Milan Kundera şöyle bir yerde : '' Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz ".. Tek bir hayatımız var diyorum kendime bir taraftan. Buna rağmen boyun mu eğmeliyim sevmediğim durumlara. Öyle de bir çarkın içindeyim ki , işe git gel, işteki olumsuzluklar, boşa kürek çekmeler, içinde yaşadığım sokak, kasaba , kent, ülke. Özelden genele yayılan mutsuzluk.
Geçenlerde içimi mutlulukla dolduran, bana belki gerçekleştiremiyeceğim hayaller kurduran fotoğraflara rastladım. Bu Avrupa'da ki ıssız köylerdi. İşte gitmek, kalmak istediğim yerlerin kanlı canlı hallerine rastlamıştım. Mesela Gasadalur denen şu köye bakın..
Fraoe Adalarında bulunan bu köy tam 17 kişiden oluşuyor. Diğer köye bakalım bir de. Ben bayıldım.
Burası Gjógv..Toplam 49 kişi yaşıyor.
Fámjin Köyü : 108 kişi...
Burası da Elduvik. Köyün nüfusu 23. Herkes sıkılacağımı, üç günden sonra biteceğini söylüyor ama imkanım olsaydı herşeyimi brakır , burada yaşamaya giderdim. Artık emekli olmak istiyorum, iş güç koşturmaca, seçmediğim yüzlerin hayatıma girmesini istemiyorum. Ama bunlar koca bir hayal. Emeklilik uzun yıllar sonra. O gün geldiğinde ne olur bilemem. Dediğim gibi herşey uzak mı uzak bir hayal :(
Öyle 20-30-40 kişilik köylerde olmasa da en az bir 3000-5000-hadi güzel hatırın için 10000 kişilik kasabalarda yaşamayı isteyebilirdim ben de. ;) Az insanlı bir hayata geçmek iyi fikir gerçekten. Gerçi ben koca şehirde bile bunu beceriyorum bir bakıma, ama dediğin şeyi de çok iyi anlıyorum: ne olursa olsun, dışarı adımını attığın anda içinde yaşamasan da yaşanan çirkinliklere "maruz kalıyorsun". Ve bu çirkinliklerin de giderek arttığı bir toplumda, ülkede yaşıyoruz. İşimiz zor. Biraz daha sabredip Kaş'a ya da belki bir Yunan Adası'na kapağı atmak güzel bir hedef olabilir benim için şahsen. ;)
YanıtlaSilevet bu köyler imkansız. dediğin gibi küçük bir yer, herkesin birbirini tanıdığı, belki daha az
YanıtlaSilçirkinliklerin yaşadığı..kasabamız da küçük ama yine de gürültüsü, trafiği, istemediğin bir
sürü çirkinliği mevcut. hergün işe gidip gelme, zorunlu olduğun mecburluklar, hep
aynı işler, günler, aylar, kısır döngü. sırf 3-4 ayda bir bir kaç günlüğüne özgür olmak
için çektiğimiz bunca şey..
Faroe Adaları`nı biliyorum. Blogumda bir ara bahsetmiştim. Peer Ole`nin gittiği CISV kampıyla oradan 4 çocuk da buraya geldi. Ellerinde haritaları açıp bakmıştık nerden geldiklerine:)
YanıtlaSilBiliyorsun İzlanda`ya gittik bu yaz. Harika, enfes yerler. İnsanların hala güveni bitmemiş, herkes saygılı, birbirini tanıyor vs. Tanıştığımız biri Belçikalı ve ordan kalkıp yerleşmiş başkente. O kadar memnun ki! Trafik yok, gürültü yok, tertemiz bir hava, okulların eğitimi iyi, suç oranı nerdeyse sıfır vs.
Ordayken de düşündüm, yaşamak nasıl olur acaba diye. Yaşamı farklı şekillendirmek lazım. Hava, doğa büyük rol oynuyor. İnsanlar doğa ile birlikte yaşamayı öğrenmiş, bizim gibi iki yağmur yağdı diye kimse "yazı özledim yaaa!!!" diye yakınmıyor:) Aktif volkanların olduğu, sürekli deprem yaşandığı ve insanların buna da alıştığı bir yerden bahsediyorum. Kışın zor olur orası kesin. Mesela şu anda hava 15.30 gibi kararıyor, gün ışığı olan saatler son derece az.
Aslında önemli olan yer değil. İnsanın sadece tüketmek için çalışması ve farkına varmadan bu çarkın içine girmesi. Hep daha iyisi, daha güzeli, daha daha dahası için. Düşünürsek eğer insan çok az şeyle yaşayabilir, öncelikle kendi ekip biçebilir, karnını doyurabilir, gerekiyorsa takas yöntemiyle elinde olmayanlara ulaşabilir vs.
Uzun lafın kısası; ben böyle yerler gördükçe aklıma gelen tek soru şu oluyor: kim daha gerçek yaşıyor? Onlar mı biz mi? Cevap belli:)
İzlanda'ya bir arkadaşım gitmişti de aynı şeyleri anlatmıştı. Polis yok, suç yok,
Silsessiz, sakin yaşayan insanlar. Bu nasıl oluyor diye çok kafa patlatıyoruz eşimle. Avrupa
ya gidişlerimizde artık küçük kasabaları seçmek istiyoruz. orada geçen bir kaç gün
bile ömre bedel. doğa, sessizlik, keyifli insanlar, herşey çok güzel. Sıkıntım hızla geçen günleri hoyratça yaşamak. sanki böyle az insan, az iş , az modernlik olunca derdime
çare bulacakmışım gibi geliyor.
Bu sabah Yonca Tokbaş'ın yazısını okudum. Toplumsal durumumuzu anlatan duyarlı bir bireyin çığlığı olarak aldım o yazıyı. Altında öyle çirkin yorumlar vardı ki! Etrafımızdaki çoğu insan başkalarını mutsuz ederek, kalplerini kırarak ve kötülük yaparak mutlu oluyorlar. Ekrandaki saçma dizilerden ve ''yok artık!'' dedirten kötülüklerden zevk alıyorlar. Dün akşam eşimle aynı şeyi konuştuk.
YanıtlaSil''Lise biter, Selçuk buralardan gider!'' dedi. Hemen hesap yaptım. iyi ihtimalle beş senemiz daha var. Bu yaşımızda insanlardan bu kadar kaçmaya çalışmamız iyi bir şey değil; ama benim de ruhum bu kirliliği kaldırmıyor.
Gidesim var, hem de çook!
Yeşile, ağaca, suyun sesine, uzun yürüyüşlere, sabah içten verilen selamlara, kendi hayatını yaşamaya....
Ahhhh....
İşte demek istediğim de bu. ne kadar çok insan tanıyorsak o kadar derdimiz,
Silsıkıntımız oluyor. zaten iş hayatından doğru dürüst memnun olan yok. herkes bir bitse
emekli olsam diye bekliyor ama o zaman da bir çok şey elden gitmiş oluyor. biz en iyisi
hayallere devam :)
Bu uzak hayallerinin bir ortağı da benim!!! Daha basit yaşamak istiyorum, daha huzurlu.. Hayatımın daha az zorunluluklar içermesini istiyorum. Yapamadıkça da kendime kızıyorum:(
YanıtlaSilUmarım gün gelir devran döner hayallerimiz gerçek oluverir:)
ah hele sen nasıl koşturuyorsun tahmin edebiliyorum. hayal kurmakta güzel ama
Silinsan bir an önce olsun istiyor. siz yazlıkta biraz o günleri yakalıyorsunuz ama
geçici günler , hemen de bitiyordur. sinopta ilk öğretmenlik yıllarım geçti. hem küçük bir şehir hem de az insan tanıyordum. uzun uzun zamana sahiptim, uzun geceler, uzun günler.. meğer ne güzelmiş :) kıymetini şimdi anlıyorum. hayat koşturmacasından boğulduk mudur nedir. en azından tatile gitmem lazım benim :)
Fotograflar muhtesem, Alp'lerin eteklerinde bir yerler mi acaba, google'lamadim bilemiyorum ama Heidi'nin cizgi filmini izler gibi oldum baktikca 😘 Demek ki yalniz degilmisim sessiz sakin yerlerde yasama hayalleri kurarken, gerci ben emekliyim ve yilini buyuk bolumunu Bodrum-Gundogan koyunde yasiyorum ama bu fotograflardaki yerlerin ozlemini hala icimde yasiyorum. SIkIlirmiyim himmm sanirim sIkIlmam 😘 Umarim hayallerini gerceklestirebilme imkanlarin olur ileride Buketcim.. Ama yasadigin ani da en iyi sekilde yasamaya bak canim, sevgiler
YanıtlaSilbu köylerin hepsi Faroe Adalarındaymış. zaten fazla insanın yaşamadığı yerler. bunlar bizim için fazlaca ütopik ama çok güzeller. geçenlerde bu resimlere rastlayınca ahh keşke burada yaşasam dedim hemen. sonra da oturdum işte, birşeyler yazdım. gündoğanda ne güzel . bir çok kişinin hayali. komşu olsak :)
Silherşey bir hayal ile başlıyor...bizim köyümüz de 200 hane, herkes kendi halinde, bekleriz:)
YanıtlaSilgerçekten mi ??
Silne kadar şanslısınız!
Böyle fotoğrafları gördükçe oralara gidip görme isteğim daha da çoğalıyor. Sonra o evlerden birini seçip orada yaşadığımı hayal ediyorum. Ama en sonunda alıştığım bunca şeyi bırakıp öyle bir yerde yaşayabilir miyim diye düşünüyorum. Alışmak kolay tabii ki de keşkeler giriyor bu sefer. Öyle bir yerde doğmuş olsaydık memnun olur muyduk bilemiyorum. Bu hayatı çekip yorulduktan sonra dinlenmek için güzel yerler ama tüm hayat geçer mi bilemiyorum. Yine işin içine para girecek. Sıkıldıkça gez toz diye :) Hayat zor :)) Hayal kurmak bile zor. Düşünürken bir anda gerçekliğin içinde buluyor insan kendini.
YanıtlaSilBen evimi seçtim :) Fámjin köyünde, sahilin tam karşısındaki ev öbeğinde, açık mavi çatılı bir ev var. İşte orası.. Beklerim bir kahve içmeye :))
Bu arada, blog tasarımı için Sawako Kuronuma'nın bloğunda çekilişi hala devam ediyor. Bir şansını dene istersen. Linki burada http://koregunluklerim.blogspot.com.tr/2014/11/aradgm-blog-sen-misin.html
blog tasarımı için bakacağım ben de. biri el atsa bloguma bir değişiklik gelse :)
Silsevgili Buket,
YanıtlaSilhenüz 30 bile değilim ama ben de benzer bir yazı yazmıştım dün:) büyük şehir tüm katkı ve nimetlerinin yanı sıra, gerçekten yıpratıcı. 15 milyonluk şehir mi olur hem ya!! gerçi benim derdim kalabalıktan ziyade, doğadan kopmak ve koşturmak. yani isteğim, sdoğanın içinde ve sakin bir hayat sürmek...
ve dediğin gibi, bir yaşamımız var, neden istediğimiz gibi yaşamak bunca zor?!
senin yazını görmemişim hemen geliyorum!
SilBuketcim;
YanıtlaSilÇok güzel söylemişsin aslında. Her bir kısmına katılıyorum. Ben yıllardır uzağım memleketin keşmekeşinden, kalabalığından. Burası nitekim daha sakin, insanlar daha az bozulmuş, daha sessiz bir ortam. Ama ne kadar uzak da olsan, kafandaki sıkıntıları yanında götürürsen gittiğin yere pek fark etmiyor uzakta olmak. Ben hep gitmeyi seven biri oldum, ama şimdi bakıyorum da gitmek de bir yere varmak değil aslında. Tüm kafa karışıklığımla doğduğum yerde olmayı yeğlerim şimdi. Yine de sakin bir hayat gerçekten güzel. Bünyesi karmaşaya alışık insanlar olduğumuzdan o halleri de arıyoruz aslında. Yani ben tamamen her şeyin dışında kalmayı tercih etmiyorum artık, uzak durmak iyi ama istediğinde varabileceğin bir şeyler olmalı. O fotoğraftaki minicik sevimli köyler şu an benim için içinde bulunduğum hapishaneden farksız. Sadece bir süre katlanabilirim sanırım doğanın hatırına. Bilmiyorum şu an böyle izole yaşamlar içimi daraltıyor:):) Anlarsın sen söylemek istediğimi:) Öpüldün..
Dediklerinde haksız değilsin, ben de bu kadar çok insan içinde bunaldıkça böyle şeyler yazıyorum işte. belki yine tatili özledim. nereye gidersek gidelim , herşeyi ; mutluluk, sıkıntı, dert, tasa , huzursuzluk bizimle aslında. Kavafis boşuna mı demiş: '' Yeni bir ülke bulamazsın , başka bir deniz bulamazsın Bu şehir arkandan gelecektir..
Silsanki böyle yerlerde hayat daha yavaş akıp gidiyormuş gibi geliyor; hırslardan uzak,telaşsız... birçoğumuzun istediği ama gerçekleştiremediği :(
YanıtlaSilhep aynı şeylerden dertliyiz, benzer şeyleri hayal ediyoruz değil mi ..
SilKöyler çok güzel, özellikle ilki. Artık herkesin hayali bu sanırım...
YanıtlaSilHımm , şu mesele :)))
YanıtlaSilNe de güzel yaşanır buralarda! Yeşili yeter.
YanıtlaSil