Ne güzel milli bayramlarımız var değil mi? Gençlik, çocuk, zafer, cumhuriyet.. Bir ülkeyi vatan yapan değerleri önemsiyorum. Ülke içinde farklı topluluklar, farklı düşünceler, farklı ırklar olabilir. Yeni bir seçim dönemine girdik, sonuçlar ilginçti ama klasikti de. Tepkiler yine aynı, öfkeler sanki hiç bitmiyor, herkesin aklı en iyisi. Herkes fikir beyan etmiş, bir de ben eklenmeyeyim zaten nefret ediyorum seçim sonrası muhabbetlerden. İki kişi yan yana gelse söz ikinci dakikada siyasete geliyor, çok rahatsız oluyorum. Senelerce sürmüş iktidarları sevmiyorum ama yerine koyabileceğim bir değer olmayınca da hayali umutlara bel bağlayıp olmazsa da kin bağlayamıyorum. Kim yazmış geçenlerde -aynı fikirdeyim- hangi sonuç çıkarsa çıksın düşüncem muhalefet olacak.
Ali Nesin “80 yılda bu halka neler yapmış olmalıyız ki 20 yıllık iktidar yıpranmasına, ekonomik krize ve felaketlere rağmen ilk turda kazanamıyoruz. Aklı olan bir de bu açıdan düşünsün” demiş ya haklı.
Seçimlerde görevli memurdum. Başkanla beraber partilerden üyelerle 7 kişiydik. Sabah 7 den akşam 9'a kadar çalıştık. Başkan ve üyeler sonrasında ysk'ya gittiklerinde gece yarılarına kadar işler bitmemiş. Yani bizim oda gibiyse her yer çok özenli çok titiz çalışıldı. Üst üste saymaktan artık beynimiz sulandı aman bir yanlış olmasın diye. İlçemizin hakim hanımı da çok titiz çalışmış. Ama çıkan sonuçları daha bizim sandıkta görünce olacakları tahmin ettim.
Haftaya tekrar sil baştan. Gözümde öyle büyüyor ki anlatamam. O gün çok yoruldum. Bakalım hayırlısıyla ülkece atlatsak şu süreci.
Okulda çocuklar ayraç yapmayı öyle sevdiler ki. Ben de kitap aralarına koyuyorum acaba kimlere denk gelecek diye düşünerek.
Bağ evimizin işleri bitecek gibi değil. Keyifle yavaş yavaş yapalım diyoruz ama acilen de yapılması gereken işler var. Ağaçların dalları kesildi toplanması, motorla kesilmesi lazım ama yapacak birini bulamıyoruz. Evin yan tarafına ardiye yaptırmamız lazım yine adam bulamıyoruz. Bahçeye bir masa aldık onu koyacak yerin düzeltilmesi lazım hadi onu biz yapalım dedik. Eşim yaparken belini inciltti, 4 gündür yatıyor. Evin ön tarafına zaten daha el atılmadı bile.
Diğer ev olunca iki evin ve iki bahçenin işi üst üste bindi. Son gün artık moralim iyice bozulunca bir kahve yaptım işi gücü bıraktım sinirden.
Sadık Yalızuçanlar'ın yeni bir kitabını aldım. Kars'a giden bir belgesel ekipte bulunan kameramanın ruhsal yolculuğunu anlatmış. Yazarın dilini çok sevdiğimden tüm kitaplarını okumaya karar verdim ve bunu aldım. İnançlı insanları kalbinden yakalayan tarafı bana bonus oldu ve tekrardan sevdim.
Zeyyat Selimoğlu'nun daha önce bir kitabını okumuştum. Türk edebiyatının önemli yazarlarından. İnstagramda mini bir anket yaptım kimler tanıyor tanımıyor diye, ne yazık ki durum feci.
Kıymetli yazarlarımız var ve ne yazık ki önem vermiyoruz yeterince.
Yazarın öykülerini çok sevdim.
Okunan kitaplara süpriz ayraçlar yerleştirilir ve kütüphaneye geri verilir :)
Bahçe mevsimi başladı, minderler çıkarıldı, çiçeklere bakım yapıldı.
