29 Nisan 2022 Cuma

Hoşgeldin Cuma!


Güzel, mutlu, umutlu bir cumadan merhaba!
İçim içime sığmıyor, neden mi ? Bayram tatili başlıyor ve biz yarın karavanla yola çıkıyoruz. Uzun zamandır seyahata çıkamamıştık. Mayıs ayı başlarken , havalar ısınmışken küçük bir gezi ilaç gibi gelecek kısmetse. 
Geçen hafta neler oldu bir bakalım;
Cumartesi günü tüm yurtta olduğu gibi okulumuzda da bayramı kutladık. Öğrenci sayımız az olmasına rağmen çocuklar ve velilerle çok güzel kutladık. Her sene büyük bir heyecan ve mutlulukla kutluyoruz çocuk bayramını.



Hafta içi öğrencilerimizle bol bol açık hava da zaman geçirdik. Doğadan toplanan malzemeler ile yaratıcı etkinlikler yapıldı.




                Hafta boyunca iki kitap okudum. Fethi Gemuhluoğlu hakkında olan kitap çok kalındı , içinde yazdığı mektuplar, deneme yazısı, ona yazılan şiirler ve ithaf yazılar bulunuyor. Hepsini olmasa da ilgimi çeken yazıları okudum.
Ayrıca Hafta boyunca Suha Arın Belgeselleri seyrettim , geçmişte kalan bu güzellikleri seyrederken neler kaybetmişiz diye az üzülmedim gerçi.

22 Nisan 2022 Cuma

Merhaba Cuma

                 Bu ay ki Sabit Fikir dergisinde yazan , okumayı dört gözle beklediğim Orkun Galolar  Ters Karga köşesinde şöyle başlamış yazısına;

'' Sıkıldım, sıkılırım, sıkılıyorum. Ne çok duyuyoruz bu kelimeleri farkında mısınız? Yapacak şeyler bulma konusunda çoğu kez yetersiz kalıyoruz tamam da günü geçirmek gayesiyle bir ömür geçer mi?

Şimdi bir çocuk sıkılınca önüne bir tablet ya da telefon konuyor ya eskiden kendi oyununu kendin yaratırdın. Mandallardan oyun kurar, sandalyeleri ters çevirip üzerine binerek araba yapardın. Şimdi daha çok şey var ama amaçsız kalmış gibiyiz. 

İşe, okula, kahveye git gel, zamanı doldur. Hafta sonu dışarı çık, yaz tatilini planla, bir hafta tatil ancak yap. İşinle yat kalk, öğrenciysen sürekli ders çalış ama hiç kitap okuma! Bir sürü şeyle ilgilen ama ortada hiç bir şey olmasın. Ne çağ ama!

Hedeflerimizi kaybetmiş gibi değil miyiz? Daha doğrusu bir hedefimiz var mı? Hedefi olmayan insanın canının sıkılmasından daha doğal ne olabilir ki? ''



Günlerim yağmurlu ve soğuk havaya hatta ramazana endeksli oldukça yavaş geçiyor. Sahurla bölünen uykular, gün içi açlık, susuzlukla zorlaşan iş saatleri, bir an önce eve gitme hayallerim ve sonrasında iftara kadar yemek, temizlik vb. rutin işler devam edip gidiyor işte. 
Geçen haftalar da nisana yakışır günler yaşadık. Bir kez öğrencilerle okula yakın bir bahçeye gittik.


                  Onca kar, soğuktan sonra biraz güneşin çıkmasıyla tomurcuklar patladı, her yeri çiçekler sardı. Doğanın uyanışı meğer bir an da oluyormuş. Her sene tekrarlansa da bu döngü, hiç bıktırmıyor, hep merak ettiriyor ve yaşam enerjisi veriyor.
  Sevgili Peygamberimiz 'zikreden dile, şükreden kalbe ' sahip olmayı dilemiş. Dünyanın bunca kötü haline rağmen içinde  olduğum binlerce nimete hayranlık ve şükürle bakabildiğim için şanslı buluyorum kendimi. Ama bir de şöyle bir şey varmış; Tasavvuf ehli,  şükür nimeti değil,onu sana nasibedene görmektir diyor.  Sonra da şöyle ekliyormuş;
''Avam yenecek, içilecek, giyilecek şeylere şükreder, havas kalbe gelen feyze şükreder.''



