15 Ağustos 2025 Cuma

Bugün Cuma


                 Savaş ve Bariş'ta Tolstoy ,

'' Mutsuzluk yoksunluktan değil, fazlalıktan kaynaklanıyor,'' der. Romanın kahramanı Bezuhov üzerinden benimde hayatımda rol oynayan cümleyi söyletir;

''İnsanların bunca çabayla kazandıkları zenginliğin ve iktidarın bir değeri varsa, onlardan vazgeçme zevkidir.''

Taşınma haberimizi alan tüm akraba, eş-dost niye böyle bir şey yapmış olduğuma anlam veremeyerek merakla nedenini soruyor. Hak da veriyorum çünkü insan doğduğu, büyüdüğü güzel şehrini, bin bir emekle oluşturduğu cennetten köşe evini  -hatta bir de bağ evini- bırakarak yurdun dört bir yanından gelmiş insanların yaşadıkları sanayi kentine ne diye gider. Benim için ise, gittiğim yerden çok tüm sahip olduklarımı en tadında bir yerdeyken bırakabilme cesareti ve özgürlüğüne sahip miyim diye kendimi sınama dönemi bu. Bunca yaşam tecrübesi, üst üste okunan kitapların katmerleştiği ruhumda bazı yolların açıldığını anladım. Hep seyirci olarak baktığımız yol ayrımlarında artık yola çıkma vakti gelmişti. Hem eşyadan hem arkadaşlıklardan hem akrabalardan kopma, yani bizi esir eden bir çok bağdan kopma zamanı gelmişti ve nereye gittiğim önemli değildi.

                   Ben de insanım sonuçta. Hiç bilmediğim, kültürüme, sosyal alanıma ters insanların ortasına düşüverdim. Sudan çıkmış balık gibiyim. Ama olması gereken de buydu zaten diyerek her şeye sakin yaklaşmaya çalışıyorum. Seçtiğimiz ev daha doğrusu uzun uğraşlarca aradığımız iki katlı evi şehrin biraz çıkışlarında bulunca etrafta ki insan profli de beklenen gibi olmuyor. Gerçi şehrin göbeğinde olsak farklı mı olacaktı? Yurdum insanın özelliklerine hep yabancıyız biz karıkoca, belki de bizde vardır bir şey.

Deprem korkum ve uzun yıllar müstakil evlerde yaşamış bir insan olarak apartmanlarda ki dairelere hiç bakmadık ve şansımıza iki katlı bir evin ikinci katında bulduk. Öyle ki ev de kimse oturmamış henüz, her şeyiyle sıfır. Bu konu da çok şanslıyım. Minik bir balkonum var; daha doğrusu ince uzun. Buraya küçük bir sedir koyarak köşemi oluşturdum hemen.



                     Tabi olmazsa olmazlarım çiçeklerimi de getirmiştim biraz. Onlarda pencere önlerine yerleştirildi ve sıkışık falan demeden güzelce oturmaya başladık. Çevreye bakınca bol bol apartman görüyorum. Ekili bir ağaç yok. Sadece alt katta oturan ev sahibi teyze güzel bahçe yapmış, meyve ağaçları dikmiş. Ağrıyan bacaklarına rağmen yetişen domates, biberler arasında dolaşıp ilgileniyor. Amca da babam yaşında büyük ihtimal. Teyze beni yakaladığı yerde uzun uzun çoluk çocuk dertlerini, hastalıklarını anlatıyor. Amca biraz daha cool. Hem teyzeye göre çok dinç. Elinden düşürmediği sigarasının kokusu ne zaman balkona çıksam bize kadar geliyor. Derme çatma oturma yerleri yapmışlar, Karadenizlilerde görülen ne bulursan koy kapının önüne özelliği onlarda var. Bu kargaşayı görmemek için bahçe içinden hızlıca geçip ikinci kata çıkıyorum. Sonuçta aile evi gibi burası. Üstelik teyze apartman içine kilim koymuş merdivenlere. Bir şey demedik ama ayakkabıları da indirmiyoruz taa bahçenin önünde. Amca bahçede ki sedire uzanıyor dertli türküler dinliyor tüm gün. Yakında ayakkabılarınızı indirin kapı önünde derler mi acaba?



                   Beş tane çocukları olmuş, büyütmüşler evlendirmişler hatta iki tanesi Almanyaya gitmiş gurbetçi. Orada yaşam kurmuşlar, çoluk çocuğu olmuş onların da. Geçen hafta geldiler anne babalarının evine. Bahçede sabaha kadar oturup sohbetler, şarkılar, türküler. Tamam da benim kocam her sabah 7.30 da işe gidiyor ve bunu biliyorlar. Acaba Almanyada bu oluyor mu? Bahçelerde sabahlara kadar gülme, eğlenme.. Anılamıyorum bu insanlar neyin nasıl olması gerektiğini görüp yaşıyorlar ama Türkiye'ye gelince ne değişiyor?


