Mart yarısına gelmiş bulunuyoruz, nasıl bir döngü bu başım dönüyor. Hızına yetişemediğimiz bir çağda, yaşımızın artık sayılarca birikmesinden oluşan ağırlığıyla hıza tezat yaşıyoruz. Yine de günaydın dünya diyorum her sabah yola çıktığımda. Soğukta yürüyüş çok iyi geliyor, sabah serinliği de başka güzel. Ah şu minibüse koşturma işi olmasa diyorum, daha da zevkine varırdım mevsimin. Feridüddin Attar Kuşların Dili'nde ne güzel der ; ''Alem güneşle dolu, fakat gözler kör!''
Çevrede ki tüm olumsuzluklara rağmen güzeli görmeye, ruhumu sağlıklı tutmaya çalışıyorum. Bazen ortaya çıkan süprizler de ne iyi geliyor. Mesela bu hafta içinde instagramdan takipleştiğimiz ama tanışmadığım biri mesaj yazmış bana, yaşadığım kasabada olduğunu ve görüşmek istediğini söylemişti. Çok heyecanlandım, çünkü bir çok takip ettiğim insan gibi özel, kendine has bir insandı. Zamanında bizim burada yaşamışlar, emekli olunca doğdukları topraklara, köyüne dönmüş, hayata orada devam ediyorlardı. Aynı zaman da kitapları da olan bir yazardı. Tahmin edildiği gibi buluşmamızda hiç yabancılık çekilmedi, hoş bir sohbetle saatlerin nasıl geçtiğini anlamadık. Giderken bana kıymetli kitaplarını bırakmıştı. İki kitabını iki günde okudum. Çok güzel bir dili var; ince, kadınlara has duyarlılıkta.
Okulda ki çalışmalarımız hafta konularına uygun devam ediyor. Çocuklarla gezegenler pastası tasarladık, tohumlarımızı bahçeye ektik. Köyde hava daha soğuk, sobaları yakmaya devam ediyoruz. Soba üzeri mandalina, portakal koyarak çocukluğuma dönüyorum her seferinde. Çocukların hafızasına geleneksel resimleri kazıyorum bir taraftan.
Bir taraftan bahar dalları coştu her ağaçta. Yavaş yavaş salınıyorlar rüzgarda. Beyaz beyaz dökülmeye başladılar bile. Bir kaç haftaya yerlerini yeşil ,küçük yapraklara bırakacaklar.
İnstagramda @saglikcanavari sayfasında enterasan bilgiler okudum, onları paylaşmak isterim sizinle..
Dünyada en uzun ve sağlıklı yaşayan insanların olduğu bölgelere ‘Blue Zone’ denildiğini biliyor muydunuz?
Peki kim bu insanlar ve neden bu kadar uzun yaşıyorlar dersiniz?
1.Öncelikle mavi bölge olarak geçen yerler: Sardinia-İtalya, Okinawa-Japonya, Ikaria-Yunanistan, Nicoya- Costa Rica, San Bernardino- California.
Ufak tefek farklılıklar olsa da buradaki insanların yaşayışlarında birçok ortak nokta bulunmuş;
2.Düzenli günlük fiziksel aktivite, yürüyüş, bahçecilik, ev işi yapıyorlar. Yani hareket çok.
3.Yaşamlarının bir amacı var; Japonlar- Ikigai diyor, Nicoyanlar- plan de vida diyor. Amaç; yeni bir güne uyanınca o gün ne yapacağını bilmek ve planlamak demek. Bir amaç olması daha mutlu ve sağlıklı yapıyor hatta ömre 7 yıl katıyormuş.
4.Mavi zoneda stres atmak icin günlük bir aktivite var. Sardinyalılar happy hour yani arkadaşlarla şarap ve sohbet, Ikarialilar kısa öğleden sonra uykusu, San Bernardino’da toplu dua etmek kısa stres atma yöntemleri.
5.Diyet alışkanlikları; sebze ağırlıklı, baklagil tüketimi olan, tahıllı bir diyet. Et miktarı çok az ve genelde kutlamalarda, yanına sebze-yeşillik ile yeniliyor.
Balık tüketimleri ise fazla. Okinawalilar ‘hergün denizden cıkan bir yiyecek yemelisin’ dermiş🐟
6.Genel kanı; mide %80 doyunca yemeyi bırakmak. Bir de erken saatte akşam yemeği tüketimi yaygın.
Genel olarak mavi bölgelerde inek sütü ve ürünleri sınırlı. Yerine keçi ve koyun ürünleri tüketiyorlar.
Okinawa’da zerdeçal ve zencefil çok sık tüketiliyor.
7.Yemeklerini kendileri pişiriyorlar, restoranda sosyalleşmek için yiyorlar.
8.Alkol tüketimi sınırlı ve genelde sosyal ortamda sosyalleşme amaçlı.
9.Doğada, açık havada ve güneşte vakit geçirme süreleri uzun, D vitaminleri yüksek.
10. Özellikle Japonya’da yeşil çay içimi fazla, kahve tüketimi sınırlı.
