27 Mayıs 2022 Cuma

Mutlu Cuma

                            Mayıs ayının son cuma gününe de ulaştık. Bahar geldi mi gelecek mi, hava ısınmayacak mı derken son üç gündür bunaltıcı sıcaklar başladı birden. Yaz kendini göstermeye başladı artık. Geçen hafta sonu hava ılıkken, cumartesi günü evde kimse yokken sabah uykumdan feda ederek bisikletimle sahile gittim. Günün sıcak saatleri başlamadan, sabahın o serin zamanında fazla insanın olmadığı an da sahildeydim. Deniz bile öyle sakin, öyle güzel oluyor ki .

                        Deniz kenarında ki bahçeli evlerin güzelliğini seyrede seyrede sürdüm bisikletimi. Tam gezinti modundaydım, acele etmeden, hızlı hızlı sürmeden saatlerimi geçirdim sahil boyu.


Anneme mesaj yazmıştım, uyanınca okusun diye. Kahvaltıya geleceğim size, çay demlenince ara haber ver dedim. 


Annem ve babamla kahvaltı , sonrasında çay keyfi..



Daha önce ki yazımda da belirttiğim kitabım bitti bu hafta.



Pazartesi okula gittiğimde gökyüzü ne güzeldi!


Okul sonrası köyde yürüyüş..


Hafta içi bizim arkadaş grubumla buluşup güzel sofralarda oturduk. Bir arkadaşımızın doğum gününü kutladık. 





Güzel bahçelerde güzel masaların kurulduğu mevsime geldik, çok şükür!


Okulda bu hafta çilek günü yaptık.


Yorucu iş çıkışı sonrasında balkonuma, sessizliğe, huzura kavuşuyorum ya, yine binlerce kez şükrediyorum!


Herkese mutlu, huzurlu güzel bir hafta sonu dilerim!















23 Mayıs 2022 Pazartesi

Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk

                   ''Annem evliliğinden bıkıp usandığı bir dönemde bir bahçe ve bir ev istiyordu, ikisi de olmayınca iki çocuk yaptı ,ablamı ve beni.''
                   Diyordu Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabının kahramanı Gerhard Walrich. Cümleyi okuduğumda bir aydınlanma yaşadım sanırım çünkü bahçeli bir evimiz olmasına rağmen elimizde ki bağda yeni bir ev isteyen bendim. Tekrar bir çocuk yapacak neşesi ve enerjisi olan bir kadın değilim. Yıllardır ısrarla kentten uzak, insandan tecrit bir yaşam istememin nedenini bir kitap cümlesinde bulmam ne garip. Romanın erkek kahramanın ruh halini kendime yakın bulsam da okuduğum son iki kitapta ki  ( diğeri Homo Faber ) kahramanlar evlilik gibi bir düzene karşılar. Nedense kadınlar da her daim hizmetlerine amade. Erkeklerin hala kadınları genel isteklerine, ihtiyaçlarına karşılık olarak görmelerinden aşırı rahatsızım. Böyle erkeklerin peşini bırakmayan, üsteleyen, onları kafese sokmaya çalışan kadınlar var mıdır yahu diye sorarım hep. Çünkü tam tersiyim, burnundan kıl aldırmayan erkek mi var etrafta, hiç işim olmaz.