                 Alışamadığım şeylerin başında etrafın bu kadar çok özensiz ve çöp içinde oluşu geliyor. Balkondan baktığımda boş arsanın üzerinde oradan oraya uçan naylonlar, kartonlar görüyorum. Bu durum bir beni mi rahatsız ediyor? Dayanamadım geçen gün çöp topladım mahallede. Ama temizlenecek gibi değil. Her yer inşaat olunca etrafa çok fazla atık atılıyor. Bu ustalar neden eline ne geçerse sokağa atıyor? Mesela pazarcılar da böyle, tezgah açarken tüm kağıtlarını, çöpünü yola atıyorlar, fark ettiniz mi bunu.

Burada bir de çöp konteynırların kapakları devamlı açık. Bizim evin önünde ki sadece öyle sanıyordum sonra çarşıya giderken farkettim ki her yerde bu böyle. Bazılarında kapak bile yok. Evde çöpleri plastik, cam diye ayıran ben burada tek bir çöpe hepsini birden atmak zorunda kalıyorum ve bu beni acayip rahatsız ediyor. Yakında belediyeye dilekçelerimi veririm, durun bakalım. 


                 Hafta içi evden çarşıya yürüyeyim dedim, zaten dümdüz yollar bu güzel işte. İlerde bisikletimle gezerim. PTTye gittim geldim tam 8 bin adım olmuş. Aman ne iyi geldi. Yol üzerinde ilçe kütüphanesini gördüm, en sevdiğim mekanı bulma heyecanını görecektiniz. Sokaklarda her gördüğüm yere girip çıkarak şehri tanımaya ve keşfetmeye çalışıyorum. Yabancı bir yerde böyle keşfetme duygusunu seyahat sırasında yaşarım. Yürümek heyecanlandırır, her sokak farklı şeyler barındırır, etrafı izlerim, insanları izlerim. Bu duyguyu yaşamayalı çok oluyor. Yaz tatilinde kendi şehrimde bile yürüyememiştim.

                  Hafta boyunca neredeyse her sabah çıkıp 6-7 bin adım yürüdüm en azından.



Hafta boyunca okuduğum kitaplar. Thomas Mann Tonio Kröger kısa ama güzel bir kitap. Hatta bir yerinde kahramanımız Kröger yolculuk yaptığı Danimarka'nın bir şehrinde halk kütüphanesine gidip kitaplara bakıyor. Orada çalışan görevli yanına gelerek ne istediğini sorunca kısaca bir bakmak istedim ne var ne yok diyor ve ensesinde bu adamla inceliyor kitapları. Giderken adamın rahatsız edici bakışlarını hissediyor arkasında. 
Bu satırları ben de burada ki kütüphaneye gidişimden sonra okudum ve ilginçtir yaşananlar yer, zaman ve kültürden bağımsız aynı şekilde oluyor. Ben de büyük hevesle kütüphaneye girdim, camsız kocaman karanlık bir salon, masalar ve üzerinde ders çalışanlar, duvarlar boyunca kitapları gördükten sonra bir masanın başına oturmuş irice bir kadın görevlinin delice bakışlarıyla karşılaştım. Halbuki neler hayal ediyordum. Gidip nasıl üye olacağımı fısıltıyla sordum ama bana yüksek sesle karşılık verdi orada çalışan onca insana rağmen. Yine oldukça alçak sesle konuştum ama kadın umarsızca birazda başına iş açmışım tavırlarında yüksek perdeden adımı soyadımı tekrarladı zoraki tavırlarla kaydetti. İçerisinin kasveti ve çalışanın olumsuz enerjisiyle şöyle bir bakıp iki kitap alıp çıktım.
Diğer okuduğum kitap Nurdan Gürbilek Sessizin Payı oldukça iyi bir kitap. Mutlaka okuyun çok beğendim.



Safiye Erol diğer kitabını da bitirdim Ülker Fırtıması. Çok beğendim onu da.




                Ailece burada ki Samsun Pidecisine gittik. Samsun ya da Bafra'ya gitmeye gerek yok buranın iyi tarafı pide konusunda çok ustalar. Özlediğim Sinop mantısını bile buldum burada. Artık devamlı yeriz :)


Güzel kafelerde kahve keyfi..



Haftanın süprizi. Marketten aldığım yumurtalar böyle çıktı. Acaba bu kutuyu yerleştiren bir şaka mı yapmak istedi :)



Denizden uzağım ama gökyüzü de mavi 😀

Hayırlı cumalar, iyi tatiller !



































 Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir.


Bir yola çıkan kişi,
bir yerden bıkandır;
bir yerde konaklayan ise,
bir yolda yorulan -- bu
iki konum böylesine farklı..."

Yürüme | Oruç Aruoba

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Cuma

                 Savaş ve Bariş'ta Tolstoy , '' Mutsuzluk yoksunluktan değil, fazlalıktan kaynaklanıyor, '' der. Romanın...