16 Eylül 2022 Cuma

Merhaba Cuma!

                         Eylülün yarısı, yeni bir cuma ve hafta sonu geldi bile. Bu ayın gelmesiyle okullar açılıyor, sene başı sınıf hazırlıkları yoğun oluyor, ilk gelen çocukların adaptesi, okul kurallarına uyması zaman alıyor, haliyle de bunlar biz öğretmenler için oldukça yorucu oluyor. Sınıfın boya badanası, temizliği derken ikinci haftayı da geçirdik. 
Bu hafta boyunca bir taraftan işle ilgili meseleler diğer taraftan ölümler çok canımı sıktı. Aldığımız vefat haberleriyle hayat motivasyonumuz gün geçtikçe köreliyor. Bunları yaşarken artık daha fazla duyarlıyız yaşla birlikte. Ama yaşam sevincimizi kaybetmemeliyiz diye düşünüyorum yoksa dibe batmamak imkansız. Süleyman Unutmaz bloğunda ki son yazısında ne doğru söylüyor;
''Zaman köpek gibi geçiyor bileklerimi kemire kemire.''
                  Bu günlerde devamlı dinlediğim italyanca bir şarkı var. Şimdi burada da paylaşacağım bu şarkıyı, hatta yazımı okurken bir taraftan onu da açın, gidin bir bardak çay alın kendinize. Umarım umutlu ve mutlu bir post olur. İhtiyacımız var çünkü...
                 Lucio Dalla mutluluktan bahsediyor bu şarkıda. Mutluluğu geceyarısı istasyona gelen bir trene benzetiyor. Acılar ve üzüntüler daha çok iz bırakıyor sanki hayatımızda. Oluşan her acı çörekleniyor içimize ve üst üste yığılıyor. Taşımak zorlaşıyor yaşla.. Ama mutluluk bir anda gelen hızlı bir tren gibi, biraz duruyor istasyonda sonrasında çekip gidiyor. Hep diğer treni bekliyoruz..



Sabahları ilk hafta bu durakta bekledim. Sebze ve meyve satan bir amca vardı benden önce gelen. Köyden kasayla ürünlerini getirip diziyordu. Sonra da etrafı süpürüp taburesine oturuyordu. Burası çocukluğumun geçtiği sitenin önü ayrıca. Durakta beklerken bu evlere bakıyorum , kırk yıl önce yolun başında bir çocukken burada geçen yıllarımı düşünüyorum. Öyle bir yabancılaşma yaşıyorum ki her seferinde bu ağır geliyor. Büyüdüğün yerlere yakın yaşamak iyi bir şey değil aslında.


               Aslında okul hayatı bakımından mesleğimin en güzel zamanları. Gittiğim köyde ki hava bile değişik ve şifalı geliyor. Geçen hafta yağmurlu ve sisliydi. Nasıl özlemişim bu havayı. Daha sokaklarında yürüyüşe başlamadım ama okulda bile bu hava öyle iyi geldi ki. 
Okulun ilk günü gelen o mavi çiçek hele..



                    Bizim marketlere süs kabağı gelmezdi normalde. Bir arkadaş geldiğini haber verince hemen gidip aldım. Kendine çiçek ve kabak hediye eden kaç kişi var acaba? Ama evimde onları görmek, yavaş yavaş yazdan çıkmaya başlamak, renklerinin içimi ısıtması yeter bana.

                                         




                          Bahçemde, sokaklarda da sonbahar yüzünü göstermeye başladı. Yapraklar sararıp dökülüyor artık, ortancalar çoktan soldu, aylardır toplamadığım  limonları sonunda topladım. Yenileri gelmeye başlamış çünkü. İçleri geçmeye başlamış ama yine de ince dilimler halinde keserek buzluğa koydum. Taze zencefilde aldım, bir litre suya bunları koyarak gün boyu içmeyi planlıyorum. 

                        

                  Kütüphaneden üç kitap almıştım. Onları da okuduğum bir hafta oldu benim için. Okul sonrası eve gidip kendime okuma zamanı ayırmasam çıldırırdım herhalde. Öylesine seviyorum bu saatleri. Beni dinlendiren tek şey okumak. Tuğba Baş'ın şu dizelerini okudum ve çok sevdim bir de;
                                                      
"Farkında mıyız..
Sabahların güzelliğinin
Nefesin azizliğinin
Toprağın bereketinin
Suyun nimetinin
Gökyüzünün
Mevsimlerin
Dikenin ucunda açan çiçeğin
Denizin dibindeki incinin
Karıncanın hikmetinin
Farkında mıyız.."

