31 Ocak 2015 Cumartesi
Haftalık Film Listem
Bundan sonra her hafta seyrettiğim filmleri listeleyeceğim size. Geçen haftanın filmleri işte bunlar. Çok sevdiklerimde oldu ama izleyip karar verin..
22 Ocak 2015 Perşembe
Fotoğraf Aşığı Dadı
Seyrettiğim bir belgeselle insana ait o gizemli tarafı, yaşamın niye böyle olduğunu, bilinmez bir çok yönünün bulunduğunu, ölümle sonuçlanacağını bildiğiniz hayat için ne kadar çok çabaladığımızı, hayata dair mucizelerin nasıl sürüp gittiğini, yaşamın nasıl kocaman olduğunu ama bir insanın da evrendeki yerinin küçücük yer kapladığını düşünüp durdum, göz yaşı döktüm. Seyrettiğim Finding Vivian Maier .. Belki içimde ki fotoğrafçılık aşkı yüzünden böylesine etkilendim bilmiyorum, Vivian kimdir , ne yapmıştır biraz anlatmak istiyorum ama asıl onu anlatan belgeseli seyredin.
Vivian Maier'in keşfedilişi ne yazık ki ölümünden sonra oluyor. Chicago'da yaşayan John Maloof adında, 26 yaşındaki genç bir emlakçının bir müzayede salonunda, içinde 1950 ve 60 lardan kalma bir sürü siyah beyaz fotoğrafın olduğu bir kutu bulmasıyla başlıyor. Bu gencin çabalarını izliyorsunuz filmde. Çünkü bu negatifleri önemseyip basıyor ve birbirinden güzel kareler görüyor. Hayat çok ilginç, tüm yaşamı boyunca bu kadar çok fotoğraf çek, çok değerli olabilen bu fotoğrafların keşfedilmemiş olması , öldükten sonra bir tesadüfle hayat bulması.
Maloof bu kadının izine düşüyor, google da araştırıyor ama yakın zamanda ölüm haberinden başkasına rastlamıyor. Diğer negatiflerinin peşine düşüyor, onu tanıyanları bulmaya çalışıyor, uzman insanlara gösteriyor fotoğrafları. Belgeseli izlerken onun bu çabasına şaşırıyorsunuz.
Ekim 2009'da, fotoğraf paylaşım sitesi flickr'da sokak fotoğrafçılığı üzerine bir gruba, Vivian Maier'in ününün duyulmasında bir dönüm noktası olan mesajı gönderiyor : "Elimdeki bunca negatifi sizlere vermenin dışında ne yapabilirim?" Bu arada, Maier'in negatiflerinden bir kısmını gücü yettiğince dijitize edip internette, kurduğu Vivian Maier blogunda paylaşmaya başlıyor.
John Maloof'un bir ayakkabı kutusunun altında bulduğu Avron Gensburg adlı birine ait bir adres, Vivian Maier gizemini çözmesinde önemli bir adım oluyor. Meğer Vivian, 1956'dan 1972'ye kadar Avron ve Nancy Gensburg çiftinin John, Lane ve Matthew adlı çocuklarının dadısı olduğunu öğreniyor.
Vavien bir çok aile de dadılık yapıyor. Belgeselde onu tanıyan insanlar onu anlatıyor. Dadı olmasının yanında asıl tutkusu fotoğraf çekmek. Her yerde fotoğraf çekiyor, kutulara istif yapıyor. Yalnızca negatifler değil, gazeteleri, elbiseleri, tren, otobüs biletleri, makbuzlar herşeyi biriktiriyor. hayatının sonlarına doğru iyice istifçi oluyor.
Maier dadı olarak başkalarının evinde kaldığı için yıllar yılı adeta bir göçebe gibi yaşamış, ama bu sırada hiçbir şeyi atmamış, eşyalarını kolilere doldurarak peşinde sürüklemiş. 1987'de, Chicago Üniversitesi'nde matematik profesörü olan Zalman Usiskin ve ders kitapları editörü eşi Karen'le çocuklarına dadılık için iş görüşmesi yaparken onlara, "Şunu belirtmem lazım ki, hayatımla birlikte gelirim ve hayatım kutular içindedir" demiş biri o. Kendisine verilen çatı katlarında yaşamış kimseyi bu odaya sokmayarak.