Cumanın neşesi diye bir şey var değil mi? İş bitsin hemen eve gidelim,uzun bir cuma gecesi yaşayalım hiç bitmesin isterim her hafta. Sanki hiç bitmeyecek uzun bir tatile gebedir cumalar. Ertesi gün erken kalkmak gerekmez, koşturmadan kahvaltı yapacağızdır. Hayali bile güzel!
Bu haftasonu ülkemiz için önemli bir seçim var. Sonucunun ülkemiz, milletimiz için hayırlı olmasını, yeni bir döneme açılmasını, bir çok sorunumuzun sona ermesini umuyorum. Pazar günü ben de görevliyim, valla bu hafta da yorgunlukla geçecek, bilmiyorum bitsin gitsin istiyorum bu haftanın her açıdan.
İlk olarak bu hafta içinde kütüphaneden alıp okuduğum üç kitaptan bahsetmek istiyorum. Seçtiğim ilk kitap Terry Eagleton'un Kötülük Üzerine Bir Deneme. Yazar kötülüğü romanlar, mitoloji ve bazı yazarların düşünceleri üzerine kurulu. Başlangıçta oldukça ilgimi çekti ama devamında sıkıcılaştı.
İkinci kitabım Suavi Kemal Yazgıç'ın Dünyanın Çekmeceleri adlı kitabı.
Son olarak sevdiğim yazarlardan Gündüz Vassaf'ın Sınırsız kitabı. Kitap yazarla yapılmış söyleşilerden oluşuyor , fikirlerini okumak güzeldi. Kitabın sonlarına doğru Gündüz Vassaf'tan bize iyi gelecek 9 öneri vardı, Habertürk^ten Kübra Par yapmış söyleşiyi, sizinle paylaşacağım;
1.Günlük gazete okuyacaksanız sabahları değil akşamları okuyun. İşinize daha iyi konsantre olursunuz.
2.Bir şeyin değişmesine katkınız olmayacaksa eleştiriyle vakit harcamayın. “neyi nasıl değiştirebiliriz?” diye sorgulayın.
3.Biri bir şey söylediğinde hemen gaza gelmek yerine “nereden biliyorsun?” diye sorun. Fısıltı gazetesi Türkiye’nin bu nazik ortamında bizi çok kolay galeyana getirebiliyor. Sonra da pişman oluyoruz.
4. İstemeyin. İstememeyi öğrenin. Bir tüketim çılgınlığı içindeyiz. Bir şeylerin peşinden koşuyoruz. İstediğimize ulaşınca da tatmin olmuyoruz. Âşık oluyoruz fakat birbirimize “Bana ne kadar âşıksın?” diye soruyoruz. Sorgulamayla, daha çok istemekle aşkı da tüketiyoruz. Aşk da kaybediyor, biz de kaybediyoruz. Kapitalizmin yeni dini, insanların tüketmesi üzerine kuruldu. Taparcasına maddelerin reklamını yapıyoruz. Katolik haçını, Yahudi takkesini takardı. Şimdi alamet-i farikamız giydiğimiz markalar oldu. Kullandığımız telefonun markası sadece satın alınacağı rüyasındayken mutlu kılıyor. Satın alır almaz, etkisi bitiyor. Çünkü bizi tüketim kölesi yapan düzen daha yenisini çıkarıyor...
5. Taraf olmayın. “Biz” kelimesini, “Biz Fenerbahçeliler”, “Biz Müslümanlar” demek için değil, “Biz insanlar” demek için kullanın. Bu kırılgan gezegende birlikteliğimizin pekişmesine ihtiyacımız var. Kullanılan bütün ‘biz’ler farkında olmadan insanları taraflaştırıyor. Türkiye’nin güçlü olmasını istemek, komşuların güçsüz olmasını istemek anlamına geliyor. Komşu da “Ben neden güçsüz olayım? En azından Türkiye kadar güçlü olmalıyım” diye düşünmez mi? Tarafsızlık derken tüm dünyayı kapsayan ‘büyük biz’den bahsediyorum...
6. Kendinizden sıkılmayın. Tek başınayken de kendinizi sevin. Kendinizle zaman geçirebilmeyi öğrenin.
7. Mümkün olduğunca seyahat edin, size yabancı olan çevreleri tanıyın. Aynı üniformayı giymediğiniz İnsanların dünyalarını ziyaret edin.
8. Annemin bir sözü vardı... “Seni o an sinirlendiren, üzen bir şey varsa, ona 1 saat sonradan bak. Kesmiyorsa 1 hafta sonradan, o da kesmezse 5 ay sonradan bak. Seni o an ezen her neyse ona ileriden bakmaya çalış. O zaman küçülüp gidecektir.”
9. Sevdiğinizi söylemekten korkmayın!
Cumartesi tüm gün bahçeyle uğraştık. Zeytin ağaçlarını budayacak adamı nihayet bulmuştuk, biz çalışırken gelmiş bildiği gibi budamış ağaçları. Bazı ağaçların koca dallarını kökünden kesmiş, umarım doğrudur bu budama şekli. Annemle yalancı boşnak böreği yaptık hatta videosunu çektim koydum. Seyrederseniz burada..
Tarihi zeytin ağacım bile kuşa dönmüş..
Pazar günü bir akrabamızın nikahına gittik şehre. Aman Allahım o ne kalabalık! Hem insan hem araba kalabalığı, yolda az kalsın kavga da çıkacaktı. Nikah olduğundan salonda millet curcuna, bir gelin giriyor biri çıkıyor. Sonrasında deniz kenarında oturup kuzenlerle çay içtik. Uzun zamandır sülaleyi bir arada görmemiştim, nikahla bunu gerçekleştirdik.
İzmit körfezine bakıp çay içmek...
Okulda buğday çimlerimizi büyüttük. Kitap ayraçları yaptık..
Size bir sır vereyim; çocukların yaptıkları minik ayraçları kütüphaneden ödünç aldığım kitapların içine koyuyorum. Benden sonra alana süpriz olsun :)
Okul bostanımızda marul, roka, ıspanak, dereotlerımız yavaş yavaş büyüyorlar. Hatta biraz ıspanak toplayıp börek bile yaptık. Her sabah bakıp bitkilerin ne kadar büyüdüklerine bakıyoruz. Kahvaltıya biraz yeşillik topluyoruz.
Köyümüzde bahar..Okul çıkışı on dakika yürüyüşler..
Cuma yazımı annemin penceresinden bitiriyorum. Dün sabah erken kalktğında çekip sosyal medyaya günaydın diye paylaşmış. Genetik herhalde her gördüğünü çekip paylaşmak. Bu huyumuzu çok seviyorum :)
Handanın blogu 18 yılına ulaşmış ve harika bir çekiliş yapıyor.
Mayıs ayı geldi arkadaşlar, artık resmen kış bitmiştir. Hele bugün Hıdrelleze de ulaştık, bahar tamamiyle müjdelenmiş durumda. Annem hep '' büyükler hıdrellezden sonra kırk gün kütük yanarmış'' der. Soğuk geceler olacaktır, sobalar yanacak, üşüyeceğimiz günler olacaktır ama kış geldi geçti işte. Bu gece gül ağaçlarına dileklerimizi bırakacağız. Uzun yıllardan beri yapmıyordum, bu sene kırmızı bir kese içine dileklerimizi bırakacağım inşallah. Umarım dileklerimizin kabul olduğu, ülkece nefes aldığımız bir sene olur.
Haftasonumuzda bir gün eve gittik, bir gün sahilde geçirdik. Sahilde bisikletimizi sürerek yan köye gittik. Hatta sabah saatimi saat 9'a kurmuştum, kalkalım günü uyuyarak öldürmeyelim diye. Saat alarmı çalınca kalktık giyindik, kahvaltılık malzemelerini koydum bisiklete ve yola çıktık. Aradan bir saat geçince tekrar alarm çaldı. Meğer okula giderken ki alarmı kapatmamışım ve biz erkenden kalkmışız. Yapacak bir şey yoktu, en azından uzun uzun sabahı yaşadık deniz kenarında.
