27 Ekim 2023 Cuma

Ekimin Son Cuması

                  ''Koştum koştum yetişemedim   

                  Sanki önümü kapatan bir sütundu zaman..    ''      S.Karakoç  

          Ekimde bitti işte. Hayatın su gibi akıp gitmesine de alıştım artık. Belirli bir yaşa gelince -galiba bu ellili yaşlar- hayatta ki bir çok amacınız, umudunuz ve heyecanınız sönüyor. Herkes için geçerli değil tabi ama doğal bir gerçek bu. Gençlik geçip gitmiştir, iş, çoluk çocuk, ev, araba eğer düzenli bir hayat sürmüşseniz bunlarda olmuştur. Ee şimdi ne olacak? Çocuklarda teker teker evden uçtuysa kendinizi avutacak işlere, gençliği elden kaçırmamak için acınası hallere geçersiniz. Bunlar bana öyle komik ve gereksiz geliyor ki. Tabi normal olan aslında kendinize yeni amaçlar edinmeniz, siz bana bakmayın. Hayatın akıp gitmesinde ki gerçek öyle bir şekilde içimi kemiriyor  ki bir çok avutucu işi saçma buluyorum. Böyle düşünsem de tam tersi hareket ediyorum, içimde ki köklü umutsuzluğa rağmen dünyevi halleri fazla fazla yaşamaya çaba gösteriyorum.

                      Her gece haberlerde seyrettiğim, elimden bir şey gelmeden donup kaldığım ekranda ki vahşet sinirlerimi alt üst etti.


                               Doğa, bitkiler, güzel bir bahçenin huzuru insana çok iyi geliyor. Be de insanım, ruh sağlığımı kurtaracak çabalar oluşturuyorum. Küçük şeyler hayatımın merkezinde. Bir yandan uçurumun eşiğindeymiş gibi hissederken minik bir görüntüyle huzuru buluyorum.  Cuma pazarına gittiğimde bu harika kabağı görünce almalıyım ve bahçemde gözümün önüne koymalıyım dedim. Eşim pazarda hayır almayalım, bu ne saçmalık falan dedi ama sonuçta kucağımdaydı :)
Bahçemde ki köşeme minderlerimi de koyarak tüm haftasonunu burada geçirdim diyebilirim. 20 Ekim annemin doğum günüydü ona çiçek ve pasta alarak ailemin diğer üyelerini de haberdar ederek bahçede toplandık cumartesi günü.



                              Kasımpatı zamanı.. Pazardan sonbahar sehpama kondular bu güzde. 



          Pazar günü hava çok güzeldi. Minik kuşum İstanbul'dan gelmiş, annem ve babamı da kahvaltıya çağırmışız, mis gibi havada kahvaltı yapmışız uzun uzun. Bizden mutlusu yok çok şükür. Kasıma girerken yazdan kalma günler devam ediyor.


Ceren bu hafta sonu karşıma ne çıktı bak :)


Okulda ...


Köyde okulun olmasının faydaları..
Velilerimizin tarlalarına küçük bir gezi, mısır toplama, tenizleme sonrasında mısırların haşlanıp bir güzel yenmesi..


Bu hafta üç güzel kitap okudum. İlki Osamu Dazai'nin Koş Melos. Daha önce İnsanlığımı Yitirirken'i okuyup beğenmiştim. Yine güzel bir kitap okumuş oldum. Tolstoy'un Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır'da ki öyküler tadından yenmeyecek nasihatlar veren bir kitaptı ve anında okundu.
Üçüncü kitap Denizi Yitiren Denizci'ydi. Yukio Mişima daha önce okuduysanız bilirsiniz. Uzak doğunun güçlü kalemlerinden. 

"Yaşamın bir iki basit belirti ve karardan oluştuğunu; ölümün doğum anında kök saldığını ve insanın ömür boyu bu kökü sulayıp yetiştirmekle yükümlü olduğunu düşünüyordu."
 İnsanı, yaşam döngüsünü böyle kuvvetli anlatan insan azdır sanırım. Masum diye nitelediğimiz çocuk doğasını ergenlikle beraber yanlış bir yola sapabildiğini, yapılanların kanınızı dondurduğu ve çaresiz hissettiğiniz olaylar örgüsünü okuduğunuzda dünyada ki bunca savaşın, kötülüğün insanoğlunun nüvesinde olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz.
Bu hafta oldukça etkili kitaplar seçmiş ve okumuşum.



