Haziran olanca sıcaklığı, etkisiyle başladı ve devam ediyor. Bu yılki dini bayramlarımızı bitirmiş bulunuyoruz, kısmetse seneye farklı aylarda karşılayacağız. Kurban bayramında kesim yapmak, dağıtmak, kavurma yapmak ritüellerini çocukken yaşardık ama bu kadar meşakkatli olduğunu bilmezdik. Hele anneannemin bahçesinde tüm teyzeler, torunlar bir araya gelir, dedemin kestiği koçun derisinin yüzülmesinden iç organlarına kadar ayrılışını izler, büyük mangalı yakan annemlere yardım eder ve ilk etleri pişirirdik. Sonrasında bahçede kurulan büyük bir masanın etrafında oturur, neşe içinde yemek yerdik.
Kendi evimizde bir site içeresindeydi. Site de oturan tüm çocuklar bir gün öncesi toplanır, evlerden aldığımız süpürgelerle tüm sitenin yollarını ve bahçelerini süpürür, genel bir temizlik yapardık. Şimdi düşünüyorum da kimse bunu çocuğuna yaptırmaz. O sırada da ertesi gün kesilecek kurbanlık koçlar gelirdi. Bahçenin bir yerine bağlanır, çocuklar tarafından yem ve su verilir ve tüm gece koçlar sevilirdi. Ertesi gün kesimi seyrederdik, üzülürdük bir taraftan çünkü az süre de olsa bir bağ kurmuştuk. Ama yine de ''travma'' oluşturmadı bu bizde.
Şimdi herkes kendi kabuğuna çekildi. İki teyzem vefat etti zaten, ananeler, babaanneler, dedeler de göçtü bu diyardan. Olanlar da kendi aileleriyle evlerinde yaşıyor bayramı. En azından bayram ziyareti kalkmadı , olanları kısa da olsa ziyaret ediyoruz. Kendi annemin penceresinden bakarken aklıma hep eskiler geliyor. Nerede bu insanlar, nerede yaşanan bunca şey?
Annemin vazoya koyduğu gül ananemin bahçesinin kokusunu getiriyor burnuma. Kolayca gözlerim dolar, burnumun direği sızlıyor. Kaybettiğim çocukluğum bir daha gelemeyecek geriye. Bir parçam yok oldu gitti.
Kardeşim alıştı artık, her hafta sabah gezilerinden fotoğraf gönderiyor. Ablasının ne çok sevdiğini biliyor en küçük gezme dolaşma fotosuna bile dakikalarca bakacağını..
Sabah kalktığım gibi fırına gidip ekmek almayı severim -tabi tatil zamanı-. Hiç üşenmem, yolumu uzata uzata fırına giderim, ekmek ve simit alır mahalle aralarında dolaşarak eve dönerim. Böylece tüm gece yatakta yatmanın verdiği uyuşukluğu atar, kendime gelir, daha da acıkmış olarak eve dönerim.
Bu tatilde de ara sokaklardan geçerken çektiğim bahçe kapıları bu hafta işte bunlar..
Bir sarmaşık, bir yasemin ne kadar güzelleştiriyor kapıları değil mi?
Bu fotoları çekerken bir amca denk geldi , duvar kenarında duruyordu. Ben de günaydın dedim amca çok mutlu oldu, yıllardır burada yaşarım yabancı birinin bir selam verdiğini görmedim dedi. Çok teşekkür etti, birazcık da sohbet ettik ayaküstü. Giderken bana çok güzel bir dua etti;
''Allah evini barkını hayatını çiçek yapsın''
Nasıl şaşırdım ve bu duayla inancım bir kez daha kuvvetlendi, Allahım her zaman bana küçük mesajlar veriyor diye. Yüce Peygamberimiz ''Selam sadakadır'' dediği için, aklımda hep bu sözle selam veririm çünkü.
Geçen günlerde Ceren blogunda bir Tanrıya inanıyor musunuz gibilerinden bir soru sormuştu. Hatta uzun bir yazı yazmıştım, İslamın Allah'ına inanıyorum kayıtsız şartsız diye. İnancım hayatımı şekillendiriyor, amacını oluşturuyor ve umutsuzluk, hiçlik içinde oradan oraya savrulmamı engelliyor.
Arada gelen mesajlar daha da inancımı kuvvetlendiriyor. Allahn herkese bu iç huzuru versin..
