28 Şubat 2025 Cuma

Son Şubat Cuması

 

                         Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Geçmiş yılların fotoğraflarına bakıyorum ne çok özenli, güzel şeyler ile çevriliymiş etrafımız. Her hafta çiçek alabiliyormuşum mesela. Uygun fiyatlar da olunca hayatımızda estetik daha çok oluyordu gibi geliyor. Pazarda köylülerin getirdiği nergisler bile masumluğunu kaybetti. İki sap nergis için ilk haftalarda 30 tl istenirken sonra ki haftalar 100 tl oldu. Durmadan zam yapmak neye dayanıyor anlamıyorum . Benim gibi yaşamında böyle küçük mutluluklara tutunmak isteyenler yine de alıyor. Mesela bu frezyaları  almışım geçen senelerde. Özenle sarılıp sarmalanarak elime verilmişti. Bu sene frezya da yok piyasada..



Bu hafta geri gelen soğuk hava dalgası ile kara doyduk. Eksilere düşen sıcaklık ile sabah sokaklar beyazlara büründü. Sabah ayazında kalkıp yollara dökülmek çok zordu ama bir de çıkınca, o taze havayı ciğerlerime çekince hep derin bir ''ohh'' çektim.
İki gün okullar da tatil olunca değmeyin keyfimize. 


                        Karla kaplanan sokağımızı görünce eşyaları topladık, bağ evimize gittik. Sabah erken saatlerde yola çıkınca daha çamura dönmemiş yollarda ilk yürüyen olmanın keyfiyle dolaştık. Eve gidene kadar mahalleler arasında ki kış manzarasıyla uzun zamandır özlediğimize kavuşmuş olduk.




Bağ evimize geldiğimizde ortam öyle güzeldi ki. Etrafta kuşlar cıvıl cıvıl koşturuyorlar, sabah sessizliğinde cennetteymiş gibi hissediyorduk. Uzun zamandır evde olmayınca evin ısısı da buzhane gibiydi. Sobanın iyi tarafı kısa sürede her yeri ısıtması. Hemen sobayı yaktık, odunları taşıdık ve kahvaltıyı hazırladık. Prefabrik evler ısınır mı ısınmaz mı diye çok soruluyordu. Yakarsan güzelce sobayı hemen ısınıyor. Ama çok çabuk da soğuyor.



                        

                 Kış sebzelerim hala büyüme döneminde. Kış bitecek onlar hep aynı. Bence bu sebze büyütme de ilgi alaka da çok önemli çünkü sadece ekilip bırakılan bitkilerde fazla büyüme olmuyor. Biz de devamlı gelemiyoruz buraya, yazın ektik sonra da yağmurlarla büyüttüler kendilerini.



                      ''İnsan, çektiği ıstırap nispetinde zevk duyar: Ne kadar acıkırsa yemekten, ne kadar yorulursa dinlenmekten, ne kadar ararsa bulmaktan o derece zevk alır. ''
diyor Peyami Safa Bir Tereddüdün Romanı'nda. Her şey zıttıyla anlam kazanıyor. Keyif, mutluluk, huzur istiyoruz devamlı ama bize bunların değerini bildiren karşıtları.

                             Pazartesi okullar açıldı ama bizim köyde kış tüm şiddetiyle devam ediyordu. Okulun suları donmuş ve iki gün çözülmedi. Yollar karlar ile kapanmış, tuzlama yapılınca açılmıştı, minibüsle kolaylukla gittim. Fazla çocuk gelmedi bu soğukta, sonrasında okul normale döndü.

               Okul çıkışı yollara koyuldum, soğuk demeden gezdim dolaştım.



