26 Temmuz 2014 Cumartesi

Yeni Bir Seyahat !

                                         Biz  bugün yeni bir rotaya  doğru  yola  çıkıyoruz.  Neresi  olduğunu  söylemeyeceğim.  Merak edenler an ve an  instagramdan  Pelinpembesi olarak  takip  edebilir.  İnşallah  dönüşte de gezimizin  ayrıntılarını  burada yazarım. Herkesin  Bayramını  kutlar,  barışı da  beraberinde  getirmesini  dilerim. 
                                        Hoşçakalın !

                                            

21 Temmuz 2014 Pazartesi

KÜÇÜK PRENS

                           31  Temmuz  Antoine de  Saint  Exupery' nin  kayboşunun  70.  yıldönümü.  Yazar  aynı  zamanda  pilottu bildiğiniz  gibi  ve  keşif uçuşunda Akdeniz  üzerinde  kayboldu. Küçük  Prens'i  okumayan ,  okumasa da  kitaptaki  cümleleri  bir yerlerden  bulup  not  etmeyen yoktur  herhalde. Saint Exupery  nerden  mi  aklıma  geldi. Son  okuduğum  Sevin  Okyay  kitabı  Çiçek  Dürbünü'den.  Küçük prensle ilgili  bir  bölüm  vardı,  ben de  aktarmak istedim.  
                    Saint  Exupery  bugünkü  şöhretini  bir  başka  kayboluş  hikayesine  borçlu zaten. Buradaki  kahramanımız  ,  uçağı  ''  Büyük  Sahra  çölünde  durup  dururken ''  bozulan adamdır.  Yanında  kimse  yoktur ve onarımı  tek  başına  yapmak  zorundadır. Sekiz  gün  yetecek  kadar suyu  vardır. '' Bütün  konuk  yerlerinden  bin  mil  uzakta ,  kumda  uyudum  akşam. Okyanus ortasında  bir  sal  ile  baştan başa  kalmış gemiciden de  yalnızdım.  Gündoğumunda ince ,  hoş  bir sesle  uyanınca  nasıl  şaşırdığımı  düşünün artık. ''  Sesin  sahibi  çölde  mahsur  kalmış  pilottan,  kendisine bir  koyun  çizmesini  ister. ''  Yıldırım  çarpmışçasına  ayağa  fırladım. Gözlerime  inanamıyordum. Dört  bir  yanıma  iyice  bakındım. Ağırbaşlılıkla  beni  süzen olağanüstü bir  adamcıkla  karşılaştım.''  
                Daha  sonra  neler  mi  oldu,  artık  okumayanlar  Küçük  Prens'in  sihirli dünyasına girmeliler. 
                         

                                      Antoine  de  Saint   Exupery'nin   büyükler  için  yazılmış  bu  çocuk  masalını  okuyup  da  hiç  etkilenmeden paçasını kurtarmış  herhangi  bir  çocuk  ya  da  büyük olduğunu  sanmıyorum. Yine  kitaptan küçük  bir alıntıyla bitiriyorum:
     "Elveda," dedi çiçeğine. Çiçekten bir karşılık gelmedi. "Elveda," dedi bir kez daha. Çiçek öksürdü, ama soğuk aldığından değildi öksürük. "Saçmaladım," dedi sonunda küçük prense. "Bağışla beni, mutlu olmaya çalış... "Küçük prens çiçeğinin ona sitem etmemesine şaşırmış, elinde cam fanusla kalakalmıştı. Bu sessiz tatlılığı anlayamıyordu. "Tabii, seni çok seviyorum." diye konuştu çiçek. "Bunu şimdiye dek sana belirtmemiş olmam benim hatam. Aslında bu da önemli değil. Ama sen... Sen de benim kadar aptalca davrandın. Mutlu olmaya çalış... Fanusu da istemem. "Ama rüzgâr... Soğuk algınlığım o kadar kötü değil. Gecenin serinliği iyi gelir bana. Çiçeğim ben.". "Ya hayvanlar? Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım. Çok güzel olmalılar. Kelebekler de, yani tırtıllar da olmazsa kimle dostluk edeceğim ki?... Sen uzaklarda olacaksın... Büyük hayvanlara gelince... Onlardan korkmuyorum. Pençelerim var benim." Bunları söyledikten sonra küçük prense dört tanecik dikenini gösterdi. Sonra da, "Haydi sallanma. Gitmeye karar vermiştin. Git!" dedi.





17 Temmuz 2014 Perşembe

Ressam Filmlerim


                        Bugünlerde  ressam  filmlerine  merak sardım. Üstüste  film seyrediyorum.  Hepsi  çok güzeldi. İlk olarak  Lust for Life.  Van Gogh’un bir din adamından, tutkulu bir ressama dönüşme sürecini oldukça başarılı işleyen film, renkleri ve çerçeveleriyle de Van Gogh’un dünyasına girmeyi başarıyor. Yoksulluk ve yalnızlık içinde geçen bir ömür ve gittikçe artan nöbetlerin esaretinde hayata resimle anlam kazandıran bir dehanın hikayesi…Van Gogh’u başarıyla canlandıran Kirk Douglas’a, yakın arkadaşı Gauguin rolünde Anthony Quinn ve kardeşi Teo olarak James Donald eşlik ediyor…1956  yılında çevrilen film zaten  eski  filmleri seven  biri olarak  tam  bana göre..



                  


            Diğer film ünlü  ressam Rembrandt.. Bu film  daha da  eski. 1936  yılında  çevrilmiş. 1936 yapımı bu film Charles Laughton’un 17. Yüzyılın tutku dolu ressamı Rembrandt’ı başarılı canlandırmasıyla hayat buluyor. Film, 1642 yılının Amsterdam’ında usta ressam Rembrandt Van Rijn’in kör edici güzellikteki ün ve zenginlikten oluşan hayatının çok sevdiği karısının ölümüyle değişmesini, Rembrandt’ın karanlık ve acı dolu yapıtlar yapmayabaşlamasının üzerine patronlarının bu resimlere karşı olumsuz tutumlarını ele alıyor…
              Son  olarak   Caravaggio  izledim.  1986  yapımı  Derek Jarman'ın  tuval gibi sahneler yaptığı  filmi.  Filmde ressamın yaşamını, sanat tutkusunu resimleri üzerinden inceliyor. Çizgisel olmayan anlatımı, kırmızı ve mavi renklerin doldurduğu stilize kareleriyle sıradışı bir biyografik film yaratırken, hem dini inançlarıyla cinsel kimliğinin çakıştığı ressamın portresini çiziyor, hem de kendisinin sonuna kadar savunduğu sinema sanatını ortaya koyuyor. 













12 Temmuz 2014 Cumartesi

KİTAP EVİ



                 '' Kitap  mecnunu  bir  tür  evrensel ademdir;  hangi  ırktan,  budundan ,  dilden ,  inanıştan,  yeryüzünün  hangi  köşesinden  olursa olsun standart  tepkiler  vardır,  huyları  birbirine benzer onların,  davranış mekanızmalarını  belirliyen neredeyse  organik bünyelerinden  tıpatıp aynı kararlar çıkar. Farklı  hareket  etmeyi  düşlemeye  bayılırlar ya,  bunu  hayata  geçirdiklerine  rastlanmaz .  Dilini  hiç tanımadıkları,  alfabesini  sökemedikleri  ülkelere  gittiklerinde  bile  kitabevlerine girmeden,  vitrinlerini  uzun uzun  incelemeden  yapamazlar  örneğin.  Gece  yürüyüşlerine  çıktıklarında  ,  ışığı  yanan  bir  pencerede ,  duvarı  kaplamış  bir  kütüphane görür  görmez  durur  ,  bakar,  sonra da imgelemlerin  bir  köşesinde  içeri de  yaşayanın,  yüzünü  olsun  tanımadıkları  birinin  hikayesini  kurmaya  koyulurlar.  ''
                Enis Batur'un  son  kitabından  alıntıyla  başladım. Diğer  kitaplarına  nazaran kolay okunan,  oldukça keyifli  bir  kitap. Yazarın kurmacası mı  olmuş  yoksa  gerçek mi  anlayamadan bir  çırpıda okuyorsunuz. Kitapseverleri,  kitap  mecnunlarını  ne  güzel  tanımlıyor bu  paragrafta.  

