16 Aralık 2022 Cuma

Cuma Gelmiş

                     Okuldan  eve dönerken tam bahçe kapımdan giriyordum ki kulağıma bir kaç küfür geldi. Sağa doğru baktığımda okuldan yeni çıkmış dört çocuk gördüm oniki-onüç yaşlarında. Uzun bir boru bulmuşlar, caddenin ortasında kırmaya çalışıyorlar, başarılı olmadıkça basıyorlardı küfrü.. Böyle oğlan çocuklarını her gördüğümde aklıma Truffaut'nun o meşhur filminde ki Antoine geliyor. Paris'te okuldan kaçıp hep sinemaya giden, yatağında mum ışığında Balzac okuyan minik kahramanımız anne baba ilgisizliğinden serseri olma yolundadır. Şu oğlan çocuklarının kaderi hep aynı mıdır tüm coğrafyalarda.. Öğretmenliğin getirdiği alışkanlıkla hep müdahale ederim çocuklara. Bu sefer ''abla sen öğretmen misin ? '' diye sordular. ( hala abla diyorlar :)  Evet deyince bir toparlanma görüldü. Saygılı konuşmaya başladılar. Okullarda binlerce çocuk var ve biz öğretmenler aynı ebeveynler gibi ulaşamıyoruz çocuklara. Bizi hep şu işlenmesi gereken dersler, konular, mevzuat engelliyor. Belki emekli olduğumda farklı koşullarda yardımcı olabilirim şu çocuklara diye de düşünmeden edemiyorum. Suzanna Bier'in Haevnen filminde bir konuşma vardır, şöyle;

-ona vurduysan o da sana vuracak, bunun sonu gelmez. anlamıyor musun christian? savaşlar böyle başlar.
-yeterince sert vurursan başlamaz. bu konuda hiçbir şey bilmiyorsun baba.



                      Şiddetin oyunla kendini gösterdiği sokaklarda ki çocuklar evde pekiştiriyor bunu. Ekranda akan görüntülerle, anne babanın birbirine davranışınıyla, ellere sussun da otursun diye verilen telefonlar sayesinde de kök salıyor. Çok uğraşmamız , çok dert edinmemiz lazım bu konuları. 



                   Hafta boyunca ev okul arasında gidip geldim, fazla kendimi yormayayım, iyileşmem hızlansın istedim çünkü bir hafta öncesi beş gün rapor almıştım. Ağrı, ateş, öksürük yani grip bizi de vurdu geçen hafta. Kendimi güçsüz hissettim, iyileşmek niye bu kadar zorlaştı diye düşündüm. Pandemiden sonra ki bu yıl herkes için zor geçen bir dönem. Bir türlü iyileşmeyen çocuklar, ağır geçirilen gripler, güçten kuvvetten düşünce toparlanamayan bedenler.. Eve gelip etrafı düzenleyip battaniyemin altına girip giden ağzımın tadıyla ıhlamur içtim günlerce.

                                                                       görsel

                  Judi  Dench ve Maggie Smith'in başrollerinde olduğu Ladies İn Lavander filmini seyrettim dinlendiğim sıralarda. Renoir tabloları tadında, aşk her yaşta başınıza gelebilir ama genç birine yönelikse ve sizde yaşı ilerlemiş hele de kadınsanız ne yazık ki şansınız hiç yok temalı güzel ve sakin bir film. O kadının çaresizliğini tüm kalbinizle hissediyorsunuz. Deniz kenarında ki evlerine, nazikçe yaşamalarına, giyim kuşam her şeye yüzümde bir gülümsemeyle seyrettim. 
Siyah -beyaz Paris filmi seyredeyim diye  La Maman Et La Putain seçtim. 1968 yılında gerçekleşen Paris öğrenci olayları sonrasında ki kadın -erkek ilişkilerini baz alan filmde düşünmeden edemedim. Taa o yıllarda insanlar özgürce ilişkiler yaşamak isteyip bir çok sevgilisi olsun, kimseye de hesap vermeyeyim mantığıyla bir şeyler yapıyorlar ama sonuçta elde tatmin edici bir yaşam oluşmuyor. Fazlasıyla keyfi yaşam sonuçta daha acı bir tat bırakıyordu ağızda. Diğer taraftan da kadınların o yıllarda bile hangi ülkede olursa olsun bir ilişki yaşadıklarında ki roller hep aynı. Erkeğin paçasını toplayan, ona yemek yapan, yediren içiren anaç roller hala aynı değil mi..




                  Hafta içi Marc Auge'nın  Yaşsız Zaman kitabını okudum. Auge önemli bir sosyolog ve yazar. İnsan bedeninin içinde bulunduğu yaşla sınırlandırılmasını, yaşlılık döneminin kendine has zorlayıcı özelliklerini ele almış. 
Sonrasında çok merak ettiğim Huzursuzlar kitabına başladım. Biliyorsunuz Bergman'ın kızı Linn Ullman'ın kısmen otobiyografik romanı '' Görmek, hatırlamak, kavramak. Hepsi nerede durduğumuza bakar..' diye başlıyor. Büyük bir merak ve keyifle kitaba başladım, Bergman'ın neredeyse tüm filmlerini seyrettim. Hatta her aralık ayında tekrar izleme gibi anlamsız bir ritüelimde var çünkü hepsini ayrı ayrı seviyorum. Farö adasında ki yaşamını anlatan belgeselini seyrettikten sonra o adaya gitmeyi de kafaya koymuştum, tüm hazırlıkları yaparken pandemi çıktı ve iptal oldu. Bergmanın özel yaşamında çok çocuklu olup, kadınlarla olan ilişkisini öğrenmem bireysel olarak soğutsa da filmleri hep ayrı değerde benim için.