Simitlerimizi bir fırından alarak bir türlü gelmeyen garsonun olduğu çay bahçesine oturduk. Deniz sabah sakinliğiyle öyle güzeldi ki, garsonun gelmeyişi canımızı sıkmadı hatta acele etmiyoruz böylece diyerek içim daha bir rahat oldu. Öğlene doğru iyice hava ısınmaya başlayınca toparlandık eve gitmek üzere.
Hafta içi bir gün kendim başıma bisikletle diğer köye gittim. Denize sıfır bir mekanda kahvemi içip kitabımı okudum uzun uzun. Dalga sesleri ayaklarımın altında ne iyi geldi anlatamam. Her hafta içi bir gün bunu yapmaya karar verdim.
Diğer gün bahçe işlerine bir el atalım dedik ama nereden başlayacağımıza şaşırdık. Bahçe kapısından içeri girmemizle bele kadar otun içine gömüldük. Geçen hafta bir şey yapamayınca birini tutmuştuk yardım için. Onunla tüm gün çalıştık. Yağmur sayesinde yumuşayan topraktan otları köküyle çıkardık. Ama akşamına tüm bedenimiz tutulmuştu.
Bağın bir tarafını kazıp bir şeyler ekmek için yer ayarladık. Canım Derya bana tohum hediye etmişti, onu ekme zamanı geldi diyerek bir bölgeye ektim. Bakalım neler çıkacak çok merak ediyorum. Kahve ve kitap keyfimi bunca çalışma içinde yapmasam olmaz tabi ki...
Okulda ki küçük bahçemiz yavaş yavaş mahsullerini vermeye başladı. Maydanoz zaten geçen senede ki yerlerinden çıktı. Bir yere bir kere bir şey ekince tekrar tekrar çıkıyor.
Emekliliği dört gözle beklesem de köyde ki öğretmenlik yıllarımı çok özleyeceğimi, arayacağımı biliyorum. Çocuklarla geçen zaman çok yorucu ve tüketici oluyor, bundan sonra 60 yaşında emekli olacaklara Allah yardımcısı olsun. Fırsatım varken ve gücüm tükenmemişken her şeyi tadında bırakmak istiyorum.
Okulda ki kekli günlerimiz devam ediyor..
Okul sonrası köyde ki manzaralar ..
Okula gitmek üzere durakta beklerken her gün hep aynı saatte gelen ve bana bakan kediye ne demeli ?
'' Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var diyor ya şair , bugün, kırkyedinci yaşımda , aklımın erdiği günlere değin dönüp yaşamıma bakıyorum da öğrendiğim bir şey yok. Bütün bunları, hayatımı bir elekten geçirmek üzere anlatıyorum. İyi kötü bir şeyler yaşadım. Onlar arasında bana en çok huzur verenleri seçip yazmak istedim. Ama olmuyor. Dönüp dönüp o acılara geliyorum.''
Diyor bir yerinde Sadık Yalsızuçanlar okuduğum Gönül Bekleme kitabında. Anlatımını, dilini, o ülkemizin bildik insanının acısını usul usul bize geçirişini sevdim.
Kütüphaneden aldığım diğer kitap ilk kez okuduğum Saul Below eseri. Below Kanada doğumlu Yahudi asıllı Amerikalı bir yazar. Edebiyat alanında Nobel Ödülü'nü 1976 yılında ve Ulusal Sanat Madalya'sını 1988 yılında kazanmış. Baya bir entelektüel dili var ama küçük küçük puntolarla beşyüz sayfa oldu sana bin sayfa.
Uzun zamandır hediye hazırlamamıştım. Küçük örtülerimi ve işleme defterlerimden satış yaptım ve paketimi hazırladım. Satış yapmamın nedeni zaten zevkine yaptığım işlerin elimde birikmesi, çok soran olması ve en azından malzemelerin ücretini karşılamam. Fiyatlarını da buraya koydum, isteyenlere de işleyebilirim.
Annemin fotoğraflarına devam. Bu defa akşam üzeri gün batımı evinden..