Ayvalık bir çok insanın severek gittiği, yaz aylarında nüfusunun oldukça arttığı , tarihi ve dokusuyla kendine has bir yer. Yıllar önce gittiğimizden farklı gelen, bana tatlı anılar ve lezzetler bırakan bir kasaba oldu ve çok sevdim orayı. Amacımız haftasonu gidip iki günlükte olsa bize tatil yaşatacak bir yer bulmaktı. Otobüs saatleri çalışma saatlerimize uygundu ve 5 saatte varabiliyorduk. Ayvalık'a bir gidelim dedik.
Sabahın 6 sında otogardaydık. Buradan şehre giden minibüse gidip merkezde ki otelimize eşyalarımızı bıraktık. Tüm gece yoldaydık, yorulmuştuk ama otelde uyumamayı seçtik. Saat 8 gibi otelden çıkıp merkezde ki çay bahçelerinden birinde aldığımız böreklerle kahvaltı yaptık.
Ekim ayı olmasına rağmen hava sıcaklığının 27 derece olduğu günlerdeydik. Sabahtan denize gidip biraz da olsa girmeyi kafaya koymuştuk. Meşhur Sarımsaklı plajı değilde Badavut Plajına gittik. Burada öğlene kadar denize girdik. Çok soğuk değildi , girilebilir gibiydi ve fazla insan olmadığından harikaydı.
Merkezdeki plajlardan sonra en güzel plaj ise Badavut Koyu. Sarımsaklı’nın batısında kalan bu koy, Sarımsaklı’ya oranla çok daha sakin. Burada gecelemek için bütçenize uygun otel veya pansiyon bulmanız mümkün. Badavut Koyu’nun toplam uzunluğu 1800 metre civarında. Sahilin her noktasından denize girilebiliyor. Şezlongların yer aldığı, en çok kullanılan alan ise yaklaşık 300 metre uzunluğunda.
Denizden sonra merkezde ki otelimize gelip duş alıp tekrar çıktık. Fazla kaybedecek vaktimiz olmadığından bu iki günü dolu dolu geçirmek istiyorduk. Öğlen yemeğini çarşıda yedikten sonra meşhur Ayvalık tatlılarını denemenin zamanı gelmişti. Bu lezzzetleri iki yer de tadabilirsiniz. Biri meşhur İmren Pastanesi diğeri Güler Tatlıhanesi..
Sakızlı Kurabiyeden sonra en çok ilgi gören ürünleri Lor Tatlısı... Bunun yapımında da özel yöntemler kullanılıyor ama önemli olan bu bölgedeki lorun tadı. Yanında mutlaka sakızlı dondurma yemenizi tavsiye ederim. 1947 yapımı makinede yapılan sakızlı dondurmanın lezzeti mükemmel. Lezzetin sırrını sorunca makinenin yanı sıra Kozak yaylasında beslenen Keçi, İnek ve Koyun sütlerinin tadının etkili olduğunu söylüyorlar.
Ama Ayvalık denince akla gelen tatlardan birisi de Güler Pastanesi'nin sakızlı kurabiyesi ve lor tatlısı. Ayvalık'ta çarşının girişinde sağda yer alan dükkanda muhteşem lezzetler sunuluyor. 1946 yılından beri hizmet veren bu pastanede kalite hiç değişmiyor. Dükkan ufak ama özellikle sakızlı kurabiye için uzun kuyruklar oluşuyor. Ayrıca havası otantik. hatta dondurma makineleri bile 1947 yapımı ve İtalya'dan gelmiş.
Şehir içini gezmeyi ertesi güne bırakarak merkezden kalkan minibüslere binerek Cunda adasına gittik. Hemen sahilden tepeye doğru yürüyerek Agios Yannis kilisesini gezdik.Aşıklar tepesinde bulunan tarihi kilise, oldukça ilginç mimarisi ile ilgi çeker. İçerisinde oluşturulan kütüphaneyi de gezebiliyorsunuz.
