13 Haziran 2025 Cuma

Haziran Cuması

 


               Haziran olanca sıcaklığı, etkisiyle başladı ve devam ediyor. Bu yılki dini bayramlarımızı bitirmiş bulunuyoruz, kısmetse seneye farklı aylarda karşılayacağız. Kurban bayramında kesim yapmak, dağıtmak, kavurma yapmak ritüellerini çocukken yaşardık ama bu kadar meşakkatli olduğunu bilmezdik. Hele anneannemin bahçesinde tüm teyzeler, torunlar bir araya gelir, dedemin kestiği koçun derisinin yüzülmesinden iç organlarına kadar ayrılışını izler, büyük mangalı yakan annemlere yardım eder ve ilk etleri pişirirdik. Sonrasında bahçede kurulan büyük bir masanın etrafında oturur,  neşe içinde yemek yerdik.

Kendi evimizde bir site içeresindeydi. Site de oturan tüm çocuklar bir gün öncesi toplanır, evlerden aldığımız süpürgelerle tüm sitenin yollarını ve bahçelerini süpürür, genel bir temizlik yapardık. Şimdi düşünüyorum da kimse bunu çocuğuna yaptırmaz. O sırada da ertesi gün kesilecek kurbanlık koçlar gelirdi. Bahçenin bir yerine bağlanır, çocuklar tarafından yem ve su verilir ve tüm gece koçlar sevilirdi. Ertesi gün kesimi seyrederdik, üzülürdük bir taraftan çünkü az süre de  olsa bir bağ kurmuştuk. Ama yine de ''travma'' oluşturmadı bu bizde.


                 
                  Şimdi herkes kendi kabuğuna çekildi. İki teyzem vefat etti zaten, ananeler, babaanneler, dedeler de göçtü bu diyardan. Olanlar da kendi aileleriyle evlerinde yaşıyor bayramı. En azından bayram ziyareti kalkmadı , olanları kısa da olsa ziyaret ediyoruz. Kendi annemin penceresinden bakarken aklıma hep eskiler geliyor. Nerede bu insanlar, nerede yaşanan bunca  şey?

                 Annemin vazoya koyduğu gül ananemin bahçesinin kokusunu getiriyor burnuma. Kolayca gözlerim dolar, burnumun direği sızlıyor. Kaybettiğim çocukluğum bir daha gelemeyecek geriye. Bir parçam yok oldu gitti.



Kardeşim alıştı artık, her hafta sabah gezilerinden fotoğraf gönderiyor. Ablasının ne çok sevdiğini biliyor en küçük gezme dolaşma fotosuna bile dakikalarca bakacağını..




                    Sabah kalktığım gibi fırına gidip ekmek almayı severim -tabi tatil zamanı-. Hiç üşenmem, yolumu uzata uzata fırına giderim, ekmek ve simit alır mahalle aralarında dolaşarak eve dönerim. Böylece tüm gece yatakta yatmanın verdiği uyuşukluğu atar, kendime gelir, daha da acıkmış olarak eve dönerim.
Bu tatilde de ara sokaklardan geçerken çektiğim bahçe kapıları bu hafta işte bunlar..





                        Bir sarmaşık, bir yasemin ne kadar güzelleştiriyor kapıları değil mi?
Bu fotoları çekerken bir amca denk geldi , duvar kenarında duruyordu. Ben de günaydın dedim amca çok mutlu oldu, yıllardır burada yaşarım yabancı birinin bir selam verdiğini görmedim dedi. Çok teşekkür etti, birazcık da sohbet ettik ayaküstü. Giderken bana çok güzel bir dua etti;
''Allah evini barkını hayatını çiçek yapsın''
Nasıl şaşırdım ve bu duayla inancım bir kez daha kuvvetlendi, Allahım her zaman bana küçük mesajlar veriyor diye. Yüce Peygamberimiz ''Selam sadakadır'' dediği için, aklımda hep bu sözle selam veririm çünkü. 
Geçen günlerde Ceren blogunda bir Tanrıya inanıyor musunuz gibilerinden bir soru sormuştu. Hatta uzun bir yazı yazmıştım, İslamın Allah'ına inanıyorum kayıtsız şartsız diye. İnancım hayatımı şekillendiriyor, amacını oluşturuyor ve umutsuzluk, hiçlik içinde oradan oraya savrulmamı engelliyor.  
Arada gelen mesajlar daha da inancımı kuvvetlendiriyor. Allahn herkese bu iç huzuru versin..



                           Bu hafta okuduğum ikinci Selahattin Yusuf kitabı Sirenleri Taşa Tutun.  Yazar bu kitap için ''Bir akşam yürüyüşü gibiydi bu yazılar '' diyor. Çünkü üniversite de öğrencilik yıllarında kaleme aldığı deneme türünde yazıları acemice buluyor ama beğenmesem de en sevdiğim yazılardı diyor. Bence dili zaten çok zengin, keskin bir yazar S.Yusuf. Edebiyatı da seviyor ve bize bunu geçiriyor.

