Haftalar öncesi aldığımız uçak biletiyle Antep'e cuma gecesi vardık. Gece dinlenmiş olarak sabah erkenden Antep'te gezmekti amacımız. Yalnızca iki günümüz olduğundan şehiriçinde gezmeye karar verdik. Otel olarak Teymur Oteli seçtik. Tam merkezde değil ama ulaşım sorun olmadı. Bir çok yere yürüyerek gittik.
Şehir merkezinde bulunan Antep Kalesine tırmanmakla gezimize başlıyoruz. Kaleye giriş ücretli. Şehri kaleden görmek güzel ama her yere güvenlik şeridi çekilmiş nedense. O kadar kale gördüm bu kadar önlem alınana ilk burada rastladım.
Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte tarihi günümüzden 6.000 yıl öncesine, kalkolitik döneme kadar giden bir höyük üzerinde kurulduğu, M.S II-III yüzyıllarda ise kale ve çevresinde "Theban" isimli küçük bir kentin olduğu bilinmektedir.
Gaziantep'te ‘yöresel ve organik ürün' denilince akla ilk gelen yer olan tarihi Almacı Pazarı 250 yıllık geçmişiyle geliyor. Yöresel ürünleri buradan alıp yola devam ediyoruz.
Gaziantep’te doğal deriden el emeğiyle üretilen yemeni denilen ayakkabılar yaz aylarında ayak kokusu, ayakta terlemesi gibi sorunların da önüne geçiyormuş. Keçi ya da manda derisinden üretilen bu ayakkabılar kimi yerde 90 tl ye kadar çıkıyor. Ben de kendime bir tane aldım ve 60 tl ye buldum.
Şehirde 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar bakırcılık yapılmış. Bakırcılar çarşısında ki dükkanlar 19.yüzyıldan kalma. Kemerli girişlerle sokağa açılan dükkanlar düzgün kesilmiş sert kalker (keymıh) taştan yapılmış. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve ÇEKÜL Vakfı’nın hazırlamış olduğu “Bakırcılar Çarşısı Sokak Sağlıklaştırma Projesi” kapsamında 8 sokak ve 280 dükkan restore edilmiş. Kültür Yolu Projesi kapsamında yer alan çarşı Tarihi Kentler Birliği’nin “Başarı Ödülüne” layık görülmüş.
Medusa Cam Eserler Arkeoloji müzesi ise alanında Türkiye'de ki tek özel müze. Birkaç eski Gaziantep evinin restore edilmesiyle sağlanan alanda yaklaşık 2 bin cam eser ile 1000 altın ve gümüşten oluşan koleksiyon var.
Gezdiğimiz yerlerden biri de Mevlevihaneydi. 1638 yılında inşa edilen Antep Mevlevihanesi ile ilgili pek çok tarihsel kaynak bulunmaktadır. Bunlarda en önemlileri iki vakfiyesi ve iki kitabesidir.
Mevlevihane’nin bilinen üç kitabesinden günümüze ikisi gelebilmiştir. Semahane kapısı üzerindeki altı satırlık kitabede Mevlevi dervişlerin ibadeti için Mustafa Ağa tarafından yapıldığı yazılı olan 1048 (M. 1638) tarihli bir Farsça inşa kitabesi yer alıyor.
Müze de ki mozaikler zaten dünya da eşsiz..Antep'in simgesi olan Çingene Kız mozaiği özel bir oda da sergileniyor. Karanlık bir labirentten ilerleyip karanlık bir odaya giriyorsunuz. Aynı Mona Lisa tablosu gibi beklenenden küçük. Cinsiyeti aslında erkek deniyor.
Şehirde tarihi birçok cami var. Genelde bölge iklimine uygun olarak büyük taşlardan yapılmış. Karagöz Camide bunlardan biri. İnşaatı 1756-1758 yıllarında tamamlanmış. Renkli taş süslemelerine bu cami de rastlayabilirsiniz.
Bunca yürüme sırasında ara ara mola verdik. Kahve molası verdiğimiz bir yerden bahsetmek istiyorum. Burası Gümrük Hanı. Gaziantep’de bir dönemin ticaret merkezi olan Tarihi Gümrük Hanı, oldukça göze çarpan bir eser. 1873 – 1878 yılları arasında Hacı Ömer Efendi tarafından yolcu hanı olarak yaptırılmış. 2 katlı hanın üst katı konaklama için kullanılmış, alt katı ise ticarethane, depo ve ahır olarak kullanılmış.
Burada çok ilginç bir kahve içtik. Kahveci Seddar Beyde çift renkli dibek kahvesi mutlaka denenmesi gerekenlerden. Hem içtiğimiz kahvenin güzelliği hem ortamın atmosferi harikaydı.
Tahmis Kahvehanesi de görülmesi gereken yerlerden. Almacı Pazarı ve Buğday Pazarının biraz ilerisinde Mevlevihanenin yanında yer alıyor. 1640 yılında inşa edilen iki katlı bina çok güzel bir kahvehane olmuş. Tahmis kahve dövülen yer demekmiş. Burada menengiç kahvesi ve zahter çayı içtik.
Antep sokaklarında gezerken bir çok yerel pazarcı ile karşılaşmakta mümkün.
Binasını görüp hayran kaldığım yerlerden biri de kütüphaneydi. Gaziantep Münif Paşa İl Halk kütüphanesi binanın güzelliğini görmeden gitmeyin. İçini gezdiğimde düşüncelerim değişti çünkü böylesine güzel bir tarihi binanın içi kendine has ve dolu dolu olmalıydı. Kitaplıkların sıradanlığı, tarihi binanın içinde kayboluşları, etraftaki özensiz eşyalar, plastik şişelerden bir dağın cam önünde oluşu niye bu kadar ilgisiz olduğumuzu sorgulattı bana.
Antep'te yapılacakların başında Zekeriya Katmer Salonuna gitmek oluyor. Süt eşliğinde bir tane katmer iki kişiye yetebiliyor, aklınızda bulunsun.
Antep'te yenecekler listesinin başında kebap ve küşleme geliyor. Biz ilk olarak Zeugma Müzesinin arkasında bulunan ve çok tavsiye edilen Halil Usta da yedik. Ama memnun kalmadım. Tamam küşlemesine lafım yok ama bazı yerler ünlü olunca oradan kaçacaksın belki de. Gitiğimizde öğlene yakındı ve kapısının dışına kadar doluydu. Tam da o sırada bir otobüs turla turist gelince curcunayı siz düşünün. Kendimizi zar zor içeriye atarak kalabalık bir masanın ortasında tanımadığım insanlarla burun buruna yemek yerken bulduk. Bu sırada eşimle iki cümle bile konuşmadık çünkü öyle çok gürültü vardı ki anlatamam. İstanbul halkı alışmış belki de buna. Herkes halinden memnundu. İki tabak karışık kebap ve iki tabak salata, iki ayrana 84 tl ödedik.
Çok lezzetli kebap yediğimiz bir lokanta da Çulcuoğlu Lokantası oldu. Herkese tavsiye ederim. Yalnızca kebap sipariş vermenize rağmen önünüze o kadar çok ikram geliyor ki şaşarsınız. İlk gün Halil Usta faciasından sonra bu iki lokanta moralimizi yükseltti. Çalışanların ilgisi, çorbadan tatlıya ,meyveye ikramlar tıka basa doymamıza neden oldu. Sonuçta 60 tl gibi bir ücret ödedik.
Zekeriya Katmerden farklı olarak Metanet Beyran Salonunda Simit Katmeri de mutlaka denemelisiniz. Hem görüntü hem de lezzet on numara.
İki dolu gün gezmemize rağmen şehir de eksik kalan yerler de oldu tabi ki. Günde neredeyse 20 bin adım attık. Çok yorulduk ama yine harika bir seyahat geçirdik.