24 Kasım 2023 Cuma

Cuma Geldi !

              İki hafta geçti yazmayalı, zaman acımasız ve artık ucundan bile tutamıyoruz. Düne baktığımda yaşamamışım gibi geliyor. Ya da bunları ben mi yaşadım, hangi ara oldu duygusu çok baskın. Güzel ve arka arkaya geçen günlerden sonra bunları yazmak için oturduğumda son çektiğim fotoğrafa baktım ve o an hissettiklerimi düşündüm. Uçsuz bucaksız, günbegün hatta her saat şekilden şekile giren şu gökyüzü insanı nasıl da etkiliyor. Neden başımızı kaldırıp yukarı bakmaya ihtiyaç duyarız ki? Neden derin bir soluklanma anında gözlerimiz maviyi arar? 

Bilge insanlar daha iyi biliyor bunun nedenini. İmam Gazali göğe bakmanın faydalarını sıralamış ki şöyle;

             1-Vesveseleri azaltır.

               2-Hüzün ve kederi azaltır.

               3-Korku vehmini giderir. 

               4-Allah’ı hatırlatır. 

               5-Kalpte Allah’ın büyüklüğünü yayar. 

               6-Kötü düşünceleri giderir. 

               7-Karamsarlık hastalığına iyi gelir. 

               8-Âşıkları teselli eder. 

               9-Sevenleri birbirine alıştırıp yakınlaştırır. 

               10-Ve o, duaların kıblesidir...



                   Peygamber efendimizin (a.s) '' sevinince toprağa, üzülünce göğe bakın, Yerde Tevazu, gökte ferahlık vardır.'' hadisini de çok severim. Yeşili de çok severim; huzur, dinginlik,mutluluk, iç sesini dinleyiş yeşilin içinde olmakla gerçekleşir. Devamlı oturduğumuz evin bahçesi de çok güzeldir,kaktüslerim artık ormana döndü ki çok memnunum.


           Güzel bir bahçeye sahip olmak için çok çalışmak gerekiyor. Hele şimdi sonbahar olunca yapraklar çok fazla dökülüyor, eğer süpürmezseniz çamur oluyor. Evde ki işim yetmezmiş gibi bahçeyle hatta iki bahçeyle uğraşmak hem zor hem de zaman alıcı. 




                 Biliyorsunuz ara tatildeydik. Hava da çok güzeldi tüm tatil boyunca. Bir gün bisikletimizi alıp sabah kahvaltı yapmaya yan sahil beldesine gittik. Ama daha yeni yola çıktığımız gibi sırayla hem eşimin hem benim bisikletimin lastikleri patladı. Yakında ki tamirciye gidip zamanımızın çoğunu orada geçirdik ne yazık ki. Ama bu beni caydırmadı -ki eşime kalsa eve geri dönecektik- yine de  gittik. 
Hava o kadar tatlıydı ki anlatamam. Yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri bu sefer denizin tam üstünde yedik, iskelede oturarak karaya bir de o noktadan baktık. Sımsıcak güneş de öyle iyi geldi ki.
Eve dönüp bir de kurabiye yaptım. 


                      Başka bir gün yine kahvaltı için bisikletle yola çıktık. Bu sefere bir çay bahçesinde getirdiğimiz kahvaltılıkları yedik. Sabah çayıyla deniz nasıl güzeldi anlatamam.


O sırada anneme manzaramızın fotoğrafını gönderince o da yeni kalktığını, babamın ona süpriz kahvaltı hazırladığını yazdı ve bana fotosunu gönderdi. Babam son iki yıldır böyle anneme yardımcı oluyor aman nazar değmesin.
Sabah kahvaltısında beraber sonra ki saatler de ayrı tv lerde ayrı programları seyrettikleri zamanlar..


Kızım üniversiteye gidince çalışma odası boşa çıktı. Salonumuzda oturuyorduk ama kış sezonunda doğalgaz faturasını düşürmek için bu odaya geçtik. Salonu kapattık, yeni odamız kutu gibi hem. Fazla işten de kurtulacağımız için çok seviniyorum. Akşam yemeğinden sonra kitabımı aldığım gibi bu köşeye geçiyorum. Türk kahvemi de hemen getiren eşinme minnettarım :)
Ama şunu da ayrı bir post olarak yazmam gerekir ki emekli olmuş adam psikolojisi diye bir şey var. Hesaplarıma göre çalışmayan, emekli olan taraf ben olacaktım biliyorsunuz, ama kader işte. Artık emekli olmuş ve aslında yaşına göre çalışması gereken erkekle yaşam evresinde biz de yeni bir dönemde bulunuyoruz, Allah sonumuzu hayretsin!


