30 Ekim 2016 Pazar

ROMA'DA NE YAPALIM ?



Büyük İtalya turumuzun son durağı Başkent Roma oldu. Roma gerçekten büyük bir kent. Oteller yönünden çok zengin ama çokta pahalı. Biz Vatikan'a yakın bir cadde de ki otelde kaldık. Buradan her yere yürüyerek gittik. Roma'yı ikiye ayırmakta fayda var aşağıdaki nehrin de ayırdığı şekilde. Sol taraf Vatikan bölgesi. Sağ taraf ise Antik Roma bölgesi. 2 günü sol tarafa, 2 günü de sağ tarafa ayırırsanız güzelce gezebilirsiniz.
Roma hakkında ne kadar yazsak az kalır. Ben kısa kısa Roma turu yapmak istedim. 
Haydi buyrun !


           Gerçek bir açık hava müzesi sayılabilecek Roma'nın en güzel meydanlarına o kadar çok ki : 
            Piazza Navona, Piazza del Popolo, Piazza dei Tribunali, Piazza della Repubblica, Piazza Venezia, Piazza Cavour… Ve en güzel caddeleri ; 
           Via Veneto, Via Margutta, Via del Corso, Via dei Condotti…

                      St. Angelo Kalesi  Nehrin hemen yanında. Ortaçağ'da burası hapishane olarak kullanılmış. Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'da bir dönem burada esir olarak tutulmuş. Burayı da gezmek nereden baksanız 1-2 saat sürer. Giriş 10,5 EUR. Kalenin terasından da gerçekten manzara çok güzel. Vatikan hemen karşınızda. 


                          Vatikan ,Roma şehri sınırları içerisinde yaklaşık 900 kişilik bir nüfusla dünyanın en küçük yüz ölçümüne sahip bir devlet. Papa nın sözleri yasa hükmünde. Kendilerine ait bir bayrakları ve aynı zamanda da İsviçre vatandaşı olan 100 kişilik bir orduları var. 
                        Vatikan a girebilmek için oldukça sıkı bir güvenlikten geçmek gerekiyor. Kızımı bile şortla sokmak istemediler. San Pietro Meydanı ve bazilikası  İtalyan polisi tarafından korumasına rağmen Vatikanın içinde güvenlikten İsviçreli askerler sorumlu. Kıyafetlerini de Michalengelo tasarlamış. 






 Galleria Borghese… Roma'nın göbeğinde harika bir cennet.  Canova ve Bernini'nin heykellerini görmek için doğru adres.  Villa Borghese bahçesinde gezinmek de ayrı bir güzellik.


                         Roma'da  bir çok dükkanda  hediyelik mutfak önlükleri, peçeteler işleniyor. Siparişinizi hemen alıp istediğiniz gibi dikiş makinelerinde önünüzde dikiyorlar. İsteyenler için Roma hatırası..



Pastificio adlı makarnacı herkes tarafından önerilen bir yer.Yılların makanacısı.  Esnaf dükkanı görüntüsünde. Günde 2 çeşit makarna çıkıyor. Hep sıra oluyor önünde ve insanlar ya ayakta yiyor ya da makarnaları alıp İspanyol merdivenlerine gidiyor.



İspanyol Merdivenleri ve merdivenlerin bulunduğu Piazza di Spagna meydanı..
1723-1726 yılları arasında Francesco De Sanctis tarafından Kral XV. Louis için tasarlanan İspanyol Merdivenleri’nin yapım amacı üst bölümünde yer alan Trinita dei Monti Kilisesi’ne meydandan ulaşım sağlamaktır.
İspanyol Merdivenleri’nin alt kısmına Roma’nın ünlü çeşmelerinden olan kayık şeklindeki Fontana della Barcaccia yer alıyor.  Şehrin en ünlü alışveriş caddesi olan Via Condotti de merdivenlerin hemen karşısında yer almaktadır.


                  Roma’da ki en eski cafe olan “Caffe Greco”. İspanyol merdivenlerinden inince hiçbir yere sapmadan karşınızdaki sokağa doğru yürüyün, lüks mağazaların arasında kendi halinde bilmeyenlerin ilgisini bile çekmeyecek bir yer. 
                   Duvarlarda antika tablolar, eşyalar ve frak giymiş baş garson sizi “Paris’te Geceyarısı”  filminde gördüğümüz Belle Epoque dönemine bir gezintiye davet ediyor.