Belgeseli izlerken şaştığım bir nokta da , beraber yaşadığı aileler onun hakkında çok az şey biliyorlardı. Mesela biri onunla 10 yıl yaşamış ama hangi ülkeden, annesi-babası nerede yaşamış , nerede yetişmiş gibi özel konuları hiç bilmediğini söylüyordu. Bizi düşününce toplum olarak meraklı olmamızın yararını da gördüm. Çünkü biz en kısa zamanda birbirimizin herşeyini öğreniyoruz. Onlarda konuşmalarında bereber bu kadar uzun yaşayarak niye böyle uzak kaldıklarına şaşıyorlar.
Rolleflex marka fotoğraf makinesiyle Chicago sokaklarında gezen Maier 'in fotoğrafçılık eğitimi bulunmuyor. Birleşik Devletler’in görünmeyen yüzünü anlatan fotoğrafları nedeniyle tarz olarak Edward Hopper’a benzetiliyor.
Sokakta bulup çektiği çocuklarla Diana Arbus'a da benzettim ben.
Bu kadar yetenekli bir insanın fotoğraflarını diğer insanlarla paylaşmamasına bir anlam bulamıyor onu keşfeden Maloof. Neden yıllarca fotoğraf çekip kendini insanlardan sakladı ? Ölümüyle bu bir sır halinde onunla gitti. Hayatı boyunca evlenmeyen, çocukları, ailesi , akrabası olmayan ama dadılık yapan bu insanın çektiği fotoğrafları incelemenizi isterim. Her fotoğrafın kendine ait bir değeri var bence. Her fotoğrafta böylesine yalnız olan bu kadın insanların en yalın halini nasıl yakalamış diye hayret ettim.
Siyah beyaz fotoğraflardan ayrı bir keyif alan biri olarak onun tüm fotoğraflarına bakmaktan sıkılmadım bütün gece. Yaşamının son yıllarını yalnız geçirmiş, parklarda oturmuş, kimselerle görüşmemiş, kutuları evinde sıra sıra beklemiş. İşte bu yüzden hayat ve ona dair yine derinlere daldım. Belgeselin sonunda gözyaşlarımı tutamadım yine. Son olarak onun otoportresini paylaşacağım.
Artık onun fotoğrafları birçok büyük kentte sergileniyor, insanlar akın akın gidiyor , sıraya giriyorlar görmek için. Acaba bunların olacağını bilseydi Vavien nasıl olurdu diye düşünmekten alamıyorum kendimi.
Vivian Maier'in keşfedilişi ne yazık ki ölümünden sonra oluyor. Chicago'da yaşayan John Maloof adında, 26 yaşındaki genç bir emlakçının bir müzayede salonunda, içinde 1950 ve 60 lardan kalma bir sürü siyah beyaz fotoğrafın olduğu bir kutu bulmasıyla başlıyor. Bu gencin çabalarını izliyorsunuz filmde. Çünkü bu negatifleri önemseyip basıyor ve birbirinden güzel kareler görüyor. Hayat çok ilginç, tüm yaşamı boyunca bu kadar çok fotoğraf çek, çok değerli olabilen bu fotoğrafların keşfedilmemiş olması , öldükten sonra bir tesadüfle hayat bulması.
Maloof bu kadının izine düşüyor, google da araştırıyor ama yakın zamanda ölüm haberinden başkasına rastlamıyor. Diğer negatiflerinin peşine düşüyor, onu tanıyanları bulmaya çalışıyor, uzman insanlara gösteriyor fotoğrafları. Belgeseli izlerken onun bu çabasına şaşırıyorsunuz.
Ekim 2009'da, fotoğraf paylaşım sitesi flickr'da sokak fotoğrafçılığı üzerine bir gruba, Vivian Maier'in ününün duyulmasında bir dönüm noktası olan mesajı gönderiyor : "Elimdeki bunca negatifi sizlere vermenin dışında ne yapabilirim?" Bu arada, Maier'in negatiflerinden bir kısmını gücü yettiğince dijitize edip internette, kurduğu Vivian Maier blogunda paylaşmaya başlıyor.
John Maloof'un bir ayakkabı kutusunun altında bulduğu Avron Gensburg adlı birine ait bir adres, Vivian Maier gizemini çözmesinde önemli bir adım oluyor. Meğer Vivian, 1956'dan 1972'ye kadar Avron ve Nancy Gensburg çiftinin John, Lane ve Matthew adlı çocuklarının dadısı olduğunu öğreniyor.