                        Bu hafta boyunca çok sevdiğim, mutlaka yazılarını takip etmenizi önereceğim Öyle Şeyler  blogunun önerdiği ve benim hiç seyretmediğim bir yönetmen Christian Petzold sinemasından dört film izledim. 
Filmlerde genelde Nina Noss'un harika oyunculuğu, yönetmenin hayata bakışını kayda değer buldum. Yönetmenin Barbara (2012) ve Yüzündeki Sır (Phoenix, 2012) Wolfsburg filmlerini izledikten sonra da dün gece Transit'le devam ettim.

Yahudi komünist yazar Anna Seghers tarafından yazılan romandan yola çıkılarak çekilmiş bir film. Filmin konusunda mekan, insanlar, ülkeler farklı olsa da günümüze de uyarlandığında tam yerine oturan birfilm. 


Kitaplar, filmler iyi ki var hayatımızda. Dünyanın niye böyle olduğunu anlatmaya çalışan, bizi insan olmaya zorlayan, iyi kötü tüm yönlerimizi açığa çıkaran, birbirimizi anmaya zorlayan unsurlar. 
Ruhumda ki eksiklikleri filmlerle, kitapla, müzikle buluyor, zenginleştiriyor ve hayat doyumuna ulaşıyorum. 


                          İş çıkışı arkadaşlarla çay içme, sohbet edip dertlerden tasalardan bahsetme, hava da güzelse içimize büyük bir huzurun dolması kadar güzel bir şey var mıdır? 
Bu cumada en büyük dileğim savaşların, kötülüklerin bitmesini istemek.. İnsanların içlerinde ki vicdanı, merhameti ortaya çıkarmalarını, iyiye yönelmelerini istiyorum.
Bugün ki yazısını okuyalım  F.Barbarosoğlu

                         ''Gazze’de çocuklar bedenlerine isimlerini yazıyor. Hatıra defterine birkaç cümle yazacak vakitleri yok. Onlar bir dakika sonrasını bilmeden hayata tutunmaya çalışıyor.''
Öyle haklı ki..

                                                                       Hayırlı Cumalar ..


20 Ekim 2023 Cuma

Ekimde Bir Cuma

 

                  ''Meşelerin yaprakları karı-kızıla çalar, palamutlar dolu gibi yağar yarlardan, yarpuzlar kurur.Toy kuşları turnaların peşine takılır, boz perçemli çayır kuşlarının sesi ansızın kesilir. Derenin suyu titremeye başlar. 

Son güz gelmiştir artık.

Ufuklar küle belenmiştir. Geceler uzar gider, gönüllere bozartı düşer, bağlar yaprağını döker. Denkler tutulur, tahta bavulların ipleri çekilir, gurbetçiler birer ikişer yola düşer. ''

                Çok seviyorum Mustafa Kutlu öykülerini, doğa tasvirini, insanı tüm doğallığıyla anlatmasını.Ekim ayının  yarısına gelindiğinde, yapraklar sararmaya, dökülmeye başladığında bir de elimde hüzünlü bir roman varsa.. Kutlu'nun Tirende ki Kemancı kitabını okudum,bitti. Kalbimde bir sızı kaldı, nesilden nesile geçen bir kader, bir talihsizlik..

                    ''Hayır böyle dalında kızaran zerdali gibi kıpırtısız, tatlı bir mayhoşluk içinde geçiyordu. Taşra böyledir işte. Kimi bu tekdüze hayatı benimsemez, hareket ister, taşra sıkıntısından bahseder, kimi de duttan sonra kiraz, kirazdan sonra kayısı, kayısıdan sonra sebzeler diyerek, fasulye, kabak, patlıcan kurutarak günün nasıl geçtiğinden haberi olmaz. 