Buradan sonra harika bir dondurmacı adresi vermek istiyorum hem de en ucuzundanGelateria La Romana..Tam Roma dondurması değil Rimini asıllı. Rimini ise İtalya’nın Adriyatik kıyısında yazın çok halk kalabalığı olan bir kasaba. Bu dondurma biraz daha farklı. Daha kremalı ve yumuşak. Bir kovası 20 dakikada bitiyor 16 dakikada ikinci kova hemen aşağıdaki atölyede yapılıyor. Kapıda hiç bitmeyen bir kuyruk var. Donmuş gibi değil soğuk krema gibi değişik bir his denemelisiniz 



 Nuovo (Navona)’da bulunan Fontada Dei Quattro Fiumi (Dört Nehrin Çeşmesi)  Bernini’nin şaheseri. 138 Basamağı bulunan ve dünyanın her yanından yüzlerce insanı bir araya getirtip şarap eşliğinde şarkılar söyleten İspanyol Merdivenleri’nin hemen önünde konumlanmış, tekne şeklindeki  Barcaccia Çeşmesi’nin hikayesi ise 1598’deki büyük Tiber Nehri taşkınına uzanıyor.



                   Pantheon’a  eninde sonunda yolunuz düşüyor. Aramasanız bile kalabalık sizi oraya götürüyor.   II. Vittorio Emanuele burada yatmaktadır ve antik Roma döneminden kalma, mimarı tam olarak bilinmeyen bu muazzam eserin “bütün tanrılara” adanmıştır. 




Antik Roma gezinize Kolezyum'u gezerek başlayabilirsiniz. Kolezyum, Flavium karalları tarafından Roma halkına hediye olarak yapılmış bir amfitiyatro . Tribünler farklı sosyal statüdeki insanların ayrı olarak oturacağı şekilde tasarlanmış. Bir dönem meşhur gladyatör savaşlarına tanık olmuş ve günümüze kadar iyi korunarak ulaşmış. Dışarıdan çok görkemli görünüyor ama içi kötüymüş dediklerine göre. Biz girmedik. 


                     Kolezyum sonrası hemen karşısında bulunan Forum'u gezebilirsiniz. Forum da dönemin ticaret bölgesi olarak biliniyor. Forum olduça geniş bir alana yayılmış. İçeride bazilikalar, üç sutunlu tapınaklar, surlar, hamamlar, bahçeler, kemerler bulunuyor. Detaylı gezmek isterseniz 2-3 saatinizi ayırmanız gerekiyor.



                   
                    Geziler sırasında pizza molalarına ihtiyaç duyuluyor tabi ki. Nerede pizza yediysek hepsi çok güzeldi. Özel bir adrese gerek yok.



                              Sonrasında sağlı sollu açık hava müzesi niteliğinde Roma döneminden kalan bir sürü eser, kalıntı göreceksiniz. Düz yürüdüğünüzde sizi görkemli, yapısal olarak pastaya benzetilen Vittorio Emanuele II yapısı karşılayacak. Bu yapının bulunduğu meydanın adı Venezia. 




                      Dediğim gibi Roma yaz yaz bitmez. Ben de azıcık ucundan birşeyler yazayım dedim. Bizim gittiğimiz zaman deprem de oldu Roma yakınlarında. Çokta korktuk. Bilindiği gibi deprem kuşağında , dikkat etmekte fayda var..





























21 Ekim 2016 Cuma

MUHTEŞEM PİSA



Floransa 'da  kalırken yarım günümüzü Pisa'ya ayıralım dedik ve çıktık yola. Trenle 1 saat gibi yolculukla sakin kente ulaştık. Tren garından aşağıya doğru yürümeye başladık. Pisa tam olarak neredeydi bilmiyorduk , en iyisi insanları izlemekti. Kentin ana caddesinde alışveriş için mağazalar var. Tren istasyonundan başlayarak meşhur Corso caddesinden 25 dakika kadar yürüyorsunuz. Cadde üzerinde çeşitli meşhur dükkanları izleyerek, Piazza del Vittoria Emanuella ve Piazza del Garibaldi gibi ufak meydanlardan geçtik.
Nerede bu Pisa diye söylene söylene ilerlerken bir köprüye geldik.