Sabah saat sekizde kapıdan çıktığımda gökyüzünü böyle yakalıyorum bazen. Aralık ayı oyunları bunlar. Sabah ayazında yola çıkmak her seferinde çok zor olsa da aradan geçen beş dakika sonra 'ohh ne güzel bugün diyorum'' . Yürüyerek gitmeyi seçtiğim için kendimi kutluyorum, keşke çok koşturmadan gidebilseydim diye de düşünüyorum her gün.
Günlerin ne getireceği hiç belli değil, ama son belli. Şu içinde bulunduğumuz gün de sağlıklıysak, önemli bir sorunumuz yoksa işte en güzel şey bu. Çok istemekten vazgeçeli daha huzurluyum sanki.
Mutlu haftasonu geçirmemiz dileğiyle!


















12 yorum:

  1. Bir dünya işi meselesi nedeniyle içim daralmıştı bugün çok yazınız bana herzamanki gibi huzur verdi...kaleminize sağlık ...haftasonu güzel geçsin...sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben yorum yazana kadar inşallh can sıkıntınız gelmiş geçmiştir. Dünya işleri, sıkıntıları bitmez. Yazmak iyi geliyor insana, okumak da. Bloguma gelip okuyup bir mesaj yazmak, daha ne istenir ki! Ben teşekkür ederim..

      Sil
  2. Ne yorum yazacağımı bilemedim:) Çok keyifli, zengin, çok insan, hayata pek hoş dokunan ve çok sıcak bir yazıydı, diyerek aldığım tadı kısmen ifade edebildim hissiyle rahata eriyorum :)

    YanıtlaSil
  3. Merhablar Öğretmenim.
    Hatıradığım kadarıyla siz ilköğretim okulu sınıf öğretmenisiniz. Konuyu küfürlü konuşan saygısız öğrencilere getireceğim. Ortaöğretim öğrencileri hele de kız öğrenciler, erkekleri aratmayacak ağızlarında sigara ve küfürler. Nereden biliyorum, ben şu anda okullar bölgesinde ikamet ediyorum. Okulların paydos saatlerinde öğrencileri hep bu şekilde görüyorum ve müdahale edilmesi imkansız, soluğu nerede alacağınız belli değil. İyi ki o öğrenciler size hakaret etmemişler.
    Ben şu anda ülkemizde öğrencilerimizin durumunu hiç iyi görmüyorum. Bırakın dışarıdan bizim müdahalemizi, öğretmenleri bile bir şey diyemiyorlar. Emekli olunca müdahale etmek istiyorsunuz ya, ben şimdiden söyleyeyim, başınıza sorun alırsınız.
    Sizin insanca yaptığınız müdahaleyi ebeveynlerine ters aktarıyorlar ve uğraş o zaman velilerle. Toplu taşıma aracında bile kimseyi uyaramıyorsun, uyardığına bin pişman olacağın olaylarla karşılaşıyorsunuz.
    Cumhuriyet kurulalı yüzyıl olmuş bitmiş, ama biz bir arpa boyu bile yol gidememeişiz.
    Efendim bu aralar öğrenci torunlarım da hep hastalandılar. Maske çıktı, hastalık başladı. Ben hala toplu taşıma araçlarında, kalabalık yerlerde ve hastanelerde maskemi takıyorum. En azından nezl, grip gibi hastalıklarla boğuşmuyorum. Covid-19 hala piyasada ve değişik varyantlarıyla zayıf ve güçsüz insanları hasta etmeye devam ediyor. Sağlık Bakanlığı'nın toplu taşıma araçları, okul, hastane, alış veriş merkezleri, sinema, tiyatro salonlarında, yani kısacası kapalı ve kalabalık alanlarda maskeye devam demeli.
    Geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, sağlık, sıhhat ve afiyetler diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız Recep Bey, kimseye karışılmıyor. İyi bir şekilde konuşsak bile dikleniyor gençler hemen. zaten küfürlü konuşma artık toplumda normal kabul ediliyor. Başta anne babalar bu halde.yine de güzellikle bir iki bir şey demeden duramıyorum.

      Sil
  4. En sondan başlamak istedim,ne kadar güzel manzara ve ne güzel renk öyle :)))
    Benden daha iyi bilirsiniz tabi ama Çocuklar küçükken çok acımasız oluyorlar ve tabi ki çevresel etkenlerde daha da buna tuz biber. Aileler çocuk eğitimine verdikleri önemi bence kendilerine de vermeliler. Çocuk Anneye babayı kendine ayna ediniyor. Yazı çok güzeldi emeğinize sağlık ve ben de çok saygı duyuyorum size :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru tespitler. o kadar çok uğraşacak meselemiz var ki anlatamam. öğretmen olarak yıllarca çeşit çeşit olaylarla uğraştık.

      Sil
  5. Huzurun daim olsun Buketcim. Senin okuma hızına ve film izlemene imreniyorum, maşallah . Ben çok ağır okuyorum film konusunda da baya geriyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yorgunluğumu böyle atıyorum. hele her gün kitap okumasam hiç dinlenmiş hissetmiyorum kendimi.

      Sil
  6. Ben dışarı çıktığımda saat sabah olduğunu söylese de gökyüzü hala simsiyah oluyor. Sabah manzaranıza bayıldım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben sekizi on geçe falan çıkıyorum baya bir hava aydınlanmış oluyor ama genelde insanlar yediden sonra çıkınca kapkaranlık her yer.

      Sil

Diğer Ev

                                  Rachel Cusk adını nerede gördüm hatırlamıyorum ama ilk kez okumak üzere iki kitabını satın aldım. Diğer ...