Şöyle kafeye gidip blog yazılarını oradan yazan, kahvesini yudumlayan, gelen geçeni gözlemleyen blogger arkadaşlara çok özeniyordum. Ben de bir okul çıkışı bunu yapmaya karar verdim ve girdim bir kahveciye. İnsanlar sıra sıra kahvelerini alırken ben açtım sayfamı başladım bunları yazmaya. Durun etrafı çekeyim ve sizinle paylaşayım.
İnsanlar nelere özeniyor değil mi 😄
Şu sıralar keyfim hiç yok aslında. Sıkıntı ve depresyon yavaş yavaş beni ele geçiriyor gibi geliyor. Nedeni verdiğim kararları sorgulamam. Rahatımı, düzenimi bozup buralara geldim, şehir olarak da doğadan kopuk olması yaşadığım yerin canımı çok sıkıyor. İnsanların özensiz olması, yaşam kurallarını hiçe sayması iyice canımı sıkıyor. Okulum köyde Allahtan. Oraya gittiğimde büyük bir nefes alıyorum ama okulda da can sıkıcı olaylar yaşanıyor. Böyle olaylar üst üste gelince bitmeyen baş ağrılarım ve yükselen tansiyonum olmaya başladı.
Hadi olmadı biz toplanıp gidiyoruz da olmuyor bakalım nereye kadar böyle gidecek
Kendimi rahatlatma çalışmaları yapıyorum devamlı. Olumlu düşünmeye, hayal kurmaya çalışıyorum. Şurada ne kaldı sanki bak eylül, ekimde geçti tatile de az kaldı diyorum. Umut etme çok önemliymiş meğer. Hayal kurmak bile insanı ne çok gevşetiyormuş. Şöyle uzun bir tatile ihtiyacım var . Ama insanın sağlığı yerinde değilse ne hayal oluyor ne umut. Hep denir ya her işin başı sağlık, boşa söylenmemiş bu söz. Allah umutsuz hastalık vermesin, her şey geçer diye kendimi olumluyorum sürekli.
Ama ilk önce ağrımayan bir başa ihtiyacım var. Öyle böyle bir ağrı değil, beyin baskısı her saat. O zaman da insanın morali hiç düzelmiyor.
Cumartesi günü sabah ölçtüğüm tansiyonu biraz inmiş görünce hemen yollara çıkalım dedik. Hem açık hava hem de doğa iyi gelir çünkü.
Tekirdağ'ın Saray ilçesi bize çok yakın. Buraya da 5 km uzaklıkta bir kanyon olduğunu öğrenmiştim. Açtık yol haritasını ve çıktık yola.
Hava 18-19 derece, bir gün önce de yağmur yağmıştı ama o gün oldukça durgundu gökyüzü.
Kanyona giriş ücretsiz, anayoldan 2 km gibi içeride.
Bizi muhteşem bir doğa harikası karşıladı. Upuzun büyük bir taş kütlesini görünce gözlerimize inanamadık. Tam karşısına masamızı ve sandalyelerimizi koyduk. Getirdiğimiz yiyecekleri de çıkararak kahvaltımızı bu harika yerde yaptık.
Bu hafta okuduğum kitabı da götürdüm yanımda. Çayımı içerken sakince kitap okumak gibisi yok. Tolstoy'un fakirlik, zenginlik, malın paranın adaletsiz dağılımı konusunda baya bir kafa yoruyor hatta kendi mülkiyetini de büyük bir sorun olarak görüyor. Dünyanın bu haksız düzende ki kendi yerine bakıyor. Onun gibi düşünsek inanın etrafta aç, fakir kimse kalmaz. Öyle ince ruhlu bir adammış ki bu Tolstoy, kitabın her sayfasında inanamıyorsunuz bu duyarlı insana.
Kanara Kanyonu Galata Deresi yanında bulunuyor. Bu kanyon antik çağlarda taş ocağı olarak kullanılmış. Kanyonda bulunan Güngörmez mağaraları 40 metre uzunluğundaymış.
