20 Ekim 2023 Cuma

Ekimde Bir Cuma

 

                  ''Meşelerin yaprakları karı-kızıla çalar, palamutlar dolu gibi yağar yarlardan, yarpuzlar kurur.Toy kuşları turnaların peşine takılır, boz perçemli çayır kuşlarının sesi ansızın kesilir. Derenin suyu titremeye başlar. 

Son güz gelmiştir artık.

Ufuklar küle belenmiştir. Geceler uzar gider, gönüllere bozartı düşer, bağlar yaprağını döker. Denkler tutulur, tahta bavulların ipleri çekilir, gurbetçiler birer ikişer yola düşer. ''

                Çok seviyorum Mustafa Kutlu öykülerini, doğa tasvirini, insanı tüm doğallığıyla anlatmasını.Ekim ayının  yarısına gelindiğinde, yapraklar sararmaya, dökülmeye başladığında bir de elimde hüzünlü bir roman varsa.. Kutlu'nun Tirende ki Kemancı kitabını okudum,bitti. Kalbimde bir sızı kaldı, nesilden nesile geçen bir kader, bir talihsizlik..

                    ''Hayır böyle dalında kızaran zerdali gibi kıpırtısız, tatlı bir mayhoşluk içinde geçiyordu. Taşra böyledir işte. Kimi bu tekdüze hayatı benimsemez, hareket ister, taşra sıkıntısından bahseder, kimi de duttan sonra kiraz, kirazdan sonra kayısı, kayısıdan sonra sebzeler diyerek, fasulye, kabak, patlıcan kurutarak günün nasıl geçtiğinden haberi olmaz. 

Esnaftan geçtik memurlar dahi günlük günlük mesainin dışında bir şeyler bulur kendine.Kimi seracılık yapar ufak çapta, kimi kuş besler, kimi marangozluğa meraklı olur, kimi balıkçılığa. Arasıra bu temiz suyu bulandıran, kim olduğu, nerden geldiği belli olmayan yaramaz adamlar da peydah olur..''

Bizim taşrada ki yaşamı ne güzel anlamış. Dediği gibi kimisi şehir insanıdır, kimi taşra, köy. Elimde olsa iyice kırsala giderdim, daha az insan görmek için.


Bu hafta okuduğum ikinci kitap Necip Fazıl'ın Aynada ki Yalan. Bu hafta kütüphaneden alıp okuduğum kitapların içine öğrencilerimin çizdiği minik resimlerden koydum. Artık kime çıkarsa, süpriz..


                              Seyrettiğim iki dizi var, gerçekten güzeldi tavsiye ederim. Nolly yıllarca tv de dizi çekmiş, binlerce insan tarafından sevilen bir aktris. Ününün doruğundayken dizi yapımcıları kadar rolüne son veriliyor ve sonrası.. 
State of the unıon daha önce başlayıp yarıda bıraktığım bir diziydi. Tamamladım. Yıllardır evli bir çiftin sorunlarını çözmek için gittikleri psikolog öncesi bir kafede buluşup terapi zamanına kadar konuşmaları. Evli olan herkesin ilgisini çekecek bir dizi. Konuşmaları hızla takip etmek lazım, ikisi de laf cambazı. Şimdi 3. sezon oynuyormuş ama internete düşmedi daha, bekliyoruz.




                         İki film izledim, biri dünyanın çeşitli ülkelerinden özellikle latin Amerika ülkelerinden kaçırılan çocukların peşine düşmüş bir polisi anlatan Sound of Freedom. Olay örgüsü sıradan ama konu olarak insanı çok etkileyen bir film. Polisin yaptıkları ucuz bir aksiyon gibi işlenmiş ama film sonunda olaylar gerçek yazınca çok şaşırdım. Neler başarmış polis. İnsanlardan nefretimi daha da güçlendiren film oldu.
ItMust Be Heaven tam da şu sıralar olan olaylara denk düşen film oldu.Yönetmen Elia Suleiman filmde oynamış, vatanı Filistin üzerinden çeşitli ülkelere seyahat eden, faklı yerlerde insan, toplum, devlet ilişkisini farklı bir komiklikle anlatmış. Yapmak istediği şeyi şu konuşma anlatıyor ;

                   -Seni çok yakın bir arkadaşımla tanıştırayım. Kendisi şu anda Ortadoğu’da barış üzerine bir komedi filmi yapıyor.

                   -Şimdiden komikmiş.