                           Bağ evimizde geçirdiğimiz zamanlar çok güzel. Hatta ara tatilde orada da kaldık biraz. Eşime hediye sarı lastik çizme aldım, çamurda rahat çalışsın diye :) Aslında bağ, bahçe işlerini seven taraf sadece biri oluyor gözlemlediğim kadarıyla evliliklerde. Hatta daha çok erkekler istiyor dağda bayırda zaman geçirmeyi, kadınlar bıkmış tabi yıllardır ev işi, çocuk yetiştirme, bir de böyle köye gideceksin bir çok hayatı rahatlatan şeyden mahrum kalacaksın, yaşamak istemiyorlar normal olarak tüm bunları. Bizim evde ise durum tam tersi; eşim hiç sevmez bahçe işlerini. Zaten bel fıtığı var, durumu kötüleşecek diye çalışmak da istemez. Bu işler hep içten gelen bir istek. Ya vardır ya yoktur, ben de var onda yok. 
Ama eşimle hiç bu konularda anlaşamamıza rağmen sırf ben seviyorum, istiyorum diye işlere ortak oluyor. 
Ben de üç saat çalışmaktan sonra yarım saat doğayı seyretmeyi, bir kahve içmeyi, dinlenmeyi çok seviyorum.







                     Ara tatilde hava durumunu gözlemleyerek haftasonu Abant'a gitmeye karar verdik. Annem, kızım ve eşimle yola çıktık. Ara tatil olduğundan bu bölgede bir çok yer dört kişi için oldukça pahalıydı ama Vonresort Abant diye bir otel bulduk ve fiyatıyla uygun geldi. Hem sabah akşam yemek de dahildi. Biraz çekinerek de olsa gittiğimiz otelden çok memnun kaldık. İki katlı villalardan oluşuyor, 4 kişi rahat rahat konakladık. Yemekleri de oldukça yeterli ve lezzetliydi.
               Ailemle anılarıma bir gün daha eklendiği için çok mutluyum..



                       Abant'a ilk gidişimiz ilk değil tabi ki. Neredeyse tüm mevsimlerde gelip gezmişizdir. Bize olan yakınlığı, doğası, gölü, soğuk havada gezintiden sonra sımsıcak bir otelin lobisinde içilen kahvesi, köylülerden yapılan alışveriş ( kestane, bal, erişte, kekik, nane ) çok güzel anılar bunlar.


                    Eve dönüş yolumuzda Sapanca'ya uğradık. O gün aşırı bir yağış vardı, Sapanca'da gezmeden Lulus cafe de mola verdik. 20 kasım evlilik yıldönümüz ve bunu kutladık ailemle bu sene. Gönül isterdi babamda gelsin bu seyahatlerimize ama onu evden çıkaramıyoruz. 
Pasta kahve eşliğinde neşeli bir saat geçirip yoldan meşhur Eşme ayvalarından alıp eve döndük.  


                Bu hafta boyunca iki isme taktım. Aki ve Auster. Aki Kaurismäki sinemasından seyretmediğim Proletarya Üçlemesini izledim hafta boyunca. Eşim bile sonunda hadi aç şu finlandiyalı işçileri de bakalım yine dertleri var demeye başlamıştı. Bu üçleme sırasıyla Shadows in Paradise (1986), Ariel (1998) ve The Match Factory Girl (1990) filmlerinden oluşuyor. Daha önce aslında Kibritçi Kız'ı izlemiştim ama sanırım tekrardan ele aldım Aki'yi. 
Siri'yi ( Paul Auster'in karısı ) okuduktan sonra yıllar önce bir kaç kitabını okuduğum yazara sıra geldiğine karar verdim. 
                    Paul Auster'i lise son, üniversite başlarında okuduğumu hatırlıyorum. Kütüphaneden iki kitabını buldum. Kış Günlüğü yazarın anıları, yaş aldıkça yaşadıkları. Bu türü zaten sevdiğim için çok seri okudum. Görünmeyen güzel kurgulanmış, dili akıcı, Auster dili işte daha ne olsun. Ama çok rahatsız olduğum bir konu var kitapta da ele alınan ve ballandıra ballandıra anlatılan. Abi kardeşin ensest ilişkisi. Son yıllarda cinsellik adına önemli adımlar attık(!) Herkes her istediğini, hissettiğini yaşasın, duygular, güdüler engellenmesin, cinsiyet farkı da neymiş iki cinsle niye sınırlandırıyoruz hayatı falan filan derken ipin ucu kaçtı, artık romanlarda, filmllerde  bir çok değer yıkılıyor, normalleştirilmeye çalışılıyor. Auster tamam kurgusunda insanoğlunu en zayıf yerinden yakalayıp sarsıp adını daha çok duyurmak için yapmış bunu bence. Bir çokları gibi. Ama artıksanat adı altında yapılan çoğu şeyden rahatsız oluyorum ve bu özellikle biz kadınların aleyhinde. 
Off yazacak söyleyecek çok şeyim, karşılıklı olsak anlatır anlatır dururum ama yoruldum bu dünyanın kötüye giden yollarından, iyiye işaret etmeyen her işinden.


