Geçen cumadan başlayalım. On gündür süren boya işleri bitip evi mahveden boyacılar gittikten sonra temizlik işlerine başladık. Laminantlara dökülen boyaları tinerle silmişler ve her tarafa bulaştırmışlar. Aslında yere bir naylon serip yapmaları gerekirdi ama yapmamışlar. Tüm evin yerleri bulanık bir görüntüye sahip oldu. Bunu temizlemek için günlerce yerleri cifledik ama tam çıkmadı. Duvarlar, kapılar tertemiz oldu ama tüm ev yerinden oynadı. Odaları değiştirdik, eşyalarıı taşıdık, yıkadık pakladık ve yorgunluktan öldük. Bu kadar çok yorulunca da aşırı sinirli ve mutsuz oluyorum. Çevremdekilere patlıyorum. Kızım sınav sonrası bir haftalık tatili de gelmişti ne yazık ki bu ortama denk geldi ve gideceği son gün gerginlik yaşayıp onu uğurladım. Yani pazar günü okuluna gitti, aramızda bir tartışma olup öyle gönderince de çok moralim bozuldu, gidince de vicdan azabı çektim. Tüm gece ağladım durdum.
Cumartesi günü anneler gününü çok güzel kutlamıştık halbuki. Annem ve babamı bize davet etmiş, çiçekler almış, yaban mersinli kek eşliğinde çay saati düzenlemiştik. Hayat işte bir gün mutlu bir gün üzüntülü.
Okulda kabak boyama işlerine başladım yavaştan. Yıllardır duran su kabaklarını renklendirince çok güzel oldular. Vernikte sürünce tam olacak ve bahçemi renklendirecekler. Bahçelerin en güzel zamanı şu sıralar..
Sokağımızda ki ev önleri de şenlendi. Çiçekler açtı, sarmaşıklar sardı duvarları, hele o koku!
Mesela şu fırça çiçeği diyorlar galiba, yan komşu bahçesinde coşmuş da coşmuş..
Benim yaseminlerim de zaten muhteşem! Bahçe kapım bomboştu yıllar önce ektiğimde. Şimdi kapıdan zor geçiyoruz. Biraz sabır biraz emekle ne güzel oldu, ben bile inanamıyorum.
Bu hafta güzel kitaplar okudum. Özellikle Cihan Aktaş'ın dilini, anlatımını çok sevdim ve artık bulduğum tüm kitaplarını okumaya kararlıyım. Ali Ural daha önce okuduğum bir yazar zaten, kütüphanede okumadığım kitabını bulunca aldım.
İlk kez okuduğum Behçet Çelik. Öyküleri su gibi akıp gidiyor, anlatımı duru. Ama Cihan Aktaş ilk sırada bence.
'' Her yerde ölümü görüyorsun; ölümü düşünmekten kaçındığın için koşuyorsun kütüphanelere, ölümlü bir dünyada ölüme dönüşen hiçbir şey el sürmeye değer gibi görünmüyor sana ve ölümsüzmüş gibi görünen ne çok şeyde de ölümün gölgesini hissediyorsun.''
'' Yaşamak soru gerektirmezdi. Dolu dolu yaşamak, diye düşündü, boş bomboş bir zihnin hafifliğini kabullenmek mi? ''
Arkadaşlarla buluşmadan olmaz :)
The Taste of Things izledim bu hafta içi. Binoche ne yaşlanmış, üzülüyorum böyle gördükçe. Ama oyunculuğuna diyecek yok tabi ki. Filmin bir yerinde ''Evlilik başta açılışı tatlıyla yapmaktır'' gibisinden bir şeyler dedi ne doğru değil mi:)
Film yemek yapma süreci, gurmelik, yiyecekler baz alınarak uzun sürmüş bir ilişki çevresinde şekilleniyor. Temposu yavaştan.. Ama sonda ki şu diyalog için bile seyredilir:
''- Hayatımızın sonbaharındayız diyorsunuz.
-Evet.
-Kendi adınıza konuşunuz. Ben hayatımın yazını yaşıyorum. Bir gün göçüp gittiğimde de hala yaz olacak. Yazı çok seviyorum. Siz sevmez misiniz?
- Ben tüm mevsimleri severim.İlk düşen serin yağmur damlası, kar taneleri. Bacalardan süzülen ilk ateşler, ilk tomurcuklar. Yaşanan tüm bu ilkler her sene tekrar tekrar gelip beni mutlu ediyorlar.