                       Evimi toparlayamamanın verdiği sıkıntı, kızımdan ayrılık acısı, emekli olacakken bir anda planların değişmesi, evde emekli bir koca, işe gidip gelen yorulan eve gelince işi hep devam eden bir kadın olma aman aman herşey üzerime geldi.
Eşimin hakkını yemeyeyim beni rahat ettirmeye çalışır, işleri hep paylaşırız ama şu dünya teranesi bitmiyor işte. Kendimize bir mola verelim, uzun zamandır yapmadığımız gezilerimize başlayalım dedik. O kadar körelmişiz ki çok uzaklara gitmek gözümde büyüyor. Yakın bir yer olsun, doğa olsun, dağ tepe yürüyüş olsun istedik ve Uludağ'a yola çıktık.

                      Uludağ oteller bölgesinde Oksijenzone Hotel'den bir gece yer ayırttık. Otel resimleri çok güzeldi, yanan şömineler, spası da var üstelik, lobisi falan sımsıcak görüntüler. Otele bir geldik ki genel giriş kapısında büyük bir inşaat. Zar zor otele girdik ama lobi karanlık sanki otelde kimse yok. Zaten bir kaç kişi kalıyormuş. Spası da tamirdeymiş, inşaattan interneti de kesilmiş ama bu şartlarda insan kabul ediyorlar. Canımız çok sıkıldı tabi. Çıkalım uludağ'da gezelim istedik, hayal ettiğim gibi (hani isviçre dağlarında yürüyorduk ya ) çıktık yollara. Ne yazık ki daha anayolda yürürken kangal sürüsü kovaladı. Nasıl otele doğru kaçıp canımızı kurtardık bilmiyorum.
Oteller bölgesinde de fazla insan yoktu. Sezonu olmadığından gelen yokmuş ki bunun mantığını anlamadım. Doğanın içinde ki oteller de olmak için sadece kar mı lazım.
Karnımızda acıkıcınca otel menüsüne baktık. Öyle fahiş fiyatlar vardı ki inanamadım. 4 km aşağıda Sarıalan denen yere gitmeye karar verdik çünkü oraya teleferik geliyor, insanlarda çok olacağından mekanlar da vardır diye tahmin ettik. 
Gerçekten de Sarıalan daha canlı bir yer. Ama arap ve hintliler her yeri sarmış. Onların zevkine göre mekanlar yapılmış. Bazı yerlerde son ses müzik var.



                             Belediyenin bir lokantası da vardı, orada oturup uygun fiyata bir şeyler yedik. Şu köfte ekmek, sucuk ekmek, patates ve ayran 450 tl. Biz otelde sadece bir margarita pizzaya bunu verecektik. En azından karnımız doydu. Sarı alan bölgesinde çok insan olduğundan orman içinde de gezdik. Hatta bungolov evlerde keşke kalsaydık dedik çok güzel gözüküyorlardı.
Ama Türkiye'nin genel sorunu çöp,çevre kirliliği burada da vardı. Hele oteller bölgesinde ki duruma şaştık kaldık. Milletten onca para alıyorlar ama otellerin durumu içler acısı. Her yer dökülüyor, otellerin çevresi pislik içinde. Orman Bakanlığı Sarı alan bölgesinde tahta evler yapmış ama nedense kimse yoktu burada. Yine de çevreyle uymayan çanak antenler, naylonla çevrilmiş çitler, kullanılmayan dolu ıvır zıvır. Yok ne yazık ki şöyle doğayla uyumlu bir düzen.
Yıllar önce gitmiştim Uludağ bölgesine, bir daha da gitmem.


                               Biz böyle gezerken annemler de erkek kardeşimle içtikleri kahve fotoğafını gönderdiler :) Ertesi gün biz de şehre kahve içmeye indik ve eve döndük.



                          Hafta içi pazartesiden itibaren iş başladı ve yağmurlu günlerde okula gittim. Hafta içi evi toparlama çalışmalarım sürdü ama işler bir türlü bitmedi. Nihayet dün bağevine taşıdığımız kitaplığıma kitaplarımı tek tek sıralayıp işimi bitirdim. Bugün iş çıkışı kendime çiçek alıp ödüllendirmeyi düşünüyorum.



                Gazze'de yaşananları her gece yüreğimiz dağlanarak izliyoruz. Bir taraftan tüm islam ülkelerine içinde bulundukları duyarsızlık yüzünden aşırı öfke duyuyorum diğer taraftan masum insanları böylesine kolaylıkla öldürmelerine, tüm insanların sesini çıkarmamasını, bu yüzyılda bunun nasıl olabildiğine şaşıp kalıyorum, elimden birşey gelmediğinden sıkıntı üzerine sıkıntı içine giriyorum. Büyük bir soykırım oluyor, çok ilginç bunu yapanlarda zamanında bunu yaşamış bir millet. Kimse bir şeyden ders almıyor. Tek bildiğim bu dünyada güçlü olmanın önemli olduğu. Ne yazık ki bizde çok uzağındayız bunun.
Zamanında Avrupa'nın göbeğinde sırf müslüman olduğundan yapılan soykırımı da unutmayalım. Geçen gün bu milletin en önemli insanının ölüm yıldönümüydü. Allah rahmet eylesin, çok kıymetli insan Aliya İzzetbegoviç şöyle demişti;
❝Bunu hiç unutma evlat!
Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır
ve bugünkü refahı;
devam edegelen sömürgeciliği,
döktüğü kan,
akıttığı gözyaşı
ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.❞

Hayırlı cumalar!




