3 Mart 2015 Salı

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi

                           ''Burada her şey, herkes birbirine gülümsüyor. Hiçbir ihtiyar, hiçbir çirkin, hiçbir düşünceli insan resmi yok. Sanki bu fotoğrafhaneye sevinçsiz hiçbir insan ayak atmamış. Yahut fotoğrafçı, bir muvaffakiyet sırrı olarak, makinesinin karşısında candan gülümseyemeyecek müşterisinin fotoğrafını çekmemiş. ''

        Ziya Osman Saba'nın bu hikayesini bilir misiniz ?  Hikayede ki adam İstanbul Beyoğlu'nda yürümektedir. Bir taraftan koşturan insanlara bakar, gözlemler. Etrafta ki  herşey insanların mutluluğu içindir. Vitrinlerde satılan giysiler, yiyecekler, eşyalar insanları mutluluğa çağıran araçtır ona göre. Bir  koşturmaca sürmektedir, gülen , eğlenen insanlar vardır etrafta. Yazar  bunları gördükçe daha da  yalnızlaşır. Diğer insanların  mutluluğu  onu mutsuzlaştırır.
       '' İki yanımda bu insanları, giydirmeye, doyurmaya, eğlendirmeye, bir kat daha mesut etmeye mahsus dükkanlar, mağazalar, salonlar var. Onların camekanları önünde durmaktan, hayale dalmaktan kendimi alamıyorum. Şu oda takımı ne güzel! İnsan yemekten sonra şu geniş koltukta kimbilir ne kadar rahat eder! Şu abajur, elindeki örgüsüne dalmış karısının yüzüne kimbilir ne tatlı bir pembelik verir. O zaman koca, gazetesini bırakarak karısının seyrine dalar... ''

                     

       Böyle  düşünceler içinde yürürken  cadde de ki  bir fotoğrafçıya gelir. Vitrininde ki  fotoğraflara bakar. Herkes  ne kadar mutlu görünüyordur. Çocukları ile beraber olan karı koca,  bir birine sarılmış nişanlı çift, yeni evliler, mezuniyetini ölümsüzleştiren bir grup...Az sonra etekleri uçuşarak çıkan yeni bir gelin fotoğrafını çektirmiştir, kıza bakar yazar. Kendisi de bir tane çektirmelidir. O  da diğerleri gibi mutluluğunu  ispatlamalıdır. Bu  dileğini  söyler fotoğrafçıya. Fotoğrafçı onu içeri alır. Gülümsemesini  söyler ama yazarın  kafasından bin tane şey  geçer. Zoraki olsa da  gülümseyemez. Ne yaparsa yapsın  istediği  pozu  yakalayamaz fotoğrafçı. Şöyle der yazar :
       '' Dışarıdan gelen şu hayat gürültüsüne dalarak, şu odaya sinmiş beyaz gelin kokusunu teneffüs ederek, şu karşı binanın saçaklarında gagalarıyla öpüşen güvercinleri gözümün önüne getirerek, o delikanlı mezunlardan biriymiş gibi, genç subay gibi, bir gün şahadet mertebesine erişebileceğimi düşünerek, elimde sevgilimin eli varmış gibi, ortalarında çocuklarıyla fotoğraf çektirmiş olan evlilerin o rahat tebessümüyle... Fakat şimdi niçin böyle uğraşıp duruyorum? Niçin kendi kendimi aldatmaya çalışıyorum? Benim asıl mesut zamanlarım ne oldu? Niçin asıl o zamanlar resim üzerine resim çıkartmadım? Niçin her hafta fotoğrafçıya uğramadık? Neden bugün buraya tek başıma geldim? ''
          Herkesin her gün yaptığı bu  basit eylemi yapamaz yazar. Onun dünyasında başkalarının mutsuzluğunu  sürekli hissetmekten , gülümsemenin yeri  yoktur. Fotoğrafçı hikayenin  sonunda çekemeyeceğini söyler  yazarın  fotoğrafını.
          Bu  hikayeyi Ziya Osman Saba'nın  aynı adlı kitabından okuyunca düşünmeden edemedim. Günümüz teknolojisiyle her an heryerde yüzümüze gülümseyi oturtarak anımızı sabitleme ve herkese ilan etme hastalığını. Herkes aynı durumda, hep mutlu anlarımızı yakalamak  ya da öyle sandığımız zamanların anısını  yüzümüze gülümsemeyi de oturtarak istiflemek istiyoruz. Belki  hayatın monotonluğuna,hızlı gidişine karşı  bir  silah bu. Çektiğimiz bu kareyi de cümle aleme ilan etme derdindeyiz. Hepimiz biliyoruz aslında, paylaşılanlar kurgulanan mutluluklar. Rollerin iyi oynanışı. Acaba hikayede ki adam gibi  hayata karşı dürüst olup olduğu gibi kaçımız bakabiliriz?



















6 yorum:

  1. kimse mutsuz anını hatırlamak istemez o yüzden sanırım en mutlu anlarımızı çekiyor, sonrasında bakıp tekrar mutlu oluyoruz. benim bakış açımla böyle...
    sevgiler:))

    YanıtlaSil
  2. İyi ki de yazmışsın, bu blogta boş bir blog değil. Uğrarım gene. :)

    YanıtlaSil
  3. Zamanlar geçtikçe neden
    Mutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda
    Acaba
    Keder mi, acı mı, hüzün mü dünyanın rengi
    Mahzunluk mu yoksa yaşam

    Edip Cansever

    YanıtlaSil
  4. Yazınızda zaman karşılaştırması yapmışsınız. Hatırlıyorum da yıllar önce yılda bir kez fotoğrafçıya gidip aile fotoğrafı çektirirdik. İyi çıkmak için günlerce hazırlık yapılırdı.
    Gülümsemek güzel bir şey, sahte olmayanı tercih edilir şüphesiz. Ama doğrucu Davut olacağım diye hep asık suratlı ve pesimist bir duruş ta itici olmuyor mu?
    Bizim köyde şöyle bir laf vardı, "ağlamak, ağlama getirir" diye.
    Gülümseyiniz, ne kadar soğuk olursanız olun, yine de sıcak gözükürsünüz….
    Dünya bir ayna, biz ona gülmeden onun bize gülmesine imkan yoktur......
    Ve "tebessüm sadakadır".....

    YanıtlaSil
  5. Çok etkileyici bir hikayeymiş çok beğendim aynı zamanda da üzüldüm, insanları düşündüm. Üzerine daha ne çok şey yazılabilir aslında. İyi ki paylaştın evet. Etrafımızdaki mutsuzlukları düşünüp, sonra da sahici gülümsemeler yaratabilmek çok güç. Bu kadar dürüstlük sanırım günümüz insanının hiç bilemeyeceği bir şey.

    YanıtlaSil
  6. ay bu bende var ama bu baskıları değil ama yine varlıktı herhalde :)

    YanıtlaSil

Cuma Gelmiş!

                     Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...