Vivre Sa Vie filmini seyrettiniz mi? Hayatını Yaşamak adıyla Jean Luc Godard filmini bu hafta izlemeye başladığımda Montaigne sözüyle açıldığını gördüm. Şöyle yazıyordu;
''Her şeyini de başkalarıyla paylaşsan da özünü hep kendine sakla..''
Filmi izlemeye başladım, fransız filmlerinin kendine has bir tadı var. Fazla sorgulamadan tadını çıkarmalısın, hele siyah beyaz olanları seyrettiğim de zamanın Fransa'sında yaşıyorum, o güzel sokaklarında geziyorum sanki. Şimdi ki gibi turist kalabalığı yok, daha özenli herkes, daha zarafet var, daha çok estetik var. Neyse filmin ilerleyen dakikalarında Nana şöyle bir ders veriyor bize;
''Bence yaptığımız her şey bizim sorumluluğumuzda, özgürüz.
Elimi kaldırıyorum, “ben sorumluyum”, başımı çeviriyorum “ben sorumluyum”, üzgünüm “ben sorumluyum”, sigara içiyorum“ ben sorumluyum”, gözlerimi kapatıyorum “ben sorumluyum”.
Bazen sorumluluğumu unutsam da, hayat bu.. Ve dediğim gibi ondan kaçış yok. Yine de her şeye rağmen yaşamak güzel. Sadece hayatın tadını çıkarmaya çalışmalısın. Sonunda her şey olacağına varıyor.”
Bu kadar bilgece konuşmasına bakmayın yirmili yaşların başında henüz. Kısa zamanda para kazanmak için yanlış bir yola giriyor ve su testisi su yolunda kırılıyor. Sorumluluk üzerine yaptığı konuşmayı duyunca düşünmeden edemedim. Her seçimimizden sorumluyuz, şartlara
ve zamana endeksli sonuçlarını yaşasak da her seçim bize bir bedel ödetiyor. Bu bizim yolumuz, bizim hayatımız oluyor. Son bir hafta içinde hayatımda oluşan gelişmeler ve yaptığım seçimler sırasında bu konuşma durumuma tam oturdu. İçinde bulunduğum durum beni oldukça gerdi şu sıralar. Çünkü emeklilik gibi bir karar alıp hayatıma artık buna göre bir yol çizmeye başlamıştım. Artısı eksisini aylarca kafamda tartmış ve buna ''karar'' vermiştim yani emekli olmaya. Ön dilekçelerimi verip temmuzu bekliyordum. Ama geçen hafta eşimi mecburi emekli edip işten çıkarmaya karar verdiklerini öğrenince durumumuzu yeniden gözden geçirdik. Yıllarını ülkemizin sayılı ailelerinden birinin sahip olduğu köklü fabrikadan isteği olmadan emekli edilmesi ayrı bir yazı konusu. Yani diyeceğim o ki hayat her an herşeyi önüne getirebiliyor ve seni hep seçmek zorunda bırakıyor. Ben de yeniden çalışmaya karar verdim. Çünkü bir çocuğumuz var üniversite de okuyacak. Önümüzü göremediğimiz böyle bir zamanda emekli olup küçük bir meblağ ile çocuk okutamazdık.
Filmde dediği gibi ' sonunda her şey olacağına varıyor'. Başlarda çok moralim bozuldu, ani gelişen bu durumun etkisinden kurtulamadım ama sonra çok da uzun vadeli düşünmemeye çalıştım.
Kendimi sakinleştirme çalışmalarımın başında kitap okumak gelir. Dag Soltag'ın yeni kitabını Sonat verince çok sevinmiştim. Onu bitirdim hemen. Ama diğer kitapları kadar etkileyici gelmedi.
Kitap ve dergi okumalarım yoğun. Çünkü evde çok zaman geçiriyorum. Havalar öyle sıcak ki gündüz hiç dışarı çıkılacak gibi değil. Kışın soğuğu, yazın sıcağı her mevsim evlere kapanıyoruz. Gerçi evde vakit geçirmeyi çok severim, balkonum ömre bedeldir. Neredeyse küçük bir oda kadar olan balkonum çevresi iki çam ağacıyla çevrili de olunca minik bir ormanda oturuyorum hissediyorum kendimi.
Haftasonu bağ evimize gidip birkaç sebze ektik. Devamlı orada kalamıyoruz şu an. İki ev arasında gidip gelmek çok zor oluyor, birinden birini seçip devamlı oturmak gerekir. İki evim de çok güzel, bu seçimi nasıl yapacağım bilmiyorum. Ama artık minimal yaşama geçmeye kararlıyım, hazırlıklarımız devam ediyor. Kısmetse kışa doğru taşınırız diyorum.
Bahçe de bir kaç saat bel yaptım valla akşama ben de bel kalmadı. Neyse ki yardım eden bir amca var, o gelip çok güzel yaptı bahçeyi. Bahçeme ilk kez bir misafir geldi..
Hafta içi bir gün de arkadaşlarımdan birinde kahvaltı yaptık.
