Ne de hızlı geçti değil mi bu hafta? Eylülü yavaş yavaş uğurlarken yeni mevsime ayak uydurmaya çalışıyorum. Bir kaç gün aşırı sıcak oldu sonrasında üşüten akşamüstleriyle birlikte pikeden battaniyeye geçiş yaptığımız bir hafta oldu bizde. Aşırı başımın da ağrıdı günler yaşadım. Okuldan çıkışta hep bir işim oldu, yok belediye işleri yok ustalarla sürüp giden yorucu çalışmalar yok kızımın evde oluşuyla bir türlü planlanamayan günler kabus gibi geçti.
Bu işler bitmez hiçbirimiz için. Herkesin kendine göre bir yoğunluğu var. Ve günümüz insanı her ne kadar hayatını kolaylaştıran alet edavatla çevrili olsa da bence yükü hafiflemiyor. Hayatımızdan doyum sağlayamıyoruz, hep bir şeylere yetişmekle geçiyor günler, yorgunluktan başka bir şey kalmıyor geride.
Geçen gün okuduğum oksijen gazetesinde Japon Akademisyen Kohei Saito haberi ilginçti. Tokyo Üniversitesinde doçent olan Saito '' Kapitalizmin sınırsız kar talebi gezegeni mahvediyor, ortaya çıkan hasarı gidermek için de büyüme değil, toplumsal üretimi yavaşlatıp serveti paylaşarak küçülme gerekli '' diyor. Saito küçülmeyle kapitalizmi eskiye götürmeyi değil ötesine geçmeyi hedefliyor. Önerilerine göre seri üretime son vermek, mesai sürelerini kısaltmak ve bakıcılık gibi temel 'emek yoğun' ile öncelik vererek karbon salımını azaltmak var.
Zaten islam anlayışına göre mal, mülk biriktirme değil ihtiyacından fazlasını bölüşme var. Ne yazık ki bunu uygulayan müslüman bir toplum yok hatta bireysel olarak bile bunu yapamıyoruz. Hep güvence olarak biriktirme, lüks içinde yaşama, daha fazla harcama üzerine kurulu hayatımız var. Kendi hayatımda bunu farkederek yavaş yavaş bir şeyleri değiştirmeye başladım sanırım. En başta şu 50 metrekare eve geçip, eşyalarımı yarıyarıya azaltıp yaşama planlarım var, Bakalım nasıl olacak?
Ceren karşısına çıkan kalpleri paylaşıyor ara sıra bloğunda. Benimde hep çıkar karşıma. Belki de herkese çıkan kalpler vardır, bakmak gerek. Deniz kenarında yürürken gördüm birini. Diğeri de bahçemde duruyormuş meğer.
Bu hafta içi okul bahçemizi düzenledik. Geçen baharda ektiğimiz patatesleri çıkardık topraktan. Toprağı da kazıp otları temizledik biraz. Çıkan patateslerle salata yapıp bahçede tüm okul öğrencileriyle yedik. Okulumuzda ki tüm öğrenci sayısı 20'ye düştü ne yazık ki. Diğer öğretmen arkadaşımla güzel bir eğitim yılına başladık. İnşallah hayırlısıyla, sağlıkla devam ederiz.
Güzel günler oldukça bahçemizde ki ceviz ağacının altında oluyoruz çoğu zaman.
Hafta içi annemle deniz kenarında vakit geçirdik. İlk olarak kütüphaneye giderek hafta boyunca okuyacağım kitapları aldım. Sonra balık çorbası içtik bir balıkçıda. Hava da güzel olunca denize sıfır bir kafede oturduk.
Ev işlerimiz devam ediyor. Bu hafta iç ve dış boyası oldu. Ahşap ya da taş evleri çok seviyorum ama maddi olanaklar el vermeyince prefabrik yaptırdık. Yine de çok şükür diyorum daha ne olsun. Prefabrik betopan dış duvarların ahşap görünümlü olmasını istedik. Sonrasında bu duvarları ahşap rengine boyatmaya karar verdim. Ama kime sorduysam bana renk numarası veremedi. Çünkü böyle boyayan yok çevremde. Gelen boya ustasına sorduğumda o da beni herkesin şu sıralar gri tonlarda boyadığını söyledi. Kahverenginin kötü olacağına ikna etmeye çalıştı. Tabi ki ikna edemedi. Kafama koyduğum gibi kahverengi boyattım. Çok çelişkiye düşerek kahverengi tonu seçtim. Çünkü çok fazla seçenek var ve boyamadan ne çıkacak bilemiyorsunuz.
Ama çıkan sonuç güzel oldu. Hatta boyacı ve prefabrik şirketi sahibi adam gelerek fotoğraflarını çekti boy boy :)
Şimdi bahçenin ön duvarları yapılıyor. Ön tarafta yükselti farkı var ve bu bizi zorluyor. Daha su, doğalgaz ve elektrik tesisatları yapılamadı. Belediye de sıra bekliyoruz , bir ay geçti ne gelen var ne giden.
Taşları taşıyan kepçe bir zeytin ağacımı daha kökünden çıkarmış biz yokken. Valla bu ev yapılana kadar ağaç kalmayacak şu bahçede. Hiç bir şey istediğimiz gibi olmuyor böyle işlerde.
