15 Şubat 2015 Pazar

Milos Venüsü, Kırmızı Kalpler ve Aşk Kek

                    Sevgiyle,  isteyerek  ve zevkle yapılan  herşey  çok  güzel  şu  dünya da. Bu  özelliğin  ben de olması da ayrı bir  şükür duygusu. Çevremde  olan biten, alelacele yapılan , tüketilen her işi,  duyguyu gördükçe  bu duyguma  sahip olduğum için  bir  kez  daha şanslı buluyorum  kendimi. Böyle olmak kolay değil,  emekle oluşuyor, yoksa kolaycılık  seçilen en  kestirme yol.  Paylaşımlarımda devamlı iyi , güzel olandan yanayım. Yoksa şu ülkemiz başta olmak üzere dünya da ki  tüm  kötülüklerden yüreğim çok daralıyor. Yaşam enerjim kayboluyor. Besleyen şeylerden  biri de blogum  ve  yapmaya çalıştıklarım. Birey olarak iyi ve üretken bir kişi  olabiliyorsam şu  dünyada ki görevimde  başarılıyım demektir  benim için..
                Neyse  haftasonu  olması , ev de  geçirilen bir  gün, havanın  soğukluğu , ailece beraber olmak  yine beni  kekler  pastalar  yapmaya  itti. Sevgililer  günü falan filan ama olsun,  bu  kapital günle bir kaç kişi mutlu ettim ya,  ne  mutlu bana. Diyorum  ya ,  zoru seçiyorum hep. Yoksa gidip pastaneden hazır pasta almak kolay. 
                    Valentine day bahane,  şöyle aşklı  meşkli  bir  kek  yapayım dedim. Nasıl mı olur,  küçük kızınızı  alırsınız , babanıza  süpriz  yapmak için kolları  sıvarsınız. Babamız  bize  kalpli bir pasta almıştı  zaten.  Çokta  mutlu  olmuştuk. Yanında da  oyuncağımız. Aslında  onu  dayısına  aldı kızım ama  çok beğendi  vermedi :)

                                   

                      Biz de  kızımla  kek  hazırladık. Biraz da süsledik.  Kalplerimizi,  mumlarımızı  koyduk yanına. Bir  tür  tören bu. Kızıma  da  bu  duyguyu  aşıladığımı  sanıyorum. Zor  beğenecek  her şeyi  ama olsun. Üçümüze de  kahveler  yapıldı. Şükürler olsun 15 yıl  evlilik  hayatının  sonunda  bu tür sevinçler var.  Dün  babam bile  bana  hediye  verdi. Nasıl  şaşırdım, bir çikolata almış  bir de krem. 


                          


                         Anlatmak  istediğim  bir konuda  Venüs. Bilmeyen  yoktur güzeller  güzeli  Venüsü. Şu an  Paris'te  Louvre  Müzesinde.  Buraya  nasıl  gelmiş biliyor musunuz?  Geçen gün okuduğum Sunay Akın  kitabı  İstanbul'da  Bir Zürafa  kitabından aktarıyorum bunu. Bu da  bizim pazar  eğlencemiz olsun. 
                        Yüzbaşı  Matterer ve  Dumont  Ege  Denizin de  bir  ada  olan Milos'un  limanının  etrafındaki  kahvehanelerinde  ne aradıklarını  bilmeden  gezinirler. Eski  sanat  eserlerine  meraklı olan bu  iki  fransız,  kendilerini  İstanbul' a   götürecek  geminin kalkmasına az  kala  tanırlar  Yorgo Bettonis'i.  Subayların antika eserlere ilgi  duyduğunu  anlayan Bettonis,  onları evine davet eder. Subaylar  daveti  kabul  ederek  eve  giderler. Tarih 20  nisan 1820..
Yorgo Bettonis  bir  hafta önce  oğluyla beraber   tarla da  çalışırken  sığırların çektiği  sabanın, toprakta  açılan deliğin içine kaydığını anlatır yolda. Sabanını  kurtaran baba ve oğul delikte  beyaz bir  taşın  olduğunu  görürler.  Bunun  bir  heykel olduğunu  anlarlar. Subaylar  heykeli  gördüklerinde  ağızları  bir karış açık kalır. Karşılarında o  güne kadar hiç  görmedikleri güzellikte bir  kadın heykeli durmaktadır. Göğüsleri çıplak olan bu kadın , sol eliyle belden aşağısını kapatan örtüyü  tutarken , sağ elinde de elma büyüklüğünde bir  küre  taşımaktadır. Subaylar  bu heykeli alacaklarını söyleyerek kimseye  söylememesi  konusun da  uyarır  Bettonis'i  ve  gemiye geri dönerler.  Subaylar  İstanbula   gider gitmez durumu Fransız sefire anlatırlar. Sefirde bu  heykelin satın alınmasını emreder.
                   


23  Mayıs  günü  Milos adası  açığında  '' Estafee  ''   adlı  savaş  gemisi  demir  atar. Fransız  askerler  eve  doğru  giderken , sahile  doğru  ağır  ağır  ilerleyen heykelin yüklendiği  arabayla  karşılaşırlar.  Heykelin  kaçırılacağını  öğrenen  Türkler  adaya  önceden  gelmiş  ve  bu  sanat eserine  el  koymuşlardır.  Liman  yolunda  Türkler  ve  Fransızlar  arasında  çatışma çıkar. Sayıca  üstün olan Fransızlar  dizginleri ele  geçirdikleri  at  arabasını  dört  nala  sürerler. Toparak  yolda  hızla giden araba  dengesini  kaybeder ve devrilir. Heykelin   kolları  kırılır. 
Milos Venüsü  adı  verilen  bu  heykelin  kaçırılması siyasi  bir  gerginlik  yaratır  Fransa  ve  Osmanlı arasında. Türkler  yağmacılıkla suçlar fransayı. Louvre  Müzesine  konan venüs  heykelinin  kollarını  bulmak için uzun  yıllar  araştırmalar yapılır. Yapılan  kazılarda  bir yığın kol  bulunur ama hiç biri  Venüsün  değildir.  

 Yukarıda ki  fotoğrafı  2013  yılında  Louvre  müzesinde  ben  çektim. Heykeli  gören şanslılardanım. Öyküsünü de  geçen  gün öğrendim. 
Kitabıma  kaldığım yerden devam etmeye  gidiyorum ben,  herkese  iyi  pazarlar !!

















3 yorum:

  1. Ben geldim blog kesif etkinliginden geliyorum banada beklerim www.Ayseninyaptiklari.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. sunay akın , süper bir adam ya , her konuda bu kadar ayrntı , harika ötesi , venüs te apayrı bir güzellik, pastalar ise şaheser , emeğinize , yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil

Cuma Gelmiş!

                     Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...