Yeni bir yılın ilk günleri..
2000 yılını hayal ettiğimde çocuktum, 80li 90lı yıllardı ve 2000 lafı bile öyle fantastik öyle uzak geliyordu ki. Aklımız almıyordu, yaşımı hesaplamaya çalışıyordum 26 olacaktım, milenyum çağında gencecik bir kadın hayali oldukça şaşkınlık yaratıyordu.
Ah dostlar, iki bin üzerinden 25 yıl geçti bile. Bu yaşım kendi gerçekliğime bile öyle uzak ki. Aklım hala almıyor bunca senenin geçip gitmesine. Umutlarımız var çok şükür, sağlıklıyız, aç ve açıkta değiliz daha ne olsun. Ama içim hep huzursuz ve tatminsiz. Neyse ki inancım imdada yetişiyor, bu dünya önemli olan değil diyor, sabret ve olması gereken gibi ol, ruh huzura erecek sonunda.
Yeni yılda şöyle kararlar alıyorum, kendime bir yol çizdim diyenlerden değilim. Zaten nasılsam ona devam ediyorum, keşke çoğu insan benim gibi olsa da dünya güzelleşir :)
aa belki çok evhamlı olmayı bırakmaya niyet edebilirim ama huylu huyundan vazgeçmiyor artık bununla yaşamaya da alıştım.
Dünyanın kötülüğü, çirkinliği bize artmış geliyor son zamanlarda, duyduklarımıza gördüklerimize inanamaz hale geldik. Ama bu hafta okuduğum kitapta Cahit Sıtkı şöyle yazmış;
'' Kimselere güvenemezsiniz, anneler Andromaque olmaktan hayli uzaklar, babalarda oğlu Yusuf'un üzerine titreyen Yakup'un muhabbeti yok, kardeşler Kabil'i aratacak kadar hain, evlatlar nankör, dostlar hep Brutus sülalesinden, sevgililer ablaları Leyla'ya hiç benzemiyorlar, asırlardır insanın insanda bulageldiği o canım teselli membası çoktan kurudu, herkes kendi başının çaresine düşmüş. Ve tabi hak gene kuvvette. ( La Fontaine'in kulakları çınlasın) mazlumun ahı gene gök kubbede bir akis bulamayarak çıktığı zayıf göğse siniyor,gene hiç bir ideolojiye itimat etmek mümkün değil.... ''
Hafta boyunca ziyaretler yapıldı, bol bol hediyeler geldi gitti. Çok seviyorum bu dönemi. Hem bir çok arkadaşımla görüşmüş oluyoruz, hem süprizler mutluluk veriyor, heyecanlı sımsıcak günler arka arkaya geliyor.
Çok sade, içimizi ısıtan, her insanın farklı bir hayat, aşk, sevgi anlayışı olduğunu gösteren bir film izledim. Sanırım daha önce de bu filmi izlemiştim, seyrettikçe hatırladım ama bırakmadım. Kadın gencecik, adam yaşlı ve çok sevdiği karısını kaybedeli üç yıl olmasına rağmen hatıralarıyla dolu. İkisini hayat kesiştiriyor. Aralarında ki yaş farkına rağmen bir dostluk başlıyor. Aralarında geçen şu konuşma beni çok düşündürdü;
'' Hayatı sevmeyi bıraktığımda kitaplarımı da okumayı bıraktım. '' diyor yaşlı adam. Sonra kız soruyor;
''Hayatı sevmeyi neden bıraktın? ''
''Hayatın kendisini sevmeyiz aslında. Mekânları, hayvanları, insanları, hatıraları, yemeği, edebiyatı, müziği seversin. Ve bazen içinde ne kadar sevgi varsa vermene ihtiyacı olan biriyle tanışırsın. Ve o kişiyi kaybedersen diğer her şey de duracak sanırsın. Ama her şey kaldığı yerden devam eder. Giraudoux der ki: ‘Etrafınızda bir sürü kişi olsa da sadece bir kişiyi özleyebilirsiniz.’ Bu insanlar fazlalık gibidirler. Görüşlerinizi gölgelerler, anlamsız bir kalabalıktırlar. Onlar… Onlar istenmeyen dikkat dağınıklığıdır. Sen de kendi başına unutmaya çalışırsın. Ama yalnızlık seni sadece bitirir…”
Filmin adı Mr. Morgan's Last Love.