- Ama yaz güneşi..Yanma hissini seviyorum, vücudumdaki böylesine yanma hissini. Her gün altından kalkabileceğim közler gibi.
-Anlıyorum. Yirmi yıldan fazladır aynı çatı altında beraber yaşıyoruz. Benimle beraberken sebat ve bağlılığınızı nasıl koruyabildiniz?
- Aziz Augustinus demiş ki ' Mutluluk zaten elimizde olanı devam ettirme arzumuzdur.''
This Is Not a Burial Its a Resurrection filmini seyrettim. Afrika'da geçen film kocasını, oğlunu kaybetmiş 80 yaşlarında ki bir kadının ağıtı. O yas süreci yaşlılığın getirdiği umutsuzlukla birleşmiş yaşadığı coğrafyada yine de varolmaya çalışırken aslında bize kayıpların ağırlığını dünyanın her yerinde benzer olduğunu anlatıyor. Yönetmeni Mosese filmlerinde fazla diyaloga yer vermiyor ve ölüm, maneviyat, çocukluk anılarına daha çok yer veriyormuş. Bu filmi de bir çok ödül almış.
Bir de Karadeniz dağlarının o eşsiz manzarasıyla bir adamın hayatından kesit Vargit Zamanı'na denk gelerek izledim. Bu sefer 80 yaşlarında ki insanın hikayesi dünyanın başka bir ülkesi; Türkiye'deydi. Dünyanın neresinde olursanız olun acılar, üzüntüler, çekilen sıkıntılar benzer. Seyrettiğim her hikayede kendimi besleyen bir şeyler buluyorum.
Her belgeselde de ağlanır mı? Yaş aldıkça bu kadar duyarlı, hüzünlü olmak normal mi? Torn belgeselini açtığımda eşsiz dağ manzaraları göreceğimi biliyordum. Bir de buna eşlik eden bir adamın, kadının ve çocuklarının hikayesi ile işte bu dünya böyle, insana neler gösteriyor, nler yaşatıyor bilemezsin diyorsun.
Hafta içi bahçeme bir kaç fide ektim ama şunu söyleyeyim bu bağ bahçe işleri çok zor. Köylerimizde çiftçilik yapan, bir çok ürün yetiştiren insanların emeğine ne kadar saygı göstersek azdır.
Okula gidip geldiğim yolda ki büyük çınar ağaçların kesildiğinden bahsetmiştim. Sadece şu 3 büyük ağaç kalmıştı. Bir de kaldırım boyunca bodur ağaçlar ekmişti belediye. Şu arabaların sağ tarafında hep minik ağaçlar vardı. Ama insanlar kafalarına göre bu ağaçları kesmişler. İlk önce birer ikişer gittiler, şu an hiç ağaç kalmamış, dipten kesmişler. Nedeni malum arabalarını rahat kaldırıma parketmek için. Bilmiyorum artık ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi. Bunlara şahit olduğumda büyük bir üzüntü kaplıyor hayatımı, umudum yokoluyor. Bunca yıldır öğretmenim ama böyle inssanları ben de yetiştirdim diye suçluyorum kendimi...
Yazımı diyanetin sayfasından aldığım bugün ki hutbede ki dua ile bitirmek istiyorum; “Rabbim, bana ve anne
babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı
olacağın salih amel işlememi bana nasip et.
Neslimi de salih kimseler eyle. Şüphesiz ben sana
döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim
olanlardanım.” Ahkaf 46/15
çiçekler ne güzeel :) hayat işte devam ediyor, ev işleri geçmiş olsun :) torn a bakayıms :)
YanıtlaSilTüm filmler güzeldi, belgeseller de.. Tavsiye ederim..
SilZaman zaman biz de kapışıyoruz Nehir'le, istemediğimiz sözler geçiyor aramızda ama nihayetinde ana/kızız biz ve hepsi geçiyor. Bazen o benim gönlümü alıyor, bazen de ben onun. Mühim olan sürdürmemek, uzatmamak sanırım. Üzme sen de kendini..
YanıtlaSilŞu yaseminli, kitaplı, sandalyeli, üzerindeki tatlı örgü battaniyeli fotoğrafa hayran kaldım. Yaseminlere maşallah ya da toptan fotoğrafa maşallah. Böyleli bi ortamda ne fiziki yorgunluk kalır ne de gönül yorgunluğu..
Sevgiler..
