11 Kasım 2014 Salı

POLONEZKÖY

                         Haftasonu  bir grupla daha  önce gitmediğim Polonezköy'e  gittik.  İstanbul'a  yakın  bu  köyü bilmeyen yok zaten. 1842’de Avusturya ve Rusya’nın işgalinde olan Polonya’dan kaçan Polonyalılar,liderleri Adam Czartoryski öncülüğünde kurmuşlar bu köyü. Zaten köyün Lehçe ismi de Adampol, anlamı  “Adam’ın tarlası”. Atatürk’ün köyü ziyaretinden sonra, 1938 yılında köy sakinlerine Türk vatandaşlığı verilmiş. 1980’lerde ekonomik sebeplerden dolayı birçoğu yurtdışına taşınmış ancak son 10 yılda turizm gelişmeye başlayınca geri  dönenler  olmuş.  Her yıl haziran ayı başında, Polonya’yla olan kültürel bağlarını vurgulayan Polonezköy Kiraz Festivali düzenleniyor. 
Köyün girişinde ki  küçük parkta bizi  ahşap oyma heykeller  karşıladı.  Bunlar Mimar Sinan  Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Polonezköy Muhtarlığı’nın işbirliğiyleTürk ve Polonyalı sanatçıların yaptıkları  Leh kültürüne ait ahşap heykellermiş.

                                                    polonezkoy_ahsap_heykel

                        Köyü Atatürk, Fransız List,Gustave Flaubert, Pierre Loti ve Papa 23. Jean Roncalli gibi önemlişahsiyetler ziyaret etmişler. 
Polonezköyün çam, köknar, meşe, gürgen, kestane ağaçlarıyla kaplı 4.8 km orman içi yürüyüş parkuru  var. Özellikle  sonbaharda  yürümek  çok  keyifli. Ne  yazık  ki  insan  atıkları  çok  fazla. Etraf çöp dolu.


Burada  yaklaşık olarak  5  km yürüyüş  yapıyorsunuz. Bitişte  betona çıkıyorsunuz  bu da  kötü  tarafı. Sonrasında  köyün  simgesi olan  Zofia Teyze’nin Anı Evine uğradık. 


Ev  yemyeşil bir bahçenin içinde yer alan tek katlı bir  köy evi. Polonezköy'ün canlı tarihi gibi.  Bu anı evinde, belge ve fotoğrafların yanısıra, 1915’ten beri bu köye gelen ziyaretçilerin izlenimlerini, yaptıkları resimleri ve yazdıkları şiirleri bu anı defterlerinde görmek mümkün. Bunların orijinalleri bugün Polonya Varşova Müzesi’nde. 


 Wincenty Rizi, Petersburg Üniversitesi’nde tıp öğrencisiyken vatanperver faaliyetlerinden dolayı Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1881’de Adampol’e gelerek bu evi inşa eder.
Buraya ilk yerleşenlerden İgnacy Kepka’nın kızıyla evlenir. En küçük kızı Zofia, Rizi’lerin evini Polonya geleneklerinin merkezi haline getirir ve Polonya konukseverliğini burada gösterir. Gelenlerin ideolojileri ne olursa olsun, her Polonyalıyı kabul eder.  Köyün bir "Polonya köyü" olarak kalması için büyük emek verir. Bu uğurda hiç evlenmez. 1975’te Polonya Cumhuriyeti tarafından Gümüş Liyakat Nişanı verilir. Zofia Rizi’nin ölümünden sonra, 1992’de, Antoni Dohoda ve Leslav Rizi, konuksever teyzelerinin anısına bu evi anı evi olarak düzenlerler.




Bu  evden sonra  köy meydanındaki  Arıcılık Müzesi'nde  gezdik.  Çünkü Polonezköy doğal ortamda üretilen balıyla da oldukça meşhur. Burada üretilen organik bal, polen, arı sütü, propolis (arıların değişik bitki ve ağaç kabuklarını çiğneyerek elde ettikleri macuna bazı enzimlerini eklemeleriyle ortaya çıkar. Kanser tedavisinde destek olarak kullanılıyor) , balmumu görmeye ve almaya değer.


Köyde  bir de  Meryem Ana  Kilisesi  var.  Nedense  pazar  günü  kapalıydı.  Yapılışı  1845leri  gösteriyor.  Depremde yıkıldıktan sonra yine yerine yenisi yapılmış ve I.Dünya Savaşı'nda Türk Ordusu kiliseyi karargâh olarak kullanmış. En son 1918’de restore edilen kilisede sürekli din görevlisi olmadığından dini tören için her hafta İstanbul’dan bir görevli geliyor.
Ayrıca  Atatürk'ün  köyü  ziyaretinde  gelip  kaldığı  ev de  bulunmakta.


Gezimizin  son  noktası  köyde  çok bulunan  magal yapabileceğiniz  açıkhava lokantalarından  biriydi. Sonbahar yapraklarının  kapladığı  yeşil  çimenler  üzerinde  ki  piknik  masalarında  bir şeyler yedik.


Gelelim  burayı değerlendirmeme..Bir  köyün içinde dolu arabanın olması, trafiğin oluşmasını  , tüm  İstanbul'un  buraya  akın etmesini  yakınlğına bağladım. İnsanların  şehir  gürültüsünden  kaçıp rahat bir  gün  geçirme isteklerini  anlayabiliyorum. Ama  bu  köyde de  küçük bir istanbul oluşması, hatta  keşmekeşininde  buraya  kadar  gelmesi  beni  çok  şaşırttı. Heryer insan ve  araba  doluydu. Bir  kaos  vardı.  Avrupa'da   da  köyler gezdik,  bir sürü de  turist vardı  ama  böylesine kirlilik,  trafik, çirkinlik  görmedik.  Ne yazık ki  pis bir  milletiz. Orman dahil  her yerde  pet şişeler,  torbalar, çöpler..
Bu  kadar  yol gelip  bunlarla  karşılaşmak  beni üzdü. Bir daha  gider miyim , hayır. Restoranlar,  bakkallar, satıcılarıyla  herşey  de  bir  özensizlik,  sevimsizlik var. Bırakalım  Polonyalılar rahat  yaşasın burada..



















11 yorum:

  1. ay ben de gçrmedim gideyim heman :)

    YanıtlaSil
  2. Değerlendirmelerine kaltılıyorum. Öylesi bile insanların kendilerini doğanın kucağına (!) atmak için bu eziyeti çekmelerini engellemiyor. Beş bin metrekareye sıkışan 20 milyon'dan söz ediyoruz. Keşke gitmişken, Polonezköy Counry Club hayvan ve piknik parkını da görseydin. Görebileceğin her yerdeki olumsuzluklar burada da olmakla birlikte çeşitli hayvanların cirit attığı bir ortamda yeme ve içmenin güzelliği da başka oluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tur rehberi nereye götürdüyse onu gördük hektor. Ama dediğin yeri
      duymuştum. Sapanca ve maşukiye bize daha yakın. polonezköyden daha fazla
      tercih ederim. ya da ağva ve şile çok daha güzel..

      Sil
  3. Gitmek bir türlü kısmet olmadı. son bayram Polonya gezimden sonra bir fırsat yakalamak farz oldu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl Polonya yı gördükten sonra burası hakkında ne düşünürsünüz kimbilir?

      Sil
  4. Düzeltme: 5 bin kilometrekareye sıkışan 20 milyon olacaktı, düzeltir özür dilerim. Oralar da güzel yerler, il sınırları memleketim olur, sık, sık giderim. Benim görmeni istediğim hayvanlardı. Sapanca ve Maşukiye'de hayvan parkı yok sevgili Buket.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba canım;
    Buraya hiç gitmedim ama çokça görmek istediğim yerlerden biridir. ormanlık alan muhteşem görünüyor. Ne kadar çok ihtiyacımız var oysaki böyle yerlere, nefes almaya ihtiyacımız var, betondan, renksizlikten uzak doğanın kucağında bir alana ihtiyaç var.
    Bu pisliğimiz ahh hep vardı hep, nasıl da üzülüyor insan. Nedense her yerde öyle bizim milletimiz, parklarda, tuvaletlerde, sinemalarda, ormanlık alanlarda, hep ama hep pisiz. Yazık ediyoruz doğaya, insanlığın güzel nimetlerine yazık ediyoruz. Herkes kendini bilse böyle olmayacak ama başkası zaten yapıyor ben de yapayım, bir kişiyle mi çözülecek sanki bunlar diyerek kendimizden atıyoruz topu, gönüllü olarak. Bu yüzden zaman zaman bizim insanımız adam olmaz diyorum. Böyle diyince de üzülüyorum elbet ama sözlerimi hep haklı çıkartıyor gördüğüm davranışlar. Herkes kendi iyiliğini sahiplenseydi dünya daha iyi bir yer olurdu ama biz hep başkalarına göre yaşıyoruz...Ne yazık ki.
    Yine de tüm bunlar polonezköyü görme isteğimi engellemiyor. İstanbul'da görmek isteğim çok yer var, umarım bir gün başarabilirim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok merak ediyordum . Belki beklentim fazlaydı. Gelincede çok mide ağrısı
      çektim, belki buyüzden çok olumsuz düşndüm. Ama izmite sapanca ve maşukiye daha yakın ve benzer yerler. hem daha güzel. bir kere gördüm yetti bana :)

      Sil
  6. Polonezköy ziyaretimde asıl görmek istediğim yerler buralardı ama maalesef geç varmıştık ve göremedik. biraz da bizim çekingenliğimizden sanırım çarşı felan olmayınca sokaklara felan öyle çok girip çıkmadık. Turla olması güzel olmuş. Biz ormanda hiç çöpe rastlamadık. Sanırım şikayetlerden dolayı belediye iyi çalışmış :) Bir daha gidersem bu anı evini ve eski evleri görmeyi çok istiyorum. Kısmet :))

    YanıtlaSil

Cuma Gelmiş!

                     Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...