Bol bol okuma yaptığım gibi neredeyse her gün bir belgesel seyrediyorum. İlki yazar Judy Blume hayat hikayesiydi. Bu yazarı hiç duymamıştım, şu an 87 yaşında. Hayatını öyle tatlı anlatıyor ki. Seyretmenizi tavsiye ederim. İlgimi çeken şu şey oldu ki tüm kadınların aslında evrensel derdi bu. İlk eşi yazmasına karışmamış ama yazmaya başladığında ''evi döndür, çocukları yetiştir, yemeği çamaşırı aksatma da ne yazarsan yaz '' demiş. Hatta kocası arkadaşlarına 'böylesi daha iyi başka kadınlar arab, mücevher ister, hiç değilse Judy kalem kağıt istiyor'' diyormuş.
Kadınların işleri çok zor çok!
Diğer 87 yaşında ve çok enerjik bir kadın da Rita Morena. Yaşam öyküsünü ağzından dinliyoruz belgesel boyunca. Çok zorlu geçen bir çocukluğu, gençliğinde ve yetişkinliğinde de devam ediyor. Dans etmeyi çok seviyor, hayat dolu ve çok çalışkan. Ne yazık ki o da ünlü olana kadar kötü deneyimlerden geçiyor.
Bir başka çilekeş kadın Anna Nicole. Gençlik yıllarımda onunla ilgili haberleri hatırlıyorum. 24 yaşında sarışın , seks bombası bir kadın 90 yaşında bir adamla evleniyordu. Herkes servet avcısı olduğunu söylüyordu. Belgesel boyunca aslında insanın nerden nereye geldiğini, seçimlerin hayatına nasıl yol verdiğini görüyorsunuz. Sonuç çok çok üzücü.
Take care of Maya hele nasıl ilginç bir olaya parmak basıyor. Bunda da çok üzüldüm, çok ağladım.
Otobiyografik belgeselleri çok seviyorum, çok öğretici, bakış açınızı zenginleştirici bir yanı var. Tüm seyrettiklerimi tavsiye ederim.
Yaz boyunca yürüyüş yapamamıştım, aslında çook severim ama nedense bir türlü sabahları kalkamadım. Yaşadıklarımın ağırlığıyla üzerimde bir ağırlık oluştu, bir türlü üzerimden atamıyorum ama her şey gibi bununda geçici olduğuna inanıyorum. Kendimi çok zorlamak istemiyorum. Bana iyi geleceğini bildiğim şeyleri içimden gelmediği halde yapmak istemedim. Geçen gün artık yürümek isteyip sabah çıktım yola. Ortancaları, gülleri, denizi görmek çok iyi geldi.
83 yaşında ki halam yalnız yaşıyor, aynı mahallede oturuyoruz. Sık sık onu ziyaret ederim. Geçen gün ona kahvaltıya gittim, beraber sabah çayında sohbet ettik. Çiçeklerine baktım, sütçüsü gelince sütü kaynatıp yoğurt yaptık, yemekleri çok güzel olur, farklı yemek tarifleri aldım.
Vee cuma geldi!
Bugün erkenden kalkarak pazara gittim. Pazarda babamla karşılaştım ellerinde torbalar, o daha da erken kalkıp pazarını tamamlamış eve dönüyordu. O zaman çayı koy, kahvaltıya geleceğim dedim. Neredeyse bir saat yeni yeni açılan tezgahlar arasında dolaşıp pazarımı tamamladım. Ama fırlamış fiyatlardan bahsetmek istemiyorum, ayarlarımız gerçekten bozulmuş durumda. Devamlı çiçek aldığım çiçekçiye demetler ne kadar diye sordum, 50 tl dedi. En son aldığımda 20 tl idi. Ne kadar uzun oldu demek almayalı. Canlı bir ağaç ya da fide almak daha mantıklı geldi. Oradan köylü pazarına gidince bu gül demetini gördüm ve 15 tl olduğunu duyunca hemen aldım.
Tabi ki çiçek annemin!
Üniversite sınav sonuçları açıklandı dün. Çok büyük mutluluk yaşadık çünkü kızım geçen sene mezuna kalmış, bu sene tekrar sınava girmişti. Hatta böyle yaptı diye dershaneye göndermeyeceğimi, çok istiyorsa oturup çalışmasını, yapacaklarım benim buraya kadar deyip kararını kendisinin vermesi gerektiğini söyleyip resti çekmiştim. Kendi başına çalıştı tüm yıl gerçekten. Geçen seneki puanın çok üzerine çıkmış bu sene. Öyle mutlu olduk ki anlatamam. Şimdi tercih aşaması. Bu bile çok zor bir evre. Bakalım yolumuz neye evrilecek..
Cuma günü tüm çocuklarımız, gençlerimiz ve onlarla canla başla uğraşan ebevenler için dua etmek isterim. Allah hep yardımcımız olsun.
Mutlu ve huzurlu haftasonlarımız olsun arkadaşlar!