Köprüden sonra bazı binaların üzerinden Pisa'yı gördük sonunda. Çok heyecanlanıp tamamını görmek için hızlandık.



              Pisa Kulesi’nin inşası 1173 yılında başlamış. İlk iki kat eğik değilmiş. Ancak 3. kat inşa edilirken 1178 yılında kule eğilmeye başlamış. Kulenin eğildiği 1185 yılında mimar tarafından fark edilmiş. Pek çok çözüm denendiyse de önüne geçilememiş. Çünkü kulenin inşa edildiği toprağın elverişsizmiş . Bu dönemde Floransa ile Pisa şehri arasında savaşlar nedeniyle kulenin inşası bir yüzyıl kadar sekteye uğramış.



Pisa Kulesi bulunduğu meydanda yalnız değil; yan yana bir katedral ve bir vaftizhane bulunuyor hemen arka tarafta ise mezarlık var. Kuleye çıkış mümkün fakat çok önceden internet üzerinden online rezervasyon yaptırmak gerekiyor ve kişi başı 18€ ödemeniz gerekiyor. 


                  Pisa'yı görmek çok etkileyici. Beklentimin üzerinde bir yapıyla karşılaştım ve çok sevdim Pisa'yı. İtalya'ya gelip burayı görmeden gidilmemeli. Tabi ki burada da çok turist var ve herkes fotoğraf çekmek için şekilden şekile giriyor.
                   Biz de klasik Pisa pozumuzu verdik tabi ki. Beni takip edenler bilir, Pelin 6 yaşından beri bloumda. Şimdi de genç kız olarak kızım burada :)


12 Ekim 2016 Çarşamba

FLORANSA' DA BİZ

                              Bologna'dan sonra daha çok beğendiğimiz Floransa'ya geçtik. Burası Bologna'dan daha büyük ve kalabalık bir şehir. Otelimiz  burada . Rönesans tarzındaki şirin Piazza SS. Annunziata meydanında, neoklasik bir binada yer almaktaydı. Merkezi bir konumda ve hesaplı bir oteldi. Bu fotoğraftaki sağda ki bina.



                  Otelimize yerleşir yerleşmez keşfe çıktık. Zaten 300 metre ilerde meşhur Floransa Katedrali Duomo'yu gördük. Flippo Brunelleschi tarafından 1926 yılında yapılmaya başlanmış. Önünde uzun kuyruk her saat var. Sıcakta beklemeyi göze alamadık. Etrafında bile gezerken sizi büyülüyor.


Ara sokaklara girerek birbirinden şirin kafeler keşfedebiliyorsunuz. Biraz soluklanıp Floransa Güzel Sanatlar okulu  Accademia yı aramaya koyulduk.1551 yılında Medicilerin isteği üzerine üç kişilik ekip tarafından kurulmuş. Michelangelo'nun  meşhur heykeli Davut 1853ten beri  burada sergileniyor. Şimdi Accademia’da Pazartesi günleri hariç 8:15– 18:50 arasında görülebilir.


                Floransa sanatın ve rönesansın başkenti. Medici ailesi  şehirde sanatın gelişmesine destek olmuş ve büyük izler bırakmış. Banker olan Mediciler, zamanın yetenekli ressamlarını ve mimarlarını Floransa'ya çekerek onlara sponsor olup sanatlarını yapmalarını desteklemişler. Leonardo da Vinci, Botticelli, Michalengelo, Raphael, Donatello gibi büyük sanatlçılar bu aile tarafından yetiştirilmiş.


Santa Maria kilisesi.


Uzun yürümelerin sonu eninde sonunda bir dondurmacı da bitiyordu. Nereden alırsanız alın hepsi şahane bence. Biz özellikle Duomo'nın tam karşısında bulunan Cannoli Siciliani' yi çok beğendik.



              Ardından  çok beğendiğim Piezza della Signoria meydanını gezdik. Burada Neptün çeşmesi, Davud heykelinin kopyası ve daha birçok büyüleyici heykel ve Palazzo Vecchio bulunuyordu. Senyörler Meydanı yani "Piazza della Signoria" Floransa'nın en güzel meydanı. Duomo'dan yürüyerek kısa sürede buraya ulaşmak mümkün.  Bir yanda Palazzo Vecchio yani Eski saray, Medicilerin ilk sarayı. Bir yanda dünyanın en büyük Rönesans sanatı kolleksiyonu Uffizi galerisi, bir yanda sokak sanatçıları,bir yanda güzel kafeler. Bir o kadar da kalabalık yaşayan bir meydan.