Yine çok tatlı ve çok uzun-birkaç postluk kadar- postunu zevkle okudum Buket. Ben de uzun yazacağım hakkını vererek madem.
YanıtlaSilAkranız seninle ve ben de hep milenyumdaki yaşımı hayal etmiştim çocukken. Öyle uzak öyle uzaktı ki, dediğin gibi nasıl geldi ve üzerinden 25 yıl geçti inanılır gibi değil. Şükür bugünümüze ama vakit azcık yavaş aksa bundan sonra.
Sizin bu tatlı grubunuz, sofralarınız, hediyeleriniz ve dahi paketleri neşe veriyor bana da :) Bin yıl daha sağlıkla devam etsin inşallah..
Fİlmi merat ettim, bakacağım, o yazdığın cümleleri sahibinden dinlemek isterim. Yalnızlık Allah'a mahsus ama kimi zaman da şahane değil mi bir başınalık..
Sanal arkadaşlıkların gerçeğe dönmesine bayılıyorum. Çoook arkadaşım var böyle, hem blogdan hem instagramdan tanışıp, çok çok yakın olduğum dostlarım var ve çok kıymetliler. Seninle de görüşelim inşallah, telefonda niyet ettiğimiz gibi..
Kutlanacak hiçbir günü kaçırmak istemiyorum. Dini, milli, evrensel hiç farketmeden, hakkını vererek, özen göstererek kutlamak çok güzel. Kandillerde helva yapan, getiren pek yok İstanbul'da ama olsun, havası bile ayrı bugünlerin..
Duaya da çok amin, Rabbim her işimizi kolay kılsın..
Çok sevgiler, mutlu yıllar..
Bu yazılar hafta da bire dönüşünce yazılacak şeyler çoğalıyor. Biraz da onu bunu
Silçekerek abartıyorum belki de. Ama ayrıntıları, sade şeyleri de görmeyi, üzerinde
düşünmeyi, sonra da paylaşmayı seviyorum. Anlatacak hep bir şeylerim
vardır. Gençken ve çocukken çok suskundum aslında ama yaş aldıkça dile vuruyor galiba:)
Bir gün buluşup tanışacağımız arkadaşlardan birisin, yaza doğru olur bence. Hele bir de bu sene emekli olursam daha fazla vaktim olacak galiba. Bak o zaman
ben bile gelirim istanbula :)
Your photos are all so lovely and the gifts shown so beautifully wrapped. Looks like you are surrounded by very creative friends and sounds like you have had many special moments over the past week. Thank you for stopping by my little corner of the blog world. All the best.
YanıtlaSilThank you Tammy :)
SilÜç ayların gelmesi ayrı bir heyecan insanlar için. Önceden dediğin gibi lokmalar dökülürdü, helvalar yapılırdı. Şu an bunlar kalmadı, neden bilmiyorum insanlar diğer insanlardan kendini çekti bunu çok bariz bie şekilde gözlemleyebiliyorum.
YanıtlaSilSevgiler,
Evet çok azaldı bu tür ritüeller, buna da çok üzülüyorum. Çünkü
Silçocuklarımız bunları görmeden büyüyor. Her ne kadar ben dikkat etsem de
bunları diğer insanlar hiç önemsemiyor. Dediğin gibi ne komşuluk kaldı
ne akraba ilişkileri.
Yalnız sofra çok güzel duruyor :D O sofrada olmak isterdim şahsen :D
YanıtlaSilAma şu limonlu çaydan bir bardak alabilirim :D
1011 takipçiniz oldum 2025 herkes için güzel olsun :)
Hoşgeldiniz!
Silinstagram ve youtube' a da beklerim. Sofralarımız çok
keyiflidir, çok özeniyoruz arkadaşlarla. Bir bu eğlencemiz var ama
o da olsun :)