Çok beğendiğim hatta kendime yakın bulduğum yazar Tezer Özlü'nün okumakta geciktiğim kitabı Yaşamın Ucuna Yolculuk'tan bahsetmek istiyorum. Okuma sırasında yazarken , gezerken hissettiği duyguları yaşamamak imkansız. Zaten o kadar yalın bir dille anlatıyor ki ..
Kitapta Tezer Özlü , Berlin-Hamburg-Berlin, Batı Berlin-Doğu Prag-Viyana-Zagrep-Belgrad kentlerini , Çekoslavakya, Avusturya ve Yugoslavya'yı geçip Bulgaristana varır. Oradan da Niş, Trieste ve Torino'ya gider.Nasıl Pragta Kafka'nın izini sürmüşse Treste'de İtalo Svevo 'un Torino'da da Cesare Pavese'yi izler.
Uzun yolculuklarına diş ağrıları da eşlik eder. Kendisini bir yerde köklü hissetmemek için devamlı yolculuk yapar. Amacı her ne kadar sevdiği yazarların izini sürmekse de rutin yaşama karşı koyuştur. Bu yüzden şehirlerde hep aynı otellerde de kalmaz. Son olarakta Pavese'nin doğup büyüdüğü yer olan S.Stefano Bello'ya gider. Orada Pavese'nin dostu Nuto ile görüşür. Torino'da Pavese'nin intihar ettiği Roma Oteli'nin 305 numaralı odasını bulur, hatta bu oda da değil ama bir alt odada kalır. Pavese'nin yaşadığı, gezdiği sokakları, evleri gezer. Kitabın sonu Pavese'nin itiharını anlattığı kısımla sona erer.
Pavese'nin doğup büyüdüğü Torino'nun S. Stefano Belbo köyünde, “Olmam gereken yerdeyim.” diyen Tezer Özlü'nün yalnızlığını hissederiz.. İntiharı özleyen karakterleriyle Pavese yaşamı boyunca uzun uzun düşünüp kendi intiharını hazırlar. “tüm mısır tarlalarının ve tüm boş gökyüzlerinin uzağında” olmak, hazırlanmak da gereklidir. Torino'da Otel Roma'nın tabutu andıran asansörüyle çıkılan 305 numaralı odasında uyku haplarıyla yaşama veda eder Pavese, henüz 42 yaşındayken. “Ölüm gelecek ve gözlerini alacak, o ölüm ki bizleri sabahtan akşama dek izleyen, sağır, eski bir acı ya da anlamsız bir angarya olarak.” (s 37)
30 Haziran 2011 Perşembe
25 Haziran 2011 Cumartesi
DOĞUM GÜNÜMÜZ
Pelinin doğum günü aslında temmuz ayında..Bu yıl 1. sınıfı bitirdi. Yıl içinde arkadaşlarının doğumgünü oldu ve katıldık. Arkadaşlarının doğum günleri oldukça kendisininkini de devamlı soruyordu..Temmuz ayı ve herkes tatilde olacağından okullar kapanır kapanmaz yapalım dedik.. Doğum gününe yalnızca kızları çağırmak istedi. Zaten kimlerin geleceğine kendisi karar verdi..
21 Haziran 2011 Salı
Bahardan Yaza Bahçemiz
Bahçemin fotoğraflarına bakıyorum da 2 ayda ne kadar çok değişiklik olmuş.
Yazın gelmesiyle iyice canlanmış, coşmuş çiçekler..
Aşağıda kışın sonunda bomboş olan bahçemin nasıl evrim geçirdiğini göreceksiniz :))
Yazın gelmesiyle iyice canlanmış, coşmuş çiçekler..
Aşağıda kışın sonunda bomboş olan bahçemin nasıl evrim geçirdiğini göreceksiniz :))
Gördüğünüz gibi bu çiçekleri mayıs ayında ekmiştim..Şimdi ki halleri ise....
Bu arada da bunu ben yaptım :))
19 Haziran 2011 Pazar
KIZ KIZA GÜZEL BİR GECE
Neredeyse her ay düzenlediğimiz kızkıza, çocuksuz, dertsiz , erkeksiz , bol kahkahalı, bol yemekli gecelerden birini yaşadık dün gece...