2019 yılında doğal sit alanı altında koruma altına alınmış.
Zaman zaman mandalar yanımıza kadar geldi.
Sonrasında yakında bulunan Bahçeköy köyüne gittik. Köy içinde gezdik, 1905 yılından kalma camisini ziyaret ettik. Bahçeli evlerin arasında ki patikalarda yürüdük.
Yine bu bahçeli tek katlı evlere bakıp hayal kurduk, kendi kulübemizi çok özlediğimizi anladık.
Buradan çıkıp eve dönerken bir mesire yeri daha keşfettik. Laladere Piknik alanı. Buraya da bayıldık. Sadece yürüyüş yapıp biraz etrafı keşfettik. Bir daha ki sefere hazırlıklı gelip piknik yapmaya karar verdik.
Bu hafta bir film bir belgesel izledim. Belgeseli Ceren'de görüp onun yazdıklarını okumadan izledim. Sonrasında yazısını okudum. Aynı şeyleri düşünmüş olduğumu gördüm yazıyı okuyunca. Ben komşu kadını da haklı buldum tüm film boyunca. Yanlış anlaşılmasın cinayetin haklı tarafı yok tabi ki ama bir mahallede oturan insanların da çocuklarına sahip çıkması gerekiyor. Şimdi bizim mahallede de var gece yarılarına kadar çığlık çığlığa oynayan çocuklar. Suç bunlarda değil tabi ki onları kontrolsüzce salan ailelerde.
Etrafta oturan insanlar sonuçta huzurla oturmak ister. Bizde çocuk büyüttük, mahallede oyun oynattık ama hep gözetim altındaydı kızım. Bir de 4-5 tane çocuğu olup zaten onlardan kurtulmak için sokağa salan ilgisiz ebeveynler var. Tüm mahalle de her türlü yaramazlık yapıyorlar.
Diğer film bir suç filmiydi. Baş rollerde müthiş perfonmasıyla Bob Hoskins vardı. Müzikleri hele 80leri yaşattı bana tekrardan, gözlerim bile doldu diyebilirim çünkü çocukluğumuzun film müziklerini yaşattı resmen. Çok fazla bir şey beklemeyin ama işte 80ler ya seviyorum ya ben bu dönemi 💗
Çarşamba günü Cumhuriyet Bayramını kutladık tüm yurtta. Okulumuzda köyümüzde de büyük bir coşkuyla kutlandı bayram. Hatta acaba yağmur yağacak mı ne yapacağız diye düşünürken çok güzel bir hava oldu o gün. Gösterilerimiz, konuşmalar, şiirler derken bayramı da bitirdik.
Perşembe günü kızım eve geldi çok mutluyuz yani. Onunda haftaya ilk sınavları başlayacak, moral olsun diye 3-4 gün evde kalacak. Perşembe akşamına dahiliyede anlık yer bulunca çok sevindim ve hemen kayıt oluşturdum.
Bugün cuma ve sabah hastane koridorlarında beklemeye başladım. Sıra gelince genç bir kadın doktor oldukça ilgili bir şekilde muayene etti. Tahliller, ekg, tansiyon ölçümü ve on günlük tansiyon takibine karar verildi. Yani baş ağrısı ve yükselen tansiyonla bir on gün daha yaşamaya devam.
Nar suyu iyi geliyormuş ben de bu on gün boyunca bu küre başlayacağım. Nasılsa ilaç kullanmıyorum. Ama ilaçsız bunu atlatabilir miyim bilmiyorum. Kullanmak da istemiyorum ama zaman gösterecek bunu. Devamlı tuzsuz beslen dedi doktor. Ona da uyabileceğim mi bilmiyorum. Canan Karatay bu teze karşı çıkıyor ama neye inanacağız bilmiyorum. Limonlu su içiyorum bir de devamlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder