Geçenlerde Google kendini Rodin ile değiştirdiğini görünce ben de birşeyler yazayım dedim. Bildiğiniz gibi Rodin Fransa'nın yetiştirdiği ünlü bir heykeltraştır. Bugün 172 yaşında. Rodin deyince aklımıza ilk ''düşünen adam '' heykeli geliyor. Paris'te bulunan Rodin Müzesi`nde sergilenen Düşünen Adam heykeli, bronz ve mermer karışımından üretilmiş olup, sıklıkla felsefi düşünceyi anlatan bir simge olarak kullanılmaktadır.
Küçük boyutta ilk alçı dökümü 1880 yılında yapıldı. Büyük boyuttaki ilk haline bronz döküm olarak 1902 yılında başlayan Rodin, bunu 1904 yılında tamamladı. Son halini alması 1906'yı bulan Düşünen Adam, 1922 yılında o dönemde otel olan Rodin Müzesi'ne taşındı.
Bu heykelleri nasıl yapıyorsun diye soranlara ;
“Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor , diyor.
Rodin bir çok sanatçı gibi insan üstü bir insan. Rodin denince aklıma gelen diğer isim Camille Claudel.. O da hırslı, yetenekli, sıradışı bir sanatçı. Küçük yaşta çamurla buluşup büyüdüğünde Rodin'in atölyesinde yeteneğini pekiştiren Camille. Asi ve aklına geleni yapan, yontan bir sanatçı. Sakuntula adlı eserinde bir erkeğin heykelini bir kadının önünde diz çökmüş şekilde yontacak kadar cesur.
İkisini bir kitapta birleştiren Anne Delbee'nin "Bir Kadın" adlı biyografik romanını unutmamak lazım.
Kİtabı gibi o güzel filmide unutmamak lazım. Claudel’in yaşamını anlatan 1988 yapımı film, 2 Oscar dışında 1989’da (en iyi film ve en iyi kadın oyuncu ödülleri de dâhil olmak üzere) beş tane César Ödülü ve aynı yıl Berlin Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü de aldı. Bruno Nuytten tarafından yönetilen ve başrollerini Isabelle Adjani ile Gérard Depardieu’nün oynadığı film, Camille Claudel’in göze çarpmayan yaşamını sinema diliyle gün ışığına çıkardı. Filme konu olan romanı Camille’in erkek kardeşinin ikinci kuşak torunu Reine-Marie Paris kaleme almış.
Google Rodin'i logo yapınca neler aklıma geldi işte. Devamı var.. Geçen hafta Hayalkahvem den aldığım kitaplardan Ahmet Cemal'in Giderayak adlı deneme kitabını okuyorum şu sıralar. İçinde uzun süre önce okuduğum Ayn Rand ' ın Hayatın Kaynağı kitabından bahsettğini gördüm. Bu kitapta , sıradışı ve gerçek anlamda yaratıcı bir mimarın, Howard Roark' un sürünün dışında var olma savaşını anlatıyor. Roman , Roark' un ' modernist' diye nitelendirilen mimarlık anlayışı nedeniyle , Stanford Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi nden atılmasıyla başlar. Oysa Howard Roark , hiçbir izm 'in insanı değildir. Bu durum romanın başında Roark'un kovuluşundan sonra odasında kendi çizimlerine baktığı sırada şu satırlarda yansımıştır :
'' Bir tek ayrıntı bile herhangi bir üslubun emri değildi. Binalar klasik olmadığı gibi , Gotik te değildi. Rönesanas da değildi. Howard Roark 'tu onlar sadece...''
Howard Roark şöyle der başka bir yerde :
'' İfade.. ama neyin ifadesi ? Her biçimin kendi ayrı anlamı vardır. Her insan kendi anlamaını , biçimini ve amacını yaratır. Başkalarının neler yaptığı neden bu kadar önemli oluyor? Sırf kendinizin değil diye neden kutsal sayılıyor? Neden sizin dışınızdaki herkes haklı oluyor dabir tek siz olamaıyorsunuz? Neden başkalarının sayısı , gerçeğin yerini alabiliyor ? Gerçek neden yalnızca aritmetik meselesi oluyor? Neden herşey eğilip bükülüp mantık dışına çıkarılarak başka şeylere uydurulmaya çalışılyor.. En iyi demek , bir standartlar meselesi demek. Ben kendi standartlarımı koyarım. Bana hiçbirşey miras kalmış değil. Belki bir geleneğin başlangıç noktasında duruyor olabilirim. ''
Bugün sanat dünyasında gerçek iki kişiye değdim biraz. Buradan bir kitap kahramanıyla bağlantı kurdum. Amacım yoktu, yalnızca bugünlerde bana rastlayıp kafamı biraz kurcalayanları paylaşmaktı niyetim..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cuma Gelmiş!
Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...
-
Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...
-
Hangimiz karışık duygular içinde şu hayatı sürdürmüyoruz ki? Gün içinde bile inişli çıkışlı ruh halleri, temelde ki m...
-
Güzel kasabamızdan merhaba! Geçen gün kasabamıza ait bu fotoğrafı görünce kaydettim sizlerle paylaş...
Camile Claudel en sevdiğim kitaplardan biridir, filmini de bir kaç kez izledim, muhteşemdir:)Aşk ve rekabet dolu, sonu trajik hayatlar...
YanıtlaSilayn rand ın kitabını da öneririm. ben de ilk kez
Silsinan çetin den duymuştum bu kitabı. her sanatseverin okuması
lazım diyordu..
Buketcim Ayn Rand'ın hangi kitabı? :)
Silbu tür yazılar aklındaki parça parça duranları bir araya topluyor güzel bir platform oluşturuyor.. ben çocukken ve daha büyük yaşlarımda ders çalışırken böyle bir yöntem uygulrdım.. zavallı annemi o uygun değilse.. ayımı ya da bir yastığı oturtup onlara öğrendiklerimi anlatırdım ki.. bilgi bütünleşsin..=)..
YanıtlaSilyazılarda da bunu seviyorum..
çok güzel bir derleme olmuş..
camille claudel içimi eriten bir kadın.. hep rodin'in onun zayıflığından faydalandığını düşünürüm.. roarke da ne kadar güzel dile getirmiş.. sanatta ya da yaşamda farklı olmanın ve buna karşı çıkılmasının getirdiği dip dalgalarını ..
çok keyifle okudum yazıyı..
sevgilerimle..
beğendiğine sevindim :)
Silrodin ve camille için düşündüklerine katılıyorum. zavallı kadın
onun yüzünden needeyse çıldırmış..
kitabı çok severek okumuştum. filmi çok net hatırlayamadım... Camille, utrillo'nunda annesiydi sanırım, annem söylemişti..
YanıtlaSilRodin’in heykellerini D’Orsay’de büyük hayranlıkla incelemiştik. Detayların muhteşemliği karşısında insan kala kalıyor. Camille C.’i ilk kez duyuyorum ve okunacaklar listeme eklendi bile :)
YanıtlaSil