Güzel ve lezzetli yemekler yapıldı, mangal yakıldı, sohpet başladı ...
Ve geriye kalan görüntüler...
14 Haziran 2011 Salı
YİNE İSTANBUL..
Hafta sonu yakın bir arkadaşımın nikahı için İstanbuldaydık. Yine dolu dolu bir gün oldu.
Eee artık eve dönme vakti....
Sabah erken saatlerde kalkılıp Kadıköy'de kahvaltı yapıldı.
Beşiktaş vapuruyla güzel , kısa bir yolculuk...
Sonra da Galata çevresinde gezinti..Yine duvarlara bakıldı, neler yapmışlar duvarlara..
Bir okulun bahçesindeydi bu heykel, duvarda...
Kapı açıktı, hemen girildi , merdivenleri, avizesi çok güzeldi...
Pera Müzesinde gidemediğim Karaburçak sergisine de gittim, çoook mutluyum :))
Alt katlarında da olan diğer sergi de gezildi..
Karnımız acıktı, yemek yemek lazımm...
Sonra bu alışveriş merkezinde gezdik, yine birşeyler aldık...
Kahve molası...
Eee artık eve dönme vakti....
10 Haziran 2011 Cuma
Sokak Sanatı : GRAFFITI
Sanata ve hayata protest bir yaklaşımla bakan sokak sanatıdır Graffiti. Graffitinin genel olarak yasadışı bir uygulama olması, bu konuda yasa eksiklikleri, tarihi eserler, özel konutlar dahil, herhangi birçok yerin rastgele boyanarak graffiti zemini kabul edilip uygulama yapılması, graffitiye bakış açısının ağırlıklı vandalizm olarak kabul edilmesinde rol oynamış, uygulayanlar hakkında yasal işlemler yapılmıştır. Özellikle hip-hop kültürünün yaygınlaşmasıyla modern ve asıl şu anki graffiti ortaya çıkmıştır.
Tüm dünyada graffiti 1980 sonrası zirve yıllarını yaşamıştır. Bu süreçte ABD'nde toplumsal sorun haline geldiği bir dönem yaşandığında, sprey boyalar, satıldığı yerlerde kilit altında tutulup, küçük yaştakilere satışı yapılmamıştır. 1980'li yıllaırn ikinci yarısının sonlarında düşüş eğilimi göstermişse de 1990'ların ortalarında yeniden yükselen bir grafik izler.
İstanbul'a her gidişimde beni büyük bir şehirde hissettiren önemli unsurlardan biridir..O kadar çok severim ki onları , yapılışlarını hayal ederim kim yaptı, nasıl yaptı , ne hissetti diye düşüürüm.
Bazı graffiti örnekleri paylaşacağım, benim gördüklerim...
Tüm dünyada graffiti 1980 sonrası zirve yıllarını yaşamıştır. Bu süreçte ABD'nde toplumsal sorun haline geldiği bir dönem yaşandığında, sprey boyalar, satıldığı yerlerde kilit altında tutulup, küçük yaştakilere satışı yapılmamıştır. 1980'li yıllaırn ikinci yarısının sonlarında düşüş eğilimi göstermişse de 1990'ların ortalarında yeniden yükselen bir grafik izler.
İstanbul'a her gidişimde beni büyük bir şehirde hissettiren önemli unsurlardan biridir..O kadar çok severim ki onları , yapılışlarını hayal ederim kim yaptı, nasıl yaptı , ne hissetti diye düşüürüm.
Bazı graffiti örnekleri paylaşacağım, benim gördüklerim...
8 Haziran 2011 Çarşamba
Bir Kitap : TALİH
Daha önceden adını duyduğum ama hiçbir kitabını okumadığım J.Conrad'ın Talih'ini nihayet bitirdim. Kendi çapımda kitabın değerlendirmesine geçmeden ben de kalan izlenimi paylaşayım..
Kitaba başlayıp 80 -90 sayfa okumama rağmen bazı bağlantıları kuramama, olay ve konunun yavanlığı yüzünden kitabın beni kendisine bağlamasında ki zorluğa rağmen yazarın uslübunu ilginç bulmam sonuna kadar okumama neden oldu.