Bu hafta okuduğum ikinci Selahattin Yusuf kitabı Sirenleri Taşa Tutun. Yazar bu kitap için ''Bir akşam yürüyüşü gibiydi bu yazılar '' diyor. Çünkü üniversite de öğrencilik yıllarında kaleme aldığı deneme türünde yazıları acemice buluyor ama beğenmesem de en sevdiğim yazılardı diyor. Bence dili zaten çok zengin, keskin bir yazar S.Yusuf. Edebiyatı da seviyor ve bize bunu geçiriyor.
''Kalabalık, bir düğme tarafından yönetiliyormuş gibi bir yöne doğru akarken biz, tek başımıza da olsak, "İsyan Ahlakı"na uygun, tam tersi yönde umarsızca yürüyelim.''
Diğer okuduğum kitap Saadettin Acar'ın İnsan Makamı.
Bu bayram ilk defa bir yere gitmek istemedik. Ailemle balkon kahvaltıları yaptık, sonrasında da eve gidip dinlendik hep. Kendi sahilimize bile gidip gezmedik. Bir yerlere gidip deniz tatili mi yapsak diye düşünmedik değil ama artık her yer aşırı kalabalık. Yavaş yavaş gezme zevkimi kaybediyorum galiba.
Muğla, bu yılki 4 günlük Kurban Bayramı tatilinde 3 milyon yerli turisti ağırlayarak Türkiye'nin en yoğun turizm merkezlerinden biri olmuş.
Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi popüler ilçeleriyle öne çıkan şehirde, bayram sonrası 534 bin 770 aracın çıkış yapmasıyla birlikte dönüş yollarında yoğun trafik yaşanmış.
Bartın bile 6 bin nüfuslu Amasra ilçesi, günübirlik ziyaretçilerle birlikte 60 bin nüfusa yükselmiş.
Bütün bunlar benim için kabus gibi..
Annemlerin apartmanın alt kısmında bulunan eskici de ki Buda heykeli :)
Bayramda kafede çalışan kızım iki gün izin alarak İstanbul'da ki arkadaşlarıyla buluştu, iki gün gezdiler dolaştılar. Annesinin kahve pasta ikilisini sevdiğini bildiğinden gönderdiği fotoya bakın. Kızım kendinizi niye çekmiyorsunuz diyorum her seferinde ama gençler işte istediklerini yapıyorlar :)Ben de bir okul çıkışı dergimi alıp kasabamızı tepeden gören sakin bir kafede oturdum, öyle iyi geldi ki o saatler.
Benim bahçemde çok güzel oldu bu ay. Hatta arkadaşlarla okul sonrası oturduk, hasret giderdik.
Okulun son zamanları . Okul bahçesinde ıhlamurlar aşağıda ki kasabadan 5 gün sonra açmaya ve kokmaya başladılar. Açık havada çocuk oyunları başka bir güzel.
İlkoullar, ortaokullar ve liselerde ki öğrencilerin çoğu okula gitmeyi bırakmış. Okullar boş, üç beş öğrenci var, ne yazık ki velilerde böyle bir algı var. Son günlerde ders işlenmiyor diye çocukların da ısrarıyla okula gitme işi iki hafta önce bitiyor. Aslında her şey ders değil, son haftalarda çok güzel etkinlikler de yapılıyor. Bunun bir türlü önlemi alınmıyor.
Ama bizim anasınıfları Maşallah son güne kadar full öğrenci :)
Eski büyümüş öğrencilerim bile okula gitmeyip benim sınıfa geliyorlar :)
Bu hafta ilk ıhlamur kokusunu işte bu noktada aldım. Pazartesi günü sabah fırına gitmek üzere üst geçitten geçerken koku geldi burnuma. O yoğun ağdalı ıhlamur kokusunu özlemişim. İyi ki şehirde hala kesilmemiş ıhlamur ağaçları var. Bir tane ıhlamur ağacı bile tüm mahalleyi kokutuyor.
Okulda her gün öğrencilerim bana çiçek getiriyor.
Bugün babalar günü için resim yaptırdım çocuklara. Baksanıza şu çocukların bakış açısına. Ve ruh hallerine. İlk resimde çocuk annesiyle kalıyor. Babasından ayrılar. Bunlar kim dediğimde hepsi benim, babamı unuttum çizmeye dedi. Aslında ben yönergeyi sık sık hatırlatmıştım; babanıza bir resim yapın vb. diye.
İkinci resimde ki çocuk üç kardeşler ve mutlu bir ailesi var. Babanın yanında anne ve sırasıyla kardeşler.
Tüm babalarımızın ellerinden öper, hayırlı cumalar dilerim..