Kitaptı, okuldu, evdi derken bir haftayı daha geride bıraktık. Hadi kalın sağlıcakla !

10 Kasım 2023 Cuma

Bugün Cuma


                    "Bir kentte yolunu bulamamak çok da önemli değildir. Ama bir kentte bir ormanda kaybolur gibi kaybolmak için eğitimli olmak gerekir.

Yürüyüş, sadece flanörlük boyunca kendi hakkında düşünmek için bol zaman bıraktığından değil, bazı durumlarda da geride bıraktığımız zamana götüren, belirsiz ve bulanık anıları ortaya çıkaran bir yol çizdiğinden yeniden kavuşulan bellektir kimi zaman. Yürüyüş bu durumda ölümle, özlemle, hüzünle yan yanadır; bir ağacın, bir evin, bir ırmağın ya da bir çavlanın, kimi zaman bir patikanın ya da bir sokağın dönemecinde rastlanan yaşlı bir yüzün sayesinde zamanı uyandırır. Şöyle diyor Pierre Sansot: "Yol çizgisi sadece maddi bir şey değildir, görünmez işaretler de vardır yolda, bu işaretler olmasa yol kaybolur ve biz yolumuza devam edebilsek de aynı yol üstünde olduğumuzu söyleyemeyiz.."

Diyor ya Breton Yürümeye Övgü'de, sokakta dağda bayırda nerede olursa olsun yapılan gezmeyi, adımlamayı, yürümeyi anlamlandıran her okumayı çok seviyorum. Güzel yürüyüş yollarına rastlamayı daha çok seviyorum hele her yerin binalarla dolduğu bir şehirde yaşıyorsanız...


                       Farklı bir yoldan bağevimize gittiğimde bu yolu buldum. Parketmiş bir araba dahi yoktu, sessizdi, insana rastlamadım üstelik. Her yerden insan çıkan bir şehirde böyle güzel bir yola rastlamak ne mutluluk!


Hafta sonu arkadaşlarla yapılan kahvaltının güzelliğine ne demeli..




                   Bu hafta bahçemize marul, havuç, bakla ektik. Yazın da mor lahana, karnabahar ve brüksel lahanası ekmiştik ama kaç ay oldu doğru düzgün büyümediler. Üstelik tırtıllar tüm yapraklarını yediler. İlaçlama yapmaya direniyorum tabi bakalım sonuç ne olacak. Zeytin ağaçlarını da ilaçlamadığımız için çoğu kurtlu oldu ama işe yarayanları toplayıp tuzladık, dökülenleri de toplayıp yağ yaptırdık. Bu bile bizim için paha biçilmez şeyler..



Mandalina ve limonlarımız da bu yıl çok ürün verdi, küçücük ağaçta olsun ne bereketli oluyor anlatamam. Annem de kendi apartman bahçesine kaç tane limon ve mandalina fidesi ekti görseniz. Çok da büyük değil apartman bahçesi ama her yere ekip doldurdu şimdi hepsinin dalları dolu dolu mandalina. Tüm katlarda oturanlar meyve topluyorlar.


