Aralık ayı başladığı gibi bitti bile. Soğuk günler oldu, fırtınalı ve yağmurlu hatta bazı yerlerde kar yağdı. Şimdi ayın sonunda nispeten ılık günler yaşadık, yaşıyoruz. Bakalım hafta sonundan itibaren neler yapmışım, neler yaşamışım. Böyle haftalık döküm yaparken çok menun oluyorum, yaşadıklarım yazıyla sabitleniyor çünkü. Yıllar sonra belki baya bir yaşlanınca her sabah , kimbilir artık yapayalnızken bu yazılarımı okurken düşünüyorum kendimi. Ya da ölüp gittikten sonra şu sıralar hiç umrunda olmadığım kızımın beni tanımak , anlamak amaçlı bilerek , isteyerek yazılarımı okuduğunu hayal ediyorum ve sırf bu yüzden yazıyorum. Daha da hayal kurayım; torunlarımdan biri okur belki.
Cumartesi ile en sevdiğim şeyi, kek yaptım. Artık hafta sonu keki denen bir şey var hayatımda. Kokusuyla, görüntüsüyle, kahvemin yanına eşlik edişiyle, eşimle aramızda bir seremoniye dönüşümüyle çok seviyorum.
Benim için mutluluk, huzur anları evimde yaşadıklarım, okuduklarım, anlar, ilişkiler. Geçen gün Gökhan Özcan bir köşe yazısında mutluluk için şunları yazmış;
''Bu sürecin sonunda hemen hepimiz mutluluğu üzerinde etiketi bulunan şeylerde arar hale geldik. Bizi bu yeni mutluluk hedeflerine güdümleyen zihniyet, zamanla insanların kişisel dünyalarından uzaklaşacaklarını ve bu uzaklaşmanın yaygın bir tatminsizlik duygusu oluşturacağını hesaba katmadı ya da kattıysa da bunu umursamadı. Bugün bu strateji yaptığı yatırımların sonuçlarını almış durumda. İnsanlar mutluluğu genellikle alışveriş, eğlence, tatil, birtakım popüler alışkanlıklar ve her gün güncellenen çeşidi bol teknolojik araçlarda arıyor. Bunlar o kadar ulaşılmaz şeyler değil, bir şekilde pek çoğuna ulaşılıyor bu hedeflerin. Ancak yine ticari zihniyetin bir başka gereği olarak ulaşıldığı anda teknolojinin bir sonraki üretimi karşısında değerini kaybediyor ve anlamsızlaşıyor.''
Bize empoze edilen alanlarda ve mecralarda mutluluğu aramanın tuzağından kurtulmamız lazım. Mutluluk öğrenilen bir süreç. Şöyle devam ediyor Özcan;
''Bu yeni mutluluk arayışının bir durma noktası yok, çünkü bize doğası gereği bir tatmin yaşatmıyor. Bu hal, sürekli mutluluğu arayan ama eriştiğini sandığı anda onu sürekli elinden kaçıran insanlar haline getiriyor bizi. Bu döngüden kurtulamıyoruz, çünkü bizim için mutluluğun gerçekte ne anlama geldiğini ve onu nerede aramamız gerektiğini çoktan unuttuk.''
Mutluluk sizin için ne, onu nerede ve nasıl bulursunuz sorularını cevaplamak için bir çok şeyde farkındalık gerekiyor. Soru her insana göre değişen cevap içerir, bu yolda yürüyen insanların yaptıkları başkaları tarafından bu yüzden anlaşılmaz. Önemli olan bir karara varıp buna doğru yürümek.
Evde geçirdiğim anlar bazen bir kitapla bazen bir videoyla bazen bir yün ile sürüp gidiyor. Bu sade süren hayat şu an bana huzur veriyor şimdilik. İleri de ne olur bilemem.