Vavien bir çok aile de dadılık yapıyor. Belgeselde onu tanıyan insanlar onu anlatıyor. Dadı olmasının yanında asıl tutkusu fotoğraf çekmek. Her yerde fotoğraf çekiyor, kutulara istif yapıyor. Yalnızca negatifler değil, gazeteleri, elbiseleri, tren, otobüs biletleri, makbuzlar herşeyi biriktiriyor. hayatının sonlarına doğru iyice istifçi oluyor.
Maier dadı olarak başkalarının evinde kaldığı için yıllar yılı adeta bir göçebe gibi yaşamış, ama bu sırada hiçbir şeyi atmamış, eşyalarını kolilere doldurarak peşinde sürüklemiş. 1987'de, Chicago Üniversitesi'nde matematik profesörü olan Zalman Usiskin ve ders kitapları editörü eşi Karen'le çocuklarına dadılık için iş görüşmesi yaparken onlara, "Şunu belirtmem lazım ki, hayatımla birlikte gelirim ve hayatım kutular içindedir" demiş biri o. Kendisine verilen çatı katlarında yaşamış kimseyi bu odaya sokmayarak.
Belgeseli izlerken şaştığım bir nokta da , beraber yaşadığı aileler onun hakkında çok az şey biliyorlardı. Mesela biri onunla 10 yıl yaşamış ama hangi ülkeden, annesi-babası nerede yaşamış , nerede yetişmiş gibi özel konuları hiç bilmediğini söylüyordu. Bizi düşününce toplum olarak meraklı olmamızın yararını da gördüm. Çünkü biz en kısa zamanda birbirimizin herşeyini öğreniyoruz. Onlarda konuşmalarında bereber bu kadar uzun yaşayarak niye böyle uzak kaldıklarına şaşıyorlar.
Rolleflex marka fotoğraf makinesiyle Chicago sokaklarında gezen Maier 'in fotoğrafçılık eğitimi bulunmuyor. Birleşik Devletler’in görünmeyen yüzünü anlatan fotoğrafları nedeniyle tarz olarak Edward Hopper’a benzetiliyor.
Sokakta bulup çektiği çocuklarla Diana Arbus'a da benzettim ben.
Bu kadar yetenekli bir insanın fotoğraflarını diğer insanlarla paylaşmamasına bir anlam bulamıyor onu keşfeden Maloof. Neden yıllarca fotoğraf çekip kendini insanlardan sakladı ? Ölümüyle bu bir sır halinde onunla gitti. Hayatı boyunca evlenmeyen, çocukları, ailesi , akrabası olmayan ama dadılık yapan bu insanın çektiği fotoğrafları incelemenizi isterim. Her fotoğrafın kendine ait bir değeri var bence. Her fotoğrafta böylesine yalnız olan bu kadın insanların en yalın halini nasıl yakalamış diye hayret ettim.
Siyah beyaz fotoğraflardan ayrı bir keyif alan biri olarak onun tüm fotoğraflarına bakmaktan sıkılmadım bütün gece. Yaşamının son yıllarını yalnız geçirmiş, parklarda oturmuş, kimselerle görüşmemiş, kutuları evinde sıra sıra beklemiş. İşte bu yüzden hayat ve ona dair yine derinlere daldım. Belgeselin sonunda gözyaşlarımı tutamadım yine. Son olarak onun otoportresini paylaşacağım.
Artık onun fotoğrafları birçok büyük kentte sergileniyor, insanlar akın akın gidiyor , sıraya giriyorlar görmek için. Acaba bunların olacağını bilseydi Vavien nasıl olurdu diye düşünmekten alamıyorum kendimi.
18 Ocak 2015 Pazar
Otelin Penceresinden
Gezdiğimiz yerlerin geçmiş fotoğraflarına bakınca tekrar mutlu oluyorum. Onları elimde olsa albüm yapar saklardım. Aklıma gittiğimiz yerlerde kaldığımız otellerin fotoğraflarını koymak geldi. Bir otel odasına girdiğimde ilk yaptığım hemen bavulları bir yere koyup pencereden bakmaktır. Camları açar, nasıl bir manzaramız var diye merak ederim. Bu postta da kaldığımız otellerin penceresinden görünenleri paylaşmak istedim.
Yalnızca Dubai'de Anıturla gittiğimiz otelin penceresinden görüntü yok. Çünkü camı açamamıştık. Dışarıya camın kirinden bakmakta imkansızdı.
İlk olarak Kıbrıs'taki otelden...
Yalnızca Dubai'de Anıturla gittiğimiz otelin penceresinden görüntü yok. Çünkü camı açamamıştık. Dışarıya camın kirinden bakmakta imkansızdı.
İlk olarak Kıbrıs'taki otelden...
Kıbrıs
Samos Adası
Brugge- Brüksel
Colmar'da ki otelin penceresinden fotoğraf çekmeme rağmen bulamadım. Ben de sadece otelin fotoğrafını koydum. Bizim oda şu solda ki çatı katıydı.
Colmar- Fransa
Dubai de otele ait sadece bu fotoğrafı çekmiştim. Bu da resepsiyonda ki hintli adamın köşesi. Anahtarların yanına yapmış mabedini :)
Dubai
Mayorka Adası
Füssen- Almanya
Nice - Fransa
Venedik
Viyana da ki pencereden değil ama burası da oteldeki odamızın baktığı yön..
Viyana
Cinque Terre - İtalya
Kartepe- Kocaeli
11 Ocak 2015 Pazar
KAR TATİLİ
Bu kış karı doya doya yaşadık. Okulları bile tatil ettirecek kadar yağarak büyük - küçük herkesi mutlu etti. Belki yine kar gelir. Yurdumuzun her yerinde bembeyaz görüntülere şahit olduk. Hala da karlarla kaplı yerler var. Bizim buralarda kar gitti artık. Bol bol kartopu oynadık, karda gezdik, fotoğraflar çektirdik. Ben fazla bunları yapamadım gerçi. Okulların tatil olmasıyla vaktimin çoğunu evde geçirdim.
Bazı günler sahilde yürüyüş yaptım. Aslında kasabamızın yüksek yerlerinde çok kar vardı ama tembellik yapıp gitmedim. Yalnızca sahil kısmında fotoğraflar
çektim, şimdi onları paylaşıyorum.
Bu benim bahçemde bulunan limon ağacım. Hala toplamadım , belki de donmuştur..
Sahil kısmında oturduğumuz için kar fazla tutmadı buralarda. Karın en çok olduğu gün bugün. Bahçemden çıkarak deniz kenarına gidiyoruz şimdi..
Burası yazın hep oturduğumuz park. Kasabamızın tarihi çeşmesi :)
Balıkçılar, kayıklar, martılar.. Sandallar dinlenme de .
Yazın devamlı oturduğumuz çay bahçesi.
İskelede devamlı bekleyen martılar. Denizin yalnız çocukları onlar. Birisi ekmek atmasın, hepsi çığlık çığlığa oluyor. Onların sesi olmadan yaşayamazdım herhalde..
8 Ocak 2015 Perşembe
YENİ YILDA YENİ BİR YÜZ
2015 Yılının en güzel hediyelerinden biri blogumun yeni hali oldu. Neredeyse 4 yıldır dolu dolu yazıyorum. Şu instagramın ağır bastığı, paylaşımların anlık olduğu, birçok blogger'ın yazmayı bıraktığı şu günlerde düzenli aralıklarla bloguma devam ediyorum. 5. Yılıma da girmiş bulunuyorum.
Ne zamandır bloguma yenilik yapmak istiyordum. Bloga değişiklik istememe rağmen nasıl yapıldığını bilmiyordum ve zamanım da yoktu öğrenmeye. Ve imdadıma Sawako Kuronuma yetişti. Onun tasarımını ilk kez Aynagöz' de görmüştüm. Benim içinde uzun uzun çalıştı ve blogumun yeni yüzünü oluşturdu. Ben çok beğendim. Onun blogunda devam eden çekilişine bir bakın derim. Sawako'nun çekilişi burada...
Ben tekrar Sawakoya teşekkür ederim..
4 Ocak 2015 Pazar
VAH !
