Neyse kötü taraflarını anlatmak değil amacım, şu bloglarda ki amacımız ne , kıyısından köşesinden yakalamak huzuru. İstanbul'u güzelleştiren belki de çektiğimiz onca güzel kareler. İki gün boyunca ne yaptık, nereleri gezdik başlıyorum anlatmaya.
Asıl amacımız zaten Romeo e Giulietta seyretmekti.
Neredeyse 3 saat süren gösteriyi bir solukta seyrettik. Öyle harikaydı ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.
Şu sıralar 3. nesil kahve diye birşeyler çıktı biliyorsunuz. Artık kahveler çok daha deneysel, farklı demleme ve kavurma işlemlerinden geçiyor. Kahvenin tüm tat profili bir kartela gibi elimizde ve hangi aromayı nasıl ortaya çıkaracağımız çok daha iyi biliniyor. Böylelikle kahve tamamen keyif aracı haline geliyor. Kahve tutkunlarının gitmekten zevk aldığı üçüncü nesil kahve dükkanları açılıyor. Yurt dışından özel olarak getirilen kahveler her cafe’nin kendi özel tarifine dönüşüyor ve bir aldığınız tadı bir daha başka yerde alamayacağınız bir resim ortaya çıkıyor. İlk defa 2002 yılında henüz Türkiye’de kahve algısı yeni yeni oluşmaya başlarken Wrecking Ball Coffee Roasters’ın sahibi Trish Rothgeb tarafından “Third Wave Coffee” olarak adlandırılıyor.
Bu kafelerden birini ve yapılan kahvelerini denemek için yola çıktım. Galatasaray Lisesinin yan tarafında ki yoldan aşağıya doğru gidince Brew Lab Coffe var. Küçük ama şirin, güzel mi güzel kahveleri işte burada.
Burada biraz soluklanmadan önce Pera Müzesindeki Giacometti sergisine gittim.
20.yüzyıl sanatının önde gelen isimlerinden heykeltıraş ve ressam Alberto Giacometti'nin (1901-1966) retrospektif bir yaklaşımla hazırlanmış Türkiye'deki ilk sergisi . Gençlik dönemi çalışmalarından son yapıtlarına, büyük ölçüde yaşamı boyunca çalıştığı Montparnasse'taki atölyesinde geçen sanat yaşamından örnekler ile karşımızda Giacometti.
Giacometti, çok erken yaslarda başladığı kariyerinde yeni-izlenimci ilk yapıtlarından sonra post-kübist ve gerçeküstücü eserlere yönelir. Bir dönem içinde yer aldığı gerçeküstücü hareketten insan formunun gerçekliğini arayışındaki farklılaşmaya geçer. Ölümüne dek, yeniden ve yeniden ürettiği heykel ve resimlerinde insan figürüyle baş başa bir serüvene girişir. Küçük atölyesinde çalıştığı, başlar ve ince uzun figürlerde gerçeği olduğu gibi değil, kendisine göründüğü gibi betimler.
Giacometti, çok erken yaslarda başladığı kariyerinde yeni-izlenimci ilk yapıtlarından sonra post-kübist ve gerçeküstücü eserlere yönelir. Bir dönem içinde yer aldığı gerçeküstücü hareketten insan formunun gerçekliğini arayışındaki farklılaşmaya geçer. Ölümüne dek, yeniden ve yeniden ürettiği heykel ve resimlerinde insan figürüyle baş başa bir serüvene girişir. Küçük atölyesinde çalıştığı, başlar ve ince uzun figürlerde gerçeği olduğu gibi değil, kendisine göründüğü gibi betimler.
Film festivalini de sonundan hem de en sevdiğim kadının hayatını anlatan belgeselden yakaladım. Bir çok kitabını okuduğum Susan Sontag hayatına dair birşeyler öğrenmek benim için harikaydı.
Diğer gün arkadaşımda kaldığımdan Tarabya taraflarındaydık. Hava da çok güzeldi, sahil boyunca yürüdük, deniz kenarında kahvaltı ettik.
Sonradan Kadıköy'e geçip dar sokaklarında, dükkanlara baka baka gezdim.
Buraya gelmişken Baylan'da oturup Cup Griye yiyerek nostalji yapmadan olmaz. 1956 Yılından beri yenen bir tatlıymış. Gerçekten harika..
Son olarak eve dönmeden şekerciye uğrayıp lokum ve şeker alınır. Sıra sıra şekerlerden neyi seçip alacağınızı düşünmek bile insanı mutlu ediyor.
Biz de tatilimizde bir günlüğüne kaçtık İstanbul'a ama ne eziyet, ne eziyet. 4 saatte gittik arkadaşların evine. Trafikte delirmemek büyük çaba gerektiren bir şey. İstanbul güzel şehir, bunu hep biliyoruz da işte ama yaşanacak yer değil kanaatimi uzun zamandır koruyorum. Gezmeye güzel, günü birlikte ya da bir iki gün kalmalık güzel. Çok acayip bir şehir ya orası, hayatın kendisi gibi. Şekerciler ahhh nasıl da güzeller. bizim izmitteki küçük şekercimizden bile çıkasım gelmiyor ki benim gidince. Romeo ve juliet in reklamlarını görüyoruz günlerdir, orada olsam ben de gitmek isterdim, iyi yapmışsın gitmekle. Araya da sergiler ve güzel bir film sıkıştırmışsın, ne harika. Görmek istediğim çok yer var o şehirde, unuttuklarım var ve yeniden hatırlamak için can attıklarım. Arada böyle kaçamaklar iyi oluyor. Biz hoş hem eğlendik hem yeni yerler gördük hem de perişan olduk valla. Bazı anlarda ne diye geldik diye kendime sormadan edemediğim de bir gerçek yani. Biz burada çok alışmışız ya yavaşlığa ve durgunluğa:(
YanıtlaSilizmitteki fethiye cad de ki köşebaşında ki şekerci mi dediğin. eğer orasıysa babamın
Silfavori yeri. nedense izmitte bana soğuk ve can sıkıcı geliyor. valla yaşlandım
iyice galiba. az insan, az hareket, gürültü ve telaş olmayan yerler arıyorum artık. örgüde
örüyorum şu sıralar, evrim geçirdim iyice :)
Evet canım o köşedeki şekerci lokumcu:) Senelerin şekercisi ahh aldığım çikolataları da izmitte unuttum ne de çok severim:) Yaşlanmak değil bu dediğin havaların kışın etkisi, baharda yazda gör bak nasıl enerjik mutlu olacaksın, bende hep kışları böyle hissediyorum. Örgü örmek aslında çok uzun zaman önce keşfetmem gereken bir şeymiş onu anladım ben de, oysa hep ağız burun kıvırırdım amaaaan o ne yaa diye, bununla ilgili de yazmam lazım bloga:)
Sil"Ama yine iddia ediyorum yaşanılacak değil gezilecek bir şehir İstanbul bana göre." biz istanbul'da sürünenler olarak sabah bu dua ile uyanıp akşam bu dua ile yatıyoruz.
YanıtlaSilof çok üzülüyorum orada ki arkadaşlarıma da. memur maaşı ile iş- ev arasında
Silmekik doku. bilmiyorum bu tempoyu da sevenler var. Yine de Allah kolaylık versin diyorum :)
Öyle güzel yazmışsınız ki! Bir İstanbullu olarak İstanbul' a gidesim geldi :))
YanıtlaSilteşekkürler Juliette !
Silİstanbul yaşanacak değil sene de 1-2 defa muhakkak gezilmesi gereken yer , sonuna kadar katılıyorum ...
YanıtlaSil