Nisan ayında ki bir haftalık ara tatilden dönünce sınıfımızda ki tohumlarımıza geri döndük. Bahar uyanışını yakından gözlemlemek , çocukların soruları ve merakları, bitkilere bakım da çok heveslim olmaları ne güzel ..


Ara tatilde bisiklet sezonunu açtım. Durgun bir gün sahilde gezintiye çıktım tek başına. Uzun uzun denize yakın bankta oturdum. Bir kez daha şükrettim böylesine güzel bir kasaba da yaşadığım için. Denizin olması hayatımızda ne de büyük bir ayrıcalık.


                 Deniz çekilmiş olunca tüm güzel taşlar ortaya çıkmıştı. Marmara Denizinin çevresinde çok güzel taşlar yoktur aslında ama yine de işe yarayacakları bulup eve taşıyorum. Geçen sene bahçe duvarına taşları yapıştırmıştım. Bu sene de devam etmeye karar verdim. Bu işin en zor yanı duvara yapışabilecek türde taşları bulmak ve eve taşımak.


Bahçemi artık yaz sezonuna hazırlama zamanı gelmişti. Kıştan çıkan bahçeyi temizlemek, budama yapmak, toprağı bellemek, en sonda da baştan aşağı süpürüp temizlemek oldukça zor bir iş. Bunun için yardım  alarak tüm gün bahçe de çalıştım. Ama sonuçta çok mutlu oldum.


                     Kaktüslerimin bazılarının saksılarını değiştirdim. Tüm kış kar altında kalan kaktüslere bir şey olmuyor arkadaşlar. Hatta kaktüsler ev içinde yaşamayı hiç sevmez, açık havada bir arada olmayı çok severler.


Neredeyse iki haftadır elimde olana bu kitabı bitirdim nihayet. 



                     Cuma günleri bizim pazarımız. Aslında yaz tatilinde pazara gitmeyi çok seviyorum. Çünkü saat 9 gibi uyanır uyanmaz pazar arabamı alır hemen giderim. Dönüşte çayımı demler, pazardan aldığım tazecik sebzeler ile uzun uzun kahvaltı yaparım. 
Çalışırken bu imkansız tabi ki, okul çıkışı gidiyorum mecburen . Öyle kalabalık oluyor ki . 


              Dedemiz geçen sene entübe olup aylarca hastane de yatmıştı biliyorsunuz. Şükür şimdi ayakta ve kendi işini görüyor. Kayınvalidemin bile işini görüyor. Ama yaşlılık öyle zor bir şey ki. Yıllarca hayatını adadığın çoluk çocuğun bile yanında olmuyor ve bu dünya da tek başına kalıyorsun. Evlenmeyip yalnız yaşlanan insanların durumu daha vahim bence. Karı koca yaşlanmanın bile ne büyük bir nimet olduğunu onlar sayesinde görüyorum. Haa anlaşmazlıklar devam etmiyor mu, ediyor ama bir evde yapayalnız oturmaktansa bir can dostunun olması en iyisi.
Fırsat buldukça onlara ziyarete gidiyoruz. Ve şu bir gerçek ki, kadınlar aileyi birleştiriyor, düzenliyor. Eşimi kendi anne babasına karşı görevlerinde devamlı tetikte tutan benim.