Annem toplayıp bana böyle fotoğraf gönderdi :)


                                   Sabahları okula gitmek üzere sahilden yürürken hep aynı yerde yani bu iskelede oturan iki gence rastlıyorum. Her sabah burada oturup bir şeyler yiyip 2 litrelik kola içtiklerini görüyordum. Bir gün dayanamayıp aman gençler ne yapıyorsunuz sabah sabah içilir mi bu deyip biraz şakalaştım. Sonra ki günlerde de muhabbetimize devam ettik. Dün sabah nihayet kola olmadığını gördüm, aman ne sevindim :) 


                  Faslı bir komşumuz var mahallede, kendi yöresel yemeklerinden birini yapmış. Ben de böyle ülke yemeklerine meraklıyımdır, kuskuslu sebzeli ve bol baharatlı bir yemek getirdi. Kuskus demişti ama bu bizim kısırlık bulgurdan da ince bir bulgurdan yapılmış olduğunu gördüm.


İki haftadır okuduğum bir kitap var, bundan uzun uzun bahsetmek isterdim. Çünkü çok beğendim, her sayfasından dilinden, anlatımından çok etkilendim. Siri Hustvedt Paul Auster'in karısı ve bence ondan da iyi bir yazar. Tek kitabını okuyup böyle karar vermek ne kadar mantıklı bilmem ama keşke diğer yazdığı kitaplarını da bulup okusaydım diye istek duyuyorum. Bu kitabının satışı yok bir yerde, sadece Nadirkitap da görmüştüm bir ara ve 950 tl gibi bir fiyatı vardı. Bir arkadaşım kendisinde olduğunu söyleyip gönderdi İstanbul'dan..
Kitap ilişkiler, ebeveynlik, sanat çevresi etrafında dönüyor ve asıl benim de her zaman kafamı kurcalayan bir konuyu zemin alıp işliyor. Bu yüzden çok ilgimi çekti, kafamda ki sorulara cevap vermedi ama insanlık hallerinin farklı kıtalarda farklı ülkelerde bile ortak yanlarının ve sorunlarının olduğunu görmekle iç sıkıntım daha da arttı. 
Bulursanız kaçırmayın, okuyun derim..


                     Okulumuzda artık sobayı yakmaya başladık. Aslında daha önce ki seneler de ekimde soğuk olur ve soba yanardı ama bu sene yaz geç geldiğinden midir bilmiyorum kış da ortalıkta yok. Aman gelmesin diyenlerden değilim, sisli puslu soğuk havaları da severim.



Geçen hafta kız kıza yaptığımız sonbahar partimizi video yapıp kanala koydum, hadi merak edenler buyursun.. 
Bugün ara tatile çıkıyoruz, ne yazık ki bir gezi programımız yok. Bakalım ne yapacağız bilmiyorum. 
Herkese mutlu cumalar !











3 Kasım 2023 Cuma

Kasım Cuması

 İşte geldi güzün en güzel ayı; Kasım..

Biraz da hüzün barındırmıyor mu sizce de? Yazın heyecanı, enerjisi bitmiş, her yer sarı, turuncu olmuş, insanlara da rehavet çökmüş gibidir. Ama kasım da güzel bir ay. Ara ara sıcaklar devam edecek, zeytinleri yağlatacak rüzgarları esecek, bazı günlerde tamam kış geldi dedirten soğukları olacaktır. 

Ben hüzünlüyüm, tv de seyrettiğimiz artık olağanlaşmaya başlamış bir savaş devam ediyor, o masum insanlar pisi pisine ölüyor. Cemil Meriç '' Zulmün olduğu yerde, tarafsızlık namussuzluktur! '' diyor. Suskun kalıyor çoğu insan ya da ee onlarda çok insan öldürdü deyip vahşeti kıyaslıyor.

Ben hüzünlüyüm, kızımı çok özlüyorum.Ev de büyük bir boşluk ve sessizlik var, Neşe de azaldı, garip bir duygu yaşıyoruz insana daha çok acı veriyor. Geçen gün Ian Mcewan'ın Dersler kitabından şöyle bir cümle okudum; '' Çocuğunu sana bağımlı sanırsın ama uzaklaşmaya başlayınca seninde bağımlı olduğunu keşfedersin. Bu her zaman her iki tarafı da keskin bıçak olur.''

Hüzünlüyüm ve nedenini bilmiyorum çoğu zaman.