Esnaftan geçtik memurlar dahi günlük günlük mesainin dışında bir şeyler bulur kendine.Kimi seracılık yapar ufak çapta, kimi kuş besler, kimi marangozluğa meraklı olur, kimi balıkçılığa. Arasıra bu temiz suyu bulandıran, kim olduğu, nerden geldiği belli olmayan yaramaz adamlar da peydah olur..''

Bizim taşrada ki yaşamı ne güzel anlamış. Dediği gibi kimisi şehir insanıdır, kimi taşra, köy. Elimde olsa iyice kırsala giderdim, daha az insan görmek için.


Bu hafta okuduğum ikinci kitap Necip Fazıl'ın Aynada ki Yalan. Bu hafta kütüphaneden alıp okuduğum kitapların içine öğrencilerimin çizdiği minik resimlerden koydum. Artık kime çıkarsa, süpriz..


                              Seyrettiğim iki dizi var, gerçekten güzeldi tavsiye ederim. Nolly yıllarca tv de dizi çekmiş, binlerce insan tarafından sevilen bir aktris. Ününün doruğundayken dizi yapımcıları kadar rolüne son veriliyor ve sonrası.. 
State of the unıon daha önce başlayıp yarıda bıraktığım bir diziydi. Tamamladım. Yıllardır evli bir çiftin sorunlarını çözmek için gittikleri psikolog öncesi bir kafede buluşup terapi zamanına kadar konuşmaları. Evli olan herkesin ilgisini çekecek bir dizi. Konuşmaları hızla takip etmek lazım, ikisi de laf cambazı. Şimdi 3. sezon oynuyormuş ama internete düşmedi daha, bekliyoruz.




                         İki film izledim, biri dünyanın çeşitli ülkelerinden özellikle latin Amerika ülkelerinden kaçırılan çocukların peşine düşmüş bir polisi anlatan Sound of Freedom. Olay örgüsü sıradan ama konu olarak insanı çok etkileyen bir film. Polisin yaptıkları ucuz bir aksiyon gibi işlenmiş ama film sonunda olaylar gerçek yazınca çok şaşırdım. Neler başarmış polis. İnsanlardan nefretimi daha da güçlendiren film oldu.
ItMust Be Heaven tam da şu sıralar olan olaylara denk düşen film oldu.Yönetmen Elia Suleiman filmde oynamış, vatanı Filistin üzerinden çeşitli ülkelere seyahat eden, faklı yerlerde insan, toplum, devlet ilişkisini farklı bir komiklikle anlatmış. Yapmak istediği şeyi şu konuşma anlatıyor ;

                   -Seni çok yakın bir arkadaşımla tanıştırayım. Kendisi şu anda Ortadoğu’da barış üzerine bir komedi filmi yapıyor.

                   -Şimdiden komikmiş.



                       Evimi toparlayamamanın verdiği sıkıntı, kızımdan ayrılık acısı, emekli olacakken bir anda planların değişmesi, evde emekli bir koca, işe gidip gelen yorulan eve gelince işi hep devam eden bir kadın olma aman aman herşey üzerime geldi.
Eşimin hakkını yemeyeyim beni rahat ettirmeye çalışır, işleri hep paylaşırız ama şu dünya teranesi bitmiyor işte. Kendimize bir mola verelim, uzun zamandır yapmadığımız gezilerimize başlayalım dedik. O kadar körelmişiz ki çok uzaklara gitmek gözümde büyüyor. Yakın bir yer olsun, doğa olsun, dağ tepe yürüyüş olsun istedik ve Uludağ'a yola çıktık.

