25 Nisan 2025 Cuma

Cuma Geldi

                     Nisan ayını da bitirmek üzereyiz. Baharın gelmesiyle daha çok dışarı da vakit geçiriyor, doğanın tadını çıkarıp ruhumu dinlendiriyorum. Yaş aldıkça kendine dönüş fazla oluyor. Sosyal yaşam yormaya başladı aslında, arkadaşlıklar uzun aralıklarla daha iyi oluyor sanki. Görüşmeyi, sohbeti sevdiğim bir iki arkadaşım var zaten. Ara ara buluşmak iyi geliyor ama bir iş sonrası koşarak evime gidip kitabımı, çayımı almak en büyük arzum oldu bu sene.

Hafta sonu bitmeyen bahçe işlerimize devam etmek için erken saatlerde bağ evimize gittik. Telaşa gerek yok dedim eşime, sonra çok yoruluyoruz. Uzun uzun kahvaltı yaptık zeytin ağacımızın altında. Ne yazık ki kuş seslerinin yerine  inşaat çalışmaları yüzünden çekiç seslerini dinledik iki gün. Bahçenin otlarını temizleyip belledik tüm gün. İkinci gün yan bahçeye el motoru gelmişti, bizde rica ettik, tabi yirmi dakikasına 500 tl alarak bizim günlerce sürecek çapalama işimizi anında yaptı.



             Sonrasında öyle mutlu olduk ki bu tertemiz bahçe görüntüsüne karşı oturup bir kahve içtik. Hayalim bu duvar boyu ortanca olması. Ön taraflara da bodrum menekşesi düşünüyorum. Kalıcı , donmayan bitkilerin olması gerekiyor. Varsa başka fikriniz öğrenmek isterim. 


                                               Bahçemizden ürünleri topladık bile 💚



                      Yeni tohumlar ektim. Roka, dereotu ve fesleğen tohumu almıştım, bakalım nasıl çıkacak. Biraz da marul, soğan, patates .. Bir arkadaş ahududu fidesi verdi, eğer büyürse ahududum da olacak. Hayal etmesi bile güzel..



                     Aşağıda ki evin bahçesinde de çeşit çeşit çiçekler açtı, çok mutluyum. Tek bir evde oturup bu evi kiraya vermeyi düşünüyoruz ama bu güzelim bahçenin kıymetini biliriler mi en büyük endişem bu. 

                 Bu evin bahçesinde de çok oturuyoruz. Yelekli enişteniz en büyük emekliilik hayalimdi, gerçekleşti :) 

Kahvaltı sonrası ilk kez bisikletimi çıkarıp yola koyuldum. Artık bisiklet sezonunu da açmış bulunuyorum. Mevsimin ilk bisiklet fotosunu da çekip şuraya koyalım 💙


                 Bisikletle gittiğim kütüphanemizi özlemişim, bu tarihi konağın böyle hizmete sunulmasıyla kendimizi şanslı hissediyorum. Zamanında zengin bir balıkçı ailesinin yaşadığı konakmış. Kocaeli belediyesi yenileyip kütüphane halinde halka açtı. Bisikletle uzun bir sürüş sonrası soluklanmak, kitapları seçmek, pencereye yakın bir masa da oturup dışarı bakmak, bir dergi okumak, o sırada üst katta gezinenlerin tahtaya bastığı an çıkan sesleri dinlemekle farklı bir zamana geçiyorum sanki.



                          İki kitap seçip eve dönüyorum. Okumaya hemen balkonumda başlıyorum. Zaten Selim İleri bu, sizi o hassas anlatımıyla bir döneme çekiyor, sarıp sarmalıyor yazdıkları. Bir de Zeki Bulduk Bozkırın Atları Yaman Ölür kitabını alıp okudum. Okumadıysanız daha önce tavsiye ederim. Anlatım dili kuvvetli ..

"Kuşlar bile yuva yapmış, Bir kuş kadar olamadım..." Bir türkünün hüznüne başımı yaslıyorum. Tüm hesaplaşmalardan, kayıplardan, kazançlardan, didinmelerden bana kalanları kuru bir canın nefes aldığı koca evde koyacak yer bulamıyorum.''



                              
                                                 Bu hafta kardeşimden gelen kareler..