Bu kilise Koç ailesi tarafından oldukça güzel bir müze haline getirilmiş. Müzeye giriş ücretli. Tam: 5 TL iken öğrenci indirimli fiyatı 2 TL .
Sonra da Cunda sokaklarında gezip sahildeki birbirinden güzel kafelerde oturduk.
Türkiyenin dördüncü büyük adası olan eski adı ile Cunda’ya, bugünkü Alibey adası ismi, Kurtuluş Savaşında ‘’Yunanlılara teslim olun ‘’ emrine karşı gelerek silahlı mücadeleye başlayan ilk birliğin kumandanı Yarbay Ali Çetinkaya’ya ithafen verilmiş.
Akşam üzeri pek methedilen Teos Lokantasındaydık.
Akşam otelimize dönerek dinlendik. Ayvalık merkezde ki otelimiz Sızmahan Butik Hoteldi. Odalarında pencere olmaması benim için dezavantajdı ama ertesi gün iskelesinde yaptığımız kahvaltıyla telafi oldu.
Otelin içinden..
İkinci gün Ayvalık sokaklarında biraz gezdik. Tarihi dokuyu her yerde görmek çok güzeldi. Keşke daha fazla itina göstersek, daha korusak.
Ayvalık sokaklarında kaybolmak, üst üste aynı yerlerden geçmek, binaların estetiğinde hayallere dalmak sizi buraya tekrar getirecek ayrıntılar. Çok üzüldüğüm konu Türkiye'nin birçok yerinde olduğu gibi bu kasabayı da büyük bir başıboşluk almış.İnsanların ne tarihe, ne güzelliğe, ne de sanata ilgisi kalmış. Her yeri plastiklerle, atılan çöplerle, yıkımla mahvediyoruz.
Öğleden sonra belediye otobüsüne binerek yeni yeni adı duyulmaya başlayan boşnak köyüne gittik. Yeniçarohori ya da Küçükköy..
Osmanlıya vergi vermeyi reddeden Midilli’deki sorunu çözmek amacıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından görevlendirilen Mahmut Paşa, 200 gemilik donanması ile 1462 yılında Midilli adasını fethetmiş. Korsan tehlikesi ve benzer sorunların tekrarlanmaması amacıyla Midilli’yi en iyi gören yerlerden biri olan Küçükköy’e yeniçeriler yerleştirilmiş. Yeniçeri köyü anlamına gelen söyleyiş, Rumların ifade ediş biçimiyle Yeniçarohori‘ye dönüşmüş. Zaman içerisinde Yeniçarohori Küçükköy olmuş. Uzun yıllar Rumların da yaşadığı köyde ilk nüfus hareketliliği 1893 yılında Karadağ’dan gelen Boşnaklar ile yaşanmış. 1913 yılından itibaren ise Boşnaklar, Midilli ve Serez göçmenleri köye gelenler arasına katılmış.
Geçmişte Ayiu Athanasiu Kilisesi olarak kullanılan yapı, günümüzde köyün camisi. Caminin bahçesinden ulaşılabilen manastır binası ise Göç Müzesi olarak değerlendirilmiş. Köyde yaşayan insanlardan toplanan eşyaların sergilendiği müzede büyük emek var.
400’e yakın rum evinin restore edilmesi ile başlayan süreç hızla ilerliyor. Düzenlenen festivaller, açılan sanat atölyeleri, kurulan müzelerle, pek çok sanatçı için yeni bir adres olmaya başlamış. Eskiden Sarımsaklı mevkiine göç eden köylüler artık geri dönerek köylerine yatırım yapmaya başlamışlar. Kadınlar köyün meydanında el işlerini ve boşnakların yöresel yemeklerini, ziyarete gelen yerli ve yabancı turistlere sunmaya başlamışlar.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen sanatçılar, atolyelerini bu köye taşımaya karar vermişler. Elbette bununla birlikte, küçük işletmeler, butik otelellere de ihtiyaç artmış ve girişimciler rum evlerini aslına sadık kalarak butik otellere ve kafe tarzı işletmelere dönüştürmüşler.