                          Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde; “Bir kimse kıyamet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmi ile ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden ayrılamaz.” buyurmuş.
Her anımın dolu ve verimli geçmesi için çabalıyorum. İşimde zaten elimden geldiğince olması gerekeni yapıyorum. Sonrasında da okuma, yazma, bir şeyler üretme ile geçsin istiyorum. 
Okumak için kütüphaneye giderim hep. Hatta ilçede en çok okuyan vatandaş seçilmiştim zamanında :)

Kütüphaneye gidip dergileri okumak en büyük zevkim. Her zaman yapamıyorum, iş çıkışı mutlaka yapılması gerekenler oluyor. Belki bir gün emekli olunca buralarda daha fazla zaman geçiririm. Arkadaşlık, akrabalık ilişkilerimde de her insan da olan inişler çıkışlar oluyor. Bunlardan fazla etkilenmiyorum artık, insanız işte çok da umut bağlamamak lazım insan ilişkilerinde. Belli zaman birlikte olduk, güldük eğlendik, şimdi yollar ayrıldı, yapacak bir şey yok modundayım şu elli yaşımı da gördükten sonra.

Asıl ne yapılması gerektiğini Selçuk Baran Günlüklerinde yazmıştı, dediklerine katılıyorum;

"Velhasıl bilmiyorum, insani ilişkiler üzerine bu kadar kafa yormaya değer mi? En iyisi okumak, okumak… Kafamı olumlu şeyler üzerinde işletmeliyim. Geriye fazla gürültü etmeden yaşamak ve sevmek kalmalı."


                        Bu hafta içinde gidip Yukio Mişima'nın iki kitabını aldım. Birisini okumuşum meğer, ilk satırlarda aklıma geldi ama devam ettim ve bitirdim. Denizi Yitiren Denizci güzel bir kitap. Kitapta konu olan ergen çocuk gibi Sartre'ın Bir Yöneticinin Çocukluğu kitabında da benzer mevzu vardı. Bu oğlan çocukları ergenlikte ne kadar çok yönlerini kaybedip boşlukta kalıyorlar diye düşündüm. Erkek çocuk ebeveyni olmak farklı bir şey galiba, zorlu tarafları fazla.

"Bir kitap, bir roman, bir şiir okuduktan sonra okuduklarımız aklımızda kalmasa bile asla aynı insan olmayız" demişti Doğan Cüceloğlu. 



Şu kafelere gitmeyeceğim artık diyorum ama mecburda gidiyoruz arkadaş buluşmaları için. Bir kafe vardı bizim burada, dışarıdan beğeniyordum. İçeri girdiğimde sigara içiliyor mu diye sordum ( nereye gitsem soruyorum ve çoğunda da hemen heyecanla tabi içilir diyorlar )
Sahibi genç çocuk tabi ki deyince, o zaman girmiyoruz deyince, kimse yok zaten siz girin içirtmeyiz dedi. Kabul edip girdik.
Ne yazık ki çoğu yer böyle olmuş. Sigara yasağına rağmen kafelerde içmeye izin veriyorlar. 
Geçenlerde bir araştırma okudum; Avrupa^da en çok sigara içen ilk üç ülke;
1. Makedonya
2. Türkiye
3. Bulgaristan 
sıralamasındayız. Zaten şöyle etrafınıza bakın sigara içmeyen çok az insan olduğunu gözlemliyorsunuz. İçilen bir yer de oturduğum zaman eve geldiğimde montuma kadar her şeyimi yıkıyorum, duş alıyorum mutlaka. Bu kadar mı bir şeyden nefret edilir..



Bu hafta boyunca izlediğim filmler. Artık filmleri uzun uzun mu çekiyorlar anlamadım. Neyi açsan en az iki saat. abau hafta ki filmlerin  ilk ikisi belgeseldi. Dans First Samuel Beckett hayatını anlatıyor. Bye Bye Tiberias köklerini özleyen ortadoğulu birinin geçmişine yolculuk..
My Favourite Cake merak ettiğim filmdi, düşmüş internete nihayet. İnceden inceye kalp sızlatan cinsten, fena değil. It Ends With Us biraz kafam dağılsın , günümüz aşkları bakim nasılmış diye izlediğim film. Çok da iyi değil tabi ama mevzular hep bilindik. Kadın her yerde, her ülke de benzer sorunlarla boğuşuyor. Güzelcene bir kadın, eğitimli falan yakışıklı, biscolata erkeğiyle tanışıyor. Adam üstelik eğitimli ve zengin. Olaylar sıra sıra geliyor sonrasında. Ya artık çok film izlemekten mi ya da artık sosyoloji psikolojide master yapacağım artık en baştan ne olacak ne bitecek anlıyorum. Ama şu her filmde olan kadının aleyhinde ki alt metinler, kafa yıkamalar yok mu!
Sevgili hemcinslerim, aman aldanmayın aşkmış, özgür cinsellikmiş gazına gelip kendinizden vermeyin, sonuçta hep aynı sorunlarla boğuşuyorsunuz!


