Theo Kalifaties ;
'' Ölümü günde üç kez düşünmelisiniz. Böylece mezarınızın çevresi güzel kokar . '' der.
Ölüm kadar kafaya takıp bunalıma girdiğim konulardan biriyle ilgili bir film yapmış Lars Von Trier.. Ne zamandır seyredecektim dün geceye kısmetmiş. Bir de üzerine bir söyleşi de izledim, değmeyin bunalımıma...
Camus geliyor diğer taraftan aklıma.. Camus'nün düşüncelerinin özünü bilirsiniz ; tek gerçek olan ölüm karşısında insan yaşamının anlamsızlığıdır. Yaşamın
anlamını bulmaya çalışan insan bilincinin sorularını yanıtsız bırakır. Buna
karşılık ölüm, hayattaki tek gerçeklik olarak ortaya çıkar. Mantıksal sonuç, bir
gün nasıl olsa yok olunacağına göre yaşamanın anlamsız olduğudur. Ancak Camus bu
noktada durur ve yaşamın tüm anlamsızlığına rağmen yaşanması gerektiğine karar
verir. İntihar bir çözüm değildir. Ve Camus, ölüm karşısında
umudu da kabul etmez; Tanrıyı yadsır. Yadsımasının temelinde ölüm ve
kötülük fikriyle Tanrı fikrinin bağdaşmaması vardır. Tanrı ve ölümden sonra
başka bir yaşam olmadığına ve intihar da bir çözüm teşkil etmediğine göre insan
yaşamaya devam etmelidir; ama nasıl? Bu noktada Yunan mitolojisinin trajik
kahramanı Sisyphos karşımıza çıkar. Sisyphe, Tanrıları aldatmış ve onlar
tarafından bir kayayı bir dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılmıştır. Kaya
dağın tepesine geldiğinde aşağı doğru yuvarlanır ve Sisyphos onu tekrar çıkarır.
Bu durum bu şekilde devam edip gidecektir. Camus, Sisyphe'yi absurde bir
kahraman olarak yorumlar. Ona göre Sisyphe'nin durumu hem trajiktir, hem de
durumunda metafizik bir mutluluk vardır. O, Tanrılara başkaldırmış ve yazgısını
(kayayı) sahiplenmiştir. Camus bundan dolayı mutlu bir Sisyphos hayal etmemiz
gerektiğini söyler.
Filmde de iki kardeş var. Justine ve Claire...Dünyaya çarpacak bir gezegenle yaşamın sona ermesinin bilincinde olmanın iki kardeş açısından etkisi.. Bana , zaten bu bilince çarpışma olmadan da sahip olan Camus' yü hatırlattı. Belki farklı biryerden baktım filme..
Dücane Cündioğlu’nun, film üzerine yaptığı bir programda verdiği bilgilere göre Melankoli, yüzyıllar boyunca kadınlara mahsus bir hastalık olarak kabul edilmiş. Melankoli, insan bedeninde bulunan dört sıvıdan biri olan kara safraya (Kara-Melan, Safra-Kholia) verilen isimdir demekte...Farklı bir yorum dinlemek isteyenlere önerilir..
Antichrist' i seyredin ilk önce derim. Antichrist Tarkovski'ye adanmıştı. .
Aralarında ki fark, Tarkovski insana inanır, güvenir ..Lars ise kötümserdir, umut beklersiniz ama bu film de olduğu gibi sizi hazin sonla başbaşa bırakır.
Filmin
başlarında yer alan en etkileyici sahnelerden biri de ablası Claire ile arasında
geçen tartışmanın akabinde Justine’nin tepkisidir. Justine kızgınlıkla hemen ayağa kalkar ve kütüphane
raflarında açılı halde duran sayfalarından Mondrian’ın neoplastisist
çizgileri ile Maleviç’in modern çağı ve
makinalaşmayı kutsayan Siyah Daire
(1913), Beyaz Kare (1915) vb.
suprematist resimlerinin göründüğü sanat kitaplarını kaldırarak, onların yerine,
hızlıca Yaşlı Bruegel’in Jäeger
im Schnee
(1565) ve Das
Schlaraffenland (1567), John Everett Millais’in The Woodsman’s Daughter (1851) ve Ophelia (1851-52), Caravaggio’nun ise
Davide
con la testa di Golia
(1610)
adlı resimlerinin bulunduğu kitapları koyar.