                   Neyse konumuz bu değil. Bir cümleyle içinde bulunduğum hayatı sorgulamama neden olan, artısını eksisini hesaplatan, düşünmeye sevk eden kitapları severim. Bana bu yazarı öneren Vnf  ye selam olsun. Yine Homo Faber gibi bu kitap 'işte bu aynı ben' duygusunu yaşattı. Kahramanı genelde erkek olur böyle kitapların. Onlardır özgürlüğüne düşkün, hayatı her şeyiyle sorgulayan, en sevdiklerini bile sırtında külfet olarak gören. Gerhard Walrich bir türlü halinden, işinden, sevgilisiyle yaşadığı uzun ve güven dolu ilişkisinden tatmin olmayan biridir. İnsanların yaşadığı evlilik, sonrasında çocuk sürecinde girdiği girdaba girmemeye çalışan biridir. Gündelik yaşamında bile her şey iç sıkıcıdır. Çok yakın buldum dersem şaşarsınız tabi, bunca sevgi, umut satırları yazmışken daha önce . 
Ama ruhumun karanlığını, insani var oluş acılarımı dindirme yöntemim içimde ki sıkıntıyı yok saymadır. 
                        Evet uzun bir evliliğin iç sıkıcı , olağan getirilerini ben de yaşıyorum ama eğer bu elimde olmasaydı daha mı iyi olurdu diye düşündüğümde karşılığını koyuyorum rahatlıkla. Her yaşanılan durumda bir süre sonra tatminsizlik başlayacaktır insanın doğası gereği. Böyle kitaplarla sıkıntılarım hafifliyor çünkü yalnız değilim diyorum bu dünyada. Kim çözmüş ki bu gelgitleri de ben çıkayım içinden diyerek kabullenişlik içine giriyorum. Bazıları beğenmez bu kabullenişi , savaşır durur hayatı boyunca ama sonuçta mutsuzluk yakasını bırakmaz bence. 
Gerhard, insanların mutsuzluklarının incelikli bir hayatı nerede arayacaklarını bilmemelerinden kaynaklandığını savunuyor. Yoksa hepimizin uzun sürmüş ilişkilerinin sonucunda sıradanlaşmış, tek düze hayatları var ama kökleşmiş bir hayatın inşasında ki kıymet başka türlü oluşmazdı.
                    Romain Rolland'ın dediği gibi;
                "Yaşadıklarımla kötümserim, irademle iyimser." 


20 Mayıs 2022 Cuma

Mutlu Cuma!

               Merhaba Cumaseverler!
             Haftanın yorgunluğunun biriktiği, cumartesi rehavetini ve dinlencesini bile düşünürken mutlu olduğunuz, koskoca iki günün tatil oluşunun verdiği umutlu bekleyişten oluşan cuma günümüz geldi işte. Haftanın günleri birbirinin ardı gelerek tükense bile umudu ve mutluluğu elden bırakmamak lazım. Hala okumakta olduğum Dünün Dünyası kitabından bir kez daha teyit ediyorum insanoğlunun düştüğü girdapları, kötülüğü . Ama buna rağmen dalgalara direnen ,  okyanusta bir damlacık olsa da  bunu önemseyen insanlar var. Stefan Zweig böyle bir insan, yazar, sanatçı. Birinci ve ikinci dünya savaşına tanık olup bize gösterdiği gerçekler inanın hala var. Şu an yaşanan savaşların ve nedenlerinin onlardan farkı yok. Savaş ortamında ki insanın psikolojisini öyle güzel anlatıyor ki. 
                    Zweig 1. Dünya savaşı sırasında görevli olarak Avusturya'dan  Budapeşte'ye gittiğinde ki hayat farklılığını şöyle anlatmış;
         '' Budapeşte hiç görmediğim kadar güzel ve kaygısızdı. Beyaz elbiseli kadınlar, subaylarla kol kola geziyorlardı. Birdenbire bu subaylar dün ve ondan önce ki gün  gördüğüm ordudan tamamen farklı bir orduya mensupmuş gibi göründüler gözüme. Yaralı askerlerle yolculuk yaparken üzerime sinen iyodoform kokusunuhala kıyafetlerimde , ağzımda, burun deliklerimde hissederken , subayların küçük menekşe buketleri satın alıp hanımlara nazikçe verdiklerini, sinekkaydı traşını olmuşşık giyimlibeyefendilerin tertemiz arabalcaddeden geçtiğini gördüm. Ve tüm bunlar , ekspres trenle cephe hattından sekiz veya dokuz saatlik bir mesafede yaşanıyordu.  Peki, kimsenin bu insanlara ayıplamaya hakkı var mıydı? Hayat dolu olmaları ve yaşamın tadını çıkarmaya çalışmaları dünyanın en doğal şeyi değil miydi? Belki de tüm bunların tehdit altında olduğu hissiyle, hala yapabiliyorken tutunabildikleri  her şeye, bir kaç parça şık kıyafete , son mutlu saatlerine sımsıkı tutunmaları çok doğal değil miydi?  Sabahı pırıl pırıl parlayan nehir kıyısında gezerek geçirme fikrinin binlerce insanı güneşi görmek için nasıl dışarı çıkardığını , insanoğlunun  ne kadar kırılgan , savunmasız yaratık olduğunu, saniyenin binde biri kadar bir zaman dilimi içinde tüm anıları, yaşanmışlıkları ve mutluluklarıyla birlikte paramparça olma ihtimaliyle yaşadığını gördüğünüz zaman tam olarak anlayabilirdiniz ancak.  Belki de kendilerinin , kendi kanlarının, kendi yaşamlarının çok daha fazla farkındaydılar şimdi. Beni ilk şok eden manzarayla neredeyse uzlaşmıştım.Ama sonra nazik bir garson bana bir Viyana gazetesi getirdi maalesef. Gazeteyi okumaya çalışırken , içimi büyük bir tiksini ve öfke kapladı. Tüm sayfalara kararlı bir zafer arzusu hakimdi. Bizim birliklerimizin fazla kayıp vermediğini  ve düşmanın çok ağır kayıplar verdiğini anlatan tüm o cümleleri gördüm; savaş döneminin kocaman ve utanmazca yalanları  gözlerimin önünde çırılçıplak duruyordu. Kaygısızca gezinen bayanlar ve beyler değildi suçlu olan,savaşçı duyguları körüklemek için sözcükleri kullananlardı asıl suçlular. Fakat onlara karşı çıkmak için elimizden geleni yapmazsak biz de suçlu olacaktık. ''