                          Dün bir arkadaşımla buluştuğumuzda kütüphaneden kitaplar aldığını söyleyip bana gösterdi. Baktım bir tanesi benim aldığım, okuduğum ve içine öğrencilerimin yaptığı küçük bir resim koyduğum kitap. Ona açıp içine bakmasını söyledim. Gerçekten de minik resmi bulduk. Benim için de günün süprizi oldu. Her okuduğum kitabın içine koyuyorum böyle resimler, acaba kimlere çıkıyor?




Bu haftanın videosu geldi 💚

Yarın Ramazan ayı başlıyor. Bu gece teravihe başlıyoruz, sabaha karşı sahura kalkacağız kısmetse. Her sene heyecanla beklenen aya ulaştığımız için çok mutluyum. Diyanetiin bugün ki hutbesinden bir bölüm;
''Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,  sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”
Ramazan, oruç ayıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…” buyurmaktadır. Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. 
Ramazan, Kur’an ayıdır. Yüce Rabbimiz, “Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”  buyurmaktadır.
Hayırlı Ramazanlar 💜












21 Şubat 2025 Cuma

Şubat Cuması (Hem de Karlı )

 Geçen cumadan başlayalım öyleyse..

Malum 14 şubat Sevgililer Günü kandırmacasıydı. Tüketim, alışveriş çılgınlığı, sadece tek günde ispatlanan aşk meselesi, zorlama işler desek de bu belirlenmiş günleri seven var sevmeyen var. Benim için hiç bir anlamı yok ama bu günlerde ekmek yiyenlere de empati yapıyorum hep. Çiçek satanlar, hediye dükkanları, pastaneler.. Kaç kişi bu günü dört gözle bekliyordur değil mi?

Ben de cuma günü okuldan çıkıp pazara uğramak üzere yola koyuldum. Cuma çiçeğimi alayım diye plan yapıyordum ama sevgililer günü etkisiyle artan fiyatları görünce vazgeçtim. Bir pastanenin yanından geçerken vitrinde ki birbirinden albenili pastaları görünce dayanamadım girdim içeri. Kızım hazırlık sınıfında olduğundan bu yıl bizimle. Onu mutlu edeyim, sevgilisi de yok zaten, çocuğuma sürpriz olsun dedim en kırmızısından bir pasta aldım. Gözüme halka tatlısı da ilişti, onu da kocam sever. Ona da sevgililer günü hediyesi bir halka 😀



                     Eve gittiğimde aile grubuma iki güzel fotoğraf düşmüştü. Erkek kardeşim kış denizinde poz vermiş kaz ve iskeleye yanaşmış gemi fotoğrafı göndermişti. Fotoğraf olayı böyle bir şey işte. Duygu aktarıyor, bakış açını şekillendiriyor, görme yeteneğini geliştiriyor. Kardeşimin fotoğraf çektikçe kalbinin nasıl evrildiğini fark ediyorum. Fotoğraf bence kelimeden bile önce. Belki bu yüzden az yazıp çok fotoğraf koyuyorum bloguma. 

Bir cümleyi okuruz, belki etkileniriz, üzerine düşünürüz, yazanın anlatmak istediğini kendi çapımızda kavrarız. Fotoğraf daha geniş etkilidir bence, baktığında gördüğün birikimin, değerlerin, duyguların toplamıdır.