Kitabın açılışı, kitabın kahramanları olan Powelın , Marlow ve yazara bir şans ( talih) eseri üçüncü kaptan olarak bir gemide ( Ferndale ) iş bulmasını anlatmasıyla açılıyor. Başlangıçtaki olayların oluşuna baktığımızda ana karakter Powell gibi gözükse de sonradan aslında yan karakter olduğunu, konunun Flora de Barral etrafında döndüğünü anlıyoruz. Marlow arada sırada tanıklık ettiği çoğu zamanda dinlediği uzun yılları kapsayan olayları yavaş yavaş anlatır.
Dediğim gibi kitaptaki olaylar bildik, melodram ..Hatta Conrad kadın -erkek ilişkilerinde kadını basit değerlendirmeler içine sokuyor gördüm. Bunu birçok kez tekrarlıyor, kadının doğasına bağlıyor.
Kitabın konusundan çok Marlow, Powell arasında gidip gelen anlatım tarzı ilgimi çekti. Olayı bize yalnızca bir kişi değil iki hatta üç kişi anlatır. Bu da geçmişte yaşananları kahramanların kendilerince eksik ya da tam anlatmalarına neden olur. Sonunda ne mi olur? Asıl kahraman Flora bile tüm yaşadıklarını abartılı bulmuştur. Tüm kitap boyunca saklanan, herkesin içeriğini merak ettiği mektupta yazdıklarını ' kabalık' olarak niteler. Yazdıkları bir zamanlar hayatına yön vermiştir ama şimdi yani yıllar sonra 'budalaca' olmuştur. Kitap boyunca talih, yine kitapta Türklerin dediği gibi alınyazısı olayların nedeni olarak görülür.
“Kendi yolunu kendi çizen bir insan pek ender mutlu olur, çünkü çizdiği yolun kendisi genellikle, asla tam olarak doyurulamayan arzular dünyasında pek de uzağa götüremeyeceğini anlayıverir.” sayfa 429
'Talihin gücü çok büyüktür; karşı konulması olanaksızdır ama kendini çoğunlukla, insanoğlunun sahici ya da aldatıcı büyüsü gibi, kırılgan biçimlere bürünerek ortaya koyar. İnsanın, etkisi kestirilemeyen nedenlere parmak basması zordur, ama aslında yaşam öyküsünü anlatan bu romanın yazılmasından Flora de Barral'ın sorumlu olduğunu rahatça söyleyebilirim.'
-Joseph Conrad-
Alıntıları netten yaptım, aslında kitabı okurken birçok yerin altını çizmiştim.Yazmak zor geldi...
Kitaba başlayıp 80 -90 sayfa okumama rağmen bazı bağlantıları kuramama, olay ve konunun yavanlığı yüzünden kitabın beni kendisine bağlamasında ki zorluğa rağmen yazarın uslübunu ilginç bulmam sonuna kadar okumama neden oldu.
Kitabın açılışı, kitabın kahramanları olan Powelın , Marlow ve yazara bir şans ( talih) eseri üçüncü kaptan olarak bir gemide ( Ferndale ) iş bulmasını anlatmasıyla açılıyor. Başlangıçtaki olayların oluşuna baktığımızda ana karakter Powell gibi gözükse de sonradan aslında yan karakter olduğunu, konunun Flora de Barral etrafında döndüğünü anlıyoruz. Marlow arada sırada tanıklık ettiği çoğu zamanda dinlediği uzun yılları kapsayan olayları yavaş yavaş anlatır.
Dediğim gibi kitaptaki olaylar bildik, melodram ..Hatta Conrad kadın -erkek ilişkilerinde kadını basit değerlendirmeler içine sokuyor gördüm. Bunu birçok kez tekrarlıyor, kadının doğasına bağlıyor.