                         Floransa'da beni en mutlu eden şey sokak grafittilerdi. Daha önceden öğrendiğimiz ünlü muralcilerin çizimlerini Floransa'da sokak sokak aradık. Bir ara bunlar hakkında ayrı bir blog yazısı yazmayı planlıyorum. En sevdiğimiz Exit/ Enter  grafittilerini bulmak için tüm gün yarıştık.



Uffizi Müzesi kesinlikle görülmesi gerekenlerden. Ama ne yazık ki burada da uzun kuyruklar var. Sabırla beklemek gerekiyor. Özellikle de  Boticelli ve Leonardo da Vinci’nin eserleri görmeye değer. Uffizi , 1560 yıllarında, çalışma ofisleri olarak Vasari tarafından yapılmıştı. Meydan yine birçok sanatçının da heykelleri vardı. Sütunlara  yerleştirmişler.



                                 Piezza della Signoria meydanındaki heykeller..Kendinizi bir anda açık hava müzesinde buluyorsunuz. Bu gidişimizde İtalya'da heryerde polis ve askerin olduğunu gördük. Olağanüstü önlemler İtalya da da var. 


Ponte Vecchio
yani eski köprü. 1345 yılında inşa edilmiş ve halen ayakta. Manzarasıyla harika bir köprü. Üzerinde ve yanıbaşında dükkanlar, satıcılar, insan seli , turistler yine her yerde. Arno nehri gün batımında ayrı bir güzel.




                     Floransa da yeme içmeye gelince.. Her yerde olduğu gibi bu şehirde de her keseye göre yerler var. Floransa seçkileri yaparsak şöyle;

              1. Gusta Pizza’da odun ateşinde birbirinden güzel pizzalar .. (Via Maggio, 46R)

                 2.  All’Anticoda birbirinden güzel sandviçler..

               3.  Rivoire  kafesinde macchiato ..

               4. Ditta Artigianale,  şehrin en iyi  kahve dükkanı..
              
               5. Venchi 'de  dondurma ..






2 Ekim 2016 Pazar

BOLOGNA ' da Yapılması Gerekenler

                          Yazın yaptığımız  İtalya gezisinin ilk şehri Bologna.
                         Havaalanından şehre ulaşım oldukça kolay.  Guglielmo Marconi Havaalanı şehir merkezine 15 km uzaklıkta ve shuttle otobüsleri ile ya da taksi ile şehir merkezine gidilebilir. Otobüs durağı ile tren istasyonu aynı yerde bulunuyor.



 Dünyanın ‘en geniş el değmemiş ve bozulmamış eski şehri’ne sahip olan Bologna’da, Roma döneminden yapılar, 12.-14.yy’dan kalma kemerler, kubbeler, destekli tonozlar, Ortaçağdan kalma şehri çevreleyen orjinal surlar, kiliseler ve kuleler hala ayakta. 12. yüzyılda şehirde asilzadelerinin yaptırdığı 100’e yakın kule yer alıyormuş.  Kuleleri ile aslında Bologna bir nevi dünyanın ilk gökdelenler şehri, hatta bir tarihçi şehri ‘Ortaçağ’ın Manhattan’ı olarak tanımlamış. 




                     11. yüzyılda kurulmuş Avrupa’nın en eski üniversitesine ev sahipliği yapan Bologna, hala önemli bir üniversite şehri  ve 100.000 e  yakın gencin şehirdeki varlığı Bologna’ya canlı, dinamik ve özgür bir ruh katıyor. Nüfusun çoğunun eğitim ve kültür seviyesi son derece ileri  ve politik eğilimi sosyal demokrat ve sol görüşlü olan şehrin bir ismi de ‘BOLOGNA LA DOTTA – BİLGİLİ BOLOGNA’.