   
                Geçen cuma Fatma Barbarosoğlu köşe yazısında  '' Mart 2020 itibariyle dilime düşen kelimelere dikkat kesildim. İlk ve en önemli kelime “mühlet” idi.'' diye yazmış. Hayatının bundan sonrasının kendisine verilmiş  ''mühlet'' olarak tanımlıyor. Gerçekten öyle değil mi? Hayatımız ne yaşamış olalım şimdiye kadar, bundan sonrası bir şeylerin  ''mühleti''..
Kendisi 2020 yılından itibaren biraz da pandeminin etkisiyle bazı kararlar aldığını yazıp şöyle devam ediyor;
''2020 itibariyle hiç kimseyi kırmayacak ve hiç kimseye kırılmayacaktım. İncinmeyecek ve incitmeyecektim. Bu sözü kendime şiar edindiğimde incinmemek kısmının bu kadar zor olacağını tahmin edemezdim. İncindiğim her olay için günlerce kendimle hesaplaştım. Hani incinmeyecektin! Hani incinmeyecektin! İncinmemek için incitenle bağları en aza indirmek şart. En sonunda bu karara vardım: İncindiğini söylemeyeceksin. İncindiğini kendine bile söylemeyeceksin.''
             Ne yazık ki en yakınları yine onu incitir, üzer. Hepimize aynı şey olmuyor mu? Bir türlü sevdiğimiz, değer verdiklerimizle aynı hassasiyeti yakalayamıyor, biz herkes için titiz davranırken onlar bizi en küçük şeylerle kırıyor, değerlerimizi yaralıyor. Benim bu üzüntüleri yaşamamak için bulduğum çözüm fazla beklentiye girmemek, çok da anlam yüklememek karşımdaki insana.
Fatma Barbarosoğlu da şöyle diyor;
 
 ''Yıllar yıllar sonra kendimi kalemin ve yazının himayesine bıraktıktan sonra, daha önce okuduğum ama idrak etmenin ancak şimdi nasip olduğu o teselliyi idrak ettim. Zaman benim en büyük derdimdir. Ömür tükendiğinde Rabbimizin huzuruna vardığımızda “Dünyada vaktini nasıl geçirdin?” sorusuna ne cevap vereceğim endişesi hiç yakamı bırakmadı. Onca emek verdiğim şeyler ya Hak katında malayani işler ise? Oyun ise. Neticede ömrümü kurmacanın peşinde geçirmedim mi?


                    'Halbuki çocukluktan hatırladığım, ölüler evde bekletilirdi, bir gece kalırdı, başında dua okunur, konuşulur… Evin içinde ölüyle birlikte durmak bir başka deneyime ve ölümle ilgili düşünmemize yol açardı. Şimdi hayat ölümü yasakladı. Ölümü düşünmemiz bile istenmiyor. Bütün bu hobi sektörlerinin, boş zaman sektörlerinin, hafta sonu, tatil programlarının ve buna benzer şeylerin temelinde ölümden kaçma, ölümle bağlantımızı koparma isteğimiz var diye düşünüyorum.''

Yusuf'un Rüyası kitabında Semih Kaplanoğlu böyle diyor ölüm ve hayat hakkında. Aslında daha önce okuduğum kitabı tekrar alıp okudum. Yönetmenin kendi hayatına, sinema, filmler gibi konulara dair söyleşisi var kitapta. Yusuf Üçlemesi filmleri izlemeden önce okunursa daha iyi anlaşılacaktır filmler.

Bu hafta okuduğum diğer kitap Erdem Bayazıt'ın İpekyolundan Afganistan'a . Bir yol kitabı. İran'dan geçilerek Pakistan üzerinden Afganistan'a 1980li yıllarda yapılan yolculuk hem de Bir Kartal ve bir Murat arabayla. Amaç o yıllarda Rusların Afganistan'ı işgal etmesiyle çıkan savaşta ki direnişi görüntülemek, yazmak, anlatmak. Zorlu bir yolculuk, hele direniş cephelerinde hayat çok zor. Ne yazık ki neredeyse elli sene önce olanlar bugünde başka coğrafyalarda bu güçlü ülkelerin ellerinde oyuncak olmuş milletlere tekrar yaşatılıyor. Erdem Bayazıt esir alınmış ikiRus askeriyle konuşuyor. Askerler 20 yaşlarında. O güne kadar köylerinden bile çıkmamış çocuklar. Askerler gelip çoban olan bu çocukları ailelerinden koparıp asker olmaya zorluyorlar. Bir ay olmadan esir düşüyorlar. Savaş alanlarında hayat hikayeleri birer insani ibretlik olay, insanın içini parçalayan..