Harika kahveler içebileceğiniz Coffee Shelter
Bu köye gelmişken yapılacak en güzel şey tabi ki boşnak böreği yemek. Köyün meydanında ki çay bahçesine oturup bir börek ve çay ısmarlayın kendinize. Bir boşnak olarak biz daha iyilerini yapıyoruz ve yiyoruz diyeyim :)
Çınarlı Cami, Ayvalık’ın merkezinde Hamdibey Mahallesi Alibey caddesinde yer almakta. Kilise Ayvalık halkının ekonomik ve siyasal yönden en güçlü olduğu dönem olan özerklik döneminde inşa edilmiş.Yapı 1923 yılında camiye çevrilmiştir.
Hayrettin Paşa Camisi Hayrettin Paşa Mahallesi’ nde yer almakta. Eski bir kilise olan cami 1850 yılında inşa edilmiş. Ayvalık’ın ilk kiliselerden biriymiş. Cumhuriyet Döneminde camiye çevrilerek Hayrettin Paşa Camisi ismini almış. Panayia ismi Ortodoksların Meryem’ e verdikleri bir isim. Zamanında dini nitelikte eğitim veren okulların kilisesiymiş.Günümüzde kilise cami olarak kullanılırken eğitim binaları ise ilköğretim okulu olarak kullanılmaktadır.9. yy’ ın ikinci yarısında yapılmış olan kilise daha sonra camiye çevrilmiş.
Yorulduğumuz zaman Şeytanın Kahvesinde oturup bir adaçayı içtik. Burası 1950 den bu yana Midillili Halil Bey tarafından işletilmiş. Muzipliğinden dolayı kendisine böyle bir lakap takılmış. Şimdi torunları işletiyor kahveyi. İçeri de kitaplığı da var. Aslında mevsiminizdeyseniz kendi yapımları koruk suyu içmelisiniz.
Daha sonra kendine has dükkanların, kahvelerin ve lokantaların arasında gezerek akşamı ettik.
Son olarak tavsiye edilen bir çok lokantanın aksine sahilde, biraz ara sokaklarda bir balık lokantası bulup kendimize olan balıklardan ve mezelerden söyleyerek akşam yemeğimizi yedik. Müptela Balık hem keseye uygun hem lezzetli aklınızda bulunsun..
Ve bir haftasonu daha bitmek üzereydi. Otobüs saatimize az kalmıştı , biraz daha güzel deniz havasından faydalanalım deyip kıyıda ki çay bahçelerinden birine oturup yorgunluk kahvelerimizi içip hayallere daldık. İki gün boyunca bir çok şeyi yapmış, yaşamış haftasonuna belki de bir hafta içinde yapılacak etkinlikleri sığdırmıştık. Yaza doğru tekrar buralara gelmek üzere kendimize söz verdik..
Ayvalık'ı çok severim.Yazın çok kalabalık oluyor en güzel zamanda gitmişsiniz.
YanıtlaSilTatil beldelerinin kaderi yazın heryer tıka basa olur, bizim
Silbu kaçamağımız çok iyi geldi bize de, böyle olacağını
tahmin etmiyordum.
Oh! Sefan olsun Buket. İşten yeni geldim. Şifa niyetine diye yazını okuyup, fotoğraflarına göz gezdirdim. İçim açıldı. Başka ne diyebilirim:)
YanıtlaSilDu bi... Buldum! Gezmelerinin devamını dileyebilirim:)
Devam olsun! Sefan olsun:))
Şimdi sana yorum yazdım , insanın okuduğu blog yazıları hiç bitmesin
Silistiyor. Artık blog devri de kapanmaya başladı ama bir kaç
eski blog direniyoruz işte. gezi yazılarını yazmak çok zor geliyor bana.
her defasında eksik kalıyor bişiler. şu sıralar seyahaler
üst üste gelince iyice bunaldım aslında. devamlı seyahat yazmakta
istemiyorum
Harika bir haftasonu olmuş. Bu mevsimde oralar gerçekten muhteşem. Yazınız da çok ilham verici.
YanıtlaSilMutlu Pazarlar.