                  Dün akşam kızım dayısına gitti, beraber dizi gecesi yapacaklarmış. Bu arada yarım dönem okulunu donduran kızımı bir işe girmesi konusunda ikna ettim. Kazandığın parayı saklarsın sonra da İstanbul'da okurken rahat edersin diye diye, biraz da benim ısrarımla kabul etti. Yoksa tüm gün evden çıkmıyor, hatta işten eve geldiğimde hala onu yatakta buluyordum. 
Sonunda zorlamalarıma dayanamadı -hatta biraz tehtid- garson oldu. Az buz da çalışmıyor şu an, sabah 9 da giriyor akşam saat 6 da çıkıyor. Tüm gençlerin boş kalmaması, çalışmasından yanayım. Hem bir şeyler öğrenecek hem de para kazanmanın zorluklarını görecekti.
İşe girdiği ilk iki hafta çok mutsuzdu. Eve geldiği gibi odasına girip kapıları örtüp tüm gece somurtuyordu. Ben biraz yumuşasam işi de bırakırdı ama çok güdülemeye çalıştım onu. Ve neyse ki bu hafta bir ayını dolduracak. Şimdi mutlu gidiyor, bir de maaşını alsın daha motive olacak.




İşte dün gece de dayısıyla dizi gecesi yapmışlar. Artık bu hangi dizi bilmiyorum. Ben genelde türk dizisi izlemediğim için. Tüm gece de yemişler içmişler, ara ara bana foto gönderdiler. Ailemizin tek torunu olunca çok seviliyor :)



Okul günlerim güzel geçiyor. Bu hafta boyunca hem sıcak hem soğuk günler oldu. Köyde dolaştım, eski evlere gidip baktım, çiçekler topladım. 
23 Nisan günü Çocuk Bayramını kutladık. Bu sene çok değişik ve anlamlı bir bayram oldu bizim için çünkü bir huzurevi öğrencilerimizi ziyarete geldi Kocaeli'nden. Yaşlı teyzeler ve amcalar müdür ve çalışanlarıyla bizim köye geldiler. Onlar gelecek diye sofralar kurduk okul bahçesine, boşnak börekleri açıldı, tatlılar, salatalar yapıldı. Öğrencilerimiz onlar için resimler yaptılar ve hediye ettiler. 
Teyzeler de tüm yıl boyunca atkı bere takımı örmüşler çocuklara. Genelde huzurevlerine ziyarete gidilir ama bu türlüsü de çok güzel oldu. Bayramı birlikte kutladık. Gidene kadar çok teşekkür ettiler, tüm hazırlıklardan, ilgi alakadan çok mutlu olduklarını her defasında tekrarladılar. 
Bizim içinde çok anlamlı bir bayram oldu.



                              Bayram sonrası seralara gittik eşimle. Baharda ekilecek çiçeklerimizi, fidanlarımızı aldık ve bahçede belirlenen yerlere diktik. Seralar rengarenk, öyle güzel ki her şey insanın hepsinden alası geliyor.


                     
                      Ben de evde yeni balıklar boyadım ve satışa çıkardım. Balıklarımı çok seviyorum. Evde bir köşe de balık olmalı bence. Pozitif etkisi olduğuna, şans getirdiğine inanıyorum. Sukulentlerimin de coşma zamanı..


                            Bu hafta izlediklerim. Little Forest nasıl tatlı, dingin bir film. Köyüne dönen kızın yaptığı klişe şeyler aslında ama o köyü, evini, pişirdiği yiyecekleri izlemek terapi gibi geldi.  Şehir hayatının kaotik temposundan uzaklaşarak kırsal bir yaşama sığınan Hye-won’un gözünden içsel huzurun arayışını işliyor. Little Forest hızlı yaşanan çağımıza karşı, yavaşlamanın ve köklere dönmenin ne kadar kıymetli olduğunu anlatan sımsıcak bir film.
Ozu'nun The Only Son diğer filmleri gibi hep hayattan dersler. İki tane belgesel de güzel. Birinde ölen kızının nedenini araştıran babanın mücadelesi, diğeri de intihar eden A.Bourdian yaşamıyla ilgili sürükleyici belgesel Roadrunner.




                 Bir de takip ettiğim  İyi ki Filmler Var blogunun önerisi bir filmden bahsetmek isterim. Yıllar öncesi çekilen bu filmi de çok sevdim. Hatta filmi onadan alıntı yaparak bahsetmek isterim;

''Muzaffer İzgü'nün (1933-2017) çocukluğunu anlatan, Adana'da geçen Zıkkımın Kökü (1993); biz eskiden ne kadar güzel filmler yapıyormuşuz dedirten, iç ısıtan ve mutlu eden öyküsüyle yöredeki yaşama ve kültüre yoksul bir ailenin çalışkan çocuğunun yaşadığı zorluklar ve başından geçenler üzerinden konuk ediyor bizleri.

