Sevgili blog ahalisi, bir cuma daha geldi. Sizlerin geçen postta ki yorumlarınızı ne yazık ki yeni okudum , paylaştım. Yazımı okuyarak değerli yorumlarınızla iştirak ediyorsunuz, çok teşekkür ederim. Ama yazımı bloga bir koydum sonrasında bir daha da uğrayamadım. Niye derseniz, nasıl bir koşturmaca içindeyim anlatamam. Yaz tatilim ne yazık ki bu inşaat işleriyle uğraşmakla geçiyor. Eşim sabah 7'de işe gidip akşam 7'de eve geldiğinden ben tüm işlerle ilgileniyorum.
Prefabrik evle ilgili youtube videolarını çok seyrediyorum fikir versin diye. Galiba ben de yakında videolar çekeceğim. Prefabrik ev gerçeği diye. Tamam iki günde kurulum oluyor ama öncesi ve sonrası o kadar meşakatli ki. Bizim evin imar izni tam beş ay dolunca çıktı ki biz devamlı peşindeydik. Belediyeye her gün gidip geldim. Nihayet bu ağustos başında izin çıktı, sonrasında temel atıldı. Prefabrik evin kurulumu yapılırken yan sınırı ölçtüğümüzde yanlış yere yapıldığını gördük ve kurulumu durdurduk. Düşünebiliyor musunuz haritacının işaretlediği yeri kaybeden temel ustası yanlış yere beton atmış. Sonrasında tekrar beton vb. çağrıldı, usta geldi ama bu bizim için hem maddi hem zaman kaybı oldu.
Prefabrik ev kurulunca geçen hafta şap döküldü, usta işini bitirip gitti. Sonrasında baktığımızda şapı öyle dengesiz dökmüş olduğunu gördük. Tekrar gelip düzeltti ama bu seferde dış çelik kapıya sıfır yapmış. Altına laminant yaptırdığımızda kapı kapanmayacak.
Bu sorun ne olacak bilmiyoruz. İki gün önce yağan yağmurla duvar diplerinden su çektiğini gördük. Yine şapçının hatası ve prefabrik şirketinin doğru düzgün montaj yapmayışından doğan sorun yaşadık. Şapın altına bile bir şeyler yapmamız gerekiyormuş bunu bile bize söylemedi.
Şimdi başka bir usta bunları telafi edecek bakalım.
Bu haftanın sorunları da bunlar. Daha bahçe sorunları var gündemde. Öyle bunaldık ki anlatamam. Bu kadar sorun yaşayacağımızı hiç tahmin etmiyorduk. Doğalgaza başvurduk mesela onun ne zaman geleceği belli değilmiş. 6 aydan beri bekleyen varmış.
İnşaat alanından yürüyerek eve dönerken gökyüzünde ki bulutları gördüm bu hafta. Artık sonbaharla gökyüzü şenlenecek böyle. Bulutları çok severim; beyaz, gri fark etmez.
Eve döndüğüm zamanlarda ya bahçe de ya da balkonda oturuyorum. Öyle sıcak ve rutubetli bir dönemdeyiz ki ev içleri cehennem. Sadece yemek yapmaya giriyorum ama sonrasında ruhumu dinlendirmek için mutlaka bir şeyler okuyorum. Yeni keşfettiğim Oksijen gazetesine bayıldım.
Sabahları 9 civarı kalkıyorum ama hemen kahvaltı yapmıyorum. Çarşı pazarda ya da yeni evde işler varsa onları halletmeye bakıyorum. Saat 11 civarı eve dönüp kahvaltıyı hazırlıyorum, gece geç yatan kızımda kalkmış oluyor. Beraber kahvaltımızı yapıyoruz. Yaz mevsiminin en sevdiğim yanı balkonlarda yenen yemekler..
Bu hafta içinde yine bir Selim İleri kitabı okudum keyifle..
Geçen gün çarşı dönüşü eve yaklaştığımda gökyüzünün halini görünce mutlu oldum. Hatta canım çam ağacım nasıl güzel görünüyor dedim. Fırtına çıktığında balkonda devamlı konuştum ikisiyle '' aman dayanın, devrilmeyin'' diye. Allahtan yerlere kadar eğilmesine rağmen bir şey olmadı.
Çarşıda dedemin bir zamanlar lokantasının olduğu sokaktan geçtim. Sadece o yıllardan bu ağaç kalmıştı. Onu görünce yıllar öncesini hatırladım. Lokantanın arka kapısına bu ağacın altından geçerek girerdik. Dedem hemen bizi tahta masalara oturtur, ne yersiniz diye sormadan kuru fasulye pilav getirirdi önümüze. Ah ah artık ne lokanta kaldı ne dedem..
Bir başka sokaktan geçerken de bu sıkışmış ağacı gördüm.
Anneciğimi kulak-burun bölümüne götürdüm perşembe günü. Sağ kulağı duymuyormuş. Meğer yıllar boyunca tıkanma oluyormuş. Doktor sonrasında hava da ilk kez serinlemiş olunca bu fırsatı kaçırmayalım dedik. Saat daha 10'du. Gel sahil kenarında kahvaltı yapalım dedim. Evde domates, salatalık, peynir, zeytin koymuştum kaplara. Poğaça, börek alıp sahile indik.
Sonrasında ahşap konak kütüphaneye gittik beraber. Çalışan gençler çok ilgililer. Kocaeli belediyesinin en güzel işlerinden biri bu kütüphaneler, gençlik merkezleri. Burada çalışan gençler de canla başla çalışıyorlar. Gençlere ve çocuklara yönelik çeşitli atölyeler hazırlıyorlar. Gelen konuklara ikramlarda bulunuyorlar. Her ay bir yazarı anıyorlarmış, o köşede bize de çok güzel bir sunum yaptılar sabah sabah.
Biz annemle kahvemizi içip sunumu dinlerken konağın alt katında da çocuklarla drama yapılıyordu. Bu hafta okuyacağım üç kitabı da seçerek oradan ayrıldık.
Hafta içi de bir akrabamızın bahçeli evinde oturduk. Üzüm topladık, çaylar demlendi odun ateşinde. Mis gibi kokular geldi bir ara, baktık ev sahibi fırından yeni poğaçalar çıkarmış. Akrabalar ile ilişki ne kadar önemli bir şey, insan bu dünya da yalnız olmadığını hissedip güven içinde yaşadığını duyumsuyor. Yalnız yaşamak çok zor, bu anların kıymetini bilmek lazım diye düşündüm o gün.
Bu hafta da böyle geldi geçti. Çok şükür sağlık, afiyet , muhabbet bizimleydi. Herkes için sahip olduklarımın fazlasını vermesini dua ederim hep.
Sevgiyle , huzurla bir haftasonu geçirmek dileğiyle...