Hayat olduğu gibi akıyor , biz yetişemiyoruz hissindeyiz belki ama geçen günlerde okuduğum Gökhan Özcan yazısında ne kadar doğru diyor ;

''Zihinsel olarak bir akış içinde olmamız bizi diri tutacaktır. Hayat, her şey bir tek anın içinde olup bitiyor olsa da bize verdiği his bakımından akan bir şey... İnsanın da hayatın ritminden kopmaması ve hayatın içinde kalması için o akışla uyumlu olması gerekiyor. Bu akışın bir bilinçsiz bir kapılmaya, bir sürüklenmeye dönüşmemesi şartıyla elbette... Her an yeni şeyler getiriyor bize, temel hayat bilgisini kaybetmeden her insan da yeni bir insan olmaya, kendini yenilemeye, daha doğru bir deyişle kendini tazelemeye açık olmalı. Kimliğini, hissiyatını, inançlarını, zamanın her an tazelenen imtihanıyla sınayabilecek cesareti gösterebilmeli. Aksi halde, bu imtihan kaybediliyor, kişilik ve zihniyet statikleşiyor, insan bir noktada takılıp kalıyor. ''
            


Bir hafta daha biterken yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı . Dünya da ki en güzel bayramlardan biri. Ulu önderimiz Atatürk'ün çocuklara ve Türk milletine verdiği bu bayramı bu sene de coşkuyla, minnetle kutlayalım, bayraklarımızı asalım .
Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı Kutlu Olsun!






































6 Nisan 2022 Çarşamba

Sezai Karakoç Okuma Saati *

                        Enis Batur'un Pervasız Pertavsız kitabını okurken geldiğim bölümde Sezai Karakoç'la ilgili yazıya rastlayınca aylar öncesi aklıma geldi. Çünkü kıymetli yazar, şairimiz kasım ayında vefat etmişti hatırlarsanız. Ülkemizden bir yıldız kayıp gidince o ay olmasa da , gelen ayda vefat eden hakkında bir çok şey yazılır çizilir. Özellikle dergiler o ayın konusu olarak bu dünyadan göçüp giden sanatçıları seçerler. 

Özellikle dikkat ettim, Sezai Karakoç'u siyasi ve dünya görüşüne yakın medya dergileri yer verdiler. Ama belli başlı büyük dergilerden ses çıkmadı, içinde ki yazarlarından da değinen fazla olmadı. O ay dergiye tema olarak ısıtıp ısıtıp önümüze sürdükleri Dali, Kafka vb. yazıları devam etti. 

Acaba bu durumu kafaya takan ben miyim yalnızca diye düşünmedim değil. Çünkü bizden olan, kıymetli ve gerçek sanatçılara vefa, ölümünde bile görüş farklılıkları süzgecine takılıp kalmıştı. Çok çok kızdığım bir konu bu, sanat, bilim vb. bir çok konu da ortak değerlerimizde bile ayrışmamız, sahip çıkmamamız.


                            Dün Enis Batur okurken şu paragrafa rastlayınca gerçekten de doğru analiz yapanlar da var bu ülke dedim. Şimdi okuyalım;

             '' Yirmi yıl olmuş, edebiyat dünyamızda iki ''cephe'' nin biribirine sağır kalışını eleştiren yazılar kaleme almıştım peşpeşe. Şüphesiz, o dönemde de bu ayrışmaya yüz sürmeyen iki avuç has şair, yazar vardı, şimdi de olduğunu gözlemliyoruz; ama önyargılar , dünya görüşü ya da hayat anlayışı farklılıklarının körüklediği kafa çevirişler okur çoğunluğunu hep etkiledi, sonunda kaybedenlerin kendilerinden başkası olmadığını bile algılayamadığı insanlar. Bu körelme, gün geldi, ait sayıldıkları ''cephe'' lere bakışlarını da miyoplaştırdı kaldı ki: Görmemeye alışmışlardı. 

