Portekiz anılarım bitti sandınız değil mi:)) Sona sakladığım bir kaç fotoğraf var. Lizbona gidip gezdiğimiz yerler, gördüklerimiz, yediğimiz - içtiğimiz.. 7 tepe üzerine kurulu Lizbon; nostaljik tramvayı, eski kentteki binaları, denizi, insanları hatta 1755'te yaşanan büyük depremiyle İstanbul'un ruh ikizi sayıyorlar...
Lizbon ya da Portekizcedeki adıyla Lisboa için turistler 'Beyaz kent' tanımını kullanıyor. Gerçekten de eski kent Alfama'nın kıvrılarak yukarıya doğru uzanan daracık sokaklarını tırmanıp, tepeden kente ve limana baktığınız zaman sadece beyaz bir kent ve kırmızı damları görüyorsunuz. Oysa sokaklarda dolaşmaya başladığınızda beyazlık kayboluyor. Lizbon, tarihi binalarını, dokusunu korumayı başarmış kentlerden.
Lizbon Tejo Irmağı kenarında kurulu bir kent. Üstelik bir dizi fay kırığının üzerinde bulunuyor. 1755 yılındaki korkunç depremde tsunami meydana gelmiş ve 60 bin kişi hayatını kaybetmiş. Deprem uzmanları bugün, bu depremin büyüklüğünün 8.5-9 şiddetinde olduğunu tahmin ediyor. Bu korkunç depremde, bir tek bugün eski kent olarak bilinen Alfama'ya bir şey olmamış. Alfama'ya 28 no'lu tramvayla çıkmak mümkün..
Lizbon'da dikkatinizi çekecek bir diğer yapıda upuzun 25 Nisan Köprüsü. Eski adıyla Salazar Köprüsü... İki dünya savaşı arasında 200 bin mültecinin yerleştiği kentte, 1966'da büyük ölçüde ABD yardımıyla yapılmış. Köprünün ayaklarının hemen yakınındaki bölge de yine özellikle gece hayatıyla ünlü...
En güzel caddesi Rua Agusta.. Aralarında pek çok ünlü markanın da bulunduğu dükkanlar, cafeler, hediyelik eşya veya el sanatları satılan tezgahlar.. Kısacası burası kentin en turistik ve eğlenceli caddesi.. Burada görmeniz gerekenbir başka şey de Eiffel'in mimarı tarafından yapılan Santa Justa asansörü. Asansör sayesinde diğer tepelik bölgeye, Bairro Alto'ya geçiş yapılabiliyor. Buraya tramvayla da gidebiliyorsunuz. Aslına bakarsanız şehrin gece hayatının kalbi burada atıyor. Fado mekanları, restoranlar ne ararsanız var.
Portekiz'e gidip de deniz mahsülü yemeden gelme diyenlerin öğüdünü tuttum. Lizbon'da özellikle sardalye ızgara meşhur. Ancak Atlas Okyanusu'nun kıyısındaki bu kentte elbette okyanus balıklarını bulmak mümkün. Portekizce ve Fransızca dışında bir dil konuşamayan restoran sahipleriyle, el-kol ve tarzanca olarak gayet iyi anlaşabilirsiniz. Vitrinden beğeneceğiniz bir balığı size güzel bir şekilde servis ediyorlar. Servisin öncesinde ekmek ve krem peynir geliyor... Balığın yanında gelen sarımsak ve zeytinyağı soslu, bol tuzlu kızarmış patatesin tadına ise doyamayacaksınız. Üstelik fiyatlar gayet makul. Zaten Portekiz, Avrupa'da bir Türk'ün seyahat edip, gönlünce gezerek alışveriş edeceği ve bütün bunları oldukça ucuza çıkaracağı nadir memleketlerden.
Bu ne balığıdır bilmiyorum ama ızgarada pişerken süper kokuyordu. Önümüze gelince büyük iştahla yiyelim dedik. Bıçağı batırmamızla olanlar oldu. İçi hiç temizlenmemişti ve tamamiyle kanlıydı. Yeniden temizletip ızgara yaptırdık. Ama gördüğünüz bu tabak 7 euro..
Lizbonda yapılacak şeyler tüyosu veriyorum şimdi :
Bairo Alto Bölgesi’nde sıklıkla yazarların, sanatçıların gittiği, art nouveau Chiado’s Cafe Brasileira’da akşamüzeri bir şeyler içebilir; Graça isimli restoranda muhteşem şehir manzarasını izleyerek harika deniz ürünleri yiyebilir (Rua Damasceno Monterio, 9B), fado dinlemeye 1947′den beri hizmet veren Casa de Fados‘a gidip Lenita Gentil’in sesiyle büyülenebilirsin. Michelin yıldızlı restoran Eleven ve şehrin en popüler gece kulübü Lux’ü de listene almalısınız
"insan sıkılırsa
aynı yerde yaşamaktan
ben neden hep aynı
derinin altında
sıkılmadan yaşayayım?"
diye soran Pessoa sırada... 13 Haziran 1888 ile 30 Kasım 1935 arasına sıkışan çok renkli, çok “kişilikli”
ve çok şiirli bir yaşamın baş kahramanı... Alvaro de Campos’un, Alberto
Caeiro’nun, Ricardo Reis’in “babası” Lizbon’lu modernist..Huzursuzluğun Kitabı'nı bilmeyen yoktur ...
1988 yılında Lizbon’da doğan Pessoa ilk şiirini yedi yaşında iken annesi için yazmış.
“sevgili anneme,
buradayım
doğduğum topraklarda
ne kadar sevsem de onu
ondan daha çok seviyorum seni.”
Beş yaşında babasını kaybettikten sonra annesi yeni bir evlilik yaparak bir Portekiz konsolosu ile evlenir ve çift çocuklarıyla birlikte Güney Afrika’ya, Durban!a taşınırlar. Orada İngilizce eğitim gören Pessoa 1905 te Portekiz’e geri döner. Üniversiteye kaydolur ama bir süre sonra üniversite eğitiminden vazgeçer. Akraba yanlarında, kiralık evlerde tercümeler yaparak zar zor hayatını kazanır. Eleştiriler yazar. Gazete çıkarır ama başarılı olamaz. 1912 de şiir yazmaya başlar.
Yurt dışına gidip kocasına forma dışında birşeyler alan bir benim galiba :)
Pessoa resimliydi dayanamadım aldım. Yanındaki defter de benim. Artık gezi günlüğüm olacak ama daha başlayamadım...
.