''Kalabalık, bir düğme tarafından yönetiliyormuş gibi bir yöne doğru akarken biz, tek başımıza da olsak, "İsyan Ahlakı"na uygun, tam tersi yönde umarsızca yürüyelim.''

Diğer okuduğum kitap Saadettin Acar'ın İnsan Makamı.



                       Bu bayram ilk defa bir yere gitmek istemedik. Ailemle balkon kahvaltıları yaptık, sonrasında da eve gidip dinlendik hep. Kendi sahilimize bile gidip gezmedik. Bir yerlere gidip deniz tatili mi yapsak diye düşünmedik değil ama artık her yer aşırı kalabalık. Yavaş yavaş gezme zevkimi kaybediyorum galiba.

Muğla, bu yılki 4 günlük Kurban Bayramı tatilinde 3 milyon yerli turisti ağırlayarak Türkiye'nin en yoğun turizm merkezlerinden biri olmuş.
Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi popüler ilçeleriyle öne çıkan şehirde, bayram sonrası 534 bin 770 aracın çıkış yapmasıyla birlikte dönüş yollarında yoğun trafik yaşanmış.
Bartın bile 6 bin nüfuslu Amasra ilçesi, günübirlik ziyaretçilerle birlikte 60 bin nüfusa yükselmiş.
Bütün bunlar benim için kabus gibi..



Annemlerin apartmanın alt kısmında bulunan eskici de ki Buda heykeli :)



Bayramda kafede çalışan kızım iki gün izin alarak İstanbul'da ki arkadaşlarıyla buluştu, iki gün gezdiler dolaştılar. Annesinin kahve pasta ikilisini sevdiğini bildiğinden gönderdiği fotoya bakın. Kızım kendinizi niye çekmiyorsunuz diyorum her seferinde ama gençler işte istediklerini yapıyorlar :)
Ben de bir okul çıkışı dergimi alıp kasabamızı tepeden gören sakin bir kafede oturdum, öyle iyi geldi ki o saatler.




Benim bahçemde çok güzel oldu bu ay. Hatta arkadaşlarla okul sonrası oturduk, hasret giderdik. 


Okulun son zamanları . Okul bahçesinde ıhlamurlar aşağıda ki kasabadan 5 gün sonra açmaya ve kokmaya başladılar. Açık havada çocuk oyunları başka bir güzel.




İlkoullar, ortaokullar ve liselerde ki öğrencilerin çoğu okula gitmeyi bırakmış. Okullar boş, üç beş öğrenci var, ne yazık ki velilerde böyle bir algı var. Son günlerde ders işlenmiyor diye çocukların da ısrarıyla okula gitme işi iki hafta önce bitiyor. Aslında her şey ders değil, son haftalarda çok güzel etkinlikler de yapılıyor. Bunun bir türlü önlemi alınmıyor.
Ama bizim anasınıfları Maşallah son güne kadar full öğrenci :)




Eski büyümüş öğrencilerim bile okula gitmeyip benim sınıfa geliyorlar :)




Bu hafta ilk ıhlamur kokusunu işte bu noktada aldım. Pazartesi günü sabah fırına gitmek üzere üst geçitten geçerken koku geldi burnuma. O yoğun ağdalı ıhlamur kokusunu özlemişim. İyi ki şehirde hala kesilmemiş ıhlamur ağaçları var. Bir tane ıhlamur ağacı bile tüm mahalleyi kokutuyor.




Okulda her gün öğrencilerim bana çiçek getiriyor. 




       Bugün babalar günü için resim yaptırdım çocuklara. Baksanıza şu çocukların bakış açısına. Ve ruh hallerine. İlk resimde çocuk annesiyle kalıyor. Babasından ayrılar. Bunlar kim dediğimde hepsi benim, babamı unuttum çizmeye dedi. Aslında ben yönergeyi sık sık hatırlatmıştım; babanıza bir resim yapın vb. diye.
İkinci resimde ki çocuk üç kardeşler ve mutlu bir ailesi var. Babanın yanında anne ve sırasıyla kardeşler.

Tüm babalarımızın ellerinden öper, hayırlı cumalar dilerim..































6 Haziran 2025 Cuma

Bayram Cuması

                   


                   Sabahattin Kudret Aksal'a kulak verelim bu güzel günde;


Bir sabah ellerin cebinde çık evinden Ceketin iskemleye asılı kalsın Bekliye dursun dostun Kahvede İşe gitmekten de Bugünlük vazgeç Öylece dolaş çiçek kokan sokaklarında Güzel şehrinin Yeniden tat gökyüzünü Ağaçlara selam ver Apartmanların hatırını sor Senden başkaları için değil Bu güzel gün Mavi gök.