               Kimi ilgilendirir bilemem ama , anımsatmak isterim. Benim Sezai Karakoç'la ortak yönüm çok fazla olmasa gerektirir - aynı kuşaktan değiliz, dünyagörüşümüz ve hayat anlayışımız neredeyse iki ayrı uçtadır; onun yeri cennetse benimkisi  besbelli cehennemdir, konumuz burada şiir olduğuna göre; Gün Doğmadan'ı okumadan , ince eleyip sık dokunmadan olmaz derim.''

                   Büyük üstadı rahmetle anarken Enis Batur'un da işaret ettiği bu muazzam şiirle bitirelim .


                                ŞEHZADEBAŞINDA GÜN DOĞMADAN
Yerleşecek yer aramak
Camiinin avlusunda
Soğuk bir taşa oturmak
Gün doğmadan şehzadebaşında
Başı avuçlara almak
Kuşların kanatlarını toplamak
Gecenın çatı katından
Gün doğmadan şehzadebaşında
Yoldan geçen birkaç çocuk
Kubbeyi tutan aydınlık
Mezarlarda yeni sesler
Gün doğmadan şehzadebaşında
Lale gibi çeşmeleri
Menekşeden sebilleri
Türbeleri bir şelale
Gün doğmadan şehzadebaşında
Külahıyla yunus Emre
Sarığıyla Akşemseddin
Kavuğuyla Mimarsinan
Gün doğmadan şehzadebaşında
Tek başına veli ağaç
Dallarıyla taşır göğü
Köklerine bağlı Toprak
Gün doğmadan şehzadebaşında
Kafdağından daha yüksek
Çin Seddinden daha uzun
İçimizde med ve cezir
Gün doğmadan şehzadebaşında
Gün doğmadan şehzadeler
Ellerinde meşaleler
Şehzadebaşını gezerler
Gün doğmadan şehzadebaşında
Cin Halkından kafıleler
Katır sırtında geçerler
Kıra kıra kemanları
Gün doğmadan şehzadebaşında
Kızaran ufka selam
Süleymaniyeden beyazıttan
mutlaka olmak isterim
Gün doğmadan şehzadebaşında
Gün de doğar gün de doğar
Bir gün mutlaka gün doğar
Gün doğmadan neler doğar
Gün doğmadan şehzadebaşında

Fotoğraf ve şiiri buradan aldım
* Pervasız Pertavsız  - Enis Batur












1 Nisan 2022 Cuma

Nisanın İlk Cuması

                   '' 1931 Yılının o tuhaf nisan sabahımda ki hava muhteşem ve ıslaktı, ancak güneş de açmıştı. Pamuk, şeker gibi tatlı, serin , nemli ve berraktı hava; pırıl pırıl bir bahar havasıydı; Strasbourg Bulvarı'nın tam ortasında yeni biçilmiş çimlerin ve denizin kokusunu duymak insanı şaşırtıyordu. Bu hoş mucizeyi bir sağanak, çoğu zaman ilkbaharın geldiğini arsızca müjdeleyen o kaprisli nisan yağmuru beraberinde getirmişti. ''
                   Bugün bitirdiğim kitap ''Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma '' nın açılış hikayesinin ilk paragrafı böyle başlıyor. Bugün nisanın ilk günü . Burada paragrafta ki güzel ilkbahar sabahı yaşadığım yerde yok şimdilik. Bugün oldukça bulanık, ılık ve tozlu bir güne uyandık. Rüzgar oldukça şiddetli esiyor, çölden denizleri aşarak geliyor. Mart ayı bitti nihayet..Mart  çok uzun sürüyor ve gri haliyle soğukluğuyla insanı bzdiriyor. Nisan öyle mi oysa? 

                      Sabah saat 8 buçuk gibi köy minibüsünde oluyorum. Otogarda insanlar gidecekleri yerlere ulaşmak üzere bindikleri otobüslerde başları öne eğik, sıra sıra oturuyorlar. Yirmi yıldır okula gitmek için toplu taşımayı kullanıyorum genelde. Bu uzun süre de gidip gelirken bir kitap ya da gazete okuyana fazla rastlamadım. Hele  son yıllarda herkes bir ekrana secde ediyor her daim.