Bu dünyada milyonlarca yaşam var, kimisi hiç yok yere yitip gidiyor. Kimisi coğrafyanın kaderi. Kimisi uzun bir yaşam ama her günü ızdıraplı. Bunu düşündüğümde içinde bulunduğum durumu değerlendirmem, kendimi çok da önemsememem gerektiğine varıyorum. Hele gündelik sıkıntılar, mızmızlıklar bu insanların yaşadıkları yanında ne kadar basit ve büyük şımarıklık..



                      Köyümüzde ki ahırlardan sesler çoğalıyor. Soğukta dışarı çıkamayan hayvanlar çok gürültü çıkarıyorlar, onların bile canı sıkılıyor galiba. Bir tanesini gezdim geçen gün, yeni yavrular doğmaya başlamış. Köşelerde annelerinin ayaklarının diplerinde. 
Kar erimeden farklı saatlerde köyde gezip fotoğraflar çektim.

Sabah sisiyle öyle güzeldi ki hava..

“ve Allah, burada yakındadır.
şebboylar arasında, uzun çamın altında,
suyun bilincinde,
bitkilerin kanununda.”

Sohra Sepehri


Okulda keyfimiz yerinde çok şükür ..




                     
   İşte okulumuz bu caminin hemen önünde tek katlı bina. 1950 lerden beri eğitim oluyor. Bir zamanın çocukları büyüdü, evlendi, çocukları oldu şimdi bu çocuklar hatta torunlar okuyor okulda.


Hafta boyunca izlediğim filmler. Almodovar yaşlandıkça o renkli sahnelerden hayatın gerçekliğine geçiş yapmış sanki. Gerçi o ciyak sarı kıyafetiyle yine bir şeyler var tabi ki. Film bilindik konulardan biri. Bu tarz filmler çok izleyip çok etkilenmişimdir. Bu filmde yönetmenin bakış açısıyla etkileyiciydi ama bir Haneke'nin Aşk'ı gibi de değildi.
The Brutalist filmi de yine bilindik konu, başrol oyuncusu zaten tipiyle bir karakter ama yok sevmedim. Maja uzun bir film, kuzey ülkelerinden birinde ki hayat mücadelesi. Severim böyle filmleri ama çok da vurucu değil. 
Eskilerden Arrangement yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun kitabında adı geçen bir film. Çocukluğunda izleyip çok etkisinde kaldığını yazınca bende buldum, izledim. İlginç film seyredilebilir.




                               Hafta içi arkadaşımla okul sonrası kafe buluşması yaptık. Sıcak bir ortamda kahve kokularıyla sarmalanıp yapılan sohbet çok güzeldi ama bu kahve fiyatları her hafta mı artar anlamadım. Şu gördüğünüz üç parçaya 500tl verdik. Ya abarttık artık diyorum, burası İstanbul'da değil, küçük bir kasaba. 
Protesto yapıyorum artık evde kahvemi içeceğim.



                        Bir akşamda instagramdan tanışıp görüşmeye başladığımız arkadaşımız tatile Türkiye'ye gelince evinde ziyarete gittik.
Bizler için harika bir sofra hazırlamıştı. Bana dolu kumaş, ip vs getirmiş, ah ne mutlu oldum anlatamam. Artık yeni işler yapma zamanı..


                   
                 Böylece güzel bir hafta geldi geçti bile.Hatta dün ve bugün kar tatili oldu. Öyle mutluyum ki 😇Bugün hemen bir tatil pastası yapmalıyım. Şimdilik benden haberler bu kadar. Herkese kar dolu mutlu haftasonları diliyorum!!

Merhaba Cuma!

                Kalpten gelen sözler söyle, cekici dudaklara sahip olmak stiyorsan              Güzel gözler, insandaki güzeli gören gözlerd...