Kızı olanlar bilir :) Çok şükür kızım bana çekmemiş, hiç kin tutmaz, uzatmaz, daha sağduyuludur. Ben kendimi hiç iyi bulmam bu konularda. Küstüm mü
Silgünlerce konuşmam. Çok fevri davranırım, ayy saysam dolu eksi yönüm var ama neyse uzatmayayım. Kızımla Allahtan kısa sürüyor bu anlaşmazlıklar.
Kitaplar ve yazarlar ilk kez duydum bende kütüphane sayfasından baktım olan kitapları alacağım kısmetse.
YanıtlaSilAnneler gününde bizde annemle takıştık tesadüf olmuş.
Güzel hafta sonları dilerim.
Sen de harika kitap okuyorsun, sen de benim gibi kütüphaneden
Silkitap almayı, okumayı seviyorsun. Yeni yazarlar keşfetmek güzeldir,
hele bunlar çok iyi yazıyorlar. Tavsiye ederim..
Sen yaşlandığını mı düşünüyorsun. Hangi yaşlı senin kadar aktif, zevk sahibi ve keyifli olabilir ki. Şu cuma yazıların yeter, okurken çok keyif alıyorum sonra bunların hepsini ben de yapabilsem diyorum:)
YanıtlaSilYaa öyle deme Buraneros yaş 50 yolun yarısı :)
SilGerçekten iki senedir geçti bahar dönemi diye hissediyorum, içimi hüzün kaplıyor. Tamam her mevsim güzeldir diyeceksin ama yok gençlik başka güzelmiş. Bunca yaptığım şey bir tür direnme. Bir de yapı meselesi galiba, aktif olmayı,
güzel şeylerle uğraşmayı seviyorum.
İçinde yaşarken ev boyama ve yenilenme işleri zor oluyor. Geçmiş olsun. Temiz temiz, keyifle oturun. Su kabaklarına ve çiçekli fotoğraflara bayıldım. Bizim de restoranın arka bahçesinde nefis bir yasemin var. Açılmasına yakın saksıdan geçirip ekmiştik. Yerini çok sevdi. Yazın coşması ayrı kokusu ayrı harika. Alerjisi olanlara biraz dokunabiliyor ama..
YanıtlaSilJuliette Binoche'u seviyorsanız şimdiki Cannes Film Festivali'nde ömür boyu onur ödülü alan Meryl Streep'e yaptığı konuşmayı dinlediniz mi? Pek hoş, duygu yüklü, etkileyici.
Bu arada yaşıtız, ama ben bu sene 40lara yeniden girmiş gibi hissediyorum. İçimde öyle bir yenilenme duygusu. Siz de elinizden geleni yapıyorsunuz okuduklarınız, izledikleriniz, yazdıklarınız, üretip hayata kattıklarınızla belli ki..Sevgiler..
Ne güzel böyle hissetmek. Bilmiyorum özellikle bu sene kendimi çok yorgun, yıpranmış ve ümitsiz hissediyorum umarım geçici bir depresyondur. Hayat şartları da çok olumsuz etkiliyor beni. Bunca yılın bir anda geçip gitmesi sanki bu sene dank etti kafama belki bunun etkisi de vardır.
SilAşk olsun! Cihan Aktaş'ı anarken aklınıza ben nasıl gelmedim :) Yıllardır Cihan da Cihan diyorum; blogumda kaç yazı var onunla ilgili ve ilk kez bir blogda onun adına denk gelince nasıl heyecanlandım :) Ah Dağınık Dünya, Fıstık Ağacındaki Ev, Halama Benzediğim İçin... Benim sandığım hazineyi siz de bulmuşsunuz, tebrikler :)
YanıtlaSilAyy gerçekten !!
SilTekrar bakmak istiyorum o yazılara. Ben sinema yazıları olan kitabını almıştım ilk kendime.. Sonra kütüphanede denk geldikçe okumaya başladım. Kalemi, anlatımı, hikayeleri nasıl yalın ve etkili. Gerçekten bir hazine..
Cihan Aktaş beni çok etkilemiştir, okumadıysanız Acı Çekmiş Yüzünde adlı kitabı aklınızda olsun, okuyalı yıllar oldu, hâlâ o öykülerdeki kadınlar aklımda. Behçet Çelik romanlarını daha çok seviyorum, Dünyanın Uğultusu ve Soluk Bir An bence muhteşemdir.
YanıtlaSilYazılarınıza, fotoğraflarınıza bayılıyorum, söylemeden duramadım yine. Sevgiler :)
Çok teşekkür ederim beğeni için. Güzel olan şeyleri seven bir avuç insanınz şurada. Behçet Çelik yeni başladığım yazar, o kitaplarını da buldukça okumak istiyorum..
Sil