Son zamanlarda rüyalarımda , sık sık, tanımadığım bir yerde, mahallelerde sokak sokak geziyorum. Ama sokaktaki yollar çok dik ve durmadan bu diklikte tırmanıyorum. Yollar düzgün değil, kaldırımlar taşlarla dolu, yüksek apartmanların dibinden geçiyorum. Neden bunu görüyorum , anlamlandırmak istemiyorum . Bildiğim tek şey sabah kalktığımda gerçekten buralara tırmanmış gibi yorgun olmam..
Bugün kütüphaneden aldığım kitabı bitirmek üzereyim. Marguerite Yourcear 'ın Rüya ve Kader kitabı. '' Bu kitapta birkaç rüya anlatmak istiyorum; çok rüya görmüş bir insanı en çok huzursuz eden ya da en çok yatıştıran rüyaları ..'' diye başlıyor Yourcenar. Herkes gibi o da bu karanlık konuda duygularını , düşlerini öyle güzel dile getirmiş ki. Bu yüzden sık sık gördüğüm rüyaları düşündüm. Belki adı üzerinde rüya deyip önem vermiyoruz, sabah birkaç dakika düşünüyoruz ama gerçekte nedir durum ? Borges “Öteki” adlı metninde: “Ama başka görevlerimiz arasında bizim gerçek görevimiz, evreni, doğmuş olmayı, gözlerle bakmayı ve soluk almayı kabullendiğimiz gibi düşü de kabul etmemiz.” der. Kitaptan beğendiğim bir yer.. “Hayatın bize rüya kadar saçma gelmemesinin nedeni alışkanlıktır.”
Yourcenar, bu kitabı hazırlarken amacının Freud ya da Jung’un analizlerine malzeme toplamak ya da sürrealist tarzda bir yazınsal metin ortaya koymak olmadığını özellikle belirtiyor. Rüya anlatıları ile ilgili ilk elde akla gelen bu yazım uğraklarını paranteze alıp yanından geçen Yourcenar, rüya olgusunu bireysel bir kader düşüncesiyle yan yana getirerek, otobiyografik bir yazınsal edime yöneliyor.
Yourcenar, bu kitabı hazırlarken amacının Freud ya da Jung’un analizlerine malzeme toplamak ya da sürrealist tarzda bir yazınsal metin ortaya koymak olmadığını özellikle belirtiyor. Rüya anlatıları ile ilgili ilk elde akla gelen bu yazım uğraklarını paranteze alıp yanından geçen Yourcenar, rüya olgusunu bireysel bir kader düşüncesiyle yan yana getirerek, otobiyografik bir yazınsal edime yöneliyor.
Ayna görüntüleri düzeltir, çarpıtır ya da tersine çevirir; bu üç ihtimal rüyanın üç şekline denk düşer: gerçekliği ideal parıltısına kavuşturan güzel rüyalar, kendi hayatımızın grotesk olduğu kadar ürkütücü, grotesk olduğu için ürkütücü bir suretini sunan kâbuslar ve tersine çevrilmiş simgeleri, Leonardo da Vinci'nin diri diri yakılmamak için kullandığı tersine yazı gibi gizli ve tehlikeli gerçekleri gizlemeye yarayan rüyalar. Her uyur, ebedi bir aynada kendine heyecanlanan , kendini gerçekleştiren bir Narkissos'tur; rüya görmeyen kişinin zihni şüphesiz başkalarının zihninden daha yoksul, daha dar değildir, sadece sihirli ayna boşluğunun bulunmadığı bir oda gibidir.
Az önce de kitap arası vererek oldukça kısa Bunuel filmi seyrettim. Çöl Adamı Simon..
Dünyevi zevklerden uzaklaşıp Tanrı'ya yakın olabilmek ve çilesini doldurarak O'na layık bir kul olmak amacıyla hayatını yüksek bir sütunun üzerinde tek başına geçirmeye karar veren Simon'un felsefi hikayesi. Ne kadın kılığına giren Şeytan'a, ne de arzularına yenik düşen Simon, sonunda kendini nerede bulur?
1900 senesinde dünyaya gelen İspanyol yönetmen Luis Bunuel'in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi, 45 dakikalık bir yapım.. 1965 senesinde gösterime giren film, 390 ile 459 tarihleri arasında yaşamış olan Aziz simeon Stylites'in öyküsünü anlatıyor. 1927 ile 1995 tarihleri arasında yaşamış olan Meksikalı aktör Claudio Brook'un 'Simon'u canlandırdığı filmde Silvia Pinal şeytanı, Hortensia Santoveña 'Anne'yi, Enrique Álvarez Félix ise 'Matias'ı canlandırıyor.