                      Uludağ oteller bölgesinde Oksijenzone Hotel'den bir gece yer ayırttık. Otel resimleri çok güzeldi, yanan şömineler, spası da var üstelik, lobisi falan sımsıcak görüntüler. Otele bir geldik ki genel giriş kapısında büyük bir inşaat. Zar zor otele girdik ama lobi karanlık sanki otelde kimse yok. Zaten bir kaç kişi kalıyormuş. Spası da tamirdeymiş, inşaattan interneti de kesilmiş ama bu şartlarda insan kabul ediyorlar. Canımız çok sıkıldı tabi. Çıkalım uludağ'da gezelim istedik, hayal ettiğim gibi (hani isviçre dağlarında yürüyorduk ya ) çıktık yollara. Ne yazık ki daha anayolda yürürken kangal sürüsü kovaladı. Nasıl otele doğru kaçıp canımızı kurtardık bilmiyorum.
Oteller bölgesinde de fazla insan yoktu. Sezonu olmadığından gelen yokmuş ki bunun mantığını anlamadım. Doğanın içinde ki oteller de olmak için sadece kar mı lazım.
Karnımızda acıkıcınca otel menüsüne baktık. Öyle fahiş fiyatlar vardı ki inanamadım. 4 km aşağıda Sarıalan denen yere gitmeye karar verdik çünkü oraya teleferik geliyor, insanlarda çok olacağından mekanlar da vardır diye tahmin ettik. 
Gerçekten de Sarıalan daha canlı bir yer. Ama arap ve hintliler her yeri sarmış. Onların zevkine göre mekanlar yapılmış. Bazı yerlerde son ses müzik var.



                             Belediyenin bir lokantası da vardı, orada oturup uygun fiyata bir şeyler yedik. Şu köfte ekmek, sucuk ekmek, patates ve ayran 450 tl. Biz otelde sadece bir margarita pizzaya bunu verecektik. En azından karnımız doydu. Sarı alan bölgesinde çok insan olduğundan orman içinde de gezdik. Hatta bungolov evlerde keşke kalsaydık dedik çok güzel gözüküyorlardı.
Ama Türkiye'nin genel sorunu çöp,çevre kirliliği burada da vardı. Hele oteller bölgesinde ki duruma şaştık kaldık. Milletten onca para alıyorlar ama otellerin durumu içler acısı. Her yer dökülüyor, otellerin çevresi pislik içinde. Orman Bakanlığı Sarı alan bölgesinde tahta evler yapmış ama nedense kimse yoktu burada. Yine de çevreyle uymayan çanak antenler, naylonla çevrilmiş çitler, kullanılmayan dolu ıvır zıvır. Yok ne yazık ki şöyle doğayla uyumlu bir düzen.
Yıllar önce gitmiştim Uludağ bölgesine, bir daha da gitmem.


                               Biz böyle gezerken annemler de erkek kardeşimle içtikleri kahve fotoğafını gönderdiler :) Ertesi gün biz de şehre kahve içmeye indik ve eve döndük.



                          Hafta içi pazartesiden itibaren iş başladı ve yağmurlu günlerde okula gittim. Hafta içi evi toparlama çalışmalarım sürdü ama işler bir türlü bitmedi. Nihayet dün bağevine taşıdığımız kitaplığıma kitaplarımı tek tek sıralayıp işimi bitirdim. Bugün iş çıkışı kendime çiçek alıp ödüllendirmeyi düşünüyorum.



                Gazze'de yaşananları her gece yüreğimiz dağlanarak izliyoruz. Bir taraftan tüm islam ülkelerine içinde bulundukları duyarsızlık yüzünden aşırı öfke duyuyorum diğer taraftan masum insanları böylesine kolaylıkla öldürmelerine, tüm insanların sesini çıkarmamasını, bu yüzyılda bunun nasıl olabildiğine şaşıp kalıyorum, elimden birşey gelmediğinden sıkıntı üzerine sıkıntı içine giriyorum. Büyük bir soykırım oluyor, çok ilginç bunu yapanlarda zamanında bunu yaşamış bir millet. Kimse bir şeyden ders almıyor. Tek bildiğim bu dünyada güçlü olmanın önemli olduğu. Ne yazık ki bizde çok uzağındayız bunun.
Zamanında Avrupa'nın göbeğinde sırf müslüman olduğundan yapılan soykırımı da unutmayalım. Geçen gün bu milletin en önemli insanının ölüm yıldönümüydü. Allah rahmet eylesin, çok kıymetli insan Aliya İzzetbegoviç şöyle demişti;
❝Bunu hiç unutma evlat!
Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır
ve bugünkü refahı;
devam edegelen sömürgeciliği,
döktüğü kan,
akıttığı gözyaşı
ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.❞

Hayırlı cumalar!