Belki seyredince fazla '' melankolik'' bulabilirsiniz ama gerçekten sizi sarsan bir film..Benim gibi buna yatkınsanız etkisi uzun sürüyor. Ya da ben bir Lars hayranıyım , bu yüzden...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cuma Gelmiş!
Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...
-
Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...
-
Hangimiz karışık duygular içinde şu hayatı sürdürmüyoruz ki? Gün içinde bile inişli çıkışlı ruh halleri, temelde ki m...
-
Güzel kasabamızdan merhaba! Geçen gün kasabamıza ait bu fotoğrafı görünce kaydettim sizlerle paylaş...
seviyorum di mi Lars Von Trier'i ? kesin seviyorum adını asla unutmayacağım yönetmenlerden ama say desen üç filmi gelmiyor şimdi aklıma,garip tuhaf,yaşlandım bennn :(
YanıtlaSilÖlüm ensemizde yaşam anlamsız falan,zaten dün gece yatmadan nedense gene yedinci mühür'ü izlemişim :) du bakalım bunu başka zamana izleriz artık :)teşekkürler Buket,yine her zaman ki gibi güzel yazmışsınız.
Levent, demek 7. mühür'ü seyrettin..Benim ilk yönetmenim Bergman zaten. Seyrettim tabi ki onu. hatta gelecek yazım bergmanla ilgili. sonra tarkovski ve Lars. görüyorsun işte tüm bunalım yönetmenlere ilgim..
Silbeğendiğine sevindim..
Yok Buketciğim ,tam 2 kez başladım ama bitiremedim ben Melankoli'yi. Taşıyamıyorum artık böyle felsefeler beni eziyor. Camus hayranı değilim üstelik hepimiz birer Sishypos 'uz bu yaşamda. Yük ağır ama o yükten zevk almazsan taşımak daha da ağırlaşıyor. Zaman zaman o kadar etkileniyorum ki dünyadan hele hele ülkemde olanlardan... Ben Nedim'i alayım artık;"Gülelim eğlenelim kam alalım dünyadan / Mai tesnim içelim çeşme-i nev peydadan" .Sevgiler canım ve iyi hafta sonları!
YanıtlaSilNedim'in şiiri süper..dediğin gibi ağır yükler var sırtımızda istesekte
Silistemesekte bunlar var. yaşamı yaşanmaya kılmakta elimizde..
izlemiştim ve beğenmiştim ben de...
YanıtlaSilbende lars hayraniyim:) yasayan en buyuk provokator
YanıtlaSilBen de başlayıp bayağı izleyip sonunu getiremeyenlerdenim oysaki melankoli ve bu türü severim, demek ki doğru zamanda izlemedim;)
YanıtlaSilbuketcim, çok severek izledim bu filmi.Görselleri harikaydı. Herkesin bunalım havasının bir şımarıklık değilde, beklenen sonu bilip, olamayacak gelecek için bir adım atmaları ve sonrası çok güzel bir kurguydu.... ben çok sevdim
YanıtlaSilFilm'i kaçırmayacağım! :)
YanıtlaSilhttp://kacikturuncu.blogspot.com
Sevgili buket, sonbahara girdik..e..artık havalar da yağmurlu ve kasvetli seyreder..tüm bunların üzerine bir de bu filmi izleyince.)elbette gözardı edilemez Lars Von Trier's filmi..kurgu ve farklı çekim teknikleri içinde görsel olarak da izlemeye değer bence..
YanıtlaSilDemek melankoli "yüzyıllar boyunca kadınlara mahsus bir hastalık olarak kabul edilmiş" öyle mi?
YanıtlaSilÇok merak ediyorum, Lars Von Trier'in nedir kadınlarla ilgili derdi?
Zaten filmlerini seyrettiğimde inceden bir koku almıştım da üstünde durmamıştım.
Du bakalım? Hazır aklıma gelmişken, sanal ansiklopedide azıcık araştırayım:)
brueghel de var bakıyorum.
YanıtlaSil:)
melancholia yazdım.
son 3 yılın en iyi ilk beş'ine soktum bir de.
:)
neydi beeee.
:)
Ben antichrist'dan da çok etkilenmiştim, sonrasında melancholia'dan da. Biri doğaya ve içgüdülerine teslim olmuş diğeri ise korkularına esir olmuş iki zıt kardeşin hikayesini karamsarlık çerçevesinde çok başarılı bir şekilde anlatmıştı.
YanıtlaSil