Sevgi Soysal Tante Rosa ' da şöyle der :
'' Bir kahveye girdi. Strudel. Yağmur yağdı mı strudel yemek bir kahvede, vallahi hayat güzel....''
Viyana 'da olup strudel yemeden, yanında melange içmeden, hele sachertorte nin tadına bakmadan olmaz. Yapılan seyahatların en güzel tarafı belki de , uzun yürüyüşlerin sonunda ya da arasında küçük bir mola verip kahve içip yorgunluk atmak. Kahveyi tek başına sevmem, en azından çikolata olmalı yanında. Hele Viyana gibi bir yerde olup o muhteşem pastalarını tatmadan dönmek hiç olmaz.
Avusturya pastacılık alanında isim yapmış bir ülke, Sacher ismiyle ürettikleri pastalar cafe Sacher olarak tüm ülkeye yayılmış. Sacher otel de en meşhur otelleri.. Şehri gezerken yorulan ayaklarımızı cafe Sacher de oturup kahvemizi yudumlayarak ve enfes Sacher pasta dan yiyerek dinlendirip, klasik müziğin o hoş tınısıyla da rahatlayabilirsiniz.. Biz gece oradaydık. İçerisi tıklım tıklım doluydu. Kasabada yaşayan biri olarak kafelerdeki bu kalabalığı severim. İçeriye girmek için bekleyen insanlar kapıda kuyruk yapmıştı.. Nedense biz bir anda önde olduk. Garson kız yanımıza gelerek , burasının yalnızca otel müşterilerine ait olduğunu söyledi. Biz biraz daha durup etrafa bakmaya başladık. Kız bize acıdığından mıdır bilmiyorum, bir yerin boşaldığını söyleyip kalabalığın içine aldı. Biraz sonra cam kenarı, kafenin en güzel köşesinde mum ışığında oturuyorduk. Hemen melange ve sachertorte ısmarlandı.
Böyle kafelerde oturduğumuzda Pelin de biz ne yersek ve içersek aynısını ister. Şimdiden onunda damak zevki gelişti. Beni taklit ettiğinden ne seçersem onu ister. Bizde kıramayıp gezi bonusu olarak isteğini gerçekleştiririz..
“Viyana kahvehaneleri, benzeri olmayan enstitülerdir, demokrasi kulüpleridir, öğrenme ve aydınlanma yerleridir.”
Öte yandan Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'da şu yazdıkları geliyor aklıma. Bu kadar kalabalıkta yine yalnızlığımı özlediğimden belki :
...''kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazan bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazan da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum.Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum .Kafamda, hiçbir şeyle değişmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana herşeyden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor… Fakat sonra birdendire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum.Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bi hal aldığımı tasavvur edemezsiniz.Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum.