21 Temmuz 2023 Cuma

Temmuz Cuması

                            Vivre Sa Vie filmini seyrettiniz mi?  Hayatını Yaşamak adıyla Jean Luc Godard filmini bu hafta izlemeye başladığımda Montaigne sözüyle açıldığını gördüm. Şöyle yazıyordu;

''Her şeyini de başkalarıyla paylaşsan da özünü hep kendine sakla..''

Filmi izlemeye başladım, fransız filmlerinin kendine has bir tadı var. Fazla sorgulamadan tadını çıkarmalısın, hele siyah beyaz olanları seyrettiğim de zamanın Fransa'sında yaşıyorum, o güzel sokaklarında geziyorum sanki. Şimdi ki gibi turist kalabalığı yok, daha özenli herkes, daha zarafet var, daha çok estetik var. Neyse filmin ilerleyen dakikalarında Nana şöyle bir ders veriyor bize;

''Bence yaptığımız her şey bizim sorumluluğumuzda, özgürüz.
  Elimi kaldırıyorum, “ben sorumluyum”, başımı çeviriyorum “ben sorumluyum”, üzgünüm “ben sorumluyum”, sigara içiyorum“ ben sorumluyum”, gözlerimi kapatıyorum “ben sorumluyum”.
Bazen sorumluluğumu unutsam da, hayat bu.. Ve dediğim gibi ondan kaçış yok. Yine de her şeye rağmen yaşamak güzel. Sadece hayatın tadını çıkarmaya çalışmalısın. Sonunda her şey olacağına varıyor.”

             Bu kadar bilgece konuşmasına bakmayın yirmili yaşların başında henüz. Kısa zamanda para kazanmak için yanlış bir yola giriyor ve su testisi su yolunda kırılıyor. Sorumluluk üzerine yaptığı konuşmayı duyunca düşünmeden edemedim. Her seçimimizden sorumluyuz, şartlara 

ve zamana endeksli sonuçlarını yaşasak da her seçim bize bir bedel ödetiyor. Bu bizim yolumuz, bizim hayatımız oluyor. Son bir hafta içinde hayatımda oluşan gelişmeler ve yaptığım seçimler sırasında bu konuşma durumuma tam oturdu. İçinde bulunduğum durum beni oldukça gerdi şu sıralar. Çünkü emeklilik gibi bir karar alıp hayatıma artık buna göre bir yol çizmeye başlamıştım. Artısı eksisini aylarca kafamda tartmış ve buna ''karar'' vermiştim yani emekli olmaya. Ön dilekçelerimi verip temmuzu bekliyordum. Ama geçen hafta eşimi mecburi emekli edip işten çıkarmaya karar verdiklerini öğrenince durumumuzu yeniden gözden geçirdik. Yıllarını ülkemizin sayılı ailelerinden birinin sahip olduğu köklü fabrikadan isteği olmadan emekli edilmesi ayrı bir yazı konusu. 
Yani diyeceğim o ki hayat her an herşeyi önüne getirebiliyor ve seni hep seçmek zorunda bırakıyor. Ben de yeniden çalışmaya karar verdim. Çünkü bir çocuğumuz var üniversite de okuyacak. Önümüzü göremediğimiz böyle bir zamanda emekli olup küçük bir meblağ ile çocuk okutamazdık.
                        Filmde dediği gibi ' sonunda her şey olacağına varıyor'. Başlarda çok moralim bozuldu, ani gelişen bu durumun etkisinden kurtulamadım ama sonra çok da uzun vadeli düşünmemeye çalıştım.
         Kendimi sakinleştirme çalışmalarımın başında kitap okumak gelir. Dag Soltag'ın yeni kitabını Sonat verince çok sevinmiştim. Onu bitirdim hemen. Ama diğer kitapları kadar etkileyici gelmedi.



                          Kitap ve dergi okumalarım yoğun. Çünkü evde çok zaman geçiriyorum. Havalar öyle sıcak ki gündüz hiç dışarı çıkılacak gibi değil. Kışın soğuğu, yazın sıcağı her mevsim evlere kapanıyoruz. Gerçi evde vakit geçirmeyi çok severim, balkonum ömre bedeldir. Neredeyse küçük bir oda kadar olan balkonum çevresi iki çam ağacıyla çevrili de olunca minik bir ormanda oturuyorum hissediyorum kendimi.



                       Haftasonu bağ evimize gidip birkaç sebze ektik. Devamlı orada kalamıyoruz şu an. İki ev arasında gidip gelmek çok zor oluyor, birinden birini seçip devamlı oturmak gerekir. İki evim de çok güzel, bu seçimi nasıl yapacağım bilmiyorum. Ama artık minimal yaşama geçmeye kararlıyım, hazırlıklarımız devam ediyor. Kısmetse kışa doğru taşınırız diyorum.
                    Bahçe de bir kaç saat bel yaptım valla akşama ben de bel kalmadı. Neyse ki yardım eden bir amca var, o gelip çok güzel yaptı bahçeyi. Bahçeme ilk kez bir misafir geldi..



Hafta içi bir gün de arkadaşlarımdan birinde kahvaltı yaptık. 


                     Bol bol okuma yaptığım gibi neredeyse her gün bir belgesel seyrediyorum. İlki yazar Judy Blume hayat hikayesiydi. Bu yazarı hiç duymamıştım, şu an 87 yaşında. Hayatını öyle tatlı anlatıyor ki. Seyretmenizi tavsiye ederim. İlgimi çeken şu şey oldu ki tüm kadınların aslında evrensel derdi bu. İlk eşi yazmasına karışmamış ama yazmaya başladığında ''evi döndür, çocukları yetiştir, yemeği çamaşırı aksatma da ne yazarsan yaz '' demiş. Hatta kocası arkadaşlarına 'böylesi daha iyi başka kadınlar arab, mücevher ister, hiç değilse Judy kalem kağıt istiyor'' diyormuş. 
Kadınların işleri çok zor çok!



                    Diğer 87 yaşında ve çok enerjik bir kadın da Rita Morena. Yaşam öyküsünü ağzından dinliyoruz belgesel boyunca. Çok zorlu geçen bir çocukluğu, gençliğinde ve yetişkinliğinde de devam ediyor. Dans etmeyi çok seviyor, hayat dolu ve çok çalışkan. Ne yazık ki o da ünlü olana kadar kötü deneyimlerden geçiyor. 





               Bir başka çilekeş kadın Anna Nicole. Gençlik yıllarımda onunla ilgili haberleri hatırlıyorum. 24 yaşında sarışın , seks bombası bir kadın 90 yaşında bir adamla evleniyordu. Herkes servet avcısı olduğunu söylüyordu. Belgesel boyunca aslında insanın nerden nereye geldiğini, seçimlerin hayatına nasıl yol verdiğini görüyorsunuz. Sonuç çok çok üzücü. 
Take care of Maya hele nasıl ilginç bir olaya parmak basıyor. Bunda da çok üzüldüm, çok ağladım.
Otobiyografik belgeselleri çok seviyorum, çok öğretici, bakış açınızı zenginleştirici bir yanı var. Tüm seyrettiklerimi tavsiye ederim.


                 Yaz boyunca yürüyüş yapamamıştım, aslında çook severim ama nedense bir türlü sabahları kalkamadım. Yaşadıklarımın ağırlığıyla üzerimde bir ağırlık oluştu, bir türlü üzerimden atamıyorum ama her şey gibi bununda geçici olduğuna inanıyorum. Kendimi çok zorlamak istemiyorum. Bana iyi geleceğini bildiğim şeyleri içimden gelmediği halde yapmak istemedim. Geçen gün artık yürümek isteyip sabah çıktım yola. Ortancaları, gülleri, denizi görmek çok iyi geldi. 



                          83 yaşında ki halam yalnız yaşıyor, aynı mahallede oturuyoruz. Sık sık onu ziyaret ederim. Geçen gün ona kahvaltıya gittim, beraber sabah çayında sohbet ettik. Çiçeklerine baktım, sütçüsü gelince sütü kaynatıp yoğurt yaptık, yemekleri çok güzel olur, farklı yemek tarifleri aldım. 


Vee cuma geldi! 
Bugün erkenden kalkarak pazara gittim. Pazarda babamla karşılaştım ellerinde torbalar, o daha da erken kalkıp pazarını tamamlamış eve dönüyordu. O zaman çayı koy, kahvaltıya geleceğim dedim. Neredeyse bir saat yeni yeni açılan tezgahlar arasında dolaşıp pazarımı tamamladım. Ama fırlamış fiyatlardan bahsetmek istemiyorum, ayarlarımız gerçekten bozulmuş durumda. Devamlı çiçek aldığım çiçekçiye demetler ne kadar diye sordum, 50 tl dedi. En son aldığımda 20 tl idi. Ne kadar uzun oldu demek almayalı. Canlı bir ağaç ya da fide almak daha mantıklı geldi. Oradan köylü pazarına gidince bu gül demetini gördüm ve 15 tl olduğunu duyunca hemen aldım.
Tabi ki çiçek annemin!
Üniversite sınav sonuçları açıklandı dün. Çok büyük mutluluk yaşadık çünkü kızım geçen sene mezuna kalmış, bu sene tekrar sınava girmişti. Hatta böyle yaptı diye dershaneye göndermeyeceğimi, çok istiyorsa oturup çalışmasını, yapacaklarım benim buraya kadar deyip kararını kendisinin vermesi gerektiğini söyleyip resti çekmiştim. Kendi başına çalıştı tüm yıl gerçekten. Geçen seneki puanın çok üzerine çıkmış bu sene. Öyle mutlu olduk ki anlatamam. Şimdi tercih aşaması. Bu bile çok zor bir evre. Bakalım yolumuz neye evrilecek..
Cuma günü tüm çocuklarımız, gençlerimiz ve onlarla canla başla uğraşan ebevenler için dua etmek isterim. Allah hep yardımcımız olsun.
Mutlu ve huzurlu haftasonlarımız olsun arkadaşlar!

















13 Temmuz 2023 Perşembe

Yaşlılık Yalnızlığı

                        Fournier kitaplarını uzun zamandır etrafta görüyor, her okuyandan övgüler aldıkça merakım artıyordu. Kütüphanelerde aradım ilk olarak ama yoktu. Kitapsever  arkadaşlara -ki onlarda bir elin parmağını geçmez- soruyordum ama ne okuyan vardı ne elinde olan. Tek bir arkadaşın bir gün paylaşımında görünce hemen istedim. Daha o vermeden başka bir arkadaşın evine gittiğimde kitaplığına bakarken ince bir Fournier kitabı gördüm. Tek Yalnız Ben Değilim..

Bir günde okuyup bitirdim kitabı ki zaten sayfalarda çok boşluk vardı. Neden sevildiğini anladım, Karl Ove gibi içten yazıyor, esprili bir dili de var. Yaşlılık gibi insanların bir çoğunun eninde sonunda Allah ömür verirse içine gireceği ama hiç düşünmediği alanı yazmış, acı gerçekleri yüzümüze vurmuş. 

Yaşlı olmasam da şimdilik, çevremde, filmlerde gördüğüm o sert hayat dönemi beni rahatsız eder, o insanlara karşı büyük bir merhametle dolar, hatta kendimi suçlu hissederim. Hayatımda ki yaşlılara karşı hep bir vefa duygum vardır, devamlı ziyaret eder, edemesem telefonla arayıp sorar, ilgilenirim. Fournier kitabında yaşadığı yalnızlığı yazarken herkesin bunu tadacağını söyler. Geçen gün bir radyo programında Avrupa'nın en yaşlı ülkelerinin İtalya, Yunanistan ve Polonya olduğunu söylüyordu. İnsanlar ailelerinden kopuk, hayat arkadaşlarını kaybetmiş dört duvar içinde tek başlarına yaşıyor bu ülkelerde. Pandemi de hatırlayınız Avrupa'nın yaşlılara tutumunu. Fransa da bazı belediyeler yaşlılarla ilgilenme birimleri açmış. Fournier buraya kayıt olduğunu, belediyeden gönüllü bir kızın her hafta kendisini ziyaret ettiğini, sohbet edip bazen de bir yerlere gittiğini yazıyor.


Eşini 10 yıl önce kaybetmiş Fournier isyan ediyor kitabında yalnızlıktan;
“Yalnız olmaktan bıktım artık, bıktım her geçen gün daha yalnız, daha yaşlı, daha çirkin olmaktan. Bunların başıma geleceğini bilseydim yaşlanmazdım.” diyor.
Hani derler ya seçilmiş yalnızlık güzeldir, kabul ettiğin için olmasını istediğin için varlığı acıtmaz çünkü sıkılırsan hemencecik çıkarsın içinden. Fournier'in bahsettiği yalnızlık başka bir şeydir. Çoluk çocuğun olsa da uzaktır artık onlar, yıllarını geçirdiğin eşin yoktur artık ve yerinde kocaman boşluk vardır. O boşluk hiç bir zaman dolmaz, içinde yuvarlanır gidersin..














7 Temmuz 2023 Cuma

Temmuz Cuması

                     Temmuz geldi, yaz sıcaklarının ortasına düştük bir anda. Evden çıkmak istemiyorum ama işler her gün birikmiş şekilde önüme dikiliyor. Allah azaltmasın gerçi, iş güç olmadan bomboş geçen günler olacağına böyle olsun razıyım tabi ki. Ne garip varlıklarız değil mi; kış olur yazın hayalini kurarız , yaz gelir off biraz havalar serinlese şu güz gelse de rahatlasak deriz. Yazın şöyle şöyle yapacağım derim ama şu sıcaktan kolumu kıpırdatamam genelde. Bu yaz tatile de gitmek gelmiyor içimden. Hem artık emekliyim ya, aman aceleye ne gerek var tüm mevsimler, günler benim diye bir rahatladım, bir telaşsızım arkadaşlar sormayın. Özgürlüğe yavaş yavaş alışacağım tabi ki, çünkü otuz yıl süren çalışma çarkının içinden yeni çıktım. Hızla dönen kocaman bir tekerleğin içindeydim de bir anda dışarı atıldım gibi geliyor. Yani hala dışarı da dönüyorum :)

                Bugün cuma. Hadi tersinden başlayayım haftayı anlatmaya. Sabah saat 8'de kalkıp giyinip pazar arabamı alıp yola çıktım. Bizim buranın pazarı ya bugün, çok sıcak olmadan hatta insanlar akın akın gelmeden gitmek en güzeli. Yine de yoğun bir nem ve sıcak vardı. Yeni yeni açılan tezgahlara baka baka gezdim, erik, sarı kiraz, şeftali, çilek aldım. Çok severim meyveyi. Taze fasulye, yeşil biber ve dolmalık biber aldım. Marul, maydanoz, dereotu almadan olmaz. Bir de bağ evine dikmek için bir saksı lavanta aldım.


Malzemeleri eve götürüp kızımı da uyandırıp bir sokak öte de oturan annemlere kahvaltıya gittik. Ah anacığım biz geleceğiz diye sabah sabah boşnak böreği yapmış, kahvaltılıkları hazırlamış, çayı demlemiş bizi bekliyor. Allah başımızdan eksik etmesin, güç kuvvet versin. Namazda anne ve babalarımız için dua  ederiz. Bunu çok kıymetli bulurum. Çünkü namaz olmasa kim günün beş vakti kaç kez bunu söyler ya da aklından geçirir. Rabbena Firli duasıdır bu ve şöyle deriz;
Ey bizim Rabb'imiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün müminleri hesap gününde bağışla.
Ey Rabb'im merhamet edenlerin merhamet edicisi, bize rahmetinle muamele eyle.



Bütün kız evlatlar benim gibi mi bilmem. Ne zaman gitsem annemlere, yarım saat oturmadan sonra evi süpürmeye silmeye başlarım. Onlar yorulmasın rahat etsin diye annemi biraz daha işini hafifletmek için yaparım. Artık emekli oldum şu viledayla daha çok beraber olacağız sanırım :) 
Diyeceksiniz ki bir temizlikçi gelsin arada ama babam huysuzluk yapıyor bu konu da. Kimseyi istemiyor. İnsanlar yaşlandıkça tuhaflaşıyor ve söz geçiremiyor, bizim ki de böyle :)
Annemin salonda çiçekleri meşhurdur; orkidesi çok güzel açmış ben de bugün çektim bu fotoğrafı.


Dün yani perşembe akşam üzeri atladık bisikletlerimize yan kasabaya gittik. Deniz kenarında kahve, çay, gazoz eşliğinde güneşi batırdık. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar sohbet ettik burada. Ne zamandır arkadaşlarımla bir araya gelmemiştik, öyle iyi geldi ki bu buluşma anlatamam. Bizim buranın günbatımı da meşhurdur yazları. 



Oraya gittiğimiz yürüyüş ve bisiklet yolu da çok güzeldir. Artık ağaçlar da baya bir büyüdü hem gölge oluyor hem sanki bir ormanın içindesiniz gibi his yaratıyor. Bir de yan tarafta akıp giden trafik gürültüsü olmasa...


Canım arkadaşım Sonat'a gidip bir kahve içtiğim günü de buraya eklemek isterim. Okumak için harika kitaplar da verdi bana, elimde ki bitsin hemen başlayacağım. Acaba bloguna yazmaya başladı mı diye bakıyorum bir umut, ama hala yok. Neyse beklemedeyim..


Bu hafta okuduğum iki kitap ...
Ayrıca Fatma Barbarosoğlu'nun şu  yazısını okudum. Sosyolog olarak da yazar olarak da yazılarını çok beğeniyorum. Bu yazısında bu ülkenin bitmeyen derdini ele almış, dizilerle bile insanların algılarıyla nasıl oynanıyor önümüze sermiş. Çok rahatsız olduğum bir konu..


Bağ evimizde küçük bir alana kaktüs köşesi yapmıştım. Günler geçtikçe büyümeye başladılar, çok mutluyum. Geçen hafta sıcakların artmasıyla bahçe de yılan gördüm. Öyle korktum ki anlatamam. Yılanlı videomu da şuraya koyuyorum, hadi bakalım buyrun :)




























Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...