11.Hareket etme fazla, çocuklar okula yürüyerek ya da bisikletle gidiyor. Klasik tuvalet şekilleri klozet değil, eski usül. Bu da bağırsak sağlıkları için iyi.
12.Aile ve arkadaşlık bağları güçlü.
13.Din veya spirituel yönleri güçlü. Bu sayede hayata bağlılıkları artıyor.
Arkadaşların doğum günleri oluyor, buluşmalar gerçekleşiyor, çaylar içiliyor, sohbetler yapılıyor. Ama sözler dönüyor dolaşıyor siyasete geliyor malum. Öyle sıkılıyor, öyle sıkılıyorum ki anlatamam. Dile getirdiğimde ülke kaderine tepkisiz kalmakla da çok suçlanıyorum. Kendini bir tarafta konumlandırmayanların kaderi bu galiba. Ya öyleci ya böyleci olmak istemiyorum, Tv de açıktı bu sırada, ev sahibinin seyrettiği bir dizi varmış 'göz ucuyla bakalım ' dediler. Mecburen baktım gece boyunca , Aile diye bir dizi başlamış. Meşhur oyuncularımızın (!) birbirlerine dakikalarca gözlerini dikip baktıkları sahnelerden, ergen kızların yarı çıplak akranlarını öğrenilmiş baştan çıkarma hareketlerinden, erkeklerin kabadayı hareketlerinden midem bulandı.
Ertesi gün Fatma Barbarosoğlu'nun okumadığım köşe yazılarını açtığımda benzer bir durumu anlattığını görüyorum. Yazar taksiye bindiğinde kendisine kötü muamele eden şoförü anlatıyor, eğer yerinde erkek müşteri olsaydı belki de bu durumda yumruk yumuğa kavga çıkardı diyordu. Sonra da şöyle devam ediyor;
''Takside bir erkek olsa sonu kavga ile biter dedim ya. Belki de şöyle olurdu, şoför ile yolcu derhal kafaları uyuşturur, siyaset haberlerinin izinde siyasete dalar, “Ne olacak bu memleketin hali!” diye başlar, ülkede neler yapılması gerektiğine dair projelerini ortaya döküp kafayı barıştırırlardı. Böylece kendi zekâlarını, donanımlarını karşılıklı olarak onaylar, kibir katsayılarını yükseltmiş olarak diğerlerini aşağılama performanslarına şevkle devam ederlerdi.
Oysa ben muhatap olduğum kişilerden asgari saygı, kamusal mesafe, işini layıkıyla yapacak donanım ve rızkını helalinden kazanacak titizlik bekliyorum. Kişilerin hangi partiye oy verdiği/vereceği ile zerre kadar ilgilenmiyorum. Ama “başkası/öteki” için yaptığı fedakârlıkları, “komşusu aç yatarken tok yatmama bilinci”ni, hayatını emek üzerinden kazananlarla ortaya koyduğu dayanışmayı, başkasının hürriyeti için kendi hayatına çekeceği sınırı, ekmeğe, suya, ağaca toprağa, börtü ve böceğe, yağmura ve rüzgâra verdiği kıymeti önemsiyorum. Uzanamadığı ciğer uzanılır mesafeye inince o ciğeri hiç kimseye düşürmeyecek bir oburluk ile mideye indirenlere hayret ve ibret ile bakıyor, başladığım yere bir kez daha ama bu defa ziyadesiyle kırılmış, incinmiş ve ümidini yitirmiş olarak geri dönüyorum. Dünya ikiye ayrılır: Kalbi olanlar ve kalbi olmayanlar, dolayısıyla bir şehri yaşanılır kılanlar ya da yaşanılmaz hale getirenler daima “burada”.
Yazının tümü burada
İşlemeli defterime not almıştım Atlıkarıncada Bir Tur Daha kitabını okurken. Tiziano Terzani kendini hasta eden modern dünyada ki yerini terk edip yaşamına anlam katmak, hastalığını şifa bulmak için Hindistan'a yolculuk yapmıştı. 700 Sayfalık kitapta bizlere de faydalı olacak yollar gösteriyor, çıkarımlarda bulunuyordu. ''Herkes kendi yöntemleri ile aramalı, kendi yürüyüşünü yapmalıdır zira aynı yerler ve olaylar, her ziyaretçiye göre farklı anlamlar barındırır.''
İnsan bir kez aramaya başlamasın ki -ne aradığını bilmeden onlarca yıl sürer- bu yolda farklı deneyimler, fırsatlar, ikiye üçe bölünen patikalarla karşılaşır. Bu süreçte seçimlerimizde ne kadar bağımsızız bilmiyorum. Kitabın en sonunda Terzani başına gelen bir kaç olayla hayatının nasıl değiştiğini hayretle anlatır.
Yaşarken farketmediğimiz bir çok şeyin aslında büyük lütuflar olduğunu belirtir ve şöyle der;
“İnsanın sağlıklıyken, bir bedeni olduğunun farkına bile varmaması ne kadar ilginç. Ve onun işlevlerini ne kadar da sıradan ve normal görürüz. