Ramazan Bayramımız ve Çocuk Bayramımız oldu geçen hafta. Ramazan bu yılda geldi geçti, hakkıyla geçirdik mi bilmem ama sağlıkla ulaştık, yaşadık ve sonrasında da bayrama geldik. Bayram sabahı annemlere gittik erkenden. Anne babasını kaybetmiş tüm tanıdık tanımadık insanlardan çekinerek yazıyorum. Çünkü özellikle bayramlarda ebeveynlerin yokluğu çok hissedilir, bunu tahmin edebiliyorum sadece. Eşimin ilk anne babasız bayramı. Onun buruk olduğunu görüyorum, onun gibi binlerce insan var. Çok çok acı bir durum, ne desem azdır.
Bunları düşündükçe günden güne yaşlanan annemle babama daha çok ilgi göstermeye çalışıyorum, onları hoş tutmaya bakıyorum, daha çok beraber olabilmemiz için fırsatlar yaratıyorum. Tek torunları kızımı da hafta da en az bir gün onlara yemek yemeye, gece oturmasına gönderiyorum. Hem kızımın zihninde aile büyüklerine dair güzel anılarının kalması hem de annemlerin torun mutluluklarını çoğaltmak için.
Bayram sabahı da hep birlikte annemlerde kahvaltı için toplandık. Ah anacığım yine erken kalkmış, börekler, tatlılar yapmış, sofrayı donatmış. Aslında bir şeyi elleme, ben gelince her şeyi hazırlarım demiştim. Ama bilirsiniz anneler hiç kıyamaz çocuklarına, onca ağrısı sızısı olmasına rağmen yine erkenden kalkıp börekler pişirmiş, sarmalar ve tatlılar yapmış bile.
Bu hafta içinde Rasim Özdenören kitaplarına okumaya karar verdiğimden iki kitabını edindim kütüphaneden ve bitirdim. Fatma Barbarosoğlu bir yazısında bu kitaplardan birinde geçen ''Ocak'' öyküsüne değinmişti.
''Tabir yerinde ise bendeniz görmemeyi Özderören’den öğrendim. Havayı koklamayı ve görmeyi de Mustafa Kutlu’dan. Her sanatkar, önce taklit ederek başlar. Öykü yazıyorum dediğim ana kadar Özdenören’in “Ocak” öyküsünü zihnimde taşıdım. Gördüğüm bütün ocak başı muhabbetlerine zihnimden Özdenören’in ocağına nazire yazarak katıldım daima. Mesafeli olmayı Rasim Özdenören’in öykülerini okuyarak temrin ettim. Tıpkı sokağa çıktığım ilk anda havayı koklayıp Kutlu’nun “Havada leylak kokusu” cümlesine geri dönmem gibi.''
Fatma Barbarosoğlu çok haklı olarak 50 Yılını dolduran ve sonrasında aramızdan ayrılan yazarın kitaplarına gerekli önemin verilmediğini, dindar yazar yaftası olunca sadece kendi kesiminden insanlarca okunuyor olduğunu yazmış. Gerçekten de öyle değil mi? Kitap seçimlerinde bile ülke bölünmüş durumda.
Neredeyse bir aydır ramazan nedeniyle bağa gitmemiştik. Geçen hafta ilk kez gidince çok şaşırdık çünkü otlar belimize kadar gelmiş. Otları yarım gün boyunca temizlemeye çalıştık ama öyle zor bir iş ki anlatamam. Yaptığımız alanda çok küçük. Sonunda pes ettim ve kahvemi yapıp dergimi aldım oturdum . Gün boyu keyif yaptık :)
Bayram sonrası okullar başlayınca hava kapandı tekrar. Sadece salı günü güzel ve ılık bir hava vardı. Eve geldiğimde işler her zaman ki gibi beni bekliyordu ama her şeyi bırakıp atladım bisikletime. Deniz kenarında hafta içi olması nedeniyle kalabalık olmayan sahilde bisikletimi sürdüm denize paralel. Öyle güzel hava vardı ki! Biraz uzakta ki kahve zincirlerinden birinde oturdum. Kasabamızda öyle her türlü lokanta ve kafe yoktur. Bu dediğimde sonuçta belli bir kalitesi olan (!) bir yer. Buraneros'tan özendiğim gezme- yeme-içme keyiflerinden birini yaşayım dedim. Kendime güzel şeyler ısmarladım ama hep beni mi bulur yine densiz insanlara denk geldim. Aslında mekanda fazla insan yoktu, topu topu üç masaydık. Oh ne güzel kafamda şişmez diyerek kitabım elimde içeri geçtim. Deniz kenarına geçtim, sırtımı insanlara vererek yüzüm denize doğru oturdum. Etrafa büyük camlar yapmışlar görünüşte açılıp kapanıyor ya sigara içme hakkı doğmuş herkese. Valla cereyan yapsa da açtırdım her yeri. İki dakika sonra arkamda ki masa da ki bir kadın kapattırdı. Ee ben sizin pis sigara dumanınıza maruz kalıyorum. Haa bahçe olsa çıkacağım ama açık havada ki yeri de kapattırmışsınız. Neyse ya sabır dedim, mutluluğumu bozmasına izin vermeyeceğim.
İki dakika sonra telefonun dış sesini açmış, banka otomatik müşteri repertuarını dinletmeye başlayan birinin zorbalığı başladı. Kim bu diye bakınca orada çalışan ama kesin garsonların şefi bir adamı gördüm. Arkadaşlarıyla babasının evindeymiş gibi bağıra çağıra konuşmalar, telefonunu son ses açmalar, elinde zaten sigarası bir türlü bitmiyor, ya Allahım sabır!
Yok arkadaşlar bir daha gitemeyeceğim diyorum ama unutuyorum gidiyorum. Ya bunlar gibi görgüsüz olacaksın, ya hiç bir şeyi önemsemeyeceksin yoksa otur evinde. Zaten fiyatlar almış başını gitmiş, lezzette yok. Evimde yaptıklarım bin kat güzel. Üstelik balkonum ve bahçemde ki özen hiç bir yerde yok, o kadar iddia ediyorum :)