Şu sıralar eski Türk yazarların kitaplarını okuyorum. Vah Ahmet Mithat Efendi'nin yazdığı bir roman. Daha tam bitmedi. Kitabın başında Ahmet Mithat Efendi'nin hayatı anlatılıyordu. Yazılanları okuduktan sonra kızıma DA anlattım. Amacım biraz ders vermekti tabi ki :) Çocuklarımızı her türlü olanağımızı seferber ederek büyütmeye çalışıyoruz. Bir çok uyaran ve imkan onlar için önlerine seriliyor ama bunca yıllık öğretmen olarak - kolay değil elimden 300 çocuk geçti- diyebilirim ki en önemli etken , kişinin karakteri. İnsanın doğuştan getirdiği bir öz var ve bu hayatını belirliyor çoğu kez.
Neyse asıl anlatmak istediğim Ahmet Mithat Efendi kimdir, nasıl yazar olmuştur. Öyküsü tabi ki anne ve babasıyla başlıyor. Annesi Nefise Hanım Kuzey Kafkasya da Hüseyin Ağa ile evlidir. Bu sırada Ruslar onların yaşadığı köyü kuşatmıştır. Hüseyin Ağa bu köydeki en önemli direnişçilerdendir. Köy rusların eline geçmek üzeredir. Bunun üzerine Hüseyin Ağa karısını kahyası Süleymana emanet ederek onları göçmen kafilesi ile İstanbula gönderir. Daha sonra ondan haber alınamaz. Büyük ihtimal şehit düşmüştür. Kafile İstanbul'da Tophane Kumbaracı Yokuşunda küçük bir eve yerleşir. Kahya evin alt katında Nefise Hanımda üst katta oturur. Çok zor şartlarda hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Zaman ilerledikçe Hüseyin Ağa'dan ses çıkmaması nedeniyle mahalle birleşir ve ikisini nikahlar. Bu zorlama nikah zamanla rayına oturur. Nihayet 1832 yılında Halime Şerife , 1834 yılında İsmet, 1840' ta Hafize ve 1844 yılında Ahmet dünyaya gelir.
İşte Ahmet Mithat Efendi'nin doğumuna kadar geçen yıllar bunlar. Ahmet oldukça yaramaz biz çocuktur. Mahalleli onun yaramazlıklarından usanmıştır. Babası en sonunda baskıya dayanamayarak onu Mısır Çarşısında bir aktara çırak olarak verir. Burada akşamalara kadar çalışır ve daha çok dayak yer. O sırada yavaş yavaş aktarlığı da öğrenir . Hatta kendisi bile bitkisel karışımlar yapar. Kısa süre de ünü de yayılır bu konuda. Paşalar, vezirler bile bu dükkana gelir. Ama Ahmet Mithat Efendi'nin asıl içinde bir aşk belirir. Bu etrafta birşeyler okuyan insanları gördükçe oluşan okuma aşkıdır. O da okuma yazma öğrenmek ister ama okula gönderen yoktur. Dükkanının yanında bulunan Hacı İbrahim adındaki ihtiyardan kendisine okuma yazma öğretmesini ister. Dede sevinerek kabul eder ama ustası buna izin vermez. O da bundan vazgeçmeyerek geceleri evine giderek öğrenir. Bu kadar işin arasında çocuk yaşında bir deri bir kemik kalsa da okumayı 6 ayda öğrenmiştir. Diğer yandan da yabancı bir dil öğrenme çabalarına girer. Galata'da bir Frenkten sabah akşam dükkanını süpürmenin karşılığında Fransızca dersi almaya başlar.
Daha sonraki yıllar babası vefat edecek o da sübyan mektebine gidecektir. Yavaş yavaş eğitimi ilerleyecek ve birçok olay yaşayacaktır. Amacım tüm hayatını anlatmak değil. Gerisi de bir o kadar ilginç. Ama asıl önemli olan bir çocuğun içinde bir cevher, ilgi, istek varsa onun zamanla yolunu bulup ortaya çıkacağıdır. Bazen düşünüyorum , bir ebeveyn olarak bu kadar
çok çırpınıyoruz ama kendimizi yıpratmaktan başka bir işe yarayacak mı bu ?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Aralık Ayının İlk Cuması
Kara cuma mı Kara Kasım mı ne varmış, mutlaka eksikler bu dönem alınmalıymış, her şey yarı yarıya ucuzluyormuş, heme...
-
Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...
-
Güzel kasabamızdan merhaba! Geçen gün kasabamıza ait bu fotoğrafı görünce kaydettim sizlerle paylaş...