9 yorum:

  1. Mustafa kutlu kitabı dikkatimi çekti alacağım galiba. Uludağa taaaaaaaaaaa lise yıllarında gitmiştim, okul gezisi ile. State of the unıon izlemiştim diğer sezonlara bakmak lazım. Sound of Freedom benimde izlemek istediklerimden.Güzel bir hafta sonu diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okumanı isterim, ben de bir çok kitabını hikayelerini okudum. bakış açısını , dilini seviyorum.

      Sil
  2. Mustafa Kutlu ile tanışma kitabım senin elindeki, 3 yıl önce, içinden tren geçen herşeye atlayan biri olarak, rastlaşınca alıp okumuştum. Kitabı ve anlatımın nahifliğini sevmiş, minik kusurlarını da görmezden gelmiştim. Hatta bir yazı da yazmıştım, samimi düşüncelerimi içeren.

    Sanırım memleketin gidişatına göre yakında cümleten aç kalacağız, önceki gün yemek için orta halli bir mekâna gittim ve tavuk dürüm söyledim, 60 TL günün şartlarına göre makuldü... fakat menülerinde tam ekmek ve yarım çeyrek ekmek kokoreç 180 TL'yi görünce iyice ürktüm, kokoreç yahu bu demekle kalmadım, yerel seçimlerden sonra halimiz hepten harap diye de -acı acı- düşündüm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil mi ya lokantalarda masayı donata donata yemek yerdik. şimdi
      ekmek arası yemeye bakıyoruz. pizza ya bu incecik hamur üzerinde iki domates peynir 500 yazmış menüye. yanında içecek, patates vb alsan alsana bin lira. zaten maaş ne kadar ki.

      Sil
  3. ıt must be heaven filminden yaptığın alıntı nasıl sarsıcı öyle. ceylan sürüsüne dalmış vampirden merhamet ummak nereden baksan safdillik. adamlar kendileri gibi davranıyor, anormallik müslümanlarda. Selahattin Eyyübi hiç gülmezmiş. tebessüm bile ettiğini görmezmiş insanlar. Yakınları sorunca, Mescidi Aksa esirken, nasıl güleceğim, neye güleceğim deiye cevap vermiş. biz zayıf karakterli müslümanlar gözümüzün önünde, canlı yayınlarda bir soykırım yaşanıyor. en iyimiz vah vah diyor. hatta adamların yalanların gönüllü asker yazılanlarımız var. orada can veren o yavrular, cennet kuşu oluyor. biz yaşadığımızı zanneden ölüler düşünelim sonumuzu. içimizde bir kahraman yok, bu rezilleğe son verin deyip masaya yumruğunu vuracak. biz layık değiliz bu payeye. o yüzden nasip olmuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müslümanlar olarak bir araya gelip birlik beraberlik sağlayan ülkeler bile değiliz. zengin müslüman ülkeler zaten çoluk çocuk ya abd de ya da avrupada yaşıyor. biz tek başına birşey yapamayız ki bu devirde. filistin ülke olarak bir çok şeyimize karşı çıkmış zamanında. ama ölen insanlara o günahsız halka çoluk çocuğa isyanımız. bu dünyada güçlü olmazsan bir şey yapamazsın, hem ekonomi de hem de askeriye de hem bilimde güçlü olacaksın yoksa öyle top tüfek alalım çıkalım savaşa kahramanlığı yok artık bu çağda.

      Sil
  4. Mustafa Kutlu'nun "son güz" tanımı ne hoşmuş. :)
    Uludağ'da Arıalan'da çok hoş bir piknik yeri vardı, sanırım Orman Bakanlığı'na aitti, tahta banklar filan. Şimdi ne halde gözümün önüne gelir gibi oldu, üzüldüm . Gerçi benim bu hatırladığım da 50 sene öncesinde kaldı. :))
    Buketciğim, benim bazı yorumlar spama düşüyor sanırım, umarım bu yerine ulaşır. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet evet bende ki bazı yorumlar spam oluyormuş geç farkettim. hatta şimdi 159 spam var blogta ama onlar benim yorumlar anlamadım niye böyle oluyor.

      Sil
  5. Mustafa Kutlu okuduğum tek kitabı ile kendisini sevdiğim yazarlar listesine sokmayı başarabildi. :) Kitapların yerleşmesi ne güzel haber bir çiçek de benden size olsun. :)

    YanıtlaSil

Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...