Kitabı otobiyografik bir okumadan çok farklı dönemlere ışık tutan ve bundan mutlaka ders çıkarılması gereken bir eser olarak okumalı. Yüzyıl geçmesine rağmen o büyük savaş üzerinden, benzer nedenlerle benzer savaşların çıktığını görüyoruz. İnsanoğlu bunca gelişme ve ilerlemeye rağmen hiç değişmemiş, çok umudum yok artık benimde . 



              Geçen hafta sonu sabah uykumdan feda ederek yollara çıktım. Saat 9 gibi sahile indiğimde etrafta fazla insan olmadığını, havanın o ılık ve tatlı haliyle her yeri sardığını görünce iyi ki uyumayı tercih etmemişim dedim. Öğleyle birlikte her yerde olduğu gibi bizim buralarda da aşırı kalabalık olmaya başlıyor. Sabah hem sahilin yolları boş oluyor hem her yer sessiz . Belediye geçen senelerde bu yolu yaptığında sağlı sollu ağaçlar ekmişti, yavaş yavaş ağaçların büyüdüğünü görmek harika.


4 kilometre gibi bir yol sonunda yan kasabaya geliyorsunuz. Denizin sabah sakinliği ve pırıl pırıl oluşu içimde binlerce şükür duygusunu uyandırmasıyla yoluma devam ettim. Ama ne yazık ki burası Marmara Denizi, hatta körfez. Yıllardır burada denize giremiyoruz sadece böyle uzaktan bakıyoruz. Kirlilik yüzünden artık doğru düzgün balık da çıkmıyor.



            Sabah okul için yola çıktığımda yan apartmanın giriş kapısı dikkatimi çekti. Artık gül mevsimi başlamış ve ben bunu yeni fark ediyordum. Her sene açan güller, fırça çiçeği ve sardunyaları ne yazık ki birinci katta oturan amca göremeyecek. Hatta karşı apartmanda oturan emekli öğretmen de geçen hafta vefat etti , o da yok artık göremeyecek diye düşündüm. Çiçeklerin ve baharın neşesini bir anda silen ölüm gerçeği her yerde yüzünü gösteriyor, bir yanım her daim buruk.



Okulda hala sobaları yakıyoruz .Binaların içi soğuk. Bari son kalan mısırlarımızı da patlatalım diyorum çocuklara, çok seviyorlar  çünkü.


Okul dışında geçirilen zamanlar..


                   Yıllar önce aldığımız küçük bir arsayı düzenleyelim, ekelmi biçelim istedik bu sene. Bunun için bağın temizlenmesi gerekiyordu. İlk önce biz yaparız dedik ama iki metre kare yeri saatlerce yapamayınca ve akşama da pert olunca bunu yapan birilerini tutmaya karar verdik. Yavaş yavaş bağımızda hayallerimizi gerçekleştireceğiz kısmetse.


