Roland Barthles'i bilir misiniz? Önemli eserlerinden, kitaplarından bahsetmeyeceğim ama yeni alıp beni de üzen bir kitabını anlatacağım. Bu kitap Yas Günlüğü.. Annesi öldükten sonra hergün kısa kısa yasını, üzüntüsünü, kederini paylaştığı kitap..Her annenin kaybı gibi onunki de büyük bir keder. Yas demek istemiyor zaten acısına '' keder '' diyor.
'' Bir yanım umutsuzluk içinde bekliyor, aynı anda da bir başka yanım en önemsiz işleri kafaca düzene koymakiçin çırpınıyor. Bunu bir hastalık olarak hissediyorum .''
Ölüp gidenler arkasında duyulan çaresizlik, boğulma hissi , üzüntünün bir de bu kişi en yakınınsa nasıl şiddetli olabileceğini düşünüyorum. Bunun bile altından kalkamıyorum. Bunu yaşayanlara yardım edememe, üzüntüsüne ortak bile olamama durumu da var. Bu yüzden vefat sonrası başsağlığına bile gitmek gelmez içimden.
Barthles'in acısı çok yoğun. Gün gün yazıyor, aradan aylar geçsede acısında azalma olmuyor..Annesinin ölümü, günlüğü tutmaya başladığı 26 Ekim 1977'de ona şöyle yazdırır: 'Evliliğin ilk gecesi. Peki, ama yasın ilk gecesi?' Acının sayfaları böylece açılır.
Barthes'ın 'kadın bedenini tanımadınız siz; annemin bedenini tanıdım ben, o hastayken, sonra da ölüm döşeğinde' deyişi de aynı acının izdüşümü
Yolculuk bile yapmak istemez. Evini bırakır giderse hergün koyduğu çiçeği kim koyacak annesinin yatağına..Annesinin ölümünü izleyen süreçte her nereye gitse, hangi seyahate çıksa, keder ve yas Barthes'la beraber yürür.. Bütün hepsi acıyı peşinde sürüklediği coğrafyalardır. Acıyı yanında taşıdığı tüm bu seyahatlerine karşın, kendine hep 'Neden yolculuk yapmaya katlanamıyorum?' diye sorar; o artık kaybolmuş bir çocuk gibi evine dönmek isteyen bir adamdır.
.Proust okuyor daha çok.. Onunda ölüm , keder hakkında yazdıklarından medet umuyor :
'' Edebiyat şudur : Acı çekmeden , gerçeklerden soluk tıkanmasına uğramadan okuyamayacağım şeydir, Proust'un mektuplarında hastalıkla , cesaretle, annesinin ölümüyle , kederle, vb. ilgili olarak yazdığı her şeydir.''
Proust yalnızca kederi içinde mutlu olunabileceğini açıklar. ( Ama kendini suçlu hissetmektedir çünkü o annesi için , sağlıksızlığından ötürü , sıkıntı kaynağı olmuştur.) '' Eğer bu düşünce sürekli yüreğimi parçalamasydı, anılarda, ondan arta kalanlarda , yaşamış olduğumuz kusursuz düşünce, duygu birliğinde hiç bilmediğim bir hoşluk bulurdum ''
Geçen yılda çok sevdiğim bir yazarın, Susan Sontag, oğlunun onun ölümünden sonra yazdığı yas kitabını okumuş ve çok etkilenmiştim.
Sontag 17 yaşında Philip Rieff ile evlenmiş ve sadece sekiz yıl süren bu
evlilikte David doğmuştu. David ile olan ilişkileri ise değişikti, mesela ikili
aynı zamanda iş arkadaşıydı. David, Farrar, Straus and Giroux yayımevinde
annesinin editörlüğünü yapmıştı. O sabah, yani son teşhisi öğrenmek için doktoru
ziyarete gitmeden önce karşılaşmalarını şöyle anlatıyor David:
"Yine o zamanı
düşündüğümde, anneme sımsıkı sarılmış ya da elini tutmuş olmayı isterdim. Ama
ikimiz de birbirimize olan duygularımızı fiziksel yolla göstermezdik pek,
insanların kriz anlarında en beter yönlerini ortaya dökmelerine ilişkin aramızda
onca şey yazılmış ya da söylenmiş olmasına rağmen, en azından benim
deneyimlediğim kadarıyla, gerçekten hissettiğimizin sınır çizgisinin berisinde
kalanları göstermekle yetinirdik sadece. Annemle sözcükleri paylaşırdık ama,
duygu yüklü olsalar da bu sözcükler, o anda Konfederasyon doları ya da Sovyet
rublesi kadar değersiz kalırlardı. Diyeceğim, o sabah, ben kendi korkumu
hatırlamamakla birlikte, onunkini bütün canlılığıyla tasavvur etmeye çalıştığımı
hatırlıyorum."
Hastalığı öğrenmelerinden bir gün öncesinden başlayan aslında bir nevi David'in,
annesinin hastalığı için tuttuğu günlük olan kitap Sontag'ın ölümüne kadar devam
ediyor. Dokuz bölüm ve bir sonsözden oluşan kitapta Sontag'ın son teşhis
karşısındaki tavrı, arkadaşlarının onu yalnız bırakmamak için her daim evde
birilerinin bulunduğu anlatılıyor.
Yakın bir zamanda David, annesinin gençlik döneminde tuttuğu günlükleri
yayımlama kararı almıştı. O günlüklerde de Sontag, 1946'da daha 16 yaşındayken
de benzer düşüncelere sahipti:
"Her şeyi yapmaya çabalıyorum. Her yerde zevke
hazırlıklı olmalıyım ve onu bulmalıyım da çünkü o her yerde! ...Her şeyin önemi
var!"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cuma Gelmiş!
Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...
-
Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...
-
Hangimiz karışık duygular içinde şu hayatı sürdürmüyoruz ki? Gün içinde bile inişli çıkışlı ruh halleri, temelde ki m...
-
Güzel kasabamızdan merhaba! Geçen gün kasabamıza ait bu fotoğrafı görünce kaydettim sizlerle paylaş...
Anı-biyografi kısmına daha çok uğramam gerektiğini hatırlattın bana, ve güzel olmuş yazı, iyi geldi. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilbir etkim olduysa ne mutlu bana :)
SilAsla okuyamam. Hele ki zor günler geçirdiğim bu zamanda.
YanıtlaSilAh evet Füsun :(
Silsen nasılsın şu sıralar?
seni de ihmal ettim , sormadım durumunu..ama aklımdasın..
Cok duygulu bir pot olmus benim icin. Kendi yaslı gunlerim geldi aklima, gozlerim doldu. Kitaplari okuyamama sanirim aglamaktan...
YanıtlaSilDidem , hele bir de yakınlarını kaybetmiş
Silbiriysen her sayfa acı verir. aslında okumamak en iyisi. Yazar zaten acısını bir derece dindirsin diye yazmış..
Çok etkileyici buldum anlattıklarını, kitabı görmüştüm ama okumaya bu aralar cesaretim yok...
YanıtlaSilokumak çok zordu benim için. diğer taraftanda böyle acı vermesine rağmen ne diye okurum ki şunları.
Silsonra da etkisinden kurtulamıyorum.
Anlatılan acı bu kadar somut olunca insanın içine kurşun gibi işler. Kendisini düşünür ve bir gün başına gelirse aynı olay hissedecekleri ile yüzleşmek durumunda kalır.
YanıtlaSil