ki eski evlerin çokları beni hayrete düşürdü. Ama bu mahalle de Suriyeden gelenler yoğun bir şekilde yaşamaya başlamış. 



Sokaklarda yünlerini döven kadınlar , onlarında başında bekleyen çocuklar.. Mahallelerde durum işte böyle :)


Bey sokağı da eskilere doğru bir yolculuk.. Geç Osmanlı ve cumhuriyet dönemine ait evler Anadolunun iyi korunmuş ev örneklerinden..


Tokat şehir müzesine girmeden olmazdı. Diğer şehirlerin aksine ücretsiz giriş vardı. Arastalı Bedesten Müze olarak adı geçiyor. Evliya Çelebinin '' Sultan Çarşısı kadar güzel bir çarşıdır. Halep ve Bursa çarşıları gibi gayet tertip üzere kurulmuştur,'' dediği bedesten bugün Tokat müzesi olarak kullanılıyor. 


Şehir içinde çarşıda ki mağazaların arasında sakin sakin duran türbeler de bulunuyor. Bunlardan biri de  Esentimur Türbesi.


Şehrin merkezinde bulunan Taşhan tüm turistlerin uğrak noktası. Türkiye'nin en güzel beş hanından biriymiş. Anadolu'da ki en büyük şehir hanlarından bir olan Taşhan 17. yy da yapılmış. İçte 76 dışta 27 mekan varmış. Bugün avluda çay ocakları ve kafe var. Şöyle yukarıdan baktığımda bir zamanlar özenle ve binbir emekle yapılmış bu yapıların içine bugün niye böyle çirkinlikleri doldururuz diye düşünmeden edemedim.


Vee geldik Tokat yazmalarına. Tokat İlinde yazmacılığın 600 yıllık bir geçmişi var. Bu nedenle , Yazmacılığın yapıldığı Anadolu kentleri arasında ise Tokat’ın yeri farklıdır. Yazmacılık geçmişte türünün en güzel örneklerini Tokat’ta vermiş. Evliya Çelebi Tokat yazmaları için: “Beyaz pembe bezi Diyar-ı Lahor’da yapılmaz. Güya altın gibi mücelladır. Kalemkar basma yüzü, münakkaş perdeleri gayet memduh olur” der ve övgüyle söz eder.  


                   Bunca gezmeye yorulupta mola verdiğimiz yerler bizim için çok kıymetli. Tokat merkezde büyük bir tarihi havuzun çevresinde ki masaların bulunduğu Tokat Belediye çay bahçesi. 


Kahveler içilip tekrar en beğendiğimiz sokaklarda gezmeye başlıyoruz. Sulusokak gibi bir yer daha keşfediyoruz. Behzat Bulvarı üzerinde ki tarihi sokak..


Tokat'a gelip Çökeliğin Oğlundan Tokat yağlaması, Niksar çöreği, nohut unundan yapılmış çörek, yoğurtmaç yemelisiniz.



Mahallelerde gezerken karşılaştığımız manzara. Biber kuruları..


Tokat denince akla ne gelir tabi ki Tokat kebabı . Biz Bulvar Kebapta yedik ve bayıldık. Hem çalışanların ilgisi, hem lezzeti bence on numara..


Tokat'ın simgesi saat kulesi. Behzat Semtinde kentin her yerinden görülecek şekilde, 1902 yılında yapılmış II. Abdulhamid’in padişah oluşunun 25. yılı için halkın yardımlarıyla, mutasarrıf Bekir Paşa ve Belediye Reisi Mütevelli oğlu Enver Bey tarafından yaptırılmış. Dört yöne büyük kadranlarla her yarım saat ve saat başlarında iki dakika ara ile tam çalar durumda. Sesi kentin her semtinden rahatlıkla duyulabilmektedir. 


Tokat Belediyesinin etrafını düzenlemiş olduğu Hıdırlık Köprüsü özellikle geceleri çok canlı. Tokat'ta Selçuklu'nun en önemli sultanlarından birisi olarak sayılan Alaaddin Keykubat'ın 3 torununun 13'üncü yüzyılda devleti birlikte yönettiği dönemde yapılan Hıdırlık Köprüsü, günümüze kitabesiyle birlikte ulaşmış tek köprü olarak biliniyor.