                  Bologna  bir ‘Revak’lar şehri. Neredeyse eski şehirdeki tüm binaların önünde, sırtı bağlı bulunduğu binaya dayalı, ön cephesi açık, üstü örtülü, sütunlar ve payelerle taşınan revak geçitler yer alıyor. 60 kilometreye yayılan bu üstü kapalı kaldırım geçitler, yürüyenler için yağmur ve karda doğal şemsiye görevi görüp rüzgardan korunmaya yararken,  yazın sıcak günlerinde ise doğal gölge ve serinlik sunuyor.


                     Şehrin görülmeye değer en güzel bölgesi Piazzo Maggiore’yi çevreleyen tarihi eski şehir bölgesi. Ayrıca üniversitelilere ve Palazzo Poggi müzesine ev sahipliğ yapan Via Zamboni, tiyatro bölgesi  Piazza Verdi, şık butiklerin yer aldığı Via Oberdan, antikacıların yer aldığı Via San Vitale, via Rizzoli ve via dell’Inferno arasında yer alan Musevi mahallesi ve de botanik  ev sahipliği yapan Üniversite bölgesi bir başka görülmeye değer bölge.



Şehri tepeden görmek için Torre degli Asinelli’ye tırmanın. Yanyana yer alan iki kule Asinelli (96mt yüksekliğinde) ve Garisenda(48mt yüksekliğinde) zaman içerisinde yerçekimine karşı koyamayarak Pizza Kulesi gibi hafifçe eğilmişler. Daha düzgün ve daha yüksek olanı Asinelli’nin tepesine 498 adet daracık ahşap basamak tırmanarak çıkıyorsunuz, ancak şehrin 360 derece manzaraları tüm bu zahmete değiyor. 



               Via Piella 18 no'daki küçük pencereden bakınca Venedik'teymiş hissine kapılıyorsunuz. Yürüyüp gittiğiniz sokak üzerinde ki bu pencereyi farketmek biraz zor. Önünde birikmiş insanlar sizin doğru adreste olduğunuzu gösterecektir..




                                       Santa Maria della Vita Kilisesi



                    Kilisenin arka bahçesinde yer alan sanat eseri kesinlikle görülmeye değer. Mezarına konulmak üzere olan İsa’nın etrafında toplanmış sevenlerini tasvir eden gerçek boyutlu kiremit renkli figürler gerçekten çok etkileyici. Hristiyanlıkta ilk  ‘yas’ kavramını işleyen enstelasyonda her figürün katlanılmaz acısı ve kederi sanki dudaklarında ve mimiklerinde donup kalmış, Meryem Ana’nın yüzündeki sessiz bir çığlık ifadesi iliklerinize işliyor.







                      Hazır taze makarna almak için tabii ki 1880' den beri Paolo Atti'ye gitmek gerekli.




                                   Sokaklarda rastladığım grafittiler ayrı bir yazı konusu..






               İtalyanca yemek menülerinde rastladığımız  ''Bolognese'', ya da bizim deyişimizle bolonez sosun buradaki geleneksel adı Ragu. Bologna için fiks tavsiye Tagliatelle al Ragu ya da Lasagne al Ragu.


Restore edilip yeniden açılan dev samanlık görünümündeki Mercato di Mezzo pazarına gidip damak tadınıza uygun lezzetler bulabilirsiniz.  Kentin geleneksel pazarlarının bulunduğu Quadrilatero semtindeki yapı, şık manavlarıyla tanınmakla birlikte, birçok restoran içeriyor. Üst kattaki Eataly pizzacısı odun fırınında, organik buğdayla butik pizzalar hazırlıyor. Zemin kattaki restoranların ise taze makarnaları meşhur. Cevizli, taleggio’lu, balıklı, prosciutto’lu tortelini’yi mutlaka tatmalısınız.



               Bologna yürüyüşü sırasında en çok görkemli meydanlarda vakit geçeceksiniz. Bu  meydanların en ünlüsü  Maggiore. Kentte, buluşma ve tüm yolların kesişme noktası olan bumeydan günün her saati nefes almak, kahve içmek için ideal. Maggiore Meydanı’nın simgesiyse San Petronio Bazilikası. Yapımına 1390 yılında başlanan katedral, dünyadaki en büyük beşinci katedral ve ana girişinde 15. yüzyıl sanatçısı Jacopo della Quercia’nın etkileyici yarı-kabartma eserlerinden bir koleksiyon bulunuyor. Cappella dei ReMagi’nin içinde İtalya’nın en eski orgu, Dante’nin İlahi Komedya’sından sahneleri resmeden freskler ve devasa bir güneş saati var. 