                          
                                                    

                             Kitaphaber sitesi beni yazarlarının arasına aldı bu hafta. Daha önce üç dört yazımla misafir köşesine katılmıştım. Kısmet olursa gezi yazılarımla bu edebiyat sitesinde devam edeceğim. Son yazımı okumak isterseniz buraya

                          

              Bağ evimden haber vereyim biraz. İşler çok ağır işliyor çünkü bir usta işini bitirmeden diğeri gelemiyor, gelecek olanında gelmesini beklemekle geçiyor, bir de işini yanlış yapan olursa telafisiyle uğraşıyorsunuz. Son olarak şap üzerine ve evin etrafına siyah bir izolasyon maddesi sürüldü. Sadece buna bile 7 bin tl verdik. Düşünün artık herşey ne kadar pahalı. Şap üzeri zaten iki kez kalekimle düzeltildi. Evin elektrik projesinin yapılıp elektrik kurumuna verilmesi lazım. Onu da yapacak elektrikçi bulduk. O da mimardan elektrik projesini istemiş ama söylediğine göre o da yanlışmış. Şimdi sil baştan her şey. Su için başvuralı 2 ay olmak üzere, sadece logar kazdılar gittiler. Daha doğalgazda var ama o zaten 6 ayda bir geliyormuş buralara. 
                    Bu hafta belki içi dış boya olacak bakalım..

                                      

                                            Bisiklet sürdüğüm gün ...


                 Çok sevdiğim yazar ölmüş geçen gün. Üzüldüm..
Artık o güzel kitaplarından birini daha yazamayacak. Okuduklarım, ben de olanlar neler diye baktım kitaplığıma. Tekrar okurum belki yine..
Ve başka bir sanatçı daha göçtü dünyadan. Jean-Luc Godard  13 Eylülde 91 yaşında vefat etti. Aklıma Faces Places belgeseli geldi. Ne güzel bir belgeseldir o, yine dünyadan ayrılan Agnes Varda'ın sokak sanatçısı JR ile yaptığı o muhteşem yolculuktan bahseder.
 Agnes Varda eski dostu yönetmen Jean-Luc Godard'ın kapısına gelir ve Agnes'in orada olduğunu bildiği halde kapıyı açmayacağını anlar. Evin camına şifreli bir mesaj yazmıştır Jean-Luc Godard. Agnes, Agnes'in hayatta olmayan eşi Jacques ve Godard'ın beraber yemek yedikleri restoranı yazar ve sadece Agnes'in anlayacağı özel bir cümle ekler.
Agnes de Godard'ın kapısından ayrılırken not yazar. 
''Güzel hatıraların için teşekkürler, kötü misafirperverliğin için değil '' der.


               Hayat bir öyle bir böyle işte. Her hafta içi anneciğimle okul sonrası vakit geçirmeye niyetliyim. Yazın tabi daha çok birlikte oluyorduk ama iş hayatı engelliyor ne yazık ki. En son bir pastane de Boşnak böreği yedik, gelen geçeni seyrettik. 

                Cuma yazımı Özgür Bacaksız'ın Yaşamak Sakinlik İster kitabından bir paragraf ile bitirmek istiyorum.

            "Sen yavaşladığında her şey düzelecek"

                Ne kadar hızlı olursan hayatı o kadar erken ve kuvvetli yakalarsın gibi geliyor. Ne kadar hızlı olursan o kadar başarılı ve kazançlı olacağına inanıyorsun.
                Hayatta kalabilmenin tek çaresi, çağın hızına ayak uydurabilmek diye düşünüyorsun.

               Oysa sen hızlandıkça, stres ve kaos artıyor sadece...
               Sen hızlandıkça çözümsüz görünen sorunlar, kaygı ve belirsizlik çoğalıyor.
               Çözmek için daha da hızlandığında, çözümsüz bir hal alıyor her şey...

                Ne zaman çözümcü, üretken, başarılı, kazançlı ve en önemlisi de sağlıklı olursun biliyor musun?

               Yavaşladığında...

               Çünkü sakinliğin içinde çözüm vardır, çare vardır, yaratıcılık ve fikir vardır. Sakinlikte bilgelik, bilgelikte anlam ve değer vardır.

              Sakinlik “detay” demektir ve unutma ki farkı yaratacak olan da yine detaylardır. Çünkü detayda fırsatlar vardır.




















7 yorum:

  1. Yeni eğitim ve öğretim yılı hem siz değerli öğretmenlerimize, hem çocuklarımıza, hem de biz velilere hayırlı uğurlu olsun:) Ayrıca kayıplarınız için de başınız sağolsun..

    YanıtlaSil
  2. Bu yoğunluğun ve yorgunluğun içinde ne de güzel geldi ...Bir an olsun durup nefes aldım ve sakinleştim...Teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. godard ın vivre sa vie filmini pek seviyom :) bir de godard ile ilgili le redoutable var yeni film, hoş film :) varda, cleo de 5 a 7 de hoş film. yazarı bilmiyom bakayım bi kitaplarına yky severim bağ evi haberlerini hep ver :) italyan şarkı güzelmiş :) eskilerden paolo conte var dinle bi bak :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. paolo conte bilmez miyim bak aklıma düşürdün açayım şimdi yanda çalsın. le redoutable görmüştüm ama seyretmedim.

      Sil
  4. Hem Tuğba Baş'ın dizeleri hemde Özgür Bacaksızı'ın satırları o kadar anlamlı ki... ❤️

    YanıtlaSil

Nisan Cuması

                        '' Dün bildik bir rüzgar esiyordu. Daha önce karşılaştığım bir rüzgar. Dışarıda mevsimsiz bir ilkbahar. Kara...