13 Ekim 2023 Cuma

Cuma

 

                          Cuma günü pırıl pırıl bir sabahla başladı. Evden çıkarken içim tarifsiz bir neşeyle doldu bu sabah.Harika bir sabah diye düşündüm. Ama dün gece haberlerde izlediğim sahneler aklıma gelince neşeden de ümitten güzellikten eser kalmadı içimde. Ortadoğuda bitmeyen savaş, ölümler, oyunlar, güçlü devletlerin elinde kuklaya dönmüş ülkeler, ne olursa onlara olan elinden bir şey gelmeyen günahsız milyonlarca insanlar. Sadece bu bölgede değil dünyanın her yerinde bitmeyen bir kötülük var. Sıra bize de gelir duygusu çok fazla bende çünkü hiçbir şeye güvenim yok. Kaçıncı yüzyıldayız ama insanın birbirine zulmü bitmiyor.
                        Artık uzun vadeli planlar yapmıyorum, anlık huzurlara mutluluklara sığındım. Şu an sağlıkla nefes alıyorum ya çok şükür daha ne olsun diyorum. Yaş aldıkça aslında bir çok şey önem kazanırken çoğu şeyde önemini kaybediyor. Gençliğin umarsız hallerini özlemiyor değilim, bu kadar da bilincinde olmak istemezdim.


                Çocuklarla beraber olmanın zorluklarına rağmen en güzel tarafı saf masumluğu görmeniz. Yetişkinlerden faklı bakış açıları var, henüz kirletilmemiş yanları var. Biz öğretmenler en çok bu iyilikleri çoğaltmaya odaklanmalıyız gibi geliyor. 
Bu sene de okulumuzun arka bahçesini temizleyip ekime hazır hale getirdik. Büyük odun kütüklerimizi koyup oturmaya elverişli hale getirdik.
Çocuklar bu hafta beni böyle çizdiler :)



                Başımın her gün ağrıdığı bir hafta oldu. 45 yaşından itibaren migrene sahip oldum ki daha önce ki yaşlarda hiç ağrı çekmezdim. Şimdi gece gündüz dinmeyen ağrılarım var ve hiç bir ilaç geçirmiyor. Okulda artık yeşil çay demlemeye başladım, belki faydası olur..


                   Okulumuz öğrencilerimizle belediyenin bir konağı restore edip hazırladığı kütüpheneye gittik. Çocuklara kütüphane gezdirildi, masallar anlatıldı, velilere kahve ikram edildi, çocuklara paket paket sandviçler verildi. 
Kocaeli'nin Kılavuz Gençlik adı altında yaptıklarını yakından takip edip takdir ediyorum. Ücretsiz atölyeler, dersler, geziler öyle güzel ki.



Okul dışında zaman zaman köyde gezip zihnimi boşaltıyorum. Elmalar olmuş, cevizler yollara dökülüyor, lahanalar, karnıbaharlar iyice büyümeye başlamış köyde.


Okul sonrası biraz mola, tek başına yemek yemeyi çok severim!

Bir de sahilde yürümeyi..


                             Evde ki kitaplığımı ikiye ayırıp diğer eve taşıdık.Tabi ki bunu yaparken başıma çok büyük bir iş çıktı. 1500 tane kitabımı eskisi yenisi, sevilen sevilmeyen ayırmak, tozlarını almak, bazılarını kütüphaneye ve arkadaşlara vermek üzere ayırmak, kütüphaneyi de tekrar montajlamak günlerdir süren bir iş oldu benim için. Şu kitaplar mesela hala yerlerine yerleşmedi, iş bitmedi ben bittim.



Hafta boyunca okuduğum iki kitap..



Kitaphaber sitesinde bu ay şöyle yazım çıktı. Bir de oraya beklerim sevgili arkadaşlar.