                     Piazza Maggiore’nin doğusuna açılan sokaklar meyve-sebze ve şarküteri alışverişi için enfes lezzetler sunan dükkanlarla dolu olan Quadrilatero bölgesi.



            Palazzo del Podesta’nun fısıldıyan duvarları çok ilginç. Burada kulağını duvara dayamış insanlar göreceksiniz. Gerçekten de tam karşınıza biri geçip arkasını dönüp duvara birşeyler fısıldadığında siz herşeyi duyuyorsunuz. Bu duvarda bunu deneyimlememek olmaz.


Önerilecek bir çok ünlü ünsüz restoran var. Çoğu harika pizzalar, makarnalar yapıyor. Bu küçük pizzacı bizim otelimizin arkasında bulunuyordu. Herkesin ellerinde pizza kutularıyla çıktıklarını görünce deneyelim dedik. Bir büyük pizza 3 euroydu. İtalya da şimdiye kadar yediğimiz enucuz pizzaydı. Tadı da harikaydı. Diğer zamanlarda buradan yedik.




                              Tüm İtalya’nın en saygın mutfağına sahip bölge, Parmesan peyniri, Parma jambonu, tortellini ve lasagna, dünyada Bolognes sos olarak bilinen ragù sosu (et, domates, soğan, kereviz, havuç, beyaz şarap ve baharatlar) gibi İtalyan’nın dünyaca ünlü gastronomik lezzetlerinin yaratıcısı.  Bologna’da yemek adeta kutsal bir deneyim.  Her sokakta her biri özgün ve karakterli şarküteri, enoteca, kafe, osteria, ristorante, patisseria’ya rastlıyorsunuz. Hem lezzeti hem de yemek deneyimini ciddiye alan Bologna’lıların her biri adeta bir gurme edası ile öğle ve akşam yemeklerini yiyor. İşte bu sebeple şehrin bir başka lakabı ise ‘BOLOGNA LA GRASSA – ŞİŞMAN BOLOGNA’



Rönesans ressamlarının izinde Zarif San GiacomoMaggiore Kilisesi, Lorenzo Costa imzalı 15. yüzyıl freskleriyle bezeli. Üniversitenin diğer tarafında bulunan, Bologna’nın güzel sanatlar koleksiyonu Pinacoteca Nazionale, kentin Rönesans ressamlarının ve efsane Raffaello’nun eserlerine yer veriyor; 14. yüzyıl sanatçısı Vitale da Bologna’nın yoğun, parlak renkli eserlerini kaçırmayın.






                         Bologna’nın 6 Sırrı
            Gelelim dilden dile dolaşan Bologna’nın altı tane sırrına..
           1: İlk sırrımız, yukarıda anlattığım Neptün Çeşmesi’ndeki Neptün heykelinin parmağı. Açıyı değiştirdiğimizde heykelin elini benzetme yapıyorlar 
           2: Yine yukarıda ses geçiren duvarlarından bahsettiğim Palazzo del Podesta’nun en ufak bir sesi duvarlarından bir başka kişiye iletiyor olması ikinci sır
           3:  Venedik Penceresi.
           4: Dışarıdan bakıldığında 1, içerisine girildiğinde 7 kilisenin olduğu Sette Chiese Kilisesi. 
           5: Strada Maggiore’deki Casa Isolani’nin tahtadan yapılmış bir geçidi var. Bu geçidin tavanına saplı bir ok görülüyor. Rivayete göre bu okun tavana saplanma sebebi, asil bir zat-ı muhteremin karısının kendisini aldatması sonucu onu okçulara vurdurtmak istemesi. 
           6: Bologna’nın son sırrı San Luca Kilisesi’ne giderken 666 tane kemerin altından geçilmesi. Bu haliyle de 3,8 km ile dünyanın en uzun kemeraltısı (porticosu) oluyor.

Aralık Ayının İlk Cuması

                        Kara cuma mı Kara Kasım mı ne varmış, mutlaka eksikler bu dönem alınmalıymış, her şey yarı yarıya ucuzluyormuş, heme...