Elimde baltayla çalı çırpıyı kesmeye çalışan ben !



                     Bu hafta nihayet balkon sezonunu açmış bulunuyorum. Tüm eşyaları yıkayıp paklayıp saksıları düzenledim. Minderleri, yastıkları çıkarıp yerleştirdim, Balkonun yedi aydır üzerine yapışan kirini , pasını temizledim ve balkonu kullanıma açtım. Bu sene biraz geç oldu bu iş çünkü havalar bir türlü ısınmadığından hep ertelemiştim.
Neredeyse iki aydır küçücük arsamızda usulüne uygun işler yapalım diye çeşitli insanlarla münasebet halindeyiz. Ne yazık ki toplumun her kademesinde hem de okumuş etmiş insanından öyle çok yalan dolan gördük ki anlatamam. Memlekette işini yasaya uygun yapmaya çalışınca , kaçak iş yapmayınca başın daha çok ağrıyor. Hayallerimizi gerçekleştirme sürecinde sıkıntı içindeyiz ama her gün ve her gece dua ediyorum. En sevdiğim dua ;
Rabbim! kolaylaştır zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlandır!
Ve biliyorum ki İnşirah Suresinde dediği gibi olacak;
 “Şüphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber kolaylık vardır.''
Cumamız mübarek, mutlu ve huzurlu olması dileğiyle..





















13 Mayıs 2022 Cuma

Cuma Gelmişken


                              Mayıs cuması bu!
                            Yılın en güzel ayının en güzel günlerindeyiz. Neredeyse ortasına geldik bile. Hala soğuk ve rüzgarlı günler yaşıyoruz. Bugün biraz ısındı gibi. Geceler oldukça serin, kaloriferi yakıyorum üşümemek için. Tüm kış boyunca doğal gaz parası 900 den aşağı düşmedi. Çok da sıcak olmuyor evimiz, devamlı battaniye altında oturuyorum. Neyse ki bundan sonra ki zamanlarda böyle ödeme yapmayacağız. 
                           Bu hafta da okul ev arasında sürüp giden günler yaşadım. Sabah daha fazla uyumak için geceden kıyafetlerimi hazırlıyorum. Saat sekize saati kuruyorum. Çalar çalmaz kalkan insanlardanım. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalayıp hemen giyiniyorum. En geç sekizi on geçe yola çıkmam lazım. Çünkü en az 15 dakika (tempolu yürüyüşle bu da ) bir yolum var minibüse. Bu minibüsü kaçırırsam daha sonra ki bir buçuk saat sonra. Artık güneşli günler de başladığından sıcak bir yolda koşturmacalı yürüyüş yapıyorum. Sekiz buçukta minibüste yerimi alıyorum. Köye çıkan amcalar ile Boşnakça konuşmalar eşliğinde on beş dakika süren bir yolculukla okula ulaşıyorum. 
                        Geçen hafta sonu anneler günüydü. Kendim için önemli bulmuyorum ama artık herkes tarafından benimsendiği hatta ebeveynlerimizin de beklenti de olduğunu gördüğümden ben de bu furyanın içindeyim yıllardır. Anneciğimin bu günler de aranmak, sorulmak istediğini anladığımdan beri kutlamaya çalışıyorum. Bu pazar günü pastalar, kekler, salatalar hazırlayıp hem annemi, hem de büyük halamızı bahçeme çağırdım. İkisine de hediyeler hazırladım. Öğleden sonra hep birlikte çaylarımızı içtik, işlerimizi yaptık, konuştuk bazı anlar da hüzünlendik. 



Kızım son iki yıldır anneler gününü kutluyor. Ondan gelen sürpriz :)


Elimde ki eski kitapları ikinci ele verip bir çok Zweig kitabı aldım ve onları okumaya başladım. İlk kitap Dünün Dünyası. Sanayici bir baba, İtalyan annenin ikinci oğlu olarak dünyaya gelen Zweig'in otobiyografik kitabı hem bir döneme ışık tutuyor hem de dünyaca ünlü bir yazarın hangi yollardan geçtiğini, duygu ve düşüncelerini okuyorsunuz. Zweig'in intiharından kısa bir zaman önce tamamlanmış olması da dikkate değer.
19. yüzyıldan 20. yüzyıla doğru Avrupa'da ki olaylardan tutun, yazarın sevdiği, karşılaştığı bir çok sanatçıyla ilişkisine tanık oluyorsunuz.