    

                                  Kendime  ait , işsiz  güçsüz  şu  günlerde  en  mutluluk  verici şey  okumak.. Sabahattin  Ali'nin  Değirmen adlı  kitabında  şöyle  bir  cümle vardır: “Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegâne tesellidir.” (s.65)  
İşte  kitap  mecnunların  ruh hali. Uzun sürmüş,  yorgun  günlerin sonunda beklenilen tesellidir onlar. Bambaşka  dünyalara  açılan  kapılardır,  girersiniz ve zamanı dondurursunuz  burada.  Keyfini  ancak  tiryakiler bilir..
              Montaigne  okumak  üzerine  öyle güzel  şeyler  söyler ki :
'' Okumak  beni  çekildiğim  bu  inziva da  avutuyor;  hem  aylaklığın  ağırlığından  hem de  sohbetleriyle  canımı  sıkan  misafirlerden kurtarıyor. Eğer  çekilen acı  acı,  altından kalkılamayacak kadar  ağır  değilse  okumak  acının  açtığı  yaraları da  iyileştiriyor. Tatsız  düşüncelerden  kurtulmak  için  tek  yapmam  gereken  kitaplara  başvurmak.''
            Bilindiği  gibi  Enis Batur kitaplar,  kitaplıklar  üzerine birçok  yazı yazdı  bugüne kadar. Son  kitabıyla kitap severliğin  nasıl  olduğunu bir kez  daha  anlıyorsunuz. Birçok yazar  gibi Batur bu  sevdayı  güzel  bir kurguyla bizlere  sunmuş..

                                     


9 Temmuz 2014 Çarşamba

Çeşit Çeşit Tartlar


                         Yazın yenen  tatlılardan biridir tartlar, galette'ler.. Bu  yaz  çeşit  çeşit tartlar  yaptım. Aklımda  bugünler de  haz  ve  keyifi   hayatın  merkezine  oturtan  ilk çağ filozoflarından Epikuros  var.  ''  Zevk, mutlu  bir yaşamın  başlangıcı ve amacıdır'',  diyor ve  şöyle devam  ediyordu ''  Her şeyin  başlangıcı ve  temeli damak  zevkidir.  Bilgelik  ve  kültür bile bundan kopuk  olarak  ele  alınamaz ''.  
Okuduğum kitap  Felsefenin Tesellisi 'n de  ( Allain De  Botton )  bunlar  geçiyor.  Biz de buna  katkıda bulunalım  diyerek tartlara  devam ediyorum. Yanında dondurma ile  servis  edildiğinde daha bir  güzelleşiyor.  Tart  hamuru temelde hep  aynı.  Biraz  sonra tarifini  de  yazacağım. Ama  istenilen  şekilde,  tereyağını  fazla  eritmeden  yapmak zor. Olsun , nasıl  olursa olsun  güzel bence.  Hele  mevsim  meyveleri  ile  çok lezzetli.  Ben  mayıs ayında  kayısı da  bolken kayısılı  tart yaptım  ilk  olarak.  Kayısı  tarta  yakıştı.



            Tart  tarifine  gelince  şöyle,  ilk  önce malzemeler :
                  150 gr soğuk tereyağ
                  80 gr buz gibi soğuk su
                  1 tatlı kaşığı elma sirkesi
                  1+2/3 su bardağı (233 gr )un
                  1 yemek kaşığı toz şeker
                  1/2 tatlı kaşığı tuz

        Malzemeleri  ve  yapılışını  Tatlı Cuma '  dan  aldım. Oradan  ayrıntılı  okuyabilirsiniz.  Diğer  yaptığım  tart  vişne  ve  şeftalili  oldu.  Yine mevsim  meyveleri ile yaz  gecelerine keyif  katacak bir  lezzet.



                       Son  olarak  karşınızda kırmızı erikli  tart. Aslında  anjelik erikle  daha bir  güzel oluyor ama pazardan üç  kilo  erik  alınca ben de  burada kullanayım dedim. Keyif  ve  lezzet filozofumuzun  şu  sözleri  de  aklımda  akşama iftar  sonrası kuzenleri davet ettim :)
''Bir şey  yiyip içmeden önce,  ne  yiyip  içeceğinizi  değil,  kiminle yiyip  içeceğinizi düşünün;  çünkü  yanında  arkadaşı olmaksızın yemek yemek ancak bir  aslana  ya da kurda mahsustur. ''


          Yaz  geceleri  hep beraberken masalarımızı şenlendirecek  tatlılar bunlar.  Herkese hayırlı  ramazanlar !






4 Temmuz 2014 Cuma

Bugünler de Kısa kısa...

                           Nihayet  uzun  bir  tatile başladık.  Biz  öğretmenlerin en  imrenilen  durumları  bu  olsa  gerek. Mesleğimin en sevdiğim  yönü:)   Daha  yeni  yeni  işsiz güçsüz  ev  içinde dolaşmalara  başladım. Çünkü  bugüne  kadar  yemekler,  gezmeler,  misafirler, ziyaretler hep  ev dışında  yani  bir koşturmaca içindeydim. Ramazanla  birlikte hayat  akışımda biraz  değişiklik  olmadı değil.  Ama  bundan memnunum  tabi ki.  Neler yapıyorum peki,  kısa  kısa  anlatayım..
                     Evde  olunca hayatımı  balkonumda geçiriyorum  diyebilirim. Bu  sene  keçeden  kuşlar yapmıştım. Bu kadar  kuşu  ne yapayım derken aklıma yastığa  montajlamak geldi. Balkonumda ki  sade ,  beyaz yastığa diktim. Görüntü  çok  güzel oldu. 




                  Zaman  sınırsız  olunca  kitap  okumalarım  hızlandı. Fethiye Çetin'in  Anneannem  bir çırpıda  bitti. Zamanında  yaşananlar,  ayrılan  kardeşler, parçalanan aileler,  büyük  bir mücadele ile geçmiş hayata tanık olmak  insanı mahvediyor. Bu  kitabı bitirince ilk  kez  bir Erhan Bener kitabı okudum. Kedi  ve Ölüm.. Niye şimdiye kadar  ben  bu yazarı  okumadım  diye üzüldüm.  Diğer kitaplarını  almak için notlar aldım. Yine  okumadığım bir yazarın ilk  kitabına  başladım. 
                 Filmler de  seyretmeye  devam  ediyorum bir  taraftan. Eski  filmleri  sevdiğimi takip  edenler biliyordur. Peeping  Tom  oldukça ilginç bir  film.  Röntgencilik hastalığını beyazperdeye taşıyan ve gerilim türünün ilk örneklerinden sayılan bir yapım…



                               

                 
                            Diğer  film  Küçülen  Adam ..Richard Matheson’ın aynı adlı kitabından uyarlanan, 1957′nin bu bilim-kurgu filmi, “Şimdiye dek yapılmış en inanılmaz öykü”, “Bilinmeyene yapılan inanılmaz bir seyahat” gibi abartılı kampanyalarla pazarlanmış, neticesinde Hugo ödülü de kazanmış olan  oldukça ilginç  bir  film.  
                        Aynı  zamanda  yeni  bir diziye başladım. Bizim yaşlardaki 4-5  bayanın başından  geçenleri  anlatan ,  sürükleyici bir  dizi  Mistresses.. Umutsuz ev kadınları'nın  yerine konmuş sanki  ama  onun  gibi değil. Tatil  günlerinde ev kadını  moduna girmişken ideal.  Gereksiz  sahneler olmasa iyiydi  gerçi..


                                

                Evde  olup  bol  bol  iftar,  sabah - akşam  yemek  programlarını  kaçıracak değilim :)   Özellikle  Türkmaxgurme  gece gündüz  seyrediyorum .  Bir  taraftan  da  tarifleri  üşenmeyip  yapıyorum.  Geçen gece arkadaşlarım  için bir tart  yaptım. 





           Geçen haftasonların  birinde  2  günlüğüne Kıbrıs'a gidip  ramazan öncesi  bir  tatil  yaptık. Yıllar  oldu ki ye-iç-yat durumunda  herşey dahil  tatil  yapmamıştık. Sıfır efor ,  iki gün çok  güzel  geçti  ama herşey dahil saçmalığı ( şezlong  kapma,  havlu kartları, bileklere takılan künyeler vs.)  hala süren  şeylermiş.  Kıbrıs  bu  arada  çöl  gibi  bir  yermiş. Gerçi  biz otelden  bir  yere çıkmadık ama gidene  kadar  gördüklerimiz bunu  düşündürdü  bize.    
   


              















Aralık Ayının İlk Cuması

                        Kara cuma mı Kara Kasım mı ne varmış, mutlaka eksikler bu dönem alınmalıymış, her şey yarı yarıya ucuzluyormuş, heme...