Sanata sarlıyorum bu yüzden; çok kitap okumak istiyorum çünkü öyle bir şifa oluyor ki bana başka bir şey bu kadar etkili değil. Film seyrediyorum, balkonda oturmaya devaqm ediyorum, hafif müzik eşlik ediyor çoğu zaman. Artık sert müzikleri kafam kaldırmıyor. Güzel işler yapmış insanları görünce öyle imreniyorum ki. Mesela bu sanatçıyı keşfettim bir bakın neler yapmış. Fransa'da - ve bir çok ülkede de sanırım - geceleri özellikle çalışıyor. Üzerine basıp geçtiğimiz kaldırımda ki çatlaklara mozaik çalışması yapıyor. Lyon'da yaşayan sanatçı bu yaptıkları için ''şehrin hatıra defteri'' diyormuş.

Ememem sayfasından bakabilirsiniz.


Bugün cuma. Sabah yola çıktım okula gitmek üzere. Dün gece yağmur yağdı ama bu sabah çok durgun, tatlı bir hava var. Yolumu biraz uzatarak cuma kurulan pazar içinden minibüse gittim. Yazı özlüyorum bu konuda, sabah pazarı gibisi yok. Pazarcılar yavaş yavaş tezgahları kuruyorlar, sebzeler meyveler taptaze gelmiş, insan seli daha olmamış. Öyle güzel ki bu saatlerde alışveriş yapmak. 


Ah şu kabaklar !
Sabah öğrencimden gelen çiçekler !


Çocuklarla yapılan etkinlikler.. Sınıfımızda da sonbahar etkileri sürüyor..


29 Ekimde cumhuryetimizin 100. yılını kutladık tüm ülke. Doğduğum yıl 50. yılı kutlanmış, yüzellinci yılını biz göremeyiz ama umarım çocuklarımız daha güzel şartlarda bunu kutlar. Bayram bizim kasabada da hem gündüz hem gece tüm heyecanıyla kutlandı.


                    Hafta içi kızlarla sonbahar partisi yaptık. Hava da güzel olduğundan bu yıl partimiz benim bahçe de açıkhavada gerçekleşti. Zeytin ağacımın altına bir masa hazırlayıp okul sonrası bir araya gelip gecenin ilerleyen saatlerine kadar oturduk. 


            Sonbahar hediyeleri hazırlamıştık birbirimize. Onları paylaşmak, paketleri açmak bile öyle heyecanlı ki..

Sonbahar pastası yapmıştım, onu da yemeğimizin sonunda yedik :)


             Diğer günler tekrar bağa gidip bizim buralara has kalamata zeytinini topladık. Zeytini toplamak işi de çok zormuş, o gün ağacın yarısını toplayabildik. Ağacım zaten asırlık, çok büyük.. Toplanan zeytinleri annem suya ve tuza bastı. Bir kaç hafta sonra yenebilirmiş.




                        Bağda ki taş sedirimde kitap okumayı çok seviyorum. Diğer arsayla aramızda tel örgüler var. Bu bölgeye alev sarmaşığı ve hanımeli ektim. İyice sarıp güzel yapraklarıyla teli kapatmasını dört gözle bekliyorum ama ekilen bitkilerin büyümesi en az 4-5 yılı buluyor.
Evin yan tarafına yaptığım kaktüs köşemde bitkiler iyice büyüdü bakalım kar yağarsa ne olacaklar..


                      Bu hafta dolunay vardı. Sabah kalktığımda ilk işim pencereyi açıp dışarı bakmak olur. Yine böyle baktığımda gökyüzünün muhteşem olduğunu gördüm, tam da ezan okuyordu. Bu anı çekip instagramda hikayeye koydum. Güzel gördüğüm her şeyi paylaşmak isterim. Nedense böyle -ki arada oluyor bu- ezan paylaştığımda takipten çıkan çok oluyor. Hatta biri sizden böyle paylaşımlar beklemezdim, üzgünüm artık sizi takip edemem yazıp veda etmişti. Anlamıyorum arkadaşlar anlamıyorum! Siz bilirsiniz :)
                        İşte böyle güzel bir hafta geçti, oldukça yoğundu, koşturmacalıydı ve yorucuydu ama güzeldi. Kasıma girmişken yeni umutlar barındırmak istiyorum, tüm dualarımı, dileklerimi herkese gönderiyorum, sabretmeye çalışıyorum, güzel düşünmeye çalışıyorum ve modumu düşürmemeye dikkat ediyorum.
                       Herkese mutlu haftasonları !!






Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...