Pazartesi ile sabah erken başlayan maraton.. Okulda o minik elleri , çocukların sohbetlerini, birbiriyle ilişkilerini gözlemliyorum devamlı. Biz de böyleydik bir zamanlar, nasıl da unuttuk o saf halleri. İnsanın büyüme aşamalarında kaybettiklerini her gün görüyorum . Çok umutsuzlaşıyorum sonra da ama yapacak bir şey yok hayat böyle.
Bu hafta içi hava güzel olunca doğa da yürüyüşe çıktık. Çocuklarla zor oluyor aslında. Çünkü çok enerjikler, oradan oraya koşturmak istiyorlar. Bir kaza olmasın diye devamlı engelliyoruz biz de , yapacak bir şey yok. Ama yürüyüşün iyi gelmediği kimse yok galiba.
Köyde ki hayaller kurduğum eve nazar değmiş, artık nedendir bilmiyorum ama iki çam ağacı ortadan ikiye kırılmış. Belki rüzgardan.
Cengiz Aytmatov ‘Toprak Ana’da mutluluğun tabiatına dair bir inceliğe işaret ediyor: “Bana sorarsanız gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birdenbire boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimize her gün azar azar çeki düzen vererek eksiklerimizi tamamlarız. Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk.”
Bu hafta Macerakitabım Özlem'in hediyesi kitaba başladım. Trenle yapılan yolculuğu okurken sayfalarında ben de geziyorum sanki . Yavaş yavaş okuyorum, bir çok bilgi de öğreniyorum ülkeler ve insanlar hakkında. Canım Özlem tam benlik bir kitap hediye etti bu sene.
Minik bir öğretmen grubumuz var 2-3 hafta da bir okul çıkışı bir araya gelip sohbet ettiğimiz. Onlarla buluştum hafta içi. Göçmen Börekçisinde Boşnak mantısı falan yedik. Aklıma Buraneros geldi, o da çekiyor ya fotoğraflarını keyif anlarının. Ona özendim ben de böreğimi fotoğrafladım :)
Aralık ayının en güzel yanı hediyeleşme zamanı olması. Özellikle hediye paketi hazırlamayı ve vermeyi, arkadaşlarla bir araya gelip bu curcunayı yaşamayı çok seviyorum. Bu sene de sevdiklerime paketler hazırladım, gönderdim.
Arkadaşlarımın güzel masalarına oturduk, sohbetler ettik iş sonrasında.
Ben de güzel hediyeler aldım bu hafta. Beni unutmayan tüm arkadaş ve tanıdıklarıma çok minnattarım. Böyle zamanlarda saki bir çok şey perçinleşiyor, anlam kazanıyor.
Son olarak yazımı bitirirken, seneyi bitirirken Gökhan Özcan'a yer açacağım tekrardan. Bir yeni yıla daha girerken bunlar benimde düşündüklerim çünkü;
''Başka şeyleri değil, kendini biriktirmeye çalışmalı insan. Biriktirmekten kastım istif etmek değil gerçekten biriktirmek... Azı azla buluşturup çoğaltmak... Manayı başka manalarla zenginleştirmek... Günleri anlarla bütünleyip süslemek, güzelleştirmek... İnsanları anlamaya çalışarak ‘insan’ı anlamaya çalışmak... Hayatın özünü, bütün hayatlardan damıtarak kristalleştirmek... Sözleri, sözlerle denkleştirerek mayalamak, yoğurmak ve pişirmek... Gördüklerinde hayatı görmek, insanı görmek... Bütün bunlarda alemin hakikatini aramak... Aramak, bulmayı beklemeden aramak... Bulmayı değil, aramayı aramak... Bitirmeyi değil hep başlamayı denemek... Uykuları, uyanmaları getirdiği için sevmek... Sevgiyi biriktirmek, hayatın her köşesine erişecek bir muhabbete erişinceye kadar sevmek... Severek güzelleşmek, güzelleşerek sevmek... Eriştiğimiz her güzellikle başka güzellikleri çağırmak... İçimizde bütün hakikatiyle bir ‹insan› biriktirmek...