'' En çetin saatler sabah üçle dört arasındaki 'kurtların saatidir', iblislerimin geldiği saatler. Kendime işkence etme,nefret,korku,isteksizlik ve öfke. Bunların baskı altına almaya çalışmanın hiçbir yararı yoktur. Çünkü bu, herşeyi daha da kötüleştirir. Gözlerimi kapatır, yoğun bir dikkatle müzik dinlerim ve dizginleri iblislerimin eline veririm. ' Haydi gelin bakalım, sizin nasıl çalıştığınızı biliyorum.Ne isterseniz yapın, karşı koymuyorum.' İblisler iyiyce kudurur ,sonra nefesleri tükenir, budalalık etmeye başlar ve sonunda yok olurlar.Ve ben birkaç uyurum.''
Büyüylü Fener Bergman'in otobiyografisidir. Bergman ;
"Sinema benim için günlük olayların, yaşamların anlatıldığı bir rutin olmadı. Sinema düslerinin anlatıldığı bir sanattır. İşte burada yönetmen için bir duvar çıkar ortaya; duvarın rutin tarafında kalanlar ve duvarın düşsel olan diğer tarafında kalanlar.Krusawa, Fellini, Bunuel, Tarkovsky ve bazen de Antonioni duvarın diğer tarafında kalan insanlardı benim için. Sanatçı olarak amacım tıpkı bu insanlar gibi duvarın diğer tarafında olmaktı, fakat ben bu duvarı sadece bir kaç kez yumruklayabildim'' demiştir..
"Sinema benim için herşeyden önce tiyatrodur" diyerek Stanley Kubrick'in "sinema benim için resim ve müziğin birleşimidir" sözüne, bir alternatif yaratmış yönetmendir. ''Cinlerim sayılamayacak kadar çoktur; en olmadık zamanlarda ortaya çıkıp panik ve korkuya yol açarlar. Ama olumsuzlukları kontrol altına alıp onları işe koşarsam, onlardan yararlanabileceğimi öğrendim'.
Öykü anlatmadaki başarısı sorulduğunda bunun sebebinin annesinin şömine başında ailesine ve dostlarına yüksek sesle kitap okuduğu pazar günlerinden geldiğini söyler. Zaten bilindiği gibi annesine çok bağlıdır ve hemen her filminde annesinin yüzünü aramanın ya da yaratmanın peşindedir. Filmlerinde sıklıkla kadın karakterlere başvurmasının da en önemli sebebidir bu. Sıklıkla kullandığı yüz çekimleri özellikle kadın karakterlerde oldukça yoğunlaşır. Filmlerinde genel olarak karamsarlık hakim olsa da yine de ufacık bir umut ışığı görmek mümkündür. Çocukluğunda babasından zulüm gördüğü için sık sık içine kapanmıştır ki bu da onun insanı dehşete düşüren hayal gücünün katlanıp artmasına zemin hazırlamıştır..
Ölüm korkusu hakkında da şunları söylemiştir;
''Geriye dönüp anımsayabildiğim kadarıyla ergenlik dönemimde ve yirmili yaşlarıma doğru hızla büyüyüp giderek katlanılmaz bir şeye dönüşen yabanıl bir ölüm korkusuyla yaşadım. Öleceğim gerçeği; artık var olmayacağım, karanlık bir kapıdan geçeceğim ve denetlenemeyeceğim, önceden göremeyeceğim, düzenleyemeyeceğim bir şeyin varlığı benim için sürekli bir korku kaynağı olmuştu.
...ölüm korkum büyük ölçüde dinsel kavramlarla bağlantılıydı...Bir insanın varlıktan yokluğa nasıl dönüştüğünü, bunun nasıl olduğunu ansızın kavradım.bunu kavramak güçtü. Ama sürekli ölüm korkusu yaşayan biri artık özgürleşiyordu.''