ağaç anlatabilir kendini yağmura,
hiç değilse fısıldayabilir-bunu biliyorum.
kuş nasıl tarif edecek; konsa yeryüzünde av,
uçsa bir ömür boynunda vebal.
ve kimim ben, düşe kalka dolaşan
yorgun ruh, dolaşık gönül, som gurur?
ve kim, beni omzumdan öpüp o siyah
yolculuğa çağırır?.....
Birhan Keskin
Kendi çizgilerinin içinde uyuyakalmış gibi görünen ağaçların uzaklığına, insanların hayalgücünü harekete geçiren kıpırtıların yokluğuna ve bu yoklukla birlikte ortalıkta dolaşan sessizliğin oraya buraya takıldıkça yırtılıp parçalanan gevşekliğine bakılırsa, orman da tıpkı benim gibi, bu noktada oyalanıyordu sanki." (s.84)
Hasan Ali Toptaş - Bin Hüzünlü Haz
BİR ARDIÇ KUŞU AKASYA AĞACINDA
O yaz,
bol bol roman okudum,
denize girdim kimsesiz kumsallarda;
rüzgârların, balıkların adlarını öğrendim.
Nice cümlelerin altlarını çizdim
kırmızı kalemimle.
Örneğin,“Asker dolu bir tren tarihi değiştirebilir.”
Sonra gene aynı kitaptan,
“Bir ardıçkuşu şakımaya başladı akasya ağacında.”
Geceleri,
sararan otların üzerine uzanıp
bir açıkhava sineması seyrettim
gökteki yıldızlardan
ve altını çizdiğim cümlelerle konuşturdum onları.
uzaktan bir çağlayanın sesi karışıyordu
yıldızların mırıltılarına.
Gene de duyabiliyordum Adil Nuşiran’ın huzurunda
hayat denilen bu acılar denizinde
en acımasız dalganın ne olduğu konusunu tartışan
üç bilge kişiyi.
Odama çekilip yatmadan önce,
tarihi değiştirebilecek asker dolu o treninhızla geçtiğini duydum,
sonra da
akasya ağacında şakımaya başlayan ardıçkuşunu.
Karşıda Midilli,
denizin ötesinde, sessiz.
Bu sessizlik sanki
o sevdalı kadının
bin kulaklı geceye fırlattığı çığlık
binlerce yıl önce
Cevat ÇAPAN
başlık : Ahmet Haşim