Neyse haftasonu olması , ev de geçirilen bir gün, havanın soğukluğu , ailece beraber olmak yine beni kekler pastalar yapmaya itti. Sevgililer günü falan filan ama olsun, bu kapital günle bir kaç kişi mutlu ettim ya, ne mutlu bana. Diyorum ya , zoru seçiyorum hep. Yoksa gidip pastaneden hazır pasta almak kolay.
Valentine day bahane, şöyle aşklı meşkli bir kek yapayım dedim. Nasıl mı olur, küçük kızınızı alırsınız , babanıza süpriz yapmak için kolları sıvarsınız. Babamız bize kalpli bir pasta almıştı zaten. Çokta mutlu olmuştuk. Yanında da oyuncağımız. Aslında onu dayısına aldı kızım ama çok beğendi vermedi :)
Biz de kızımla kek hazırladık. Biraz da süsledik. Kalplerimizi, mumlarımızı koyduk yanına. Bir tür tören bu. Kızıma da bu duyguyu aşıladığımı sanıyorum. Zor beğenecek her şeyi ama olsun. Üçümüze de kahveler yapıldı. Şükürler olsun 15 yıl evlilik hayatının sonunda bu tür sevinçler var. Dün babam bile bana hediye verdi. Nasıl şaşırdım, bir çikolata almış bir de krem.
Anlatmak istediğim bir konuda Venüs. Bilmeyen yoktur güzeller güzeli Venüsü. Şu an Paris'te Louvre Müzesinde. Buraya nasıl gelmiş biliyor musunuz? Geçen gün okuduğum Sunay Akın kitabı İstanbul'da Bir Zürafa kitabından aktarıyorum bunu. Bu da bizim pazar eğlencemiz olsun.
Yüzbaşı Matterer ve Dumont Ege Denizin de bir ada olan Milos'un limanının etrafındaki kahvehanelerinde ne aradıklarını bilmeden gezinirler. Eski sanat eserlerine meraklı olan bu iki fransız, kendilerini İstanbul' a götürecek geminin kalkmasına az kala tanırlar Yorgo Bettonis'i. Subayların antika eserlere ilgi duyduğunu anlayan Bettonis, onları evine davet eder. Subaylar daveti kabul ederek eve giderler. Tarih 20 nisan 1820..
Yorgo Bettonis bir hafta önce oğluyla beraber tarla da çalışırken sığırların çektiği sabanın, toprakta açılan deliğin içine kaydığını anlatır yolda. Sabanını kurtaran baba ve oğul delikte beyaz bir taşın olduğunu görürler. Bunun bir heykel olduğunu anlarlar. Subaylar heykeli gördüklerinde ağızları bir karış açık kalır. Karşılarında o güne kadar hiç görmedikleri güzellikte bir kadın heykeli durmaktadır. Göğüsleri çıplak olan bu kadın , sol eliyle belden aşağısını kapatan örtüyü tutarken , sağ elinde de elma büyüklüğünde bir küre taşımaktadır. Subaylar bu heykeli alacaklarını söyleyerek kimseye söylememesi konusun da uyarır Bettonis'i ve gemiye geri dönerler. Subaylar İstanbula gider gitmez durumu Fransız sefire anlatırlar. Sefirde bu heykelin satın alınmasını emreder.
23 Mayıs günü Milos adası açığında '' Estafee '' adlı savaş gemisi demir atar. Fransız askerler eve doğru giderken , sahile doğru ağır ağır ilerleyen heykelin yüklendiği arabayla karşılaşırlar. Heykelin kaçırılacağını öğrenen Türkler adaya önceden gelmiş ve bu sanat eserine el koymuşlardır. Liman yolunda Türkler ve Fransızlar arasında çatışma çıkar. Sayıca üstün olan Fransızlar dizginleri ele geçirdikleri at arabasını dört nala sürerler. Toparak yolda hızla giden araba dengesini kaybeder ve devrilir. Heykelin kolları kırılır.
Milos Venüsü adı verilen bu heykelin kaçırılması siyasi bir gerginlik yaratır Fransa ve Osmanlı arasında. Türkler yağmacılıkla suçlar fransayı. Louvre Müzesine konan venüs heykelinin kollarını bulmak için uzun yıllar araştırmalar yapılır. Yapılan kazılarda bir yığın kol bulunur ama hiç biri Venüsün değildir.
Yukarıda ki fotoğrafı 2013 yılında Louvre müzesinde ben çektim. Heykeli gören şanslılardanım. Öyküsünü de geçen gün öğrendim.
Kitabıma kaldığım yerden devam etmeye gidiyorum ben, herkese iyi pazarlar !!
Ben geldim blog kesif etkinliginden geliyorum banada beklerim www.Ayseninyaptiklari.blogspot.com
YanıtlaSilHoşgeldin :)
Silsunay akın , süper bir adam ya , her konuda bu kadar ayrntı , harika ötesi , venüs te apayrı bir güzellik, pastalar ise şaheser , emeğinize , yüreğinize sağlık...
YanıtlaSil