19 Kasım 2014 Çarşamba

Bergman Belgeselleri

                   Şöyle der Bergman: 
                  “Benim bütün filmlerim birer rüyadır. Ben çocuk yaştayken mutluydum, çünkü rüyalarda yaşıyordum. Tek başımaydım ve kukla tiyatroları sahneler ve kuklalar yapardım . Bazen yaşananları, gerçek olanlarla rüyaları, birbirine karıştırırdım ve bu durum annem ve babamla başımı belaya sokardı. İlk filmimi izledikten sonra çok heyecanlanmıştım ve üç gün boyunca ateşler içinde yatakta yatmıştım.”
                 Şu sıralar  enfes  Bergman belgeselleri  seyrediyorum. Zaten  onun  filmlerini  seyretmenin  tam zamanı. Bir şala  sarılarak , dışarda gri bir  gökyüzü ve ekranda onun filmleri. Çoğu filmini seyrettim ama  tekrar  seyretmeye de  niyetim var.Bundan  önce  belgesellerini  seyrederek büyük  ustanın  hayatına yol alıyorum üstüste 4 gecedir. 
Bergman'ın  babası  çocukluğunda  bir  yaramazlık  yaptıklarında yere  yatırır  ve halı  dövme sopasıyla dövermiş. Papaz  babasının  derin duygularına  yön veren bir unsur  olduğu  kesin.                                Seyrettiğim ikinci  belgesel  eşi  Liv Ulmann'ın  anlatımından oluşuyor. 1965’te 47 yaşındayken, 27’sindeki Liv Ulmann ile tanıştığında kadınlarda ‘annesini’ arıyordu Bergman.  Ulmann ise babasını... Çocuk yaşta kaybettiği ‘kahverengi deri ceketli’ babasını... O da, sık sık kahverengi deri ceket giyen Bergman’da gidermeye çalıştı bu özlemini. Çocukluktan getirdikleri ‘boşluk ve yalnızlık’ duygularını birbirlerinde azaltmaya çalıştılar ama olmadı. Tanışmalarına vesile olan film ‘Persona’nın (1966) Farö adasındaki çekimleri sırasında tutkulu bir yakınlaşma başladı aralarında. Adada, birlikte yaptıkları uzun bir yürüyüşün sonrasında denize bakan taşlı gri bir bayıra oturup soluklanırken Ulmann’ın elini tutup “Dün gece bir düş gördüm. Senle ben, acılar içinde birbirimize bağlanmıştık,” dedi Bergman. Tam da böyle bir ilişkileri oldu, beş yıl süren.



                             
       
                 Bergman  en  baştan beri Liv'den etkilendi :
        ''Onu kameranın yanında otururken gördüğümde ve bana baktığında, derinlerde beni aklından geçirdiğini biliyordum.
Düşündüm ki: Eğer gerçekten değerli olduğumu düşünüyorsa...bu aşktır.''  der .
                 Bu  belgeselde  İlişkilerini  açıkça ortaya  koymuş Liv. İki  sanatçının  özeline  girmek,  ne kadar  sancılı   ve  acı  dolu  bir yaşam  sürmüş olduklarına  tanık etmek  çok  değişik  bir  duygu. Belgeselde  Liv'in ağzından  Bergman'ı  tanımak  çok  heyaecan  vericiydi   benim için.  Konuşmalarını  ara  ara  not  ettim ..
          ''Başlangıçta olduğu gibi onun hatalarını artık görmezden gelmiyordum.
Ama anlayışım ve ona olan saygım büyüdü. Hayranlığım kayboldu. Saçlarının gri olduğunu fark ettim. Benden çok daha yaşlıydı. Bilge ve merak uyandırıcıydı. Kibirli ve egoistti. Ve benim için aşk olan bu sürprizi keşfettim.''


                Diğer  belgesel de  Bergman  kendisi  anlatıyor  hayatını.  Nasıl  zevkle  izledim bilemezsiniz. Çok  sevdiğim ,  yıllarca  bıkmadan  tekrar  tekrar  filmlerini  izleyeceğim  yönetmenin  son yıllarında  yaptığı  bu  belgesel  çok  kıymetli  benim  için.  
                Benim  gibi  Bergman  severler  için  belgesellerin  linkini  veriyorum.
                1. Liv  Ulmann   Belgeseli    burada
                2. Bergman belgeseli  burada










2 yorum:

  1. Sinema dünyasını pek yakından takip etmeyen, pek bilgisi olmayan ama film izlemekten keyif duyan biri olarak henüz haberim olmamıştı kendisinden. Sayende hakkında birkaç yazı okuyup az da olsa bilgilendim. Filmlerini ve belgeselini merak ettim. Not alıyorum, tanımak istediğim birisi oldu kendisi şu andan itibaren.
    Teşekkürler paylaşıp haberdar ettiğin için..

    YanıtlaSil

Cuma Gelmiş!

                     Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...