'' Evler vardır, kaçıp canını kurtarmak istersin..
Evler vardır; yalnız, soğuk, buz gibi..
Evler vardır; her gece bir çift cesedin üstüne, bir mezar taşı gibikapanır kapısı..
Evler vardır; sofrası kurulmayan yarım ısıtılmış bayat pilavdan ayaküstü bir kaç kaşıkla hemen kahveye koşulan..
Evler vardır; penceresinin kırık camına yastık tıkılmış..
Evler vardır; sobası tüten ve bir türlü yanmayan ve saati durmuş...
Pazartesi okul çıkışı kütüphaneye giderek bu hafta boyunca okuyacağım iki kitap seçtim kendime. Aslında bu hafta kendime dört yeni kitap satın aldım. Aradığım bazı kitapları kütüphaneden bulamıyorum çünkü. Kitapları çantama koyarak - bir sene oldu vefat edeli- kayınvalidemlerin evine gittik bir şeyler almak için. Hem biraz da havalandırırız dedik. Çok gitmiyoruz, her eve girişimizde onları odada oturuyor bulacağımızı düşünüyorum istemeden. Eşyalar bıraktıkları gibi. Hala capcanlı, hayat dolu duruyorlar. Saat durmuş sadece. Okudukları Kuran ve Yasin kitapları büyük masada. Tespihleri kapı koluna takarlardı, hala orada. Açıp içinden kahve fincanlarını aldıkları büfe aynı duruyor. Hele ikisinin devamlı oturdukları koltuklara bakınca yine gözlerim doluyor. Alışmak mümkün değil...
Eşim evin boğucu havası temizlensin diye pencereleri açarken ben de kütüphaneden aldığım kitabı okumaya başladım. Hemen bu üzüntülü ruhumu yatıştırmak istiyordum. Daha ilk sayfada yukarıda alıntıladığım yeri okuyunca üzüntüm katlandı. Hayatımızda ki anlar nasıl diziliyor böyle, çok ilginç..
Ceviz Ağacı Solmaz Kamuran tarafındann yazılmış bir roman. Olaylar Edirne, İstanbul, Paris ekseninde geçiyor. Paris'ten Edirne'ye gelen Garo köklerinin peşine düşüyor. Bir zamanlar annesinin oturduğu eve gelip anıları yakalamaya çalışıyor. Bu evde üç farklı etnik köken oturmuş, onların hikayelerini öğreniyoruz.
Mevsimi geçmeden yaseminlerimi şöyle bir sergileyim. Kapıdan geçmek zorlaştı ama ben bunu çok seviyorum. Yaseminler böyle çok güzel ama o kadar çok dökülüyor ki. Aynı ev gibi bahçeyi de iki üç günde bir süpürüyorum. Ama gelen giden, sokaktan geçen herkes fotoğraf çektiriyor.
Tahrir Vazifeleri'nden not aldığım güzel söz var, hep paylaşırım;
“Haksızlık karşısında susmam ne kadar kötüyse; güzellik karşısında duyarsız kalmam da o kadar kötü olur.”
Haftasonu hadi çıkalım sahilde kahvaltı yapalım dedik. Kahvaltılıkları, termosu, simitleri alıp bisiklete atlayıp sahile indik. O gün hava kapalı ve biraz serindi ama o deniz havası öyle iyi geldi ki. Hem bisiklet sürmek, açık havada olmak, sabah ıssızlığı ve deniz havası dünyanın en güzel şeyi olsa gerek..
Akşam üzeri bizim mahalle..
''Savaşlar hepimizin oturma odalarında sükûnet içinde seyredilip dinlenen görüntü ve seslere çoktan dönüşmüş durumda.’ Başkalarının Acılarına Bakmak’ta böyle diyor Susan Sontag. Biz bu güzellikleri yaşarken, paylaşırken Gazze'de aylarca yaşanan vahşet, soykırım kafamın hep bir köşesinde. Yüreğim de bir sıkıntı..Nasıl bu halde bu insanlık, bu yüzyılda bu acımasızlık..
“Amcama hak vermeye başlıyorum,” dedi Arkady, “sen Ruslar hakkında kesin olarak kötü düşünüyorsun.”
“Ne önemli bir şey! Rus insanının bir tek şeyi iyidir, kendisi hakkında kötü düşünür. Önemli olan, iki kere ikinin dört etmesi, geri kalan her şey saçma.”
“Senin anladığın anlamda doğa da saçma. Doğa bir mabet değil, bir atölyedir, insan da orada çalışan bir işçi.” Tam bu anda bir viyolonselin ağır sesleri evden ta onlara kadar geldi. Birisi Schubert’in “Bekleyiş”ini acemice de olsa şevkle çalıyordu ve tatlı bir melodi sanki bal dökülüyormuş gibi yavaş yavaş havaya yayılıyordu.
“Ne bu?” dedi Bazarov hayretle.
“Babam.”
“Baban viyolonsel mi çalıyor?”
“Evet.”
“Kaç yaşında baban?”
“Kırk dört.” Bazarov birden bir kahkaha attı.
“Bağışla! Kırk dört yaşında bir adam, pater familias, bilmem ne kazasında viyolonsel çalıyor!” Bazarov kahkahalarla gülmeye devam ediyordu; ancak üstadına karşı ne kadar büyük saygı duyarsa duysun Arkady’nin yüzünde bir tebessüm bile yoktu.
(Babalar ve Oğullar, s. 63-64)
Ben bu yazıyı bugün Fatma Barbarosoğlu'un şurada ki yazısında okudum. Yazı başından sona çok iyi, okumanızı tavsiye ederim.
Herkese mutlu haftasonları !!
Güzel fotoğraflarınızı gördükçe size mi komşu olsam annenize mi, karar veremiyorum :)
YanıtlaSilKeşke burada ki tüm blog dostlarımla yakın olsaydık, ne güzel olurdu değil mi?
SilArtık bahçelerde, bağlarda uzuun sohbetler, buluşmalar
olur, yazacak daha çok şey olurdu .)
Film hediyesinin işe yaramasına sevindim. Gözüne kestirdiğin film olursa haber verirsen göndereyim Buketciğim. :)
YanıtlaSilAbdulrazak Gurnah'tan okuduğum iki romandan, edebiyat lezzeti almıştım, sevmiştim. Bence Nobel'i hak etmiş bir yazar. :)
Çok teşekkür ederim :)
SilMubide yayınlanan bazı filmler hemen internete düşmüyor, ben de çok
merak ediyorum. Olursa ilk sana geliyorum :)
İnsan hayatı bazen Eylülü yaşıyor, illaki yaprak döküyor. Bizde bu hafta şoförlüğümüzü yapan Hacı ağbinin eşini aniden kaybettik. Tüm ölmüşlerin mekanları cennet olsun.
YanıtlaSilCeviz ağacı kitabı ilgimi çektşi, tabii diğer kitapta notumu aldım bakacağım.
Yaseminler muhteşem olmuş, maşallah
Gün batımları çok güzel çekilmiş...
Filmlere göz atacağım bir ara.
Kiraz toplayan minik elleri öperim.
Sevgiler, güzel haftalar....
Teşekkür ederim Yüreğin İklimi :)
Sil