 
Küçük Muzaffer'in, namıdiğer Muzo'nun yoksul ailesinin çektiği sıkıntılar, onun okuma azmi, çevresine karşı duyarlılığı, saflığı, pırıl pırıl yüreği Zıkkımın Kökü (1993)'te içten bir dille, başarılı bir şekilde anlatılıyor.''



Vee son olarak hepimiz etkileyen depremden bahsetmek isterim. Perşembe günü öğle saatlerinde halama gittim. Hatta tesadüf babamda ablasını ziyarete gelmiş. Hadi oturalım bir kahve içelim dedik. Tansiyonlar ölçülürken ben de kahveleri yapmış sehpalara koymuştum. Halam da 4 katlı bir binanın 3. katında oturuyor. Sohbet ederken sehpanın yavaş yavaş sallandığını farkettim. Acaba babam ayağıyla mı değiyor diye düşünürken bizde gidip gelmeye başladık. Aa deprem oluyor, aman bekleyin dememle hızlandı. Şu paylaştığım resimde ki şeyleri biliyoruz, görüyoruz ama inanın hiçbirini yapamıyorsunuz. Sadece oturduğumuz yerde kalakaldık. 99 Depremini yaşadığımız için içimde geçmeyen bir korku var zaten.
Bittiğini anlayınca hemen bahçeye indik. Böyle zamanlarda kesinlikle evden çıkmak gerekiyor bence. Çünkü devamı kesinlikle geliyor. Başta evinize bir şey olmadıysa ikinci üçüncü de olabilir.
Tüm günü bahçede geçirdik bizde. Sonrasında evimiz zaten müstakil çok şükür onun rahatlığıyla devam ettik hayata. Ama bu İstanbul depremi hep oldu olacak deniyor. Biz de zaten dibindeyiz, her yer fabrika dolu. Allah sonumuzu hayretsin ..

Biraz buruk bir başlangıç yapıyoruz hafta sonuna. Allaha emanet olun, kendinize iyi bakın..









18 Nisan 2025 Cuma

Bahar Cuması

 

                      Şimdiden uyarıyorum, bu post bol yeşil, çiçek, böcek içerir!
 Seviyorum arkadaşlar, ne yapayım. Geçen gün kedisever bir arkadaşla konuşurken farkettim; '' Siz nasıl kedilerinizi, köpeklerinizi çok seviyorsanız ben de bitkilerimi, çiçeklerimi çok seviyorum. Tercih yapmam gerekse tarafım belli''. Çocukken de çok severdim çiçekleri. Yaşadığımız bölge bu kadar çok binalaşmamışken etrafımız ağaçlar ile doluydu. Hatta sitemizin hemen kenarından bir dere geçiyor, yan tarafı kiraz ve erik ağaçlarıyla doluydu. Her gün küçük kilimimizi alır, annemin özenerek hazırladığı minik sepeti alarak ağaçlar altında öğle yemeğimizi yerdik. Arkadaşlarımla oyun oynarken sıkılır, yakınlarda ki tepeye çıkar, çiçek toplar, anneme götürürdüm. Oyun oynamayı çok severdim özellikle hareketli oyunlarda çok başarılıydım, erkeklerle yarışır, yakantopta kolay kolay vurulmaz, saklambaçta en son bulunan olurdum. Ama canımı sıkan bir şey olursa koşa koşa o kiraz ağaçlarına çıkıp saatlerce oturduğumu hatırlıyorum. 
İşim gücüm doğa, yeşil, dağlar, dereler tepelerdi. Hala da öyle. Hele artık tek düşündüğüm, hayal ettiğim bir ağaca yakın yaşamak en azından. Çok şükürler olsun ki iki evimizde ağaçlar arasında. Ama bunun için de çok uğraştık, o ayrı konu..

Okula arabamla gidip geldim ramazanda. Ama sabah yürüyemediğim için kendimi kötü hissettim. En azından 1,5 km yürüyüş yapıyordum otogara gitmek için. Konforu bırak dedim kendime, evden çıktığımda denize doğru uzanan yolda yürümek, bahçelerden taşan bahar dalları eşliğinde denizin o sabah kokusunu ciğerlerime çekerek uykuyu üzerimden atmak gibisi yok.


                          Kendimle övünüyorum evet. Şehrin göbeğinde ki bu evi aldığımızda bahçesinde sadece bir çam ağacı vardı. Evin bahçesi çok büyük değil. Dört bir yanı metruk bir haldeydi. Bunca yıl uğraşarak cennetten bir köşe yaptım kanımca. Sadece bir ağaç varken şimdi 14 tane ağaç var. Şu akçaağaç ( Acer ) öyle nazlı büyüdü ki, hem de kaç kez dondu ama bu bahar ayrı bir güzel..
Hafta içi iki grup arkadaş buluşması yaptık bahçemde. Soğuk günlerden sonra güneşi görünce bu kaçınılmazdı..


Bu hafta canımı sıkan ...
Yorumsuz..



Sabah öğrencilerimden gelen çiçekle günüm güzelleşti..



Köyümüze iyice bahar geldi. Okul sonrası bahçelerde gezmeye başladım.

          “Ve Rabbin arıya şöyle ilham verdi: ‘Kendiniz için dağlarda, ağaçlarda ve onların yetiştirdikleri ağaçlarda ev seçin. ”
Bu ayette Allah arıya tepelerde, ağaçlarda ve diğer yerlerde bir yuva yapmasını emrediyor. 
Ayrıca Kur’an-ı Kerim bal arıları konusunda “Karınlarından çeşitli tonlardan bir içecek çıkar” der. Bal renginin en önemli belirleyicisi çiçek kökenlidir yani arıların balı yapmak için kullandığı çiçek nektar çiçeğidir. Çoğunlukla bir çiçekten gelen bal türü, çiçek kökenli olarak bilinir. Araplar 400 çeşit bal bulmuşlar  ve  Arap dilinde 400 farklı ismi varmış.
Balın çağlar boyunca insanoğluna şifada ve ilaçta rolü var.  Mısırlılar, Yunanlılar, Romalılar yüzyıllar öncesinde çeşitli hastalıkları tedavi etmek için balı ve aynı zamanda enfeksiyonları tedavi etmek, yaraları iyileştirmek için kullanmış.
Kur'an-ı Kerim Şifa kelimesini sadece bal için kullanmış diye okudum bir yerde. Bundan dolayı Hazret-i Peygamber de şöyle bildirmiş:
İki şifadan istifade edin: Bal ve Kur’an. ” 
Peygamberimiz şifa arayışı içinde şöyle demiştir;
 “Tedaviden faydalanın, çünkü Allah, bir hastalık hariç, yani ölüm dışında, ona çaresi olmayan bir hastalık yapmamıştır. 
İslam'da bal çok değerli bir gıda olarak kabul edilir ;
"Balda şifa vardır". (16:69) diye yazar kutsal kitabımızda.




Okulda kek günü. Bu sefer bahar pastası tasarladık hep beraber..




                    Hafta sonu bağda bahçe temizlik işleri devam etti. Ağrımayan yerimiz kalmadı, özellikle eşimde bel ve diz sorunu zaten vardı, iyice kötü oldu. Şu otlar bitse, belleme ve sebze ekimi var. Tarımla ilgili her şey çok zor arkadaşlar. Onca yorgunlukta vazgeçilmezim biraz fırın işleri. 



                                                    Bahçemden çiçekler ve renkler..




                Bu hafta boyunca iki film iki belgesel izledim. Özellikle belgeseller dikkat çekiciydi. For Sama Halep'te savaşta ülkesinde kalan, elinden geldiğince savaşa karşı koyan gemç bir çiftin yaşadıkları. Kadın gazeteci kocası doktor. Savaş boyunca iki çocukları oluyor. Kadın devamlı hayatlarını çekiyor. Yaşananlar zaten insanlık dışı, izleyen insanı çaresiz bırakıyor ve koltuğa yapıştırıyor. Yine de insanın gücü ve umudunu gördükçe yaşam daha anlamlı geliyor.
Still Michael J. Fox'un yaşamına dair. Çocukluk yıllarımızda filmlerini izlediğimiz haliyle aklımdaydı. Bebek yüzlü bu adamın şimdi ki halini görünce gözlerime inanamadım.Hayat zengin, fakir, ünlü ünsüz demeden insanı nasıl da ezip geçiyor...

“Zamane meşakkatlerinden şikâyeti bırak. Meşakkat çekmemiş insan, tam ve olgun bir insan değildir. Bilmez misin ki, ırmak suyu başını taşa çarpa çarpa tadını ve lezzetini bulur.”
Kulluk Kitabı/ Muhammed İkbal









Merhaba Cuma!

                Kalpten gelen sözler söyle, cekici dudaklara sahip olmak stiyorsan              Güzel gözler, insandaki güzeli gören gözlerd...