Akşam olmak üzere. İnsanlar köprü kenarında ki kafelere gelecekler bu yüzden semaverler hazırlanıyor.


Tokatta ki bir günümüzü yakında bulunan Pazar ilçesine ayırdık.Burada bulunan Mahperi Hatun Kervansarayı ziyaret ettik ilk önce.


 1239 tarihinde Selçuklular devrinde yapılan eserin; biri dış, biri iç diğeri de çeşme kitabesi olmak üzere üç kitabesi var. Kervansaray,  Anadolu Selçukluları’nın hem açık, hem de kapalı kısımlara sahip medrese gruplarında inşa edilen bir kervansaray. Gerek mimari yapısı, gerekse çevredeki Ballıca Mağarası, Kaz Gölü,  Antik kent Sebastapolis, Munamak ve Kemer Suyu Şelâlerine yakınlığı ile kavşak noktasında bulunmaktadır.


Buradan taksi tutarak Ballıca Mağarasına gittik. Pazar ilçesine 9 km uzaklıkta ve rakım olarak 1080 mt yükseklikteymiş..
 Damlataşları, mağara gülleri ve iğneleri, damlataş havuzları ve soğan sarkıtlarıyla dünyanın oluşum yönünden en zengin ve en güzel mağaralarından biri kabul edilen Ballıca Mağarası, gezenleri büyülemekte. Hele mağaranın ziyarete kapalı yerlerinin gezilen yerlerinden daha fazla olduğunu görenlerin şaşkınlığa uğratıyor. Yaz kış mağara içerisindeki sıcaklığın 18-19 ºC olması da insanı hayrete düşüren bir başka olay. 


                        Gelmişken Pazar ilçesini geziyoruz. Adeta büyük bir köy. Kapı önlerinde domates salçası yapanlar, kuşburnu kaynatan, dolmalık biberleri ipe dizenlere bol bol rastlıyoruz. 






Pazar ilçesinden merkezden kalkan minibüsle Tokat'a dönüyoruz. 40 dakikalık bir yolculuk sürüyor ve ücreti 6 tl. Kendimizi tekrar çarşıya atıyoruz. Bu sefer Bakırcılar çarşısını geziyoruz.


Tokat'ta yemek yediğimiz ve bayıldığımız ikinci adres Hacivat Köftecisi. Dükkan içi çok güzel .Tiyatro Sanatçısı Kemal Atangür, köfte salonunun altına kurduğu Oda Tiyatrosu’nda 19 yıldır Hacivat-Karagöz gölge oyununu sergiliyormuş.
Tokat’ta Behzat Bulvarındaki lokantasının üst katında dede mesleği olan köftecilik alt katında ise kendi mesleği olan oyunculuğu bir arada buluşturan Tiyatro Sanatçısı Kemal Atangür, 36 kişilik Münir Özkul Oda Tiyatrosu’nda cuma akşamları Hacivat-Karagöz gölge oyununu perdeye yansıtıyor. "Ekmek arası tiyatro" sloganıyla her hafta sanatseverlerle buluşuyormuş. Ne kadar harika değil mi.. 

Vee son olarak Tokat'ta yediğimiz harika dondurmadan bahsedeceğim. Burada gördüğünüz dondurmanın her biri 1 tl. Hem de tadı harika. Toros Pastanesinde bulabilirsiniz.


Üç gün boyunca genelde Tokat merkezde gezdik, dolaştık. Yıllar öncesinden epey iz taşıyan Tokat'ı biz sevdik. İyi ki gelmişiz dedik. Önemli olan böyle şehirlerimizin bu dokusunu kaybetmemesi. Ama gezerken halkımızın etrafa verdiği zarara, çöpleri bol bol etrafa atışına yine şahit olduk. Keşke duyarlılık yerleşse içimize..


Aralık Ayının İlk Cuması

                        Kara cuma mı Kara Kasım mı ne varmış, mutlaka eksikler bu dönem alınmalıymış, her şey yarı yarıya ucuzluyormuş, heme...