Kütüphaneden aldığım ilk kitap her yerde sıkça gördüğüm Isabelle Allende romanı. İlk elli sayfasını okudum . Ama karar verdim ben bu güney Amerika yazarlarını, romanlarını, o halkın karmaşık hayatlarını sevmiyorum. Tamam başkasına çok renkli ve çeşitli gelebilir bu hayatlar ama beni sadece yoruyor. Yine de bitirmeye çalışacağım.
Bugün Gökhan Özcan'ın şu yazısını size hediye ediyorum.
''Dünya her şeyin en iyisini bilen, her şeyden herkesten çok anlayan milyarlarca insanın hır gür içinde yaşadığı ve aslında hiçbir şeyin doğru gitmediği bir gezegen mi olacak? Herkesin zenginlerin dünyasıyla sarhoş hale geldiği bu dünyada, hiçbir şeyi olmayanlar ihtiyaç fazlası olarak görülüp denize mi dökülecek? İnsan harcamak, küresel ekonominin en fazla kâr getiren ticari faaliyeti haline mi gelecek?
Yazının tamamı burada
Evinizin dış cephesini bizde bir görseydik ya, çok meraklandım. İstediğiniz gibi olmasına sevindim. Grinin soğukluğundan ya da beyazın steril duruşundansa her zaman ahşabın sıcaklığını yeğ tutarım. :)
YanıtlaSilŞu balkonunuzdaki çam ağacına da bayılıyorum. Isabel Allende benim de merak ettiğim bir yazar BKK Temmuz 2023 de Ruhlar Evini okuyacak o zaman belki siz de yorumlarınızla şenlendirirsiniz bizi. :)
Evet paylaşmadım çünkü çekmemişim. Bir iki video çekip youtube için hazırlayacağım. Aşama aşama çekip yayınlamak, orada sabit kalıp anıya dönüşmesini istiyorum. Hem belki de birilerine yararlı da olur. Yazar çok popüler evet, ben de merak ediyorum. Ama şimdiden çok fazla ayrıntı cümbüşü, insanların tuhaflığı canımı sıktı. Artık yalın, net ifadelerden daha çok keyif alıyorum. Çok da kalın bir kitap, bakalım ne yapacağız :)
SilYa inanır mısın daha altta yazan paragrafı okumadan aaa kayaya bak ters duran kalp gibi dedim :))) Evde olması çok mutlu ediyor, ben de geçen gün eşyaların yerini değiştirince normalde koltuğun altında kalan yerde parkenin çizgilerinde tatlı ötesi bir kalp karşıma çıkıverdi :) Ama bak ben her seferinde ben de seni seviyorum.. kaya / evim / yaprak falan diyorum ne olur sen de de, aşkımız karşılıksız kalmasın hihihihi
YanıtlaSilDemek 20 çocuk! Köyler boşalıyor demek sanki bu :(
Koşturmaca sağlıkla olduğu sürece güzel ya, şükür sebebi.. Bizim gibiler boş kalmaya gelmez Buketciğim :))
Bizim köy birde şehre 10 dakika uzaklıkta. Ne yazık ki evlenen gençler geri dönmüyor. Artık köyde oturanlar da genelde çocuklarını büyütmüşler. Ben buraya geleli 8 yıl oldu. İlk yıllarda çocuklar 30 -35 kadardı. artık yok bu kadar çocuk. okulumuzda çok eski. tek katlı ve sobalı :)
Silruhlar evi, filmi de izlenir, latin amerika edebiyatı bize çok yabancı, allende çok iyi ama :) bunun dışında güzelmiş hayat :) napcan işte kapitalizm böyle :)
YanıtlaSilevet filmi de var değil mi? bir bitireyim kitabı, seyretmek isterim filmi de.
SilSadeleşme işine bir süre önce başladım. Ve kendimi daha iyi hissettiğimi söyleyebilirim. Bir şeylere sahip olmak aslında insan üstünde bir ağırlığa neden oluyormuş. Geçenlerde de Kanada'nın (kendisi ülke değil bir filozof oluyor) yazdıklarını okudum. Eşyalara sahip olmamın ve onlara bağlanmanın insan üstünde yarattığı olumsuzluktan bahsediyordu.
YanıtlaSilEv işleri ile ilgili kolaylıklar diliyorum. Bu arada ceviz en sevdiğim atıştırmalık olabilir. Bu yüzden de ceviz ağaçlarına bayılırım. Krakow'da da çokça ceviz ağacı var. Soğuk seviyor demek ki :)
Ceviz ağacı soğuğa dayanıklı mı , bilmiyordum bunu. Bizim buralarda da çok var. Hatta bizim bahçede de bir tane var. Öyle seviyorum ki her ağacı. umarım bir çok fazlalıktan kurtulurum bende.
SilÇook mutlulukla oturasın, Allah içine sindirsin yeni evini inşallah. yaw bu kalp işine takılılardan biri de benim ;)) Bi de çokca bulutlara takılırım, ne anlatıyor, neye benziyor diye ;)) Evi merakla bekliyorum, çok öptüm.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim canım Ecehan..
Sil