Bugün karneler verildi, kış tatiline girdik. Sabah çok heyecanlıydık öğrencisi olsun, öğretmeni olsun velisi keza. Kaç yıl oldu bitmeyen bir döngü bu, hayat akarken işiniz insanlarlaysa hele çocuklarsa söz konusu heyecan eksik olmuyor. Okullar eylülde açılmasıyla bir yoğunluk başlıyor ve beş aylık hızlı tempoyla ilk yarıya geliyoruz. Bugün on beş günlük dinlenmeye giriş yapıyoruz. Tüm öğrencilerimize, eğitim camiamıza hayırlı olsun.
Gece instagramda gezerken Uruguay'ın Başkanı Jose Mojica hakkında ki habere denk geldim. Jose Mujica yemek borusu kanserinin vücuduna yayıldığını, artık tedavi görmeyi reddettiğini duyurup vasiyetini açıklamış. 89 yaşındaki efsane lider, halkına veda etmek istediğini ve artık basına demeç vermeyeceğini söylemiş: “İstediğim şey yalnız bırakılmak. Döngüm sona erdi. Samimi olarak, ölüyorum. Ve bir savaşçının dinlenmeye hakkı vardır.”
Mujica’nın yaşama biçimi tüm dünyada örnek bir lider olarak “dünyanın en mütevazi lideri” olarak anılmasına sebep olmuş. 2010-2015 yılları arasındaki başkanlığı sırasında aldığı aylık 12.000 doların yüzde doksanını fakirlere bağışlamış. Başkanlık aracı istemeyip başkanlık sarayında yaşamayı reddederek, eşiyle birlikte Montevideo yakınlarındaki bir çiftlikte yaşamış ve maaşının büyük kısmını hayır kurumlarına bağışlamaya devam etmiş
Şu sözlerini paylaşmışlar bir de;
''Gereksiz ihtiyaçlardan oluşan koca bir dağ yarattık. Bir şeyler satın alıp sonra çöpe atıyoruz. Aslında boşa harcadığımız şey hayatlarımız. Bir şey satın aldığımızda ödemeyi parayla yapmıyoruz. Ödemeyi, yaşamımızdan, para kazanmak için harcadığımız zamanla yapıyoruz. Aradaki fark ise şu; hayatı satın alamazsınız. Hayat geçip gider... Ve hayatınızı boşa harcayıp özgürlüğünüzü kaybetmek korkunç bir şeydir.''
Satın alacaklarımız için yollara düşüyor, hayatımızın çoğu bu yabancı binalarda çalışarak geçiyor, ama mecburuz çalışmadan da hayatı devam ettiremeyiz. Sadece karın tokluğuna değil farklı yaşamlar görmek, gezmek dolaşmak, rahat etmek için de çalışmak zorundayız. Ama artık giyim, ev eşyası almayı bırakmamız lazım. Bazen kapılıyorum bende, bu da genelde avm'lerde gezersem oluyor, bu yüzden buralara gitmeyi de bıraktım.
Ama evde bir genç kız olunca bu çok zor oluyor. Bakıyorum şu internette gençler arasında moda olan her şeyi o da talep ediyor. Giyimler, kuşamlar, duruşlar, bakışlar, konuşmalar hep aynı. Artık nesil farkında makasın iyice açıldığı noktaya gelmiş bulunuyorum, her yaşlı teyzeler gibi bende eleştiriyorum bu olanları :)
Okuduğum diğer kitap Zeynep Kaçar'ın Kabuk. İçinde hayatın içinden hikayeler var, kolayca okunan bir kitap.
Bu hafta fazla film izleyemedim. Gürcü bir yönetmenin Beginning ve Malick filmlerinden biri olan A Hidden Life izlediklerim.
Cuma pazarı sebzeleri mutluluk veriyor bana..
Schopenhauer'in her söylediğini seviyorum, belki duygularıma denk düşüyor ondandır. Ne kadar renkli yaşasam da duygularım aynı onun düşünceleri gibi karamsar.
"Gençliğin gözüyle bakıldığında yaşam sonsuz uzunluktaki bir gelecektir. Yaşlılık gözüyle ise epey kısa bir geçmiştir. Başlangıçta yaşamı bir opera dürbünüyle bakıyormuş gibi, sonlara doğruysa büyüteçle bakıyormuş gibi görürüz. Yaşamın ne denli kısa olduğunu öğrenmek için yaşlanmış olmak, yani uzun yıllar yaşamış olmak gerekir. İnsan ne denli yaşlanırsa insani olaylar tümden ve teker teker o denli küçük görünürler. Gençliğimizde sabit ve kararlı bir biçimde önümüzde duran yaşam, şimdi günübirlik olayların hızlı bir akışına dönüşür. Bütünün hiçliği öne çıkar."
Şu an tamda böyle değil mi sevgili yaşıtlarım?