Kitabın konusundan çok Marlow, Powell arasında gidip gelen anlatım tarzı ilgimi çekti. Olayı bize yalnızca bir kişi değil iki hatta üç kişi anlatır. Bu da geçmişte yaşananları kahramanların kendilerince eksik ya da tam anlatmalarına neden olur. Sonunda ne mi olur? Asıl kahraman Flora bile tüm yaşadıklarını abartılı bulmuştur. Tüm kitap boyunca saklanan, herkesin içeriğini merak ettiği mektupta yazdıklarını ' kabalık' olarak niteler. Yazdıkları bir zamanlar hayatına yön vermiştir ama şimdi yani yıllar sonra 'budalaca' olmuştur. Kitap boyunca talih, yine kitapta Türklerin dediği gibi alınyazısı olayların nedeni olarak görülür.
“Kendi yolunu kendi çizen bir insan pek ender mutlu olur, çünkü çizdiği yolun kendisi genellikle, asla tam olarak doyurulamayan arzular dünyasında pek de uzağa götüremeyeceğini anlayıverir.” sayfa 429
'Talihin gücü çok büyüktür; karşı konulması olanaksızdır ama kendini çoğunlukla, insanoğlunun sahici ya da aldatıcı büyüsü gibi, kırılgan biçimlere bürünerek ortaya koyar. İnsanın, etkisi kestirilemeyen nedenlere parmak basması zordur, ama aslında yaşam öyküsünü anlatan bu romanın yazılmasından Flora de Barral'ın sorumlu olduğunu rahatça söyleyebilirim.'
-Joseph Conrad-
Alıntıları netten yaptım, aslında kitabı okurken birçok yerin altını çizmiştim.Yazmak zor geldi...
5 Haziran 2011 Pazar
Biscuits
Biscuit kelimesi iki kez fırınlanmış anlamına geliyor, orjinali latince '' bis coctus '' ya da '' twice baked.. Biscuits için İngilizlerin ‘scones’ isimli ekmeklerine çok benzeyen bir tür Amerikan ekmeği diyebiliriz.
Ben de yeni bir biscuit denedim, parmesanlı. Aslında parmesanı makarnada daha çok seviyorum ama biscuitte de değişik bir tat oldu. İlgisini çekenler için malzemeyi de veriyorum..
Malzemeler :
- 2 1/2 cup (325 gr) un
- 2 1/2 çay kaşığı kabartma tozu
- 1/2 çay kaşığı tuz
- 1 çorba kaşığı (14 gr) toz şeker ( isteğe bağlı)
- 1/2 cup (113 gr) soğuk küp küp kesilmiş tereyağı
- 3/4 cup ( 180 ml) süt
- 1 adet büyük çırpılmış yumurta
- istenilen kadar rendelenmiş parmesan
2 Haziran 2011 Perşembe
BALKONUMDAN ...
Yaz geldi sayılır..
Artık devamlı ya balkondayım ya da bahçede..
Ama ilk olarak balkonumdan kareler..
Artık devamlı ya balkondayım ya da bahçede..
Ama ilk olarak balkonumdan kareler..
Balkonumun hemen yanı başında çam ağacı..o kadar çok seviyorum ki onu...
Daha önce burada salıncağım vardı ama bu yıl onu değiştirip bu seti aldık..Üzerindeki baykuşlu yastığı da bugün yaptım :)
Boyadığım taşların bir kısmı bu sepette, diğerleri de bahçe de.
Balkonumda birçok asılı şey var. Hepsi de biryerlerden alınmıştır. Bu nazar boncuklarını geçen yıl Taksim de düzenlenen elsanatları festivalinden almıştım..
Annemin geçen hafta hediye ettiği çiçek..Altındakilerde taş üzerine peçeteyle yaptığım dekopajlar..
Burada ki pinokyo da geçen seneki tatilden..Marmaris çarşılarından..
Baykuşta Datça 'dan...
İşte hand made yapımım yastık :)) Pelinin bluzu itinayla kesilip yastığa dikildi..Eline iğne almamış biri için yine de iyi sayılır , değil mi :))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Tatil Cuması
Bugün karneler verildi, kış tatiline girdik. Sabah çok heyecanlıydık öğrencisi olsun, öğretmeni olsun velisi keza. Kaç yıl ...
-
Güzel kasabamızdan merhaba! Geçen gün kasabamıza ait bu fotoğrafı görünce kaydettim sizlerle paylaş...
-
Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...