Merhaba Sevgili blog dünyam,
Neredeyse bir aydır bloğuma giremedim, yazamadım, izlediğim blogları okuyamadım. Çünkü karavanımız oldu ve onunla uzun bir süre gezdik dolaştık. Aslında karavan hayallerimiz yıllardır vardı ve hep emekli olunca alırız, karavanın tam olarak o zaman kullanırız diye düşünüyorduk. Mart ayında evlere kapanınca hayalleri ertelemenin anlamsızlığını daha çabuk kavradık. Hemen fazla da araştırmadan bize yakın bir karavan yapım yerine siparişimizi verdik. Neredeyse 3 ay bekledikten sonra Temmuzun başlarında karavanımızı aldık.
Hazırlıklarımızı yapıp yola çıktık temmuzun 14'ünde. Karavanımız oldukça küçük boyutlarda aslında. 3 kişi zor sığıyoruz ama içinde buzdolabı, mutfağı, banyo, tuvaleti, masası, yatağı var. Su deposu 100 litre, üzerinde bulunan güneş panelleriyle elektriğimiz de var. Bildiğiniz küçük bir ev. Bizim ki çekme karavan yani arabanın arkasına monte edilen çeki demirine takılıp gidiyor.
Arabayla giderken çok fazla sürat yapamıyorsunuz en fazla 90 ama o da sizi tehlikeye sokuyor. Genelde hızımız 70-80 gibiydi. Fazla uzak yerlere gitmeyelim, kendimizi riske sokmayalım dedik ve yıllar önce şöyle bir görüp geçtiğimiz Foça'ya doğru yolculuk yapmaya karar verdik. İlk mola yerimiz olduğu için ücretli bir kamping seçtik. Eski Foça'ya 9 km uzaklıkta bulunan Kosova Koyuna gittik. Geceliği 100 tl karavanlar için. Eğer 5 geceden fazla kalırsanız fiyat 70 tl ye inince bizde burada 5 gece kaldık. Genelde çadır ve karavan kampı yapanlarla günübirlikçilerin geldiği oldukça büyük bir yer. Size elektrik vermiyor ama su,duş,wc, yemek yapım alanı sunan ilkel şartlarda bir yer. Biz karavana yalnızca su aldığımızdan bu yerleri kullanmadık.
Denize çok yakın ve zeytin ağaçlarıyla dolu olması tüm olumsuz yönlerini kapattı. Biz de bir zeytin ağacının yanına yanaşarak 5 gece boyunca bu güzel koyda kaldık. Denizi , havası ile çok güzel bir hafta geçirdik. Geceleri öyle rüzgarlı ve serindi ki üzerimizi hep pikeyle örttük, hiç bunalmadık. Sabah deniz pırıl pırıl oluyordu, serin ve tertemiz deniz de yüzmeyi çok özlemişiz. Gün boyu gelenlerle ortam kalabalıklaşıyordu, her telden insan da geliyor buna artık Türkiye gerçeği deyip alıştık. Hele hafta sonu öyle kalabalık oluyor ki anlatamam. Şu ağacın gölgesine gelip burnumuzun dibinde cümbür cemaat oturanları bile gördük.
Koyun iki tarafında ki tepesine çıkıp fotoğraf çektim. Bu tepelerin alt taraflarında da küçük küçük koylar vardı, kimsenin olmadığı, gelmediği. Öğleden sonra da buraya gelip yüzüyorduk. Ama bu tepeye tırmandığımızda daha sonra da bir çok yerde gördüğümüz kirliliğe şahit olduk ne yazık ki. Buralara gelip içip içip şişeleri kıranlar, çöplerini bırakanlar.. İkinci gidişimde kocaman bir çöp torbası götürüp temizledim kendimce.
Koyda kaldığımız günler boyunca buradan çıkmak istemedik ama bir gece de Foça içine gittik.Öyle çok kalabalıktı ki anlatamam Türkiye de pandemi bitmiş, herkes eski haline dönmüş. Dışarı da ilk yemeğimizi yedik. Sardalyası ile ünlü Foçalı Balıkta gerçekten lezzetli bir akşam yemeği yiyip üzerine meşhur dondurmacıdan dondurmalarımızı alıp bir kaçamak yaptık.
Foça da ki yel değirmenlerini de gezmeyi ihmal etmedik.