Diyanetin sitesinden aldığım bir hadisle yazımı sona erdiriyorum;
''Bir gün sahâbe-i kirâmdan biri, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e gelerek “Ya Resûlallah! Bana İslam’la ilgili öyle bir şey söyle ki başka hiç kimseye soru sorma ihtiyacı hissetmeyeyim” dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) ona şöyle buyurdu: ِ
Allah'a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol! ''















6 Ekim 2023 Cuma

Ekim Cuması

                           Ekimi eylülden çok sevdiğim doğrudur. Yazdan iyice çıkılmış, havalar serinlemiş, yapraklar daha da kızarmış ve enn sevdiğim kabak alemi çeşitlenmiştir. Her sene sil baştan kabaklar sevilir mi, övgüler düzülür mü? Bence olur. Renkleriyle, formuyla, tadıyla ne güzel şeydir şu kabaklar. Saatlerce fotoğraflarına bakabilirim. Tabi her halini bulup fotoğraflamayı da çok severim. 

Bu ekim ayında da bizim köyde çok güzel kabaklara rastladım, sabah yürüyüşüne çıktığımda. Hatta onlarla hatıra fotoğrafı bile çektirdim :)


            Sabah okula gelip sınıfıma girdiğimde mutlaka bir bardak bergamotlu çayımı içiyorum. Sabah ayılması bu çayla gerçekleşiyor. 


             Köye gelmek için minibüse bindiğimde yirmi dakika yol gitsem dahi mutlaka kitabımı açıp okuyorum. Yarı yolda öğrenciler binince beni her sabah elimde kitapla görüyorlar ve niye kitap okuduğumu soruyorlar. Çocuklar böyle bir şey görmediğinden çok garip geliyor. Genelde insanların elinde telefon var, biliyorsunuz.


Geçen gün öğrenciler benim resmimi yapmışlardı :)


                        Hiç okumadığım bir yazarı okudum bu hafta. Hans Fallada'nın  Herkes Yalnız Ölür oldukça hacimli bir kitap. Hitler Almanyasının acınası yönlerini etkili bir dille ortaya koymuş. Üzerinde konuşulacak bir roman. Yazarın diğer kitaplarını da okumak isterim.


Pazarda ne buldum Ceren :)


Asma dallarını budayınca ne yaptım..


                         Pazar günü kızımı İstanbul'da ki yurduna götürdük, eşyalarını odasına yerleştirdik. Yanına dolu oyuncak almış :)
Allahım daha bunlar çocuk diyorum içimden, nasıl yapacak, ne olacak diye kafamda milyon soru. Ama sonra da otuz yıl önce onca mahrumluk içinde sen de Ankara'ya gitmiştin, istediğin zaman aileni arayamıyordun, kasabandan bile ilk kez çıkmıştın, şimdi düşündüğün şeye bak diye kendime kızıyorum. 
Şimdi burnumun dibinde, telefonlarla aynı odadayız, konforlu odalarda kalıyorlar daha ne olsun..
Ama çok zormuş, ev öyle sessizleşti ki. Akşama yemek yaparken bile aman Pelin yok zaten ne gerek var diyorum. Meğer çoğu şeyi kızım için yapıyormuşum . Tadı tuzu yok evimizin şu sıralar.


                   İstanbul'dan eve dönmeden önce hep beraber bir kahve içip son nasihatleri de verip yola koyulduk ama öyle bir yağmur başladı ki  anlatamam.Çok zor eve döndük, o kadar çok korktum ki. Şükür kazasız belasız evimize ulaştık.


Ertesi gün yani pazartesi okullar başladı. Kızım da ilk gün yeni okulundan bir foto gönderdi..



                             İnsanın üzüntüsünü dostları alırmış. Sevgili Sonat'la buluşmalarımız hep iyi gelmiştir. Yine bir araya gelip çok güzel vakit geçirdik, uzun bir yürüyüş yaptık, yedik içtik. Hava da çok güzeldi, deniz kıyısında ki keyfimizi hiç unutmayacağım. Ama onlarda artık döneceklermiş Ankara'ya, umarım yaza tekrar sağlıkla bir araya geliriz..


Dönemin son dondurması Sonat'la mı oldu acaba?

Bu hafta da böyle geçti hatta cuma bile bitmek üzere. Herkese mutlu haftasonları!




















Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...