 
             Bugün Kurban Bayramının birinci günü. Sabah bayram namazına gitti erkekler. Ben de annemin evine, kızım garsonluk yapıyor biliyorsunuz o da kafeye görevinin başına. Kardeşimde eşiyle bayram kahvaltısına gelince çaylar demlendi, sofra kuruldu. Annem yine bizi dinlememiş oturmuş sarmaları sarmış, simit dolması kızartmış. Büyük sofranın çevresinde uzun bir kahvaltı yaptık. Öğleye doğru Allah kabul etsin kesilen kurbanlar geldi. Uzunca bir etleri bölme ve yerlerine hemen götürme sürdü. Komşulardan kesemeyen, mali durumu iyi olmayanlara çokça koyduk. Akrabalar da aynı şekilde, unutulmadı. Çok çocuğu olanları bulmaya çalıştım. Biz dağıtım yaparken annem kavurmayı da pişirmeye başlamıştı.



      
                          Çok sevdiğim bir velim baklava açıp bir tepsi bize de verdi arife günü. Özlemişim ev baklavasını, aklımıza geldikçe yemeye başladık.



           Bu hafta hızlıca geçti yine. Sabah güllerle karşılandım yine. Öğrencilerim bana şöyle diyor; '' Öğretmenim ne çok seviyorsunuz çiçekleri, kuşları.'' Büyük birisinden bu kadar bir şeye yönelmiş bir sevgi göremiyorlar bence.


Çocuklarım yine harika resimler yaptılar. Karınca yaptık dairelerden. Sonrasını hayal edin karıncaları ve ailelerini diye konuştuk. Sene başında karalamaca yapan bu çocukların şu resimlerine bakın, ne kadar harika değil mi? 




                         Okul sonrası köy yolları.. Bir kaç gün sonra kesilecek inekler 😔
Üzülüyorum ama başka bir yolu da yok bu dünyanın hali işte. İnek, koyun yetiştirsem hiç satamazdım herhalde.




Mahalleden manzaralar..






                          Sardunyada ki yazıya bakar mısınız! Ne yapsın artık insanların koparma huyuna çare yok bari doğru yönlendirelim diyorlar. Benim bahçeden de çok şey koparıyorlar hatta bahçeye girip ellerini kollarını çiçekle dolduranı yakaladım. Saksılarım da çalınıyor çok.




                          

                                          Okula doğru giderken gördüğüm hoş manzaralar..






                              Ne yazık ki kaldırımda ki ağaçlar tekrar sökülmüş..Yerleri boş.
Balkonumda kendi başıma saatlerimi çok seviyorum biliyorsunuz. Kahvemi alıp nakış yapmak terapi gibi. İşlemeli defterlerimden çok satın alınıyor, ben de yapmaya devam ediyorum. Bir çok edebiyatseverin evinde defterimin olduğunu bilmek de çok güzel bir duygu.




                        Çok kalın bir kitap olan K.Mansfield hikayelerini de baya bir okudum ama insanın elinde bu kadar kalın bir kitap olup okumaya çalışması sinir bozucu gelmeye başladı. Ben de yarıda bıraktım. Yeni bir kitap alıp okudum dünden beri de okuyorum. 

Niçin Ağlıyorsun Elizabeth Mutlu Değil miyiz? Selahattin Yusuf'un edebiyat denemelerini içeriyor. Keyifle okudum ama bazı yerlerde yazara da sinir oldum.
Kitabın ismi , Friedrich Nietzsche ölüm döşeğindeyken kız kardeşinin yanında ağlaması üzerine söylediği bir sözmüş. Kitaptan bir paragraf;

''Olayları ve parlayan renkleri istiyorsun. Yaşamın göz alıcı ambalajını istiyorsun. İşte sana binlercesi! Ama bil ki biraz sonra bunlara bakmaktan yorulacaksın. Yaşam üzerine sana daha genel bir bakış kazandırabilsin diye kendi içindeki derin temaşayı aramaya koyulacaksın.




                                          Bu hafta iki harika film izlendi ve önerilir..





                                           Biraz da benim bahçeden görüntüler..
                             



Hafta içi arkadaş buluşmaları oldu.



                   Bunca güzel şeyden sonra bu hafta içi yaşadığım çok sinir bozucu bir olaydan da bahsetmek istiyorum. Bağ evimizin hemen yan tarafında ki arsaya da ev yapılıyordu. Koskocaman bir ev yaptı sahibi ve sonrasında da aramızda ki teli çıkararak taş duvar yapmaya başlamış . Bizden habersiz de bana ait olan küçük ağaçları kesmişler, bitkilerimin üzerlerine basıp iş yapmışlar son olarak da zeytin ağacını kepçeyle çıkaracaklarını söyledikleri bir telefon ettiler. Biz de hemen koşa koşa oraya gittik, durum karşısında moralim çok bozuldu. İlk foto onlar gelmeden önce benim taş sedirimin olduğu yer. Nasıl bitki dolu ve sonrasına bir bakın. Zeytin ağacını zor kurtardık.




Tam dibimizde artık böyle bir ev var. Varın siz düşünün..




Neyse bayram günü sinirlerimi bozmak istemiyorum. Kardeşimin haftalık bisiklet fotolarıyla sizlere veda etmek istiyorum. 
Hayırlı ve mutlu bayramlarımız olsun!




Haziran Cuması

                 Haziran olanca sıcaklığı, etkisiyle başladı ve devam ediyor. Bu yılki dini bayramlarımızı bitirmiş bulunuyoruz, kısmetse se...