Sonra ki günleri Gümüldür tarafına gidelim dedik. Hatta bayram yaklaşıyordu ve başka bir kampinge gidip bayram yoğunluğunu sakin bir yerde geçirelim diye düşünüyorduk. Gümüldür'de ki kampingi arayınca bize gecelik 230 tl çıkarınca çok şaşırdık. Sanki otel fiyatı. Bizde Gümüldür'e yakın Doğanbey beldesine gelerek uzun bir sahil şeridi boyunca bulunan belediyenin bir plajında konaklamaya başladık.
zaman süresince daha doğrusu 29 temmuzda kızımın doğumgünü vardı. Artık 16 yaşını dolduran bir genç haklı olarak arkadaşlarıyla kutlamak istiyor ama her sene de zamanın yaz sezonu olması nedeniyle bu isteği gerçekleşmiyor. Bu sene de biz yollardaydık. Bir de yazın doğmanın dezavantajı dışarıdan pasta almanın zorluğu. Hava öyle sıcak oluyor ki her sene, tüm pastalar berbat duruma geçiyor. Biz de bu sene sevdiği şeyleri yiyelim dedik ve 2. kez dışarı da yemek yedik. Sonrasında üzerine kocaman külahlarda dondurma yedik.
Doğanbey bildiğiniz bir yazlıkçı beldesi. Ama burayı severek tam 10 gün kaldık. Denize ve su kaynağına yakınlığı, yerel pazarları, sakinliği ve güvenliğiyle çok rahat zaman geçirdik.
On günün sonunda buradan ayrılıp Sığacık Urla tarafına doğru yola çıktık.
Konaklayacak yer olarak kendimize Urla Çeşme Altı Güvendik balıkçı barınağını seçtik. Oldukça büyük bir yer olan bu yerde sahil boyu tekneler var. Arka taraf belediyenin bedava boş alanı. Genelde teknesine gelenlerin araçları oluyor ya da çarşıya gezmeye gelenlerin.
Urla Çeşmeler Altı tarafı küçük bir yer ama çok şirin. Fazla insan yok. Denize girecek yeri bile çok sınırlı.
Sığacık tarafında Ekmeksiz Plajı keşfettiğimiz güzel yerlerden biri.
Urla tarafında insanların en çok tercih ettiği ve oldukça kalabalık yer olan Kum Denizi Plajı. Karşı tarafta Karantina Adası. Belediyenin işlettiği ücretsiz bir plaj ve Urla İskeleden biz yürüyerek gittik.
Urla İskele küçük bir yer ama sandalları, sevimli kafeleriyle bir günlük gezip vakit geçirebileceğiniz yerlerden biri .
Urla Merkez sahil kesiminden 8-9 km içeride. Eğer aracınız yoksa devamlı minibüsler işliyor. Sıra sıra el işi tezgahları, küçük dükkanları, Eski Urla sokağı, kafeleri, restoranları ile sevimli bir kasaba.
Meşhur kafesi Leone Paris'ten gelme gibi. Her şeyi çok lezzetliydi.Orada bir şeyler yedik, içtik bir de karavana ertesi gün için paket yaptırdık.
Urla eski şehir içinde restore olmayı bekleyen bir çok bina bulunuyor.
Sokaklarda uzun uzun gezme sonucu yorulunca bir kahve içimlik yer ; Baristocrat..
Sonra da dönüp dolaşıp geldiğimiz yer, karavanımızın önü :)
Burada içilen gün sonu kahveleri her şeye bedel..
Geri dönüş yoluna geçtiğimiz zaman Eruh'ta öğretmenlik yapan ama Manisa Kırkağaç'lı olan arkadaşlarımızın yanlarına uğradık. Onlar da hayallerine bir başlangıç yapıp arsa alıp üzerine bir konteyner koyup bağ evi haline getirmeye çalışıyorlar. Daha yeni öğretmenler, yolları uzun ve en başta bu hayallerini gerçekleştirmeye çalıştıkları için şanslılar bence. Biz o yaşlarda bu kadar ne istediğimizi bilmiyorduk sonuçta. Geldiğimiz sabah canım arkadaşım bizi karşıladı ve bağa götürdü. Hasret giderip Manisanın o bereketli toprağına basmak, havasını solumak çok iyi geldi.
Küçük bir kasaba olan Gelenbe'yi bile gezdik dolaştık.
Kırkağaç kavunları aldık.
Salça yapan teyzelerin bahçesine girdik, herkes o kadar gönlü bol ki anlatamam. Kimle karşılaşsak ellerimizi kollarımızı doldurmak istedi.
Sonrasında sırtımıza minik evimize yüklenip eve geldik. Bu süre içinde koca 1 ay geçmiş. Eve gelip çamaşır yıkamak, yerleşmekte zaman aldı. Daha yeni oturup hemen kısa kısa yazmak istedim aslında her şey çok ayrıntılı.
Ara ara youtube da videolar paylaşacağım karavan gezilerimizle ilgili. Hatta ilk videomuz burada
Abone olmanızı bekliyorum :)