Bazı insanlar hastane odalarında canını kurtarmaya çalışırken bir çoğumuz evlerimize kapanmanın iyi mi kötü mü olduğunu tartışıyoruz, şurada 3 hafta geçmesine rağmen biz hiç sıkılmadık, aslında ben evcimenim sloganları atıp kendimizi kandırıyoruz. Belki de kötü bir şey değildir bu kandırmalar. Salgın bir hastalıkla dengemiz bozuldu, özgürlüklerimiz elimizden alındı. Bir çok halkın yıllardır çektiği çileyi 2-3 haftadır konforlu alanlarımızda çekmeye çalışıyoruz. Ama hala şımarıklık içindeyiz.
Uzun saatler hala bana kısa geliyor, dört duvar arasında olsam da yapacak çok şeyim var. Geçen gün tekrardan Kış Uykusu'nu seyrettim. Kapadokya'ya gidip emekli olmuş Aydın kardeşine kızıyordu; ''valla odam, kitaplarım neredeyse ben orada hiç sıkılmam. Oyalanmak lazım, tutkuyla yapacakların olması lazım. Sen de hiç biri yok ve sıkılıyorsun'' diyordu. Küçücük odasında yazı yazıp kendi kendine yetiyordu.
Canıyla boğuşan onca insan varken şükür yaşıyorum, sağlıklıyım demekten bile utanır hale geldi insan. Ama yapacak bir şey yok, bizimde bağışıklık sistemimiz için moral en büyük ilaç. Sabah uyanır uyanmaz perdemi çekip sokağa bakıyorum. Kiraz ağacım karşılıyor beni. Bu yıl da tomurcuklarını görüyorum şükür diyorum içimden. Sonra Peygamberimizin sabahları yaptığı dua geliyor aklıma. Her gün söyleye söyleye ezberledim;
''Allahım bugün de bana faydalı ilim, hayırlı rızık, kabul olunan amel ver''
Sokağa artık hafta da bir çıkıyoruz ama geçen haftalarda Yalova'nın Çiftlikköy'le olan arasında ki deniz kenarında yürümüştük. Öyle güzel bir yol yapmışlar ki, bir yanın deniz..
Burada Ataürk'ün Yürüyen Köşkü var. Artık ziyaretçi almıyorlar ama dışarıdan da çok güzel. O koca çınar ağacını özlemişiz. Öyküsünü bilmeyenlere biraz bahsedeyim..
''Atatürk, 21 Ağustos 1929 tarihinde Ertuğrul Yatı ile İstanbul’dan Bursa’ya doğru gitmek için yola çıkar, Yalova açıklarından geçerken gördüğü çınar ağacından çok etkilenir ve sahile çıkarak bir müddet dinlenir.Atatürk bu çınar ağacının yanına küçük bir ev yapılmasını ister. 22 gün gibi kısa bir sürede ahşap iki katlı bir ev ve eve ek betonarme toplantı salonunun inşaatı tamamlanarak 12 Eylül 1929 tarihinde kullanıma açılır.
Bundan 1 yıl sonra (1930 yılında), Atatürk sahildeki Köşküne tekrar geldiğinde, bahçıvanı ağacın bir dalını keserken görmüştür. Bunu neden yaptığını sorduğunda bahçıvan “Paşam, bu dallar çatıya zarar vermektedir” cevabını alınca tarihe geçen şu emri vermiştir: “O dal kalacak Köşk gidecek!” Bunun ne anlama geldiğini bahçıvan daha sonra anlayacaktır. Gazi’nin emriyle İstanbul’dan getirilen bir teknik ekip 8.8.1930 tarihinde (üç gün içinde) bu binayı raylar üzerinde 4 metre 80 santim doğuya kaydırır! Atatürk Köşk’ün yaklaşık 5 Metre kaydırılma çalışmalarına, bizzat nezaret etmiştir.''
Onun dışında herkes gibi evdeyiz. Son 3 gündür canımı sıkan ev içi olaylar olmasına rağmen moralimi yükseltecek işlerle uğraşmayı bırakmıyorum. Evde ailece daha fazla vakit geçirdiğimiz için bunu fırsat bilerek daha fazla muhabbet, birlikte etkinlik istiyorum ama herkes eline telefonu alarak köşeye çekilmeyi tercih ediyor. Birlikte film, belgesel seyredelim diyorum kızım beni despotlukla suçluyor artık ve benim saçma sapan filmlerimi izlemek istemediğini söylüyor. Gündemde ki seviyesiz tüm filmleri, şarkıları, videoları tüm gün zaten seyrediyor. Gençliği esir eden bu döngü de başta kendi kızımı kaybediyorum. Tamam biraz kitap okuyalım beraber, gel yarım saat olsun diyorum ondan da nefret ediyormuş ve aslında hiç kitap okumayı sevmemiş. Düşünebiliyor musunuz, elimden 8 saat kitap eksik olmaz, aileler örnek olacak ki kitap okuma alışkanlığı gelişecek çocuklarda denir. Ya inanmıyorum ben buna.
Keman çalmayı durup dururken kendi istemişti 2 sene önce ve ben çok sevinmiştim. Çünkü daha ilkokul başladığı zamanlarda bir müzik aletini çalmasını istemiştim ve reddetmişti. Şimdi o keman evde olduğumuz sürece eline alınmadı. Tamam başka sevdiğin bir şey yok mu diyorum haa bu arada ders çalışmayı geçtim. Defter, kitabın yanında telefon kafa orada yapılan dersten ne kadar hayır gelir. Liseyle beraber önlenemez bir başıboşluk içine girdi ve evde bunu dert eden bir benim.
Tamam deyip bu son 4 gündür onu tamamiyle boş bıraktım. Sabah en geç 10 da kalkmasını sağlıyordum artık öğlene doğru kalkıyor ve yüzünü yıkadığı gibi telefonu ele alıp yatağında oturuyor. Odası kapalı arada mutfağa ya da banyoya gidiyor. Hiç mi insan üzülmez, annemi kırdım biraz dikkat edeyim ama bunu gördükçe daha çok üzülüyorum. Dediğim gibi moralimi düzeltecek çarelerden biri mutfak. Kek yaptım kendi kendime geçmişte ne güzel birlikte yapardık diye anımsayarak.
Geçen günlerde hava bir günlüğüne çok güzel olmuştu. Hemen bahçeme inerek biraz iş yaptım. Yabancı otları temizledim, saksıları değiştirdim, kaktüslerimi ön tarafa taşıdım, taşları süpürdüm.
Hatta masayı ve sandalyeleri çıkarıp yıkadım ertesi gün otururuz diye. Ama kısmet olmadı, hava çok soğudu. Kaç gündür evdeyiz, dışarı çıkamasak da balkonlar yada bahçe ne iyi geliyordu insana. Neyse sağlık olsun demekten başka çaremiz yok..