''Burada her şey, herkes birbirine gülümsüyor. Hiçbir ihtiyar, hiçbir çirkin, hiçbir düşünceli insan resmi yok. Sanki bu fotoğrafhaneye sevinçsiz hiçbir insan ayak atmamış. Yahut fotoğrafçı, bir muvaffakiyet sırrı olarak, makinesinin karşısında candan gülümseyemeyecek müşterisinin fotoğrafını çekmemiş. ''
Ziya Osman Saba'nın bu hikayesini bilir misiniz ? Hikayede ki adam İstanbul Beyoğlu'nda yürümektedir. Bir taraftan koşturan insanlara bakar, gözlemler. Etrafta ki herşey insanların mutluluğu içindir. Vitrinlerde satılan giysiler, yiyecekler, eşyalar insanları mutluluğa çağıran araçtır ona göre. Bir koşturmaca sürmektedir, gülen , eğlenen insanlar vardır etrafta. Yazar bunları gördükçe daha da yalnızlaşır. Diğer insanların mutluluğu onu mutsuzlaştırır.
'' İki yanımda bu insanları, giydirmeye, doyurmaya, eğlendirmeye, bir kat daha mesut etmeye mahsus dükkanlar, mağazalar, salonlar var. Onların camekanları önünde durmaktan, hayale dalmaktan kendimi alamıyorum. Şu oda takımı ne güzel! İnsan yemekten sonra şu geniş koltukta kimbilir ne kadar rahat eder! Şu abajur, elindeki örgüsüne dalmış karısının yüzüne kimbilir ne tatlı bir pembelik verir. O zaman koca, gazetesini bırakarak karısının seyrine dalar... ''
Böyle düşünceler içinde yürürken cadde de ki bir fotoğrafçıya gelir. Vitrininde ki fotoğraflara bakar. Herkes ne kadar mutlu görünüyordur. Çocukları ile beraber olan karı koca, bir birine sarılmış nişanlı çift, yeni evliler, mezuniyetini ölümsüzleştiren bir grup...Az sonra etekleri uçuşarak çıkan yeni bir gelin fotoğrafını çektirmiştir, kıza bakar yazar. Kendisi de bir tane çektirmelidir. O da diğerleri gibi mutluluğunu ispatlamalıdır. Bu dileğini söyler fotoğrafçıya. Fotoğrafçı onu içeri alır. Gülümsemesini söyler ama yazarın kafasından bin tane şey geçer. Zoraki olsa da gülümseyemez. Ne yaparsa yapsın istediği pozu yakalayamaz fotoğrafçı. Şöyle der yazar :
'' Dışarıdan gelen şu hayat gürültüsüne dalarak, şu odaya sinmiş beyaz gelin kokusunu teneffüs ederek, şu karşı binanın saçaklarında gagalarıyla öpüşen güvercinleri gözümün önüne getirerek, o delikanlı mezunlardan biriymiş gibi, genç subay gibi, bir gün şahadet mertebesine erişebileceğimi düşünerek, elimde sevgilimin eli varmış gibi, ortalarında çocuklarıyla fotoğraf çektirmiş olan evlilerin o rahat tebessümüyle... Fakat şimdi niçin böyle uğraşıp duruyorum? Niçin kendi kendimi aldatmaya çalışıyorum? Benim asıl mesut zamanlarım ne oldu? Niçin asıl o zamanlar resim üzerine resim çıkartmadım? Niçin her hafta fotoğrafçıya uğramadık? Neden bugün buraya tek başıma geldim? ''
Herkesin her gün yaptığı bu basit eylemi yapamaz yazar. Onun dünyasında başkalarının mutsuzluğunu sürekli hissetmekten , gülümsemenin yeri yoktur. Fotoğrafçı hikayenin sonunda çekemeyeceğini söyler yazarın fotoğrafını.
Bu hikayeyi Ziya Osman Saba'nın aynı adlı kitabından okuyunca düşünmeden edemedim. Günümüz teknolojisiyle her an heryerde yüzümüze gülümseyi oturtarak anımızı sabitleme ve herkese ilan etme hastalığını. Herkes aynı durumda, hep mutlu anlarımızı yakalamak ya da öyle sandığımız zamanların anısını yüzümüze gülümsemeyi de oturtarak istiflemek istiyoruz. Belki hayatın monotonluğuna,hızlı gidişine karşı bir silah bu. Çektiğimiz bu kareyi de cümle aleme ilan etme derdindeyiz. Hepimiz biliyoruz aslında, paylaşılanlar kurgulanan mutluluklar. Rollerin iyi oynanışı. Acaba hikayede ki adam gibi hayata karşı dürüst olup olduğu gibi kaçımız bakabiliriz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cuma Gelmiş!
Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...
-
Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...
-
Hangimiz karışık duygular içinde şu hayatı sürdürmüyoruz ki? Gün içinde bile inişli çıkışlı ruh halleri, temelde ki m...
-
Güzel kasabamızdan merhaba! Geçen gün kasabamıza ait bu fotoğrafı görünce kaydettim sizlerle paylaş...
kimse mutsuz anını hatırlamak istemez o yüzden sanırım en mutlu anlarımızı çekiyor, sonrasında bakıp tekrar mutlu oluyoruz. benim bakış açımla böyle...
YanıtlaSilsevgiler:))
İyi ki de yazmışsın, bu blogta boş bir blog değil. Uğrarım gene. :)
YanıtlaSilZamanlar geçtikçe neden
YanıtlaSilMutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda
Acaba
Keder mi, acı mı, hüzün mü dünyanın rengi
Mahzunluk mu yoksa yaşam
Edip Cansever
Yazınızda zaman karşılaştırması yapmışsınız. Hatırlıyorum da yıllar önce yılda bir kez fotoğrafçıya gidip aile fotoğrafı çektirirdik. İyi çıkmak için günlerce hazırlık yapılırdı.
YanıtlaSilGülümsemek güzel bir şey, sahte olmayanı tercih edilir şüphesiz. Ama doğrucu Davut olacağım diye hep asık suratlı ve pesimist bir duruş ta itici olmuyor mu?
Bizim köyde şöyle bir laf vardı, "ağlamak, ağlama getirir" diye.
Gülümseyiniz, ne kadar soğuk olursanız olun, yine de sıcak gözükürsünüz….
Dünya bir ayna, biz ona gülmeden onun bize gülmesine imkan yoktur......
Ve "tebessüm sadakadır".....
Çok etkileyici bir hikayeymiş çok beğendim aynı zamanda da üzüldüm, insanları düşündüm. Üzerine daha ne çok şey yazılabilir aslında. İyi ki paylaştın evet. Etrafımızdaki mutsuzlukları düşünüp, sonra da sahici gülümsemeler yaratabilmek çok güç. Bu kadar dürüstlük sanırım günümüz insanının hiç bilemeyeceği bir şey.
YanıtlaSilay bu bende var ama bu baskıları değil ama yine varlıktı herhalde :)
YanıtlaSil