                                        On beş dakika olsa da kitap okumayı tercih ediyorum. Telefonumun mesaj kısmını bile genelde okulda açmamaya çalışıyorum. Yoksa o mesajı oku, şuna cevap ver, biraz da şuna bakayım derken ekran köleliğine yenilenlerden oluyorsunuz  bir anda. Genelde sosyal medyaya da akşam olunca bakıyorum.
Bu hafta boyunca iki Stefan Zweig kitabı okudum. İkisi de incecik ve kolay taşınan olunca yolda kolay okundu. Yazarın dilini seviyorum fazla çetrefilli değil. Ama anlatıklarında derin anlamlar barındırıyor, insana dair çok şey anlatıyor.


           Zaman zaman Enis Batur'u okumayı seviyorum. Zihnimi tokatlayan, zorlayan entelektüel bir arkadaş gibi kendisi. Bahsettiği şeyleri ne kadar anlamıyorsanız durumunuz o kadar vahim :)
            İnstagramda paylaştığımda biri 'kim bu yazar , şu ünlü yutubıtr mı ?'' diye sormuştu. İnşalah sizde böyle düşünmemişsinizdir :)


''Ey ilkbahar dalı, ne de nazikçe, ne de hoş sallanmadasın..
Dilerim, kış rüzgarları sana zarar vermesin..''
                                     Hafız Şirazi'den..

                         Geçen hafta o kadar kar vardı oysa ki. Pazartesi okula gitmek üzere merdivenlerden inerken bu manzarayla karşılaştım. İki gün önce kuru bir daldı şu ağaç. Biraz güneş çıkınca nasıl da coşmaya başlamış.


                      Hafta sonu Artvinliler Panayırına denk geldik. Karalahana sarmaları, baklavalar, ballar .. 


Çocuklarım okula gelir gelmez hemen evcilik kuruyorlar. Ben artık hiç müdahale etmiyorum. Çocuklar genelde bir araya geldiğinde oyun kurmada zorlanıyor. Bunu bile öğretme de fayda var. Sonrasında kendi kişiliklerine göre oyun içinde var oluyorlar.


Çocuklarla zencefil adam kurabiyesi yaptık..




Her çocuğun tasarladığı kurabiye adam..


                   Uzun zamandır çocukluk fırınıma gitmemiştim. Okula giderken ekmek almak üzere girdim. Kasada genç bir kız vardı. günaydın deyip bir ekmek rica ettim. Ama kız hiç karşılık vermeden ekmeği uzattı. O sıra da ekmekleri fırına veren iki fırıncı genç çocuk vardı. Oysa bu fırında hep yaşlı amcalar çalışıyordu, her gittiğimde eskileri anar, sabahın o saatinde ayaküstü neşe bulurduk. Selamıma karşılık vermeyen bu gençlerin halini görünce bir daha gitmemeye karar verdim.


                 Bu haftanın süprizi canım arkadaşım Esmanur'dan dağları taşları aşarak gelen hediyesiydi..
Bu hafta Kitaphaber sitesinde yeni yazım yayınlandı. Buyrun okumaya!

Yarın güzel bir aya giriyoruz. Ramazan ayı. Bugün Diyanetin sayfasında ki hutbeyi okudum ve bazı yerlerini de sizinle paylaşmak istiyorum:

 Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ramazan, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin...''
Ya Rab! Hamd sana, şükür sana. Eriştirdin bizi yine Ramazana. Müjdeler olsun kavuşanlara. Rahmet olsun kavuşamayanlara. Hastalarımız şifa, dertlilerimiz deva bulsun. Ramazan-ı şerifiniz, mübarek olsun.  













































Aralık Ayının İlk Cuması

                        Kara cuma mı Kara Kasım mı ne varmış, mutlaka eksikler bu dönem alınmalıymış, her şey yarı yarıya ucuzluyormuş, heme...