Avrupa'da ki savaş, yaşanan dönemle kitaba paralel Schiöndorff filmi Teneke Trampet'i seyrettim. Yönetmenin seyretmediğim filmlerini sıraya soktum. Homo Faber kitabını okuduktan sonra filmini de seyretmediiğim Voyager ile bu yönetmenin filmlerine başladım. Kitap tabi ki çok daha muhteşemdi. Teneke Trampet aslında Günter Grass'ın en ünlü kitabından uyarlama. Kitabı okumayıp filmi seyredince merak ediyorsunuz. Ama filmde ki çocuğun oyunculuğu, o gözleri,tüm film boyunca  attığı çığlık uzun süre aklımdan çıkmayacak.



Bahçemde ki galalar yine muhteşem !



Bu hafta içi Tema yardımıyla köyümüzde çevre temizliği yaptık. Sınıfımda ki çocuklar Yavru temacılar zaten bir kaç yıldır. Yıl içinde bir çok çalışmasını gerçekleştiriyoruz. Okulumuzun köyde olmasının avantajıyla haftanın bir günü doğadayız. 


Yolda geçen arabalardan atılan çöpler sayesinde köyde çok kirlilik var. İnsanlar yaşadıkları yerlerin çevresine bile gerekli bakımı yapmıyor ne yazık ki. Topladığımız çöpleri alıp kahvede oturanlara götürdük en sonda. En azından küçük bir farkındalık oldu diye düşünüyorum.


Okulumuzun bahçesinde bu hafta yetişenler..


Dün arkadaşlarla bahçe de oturduk okul sonrası. Ramazandan dolayı görüşememiştik. Bu buluşmamızda küçük bir konsept yapalım dedik. Limon temalı bir şeyler olsun istedik. 


Limon ağacının altında limonata içip limonlu pasta yedik.



Kızlar için limonlu toka yaptırmıştım. Onları da takıp günümüzü ölümsüzleştirdik :)



                           Güzel geçen bir haftanın ardından ılıklaşan havayla hafta sonuna hazırız . Kısmetse cumartesi günü küçük bağımızda çalışacağız. Bugünde artık balkon sezonunu açmayı düşünüyorum. Ama balkonda yapacak çok iş var. Kışın kapattığım ve temizlik yapmadığım balkonu hazırlamak için çok çalışmalıyım. Ama sonuç güzel olacak diye seviniyorum.
Herkese mutlu haftasonları!
















6 Mayıs 2022 Cuma

Karavanla Güzeldere Tabiat Parkında

                       Bayram tatili dokuz gün olmayınca uzak yerlere olan planımızdan vazgeçerek bize yakın olan Bolu bölgesine gitmeye karar verdik. Batı Karadeniz doğasıyla, iklimiyle gezilesi görülesi çok güzel bir bölge. Kocaeli'nden gelince de çok yakın. Gerçi biz karavanla 70km hızla 3 saatte gittik. Yol şehirler arası oldukça rahat. 
Bu kısa tatilde Ege'ye gidip kemiklerimiz mi ısınsa diye düşünmedik değil ama zaten yaza çok az kaldı diyerek orman kampı olsun istedik. 
Abant ve 7 göllere çok kez gitmiştik , bu yüzden farklı bir yer arayışına gittik. Çekme karavanla gittiğimiz için de her yere gidemiyoruz. Öyle yaylalara, dağlara tırmanıp kamp yapamıyoruz. 
Düzce'ye gelmeden Gölyaka ilçesine 11 km uzaklıkta bulunan Güzeldere Tabiat Parkına gitmeye karar verdik. Gitmeden burayı arayıp bilgi aldık.


                             Gölyaka'dan yukarı doğru Güzeldere Köyüne doğru tırmanışa geçiyorsunuz. Rakımı fazla değil aslında 600 mt ama yollar köy yolu olduğundan çok dar ve virajlıydı. Yolun böyle olduğunu bilseydik gider miydik bilmiyorum. Çünkü çekme karavan böyle yollarda uzun bir araç olduğundan sorun oluyor. Aracınızın gücü de çok önemli. Yollar ıslak olunca da daha işler karışıyor.
Sabah erken saatlerde gitmiş olmanın avantajıyla yollar boştu. Tabiat Parkına giriş yukarı da ki fotoğrafta gözüküyor. 



                        Tabiat parkında Karavanlara ayrılan yere parkettik. Karavan için 60 tl çadır için 50 tl alınıyor. Eğer ekstra elektrik isterseniz 50 tl günlük veriyorsunuz. Biz elektrik aldık mecburen çünkü güneş enerjisi çalışmadı. Orada olduğumuz günler boyunca devamlı yağmur yağdı. Isıtmamız içinde elektrik kullandık.


            Burası karavanı park ettiğimiz yer. Ağaçlar altında olan bölgede piknik ve mangal yapılıyor. Alan oldukça büyük. Her yer tertemiz, gelen insanlar da buna uyuyor. Tuvaletler çok temiz değil ama. Bu tabiat parkında restoran, büfe, bungalovlar, mescit, tuvaletler bulunuyor. 



Oldukça sisli ve yağmurlu günler yaşadık. İnternetin bile doğru düzgün çekmediği bu yerde tam bir tatil yaptık. yavaş akan hayatı deneyimledik. 5 gün boyunca hiç sıkılmadım. kahvaltı, yürüyüş, kitap okuma ve oturup doğayı dinlemeyle geçen bu eşsiz günlerde hayatın  yavaş akmasının ne kadar güzel bir şey olduğunu gördük.



              Güzeldere Şelalesi görmeye değer yerlerden biri bence. Zaten Türkiye'nin en uzun akan şelalerinden biri ve 136 mt. 375 Basamakla şelaleye iniyorsunuz. Daha onu görmeden sesini duyuyorsunuz gürül gürül. Zaten parkın içinde olduğundan her gün onu görmeye gittik.
Şelale Bıçkı Deresi üzerinden akmaktaymış.


Bahar gelmiş..

 

Bungalovda kalmak isteyenler için fiyat 2 kişi oda kahvaltı 1000 tl.



                        Her gün yağmurlu ve sisli olmasına rağmen bir kez güneş açtı.Karavandan manzaram işte böyleydi.



Burada okuduğum kitap Max Frisch'in Homo Faber. Max Frisch hakikatın açıklanmasında akıl'ı matematik'i savunuyor kahramanı üzerinden. Olasılık ya da tesadüf diye bir şey yoktur diyor. Ama tesadüflerle hayatı şekilleniyor kitap boyunca. Çok ilginç bir okumaydı, üzerinde uzun uzun tartışacağınız bir konuyu güzel bir kurguyla işlemiş.



                              Kampa yakın ilçe Gölyaka'ya gidip gezdik dolaştık bir gün. Alışverişimizi yaptık. Buraya özgü evlerden kalanları gördük. ama böylesine güzel evlere bu su borularını koyanlara ne demeli?



Yakında Efteni Gölü var. Güzeldere Tabiat parkından aşağı inerken Toptepe Panorama restorantından gölü görüyorsunuz. Ama yukarıdan da görüldüğü gibi göl kurumuş mu anlamadım suyu çok azdı. 


Üzerinde bir iskelesi var. Göle yakından bakınca bataklık gibi olduğunu görüyorsunuz. Aslında bu göl kuşların uğrak yeriymiş.


                     Doğayla baş başa, sisler içinde, yemyeşil ağaçlarla çevrili bir yerde kamp yapmakla çok doğru karar vermişiz. Dönüşte geldiğimiz köy yolundan değil de sol tarafta ki yeni yapılan yoldan zor da olsa döndük. Bu yol daha yeni açılmış, henüz asfalt olmayan 3-4 km lik yeri vardı ama genişti. Çok yağmur yağdığından koca koca kayalar yola dökülüyordu, biraz kellke koltukta geldik ama ..
Orada geçirdiğimiz günleri zaman zaman videoya aldım. İsterseniz buyrun..




































Diğer Ev

                                  Rachel Cusk adını nerede gördüm hatırlamıyorum ama ilk kez okumak üzere iki kitabını satın aldım. Diğer ...