Haftasonu bir grupla daha önce gitmediğim Polonezköy'e gittik. İstanbul'a yakın bu köyü bilmeyen yok zaten. 1842’de Avusturya ve Rusya’nın işgalinde olan Polonya’dan kaçan Polonyalılar,liderleri Adam Czartoryski öncülüğünde kurmuşlar bu köyü. Zaten köyün Lehçe ismi de Adampol, anlamı “Adam’ın tarlası”. Atatürk’ün köyü ziyaretinden sonra, 1938 yılında köy sakinlerine Türk vatandaşlığı verilmiş. 1980’lerde ekonomik sebeplerden dolayı birçoğu yurtdışına taşınmış ancak son 10 yılda turizm gelişmeye başlayınca geri dönenler olmuş. Her yıl haziran ayı başında, Polonya’yla olan kültürel bağlarını vurgulayan Polonezköy Kiraz Festivali düzenleniyor.
Köyün girişinde ki küçük parkta bizi ahşap oyma heykeller karşıladı. Bunlar Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Polonezköy Muhtarlığı’nın işbirliğiyleTürk ve Polonyalı sanatçıların yaptıkları Leh kültürüne ait ahşap heykellermiş.
Köyü Atatürk, Fransız List,Gustave Flaubert, Pierre Loti ve Papa 23. Jean Roncalli gibi önemlişahsiyetler ziyaret etmişler.
Polonezköyün çam, köknar, meşe, gürgen, kestane ağaçlarıyla kaplı 4.8 km orman içi yürüyüş parkuru var. Özellikle sonbaharda yürümek çok keyifli. Ne yazık ki insan atıkları çok fazla. Etraf çöp dolu.
Burada yaklaşık olarak 5 km yürüyüş yapıyorsunuz. Bitişte betona çıkıyorsunuz bu da kötü tarafı. Sonrasında köyün simgesi olan Zofia Teyze’nin Anı Evine uğradık.
Ev yemyeşil bir bahçenin içinde yer alan tek katlı bir köy evi. Polonezköy'ün canlı tarihi gibi. Bu anı evinde, belge ve fotoğrafların yanısıra, 1915’ten beri bu köye gelen ziyaretçilerin izlenimlerini, yaptıkları resimleri ve yazdıkları şiirleri bu anı defterlerinde görmek mümkün. Bunların orijinalleri bugün Polonya Varşova Müzesi’nde.
Wincenty Rizi, Petersburg Üniversitesi’nde tıp öğrencisiyken vatanperver faaliyetlerinden dolayı Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1881’de Adampol’e gelerek bu evi inşa eder.
Buraya ilk yerleşenlerden İgnacy Kepka’nın kızıyla evlenir. En küçük kızı Zofia, Rizi’lerin evini Polonya geleneklerinin merkezi haline getirir ve Polonya konukseverliğini burada gösterir. Gelenlerin ideolojileri ne olursa olsun, her Polonyalıyı kabul eder. Köyün bir "Polonya köyü" olarak kalması için büyük emek verir. Bu uğurda hiç evlenmez. 1975’te Polonya Cumhuriyeti tarafından Gümüş Liyakat Nişanı verilir. Zofia Rizi’nin ölümünden sonra, 1992’de, Antoni Dohoda ve Leslav Rizi, konuksever teyzelerinin anısına bu evi anı evi olarak düzenlerler.
Bu evden sonra köy meydanındaki Arıcılık Müzesi'nde gezdik. Çünkü Polonezköy doğal ortamda üretilen balıyla da oldukça meşhur. Burada üretilen organik bal, polen, arı sütü, propolis (arıların değişik bitki ve ağaç kabuklarını çiğneyerek elde ettikleri macuna bazı enzimlerini eklemeleriyle ortaya çıkar. Kanser tedavisinde destek olarak kullanılıyor) , balmumu görmeye ve almaya değer.
Köyde bir de Meryem Ana Kilisesi var. Nedense pazar günü kapalıydı. Yapılışı 1845leri gösteriyor. Depremde yıkıldıktan sonra yine yerine yenisi yapılmış ve I.Dünya Savaşı'nda Türk Ordusu kiliseyi karargâh olarak kullanmış. En son 1918’de restore edilen kilisede sürekli din görevlisi olmadığından dini tören için her hafta İstanbul’dan bir görevli geliyor.
Ayrıca Atatürk'ün köyü ziyaretinde gelip kaldığı ev de bulunmakta.
Gezimizin son noktası köyde çok bulunan magal yapabileceğiniz açıkhava lokantalarından biriydi. Sonbahar yapraklarının kapladığı yeşil çimenler üzerinde ki piknik masalarında bir şeyler yedik.
Gelelim burayı değerlendirmeme..Bir köyün içinde dolu arabanın olması, trafiğin oluşmasını , tüm İstanbul'un buraya akın etmesini yakınlğına bağladım. İnsanların şehir gürültüsünden kaçıp rahat bir gün geçirme isteklerini anlayabiliyorum. Ama bu köyde de küçük bir istanbul oluşması, hatta keşmekeşininde buraya kadar gelmesi beni çok şaşırttı. Heryer insan ve araba doluydu. Bir kaos vardı. Avrupa'da da köyler gezdik, bir sürü de turist vardı ama böylesine kirlilik, trafik, çirkinlik görmedik. Ne yazık ki pis bir milletiz. Orman dahil her yerde pet şişeler, torbalar, çöpler..
Bu kadar yol gelip bunlarla karşılaşmak beni üzdü. Bir daha gider miyim , hayır. Restoranlar, bakkallar, satıcılarıyla herşey de bir özensizlik, sevimsizlik var. Bırakalım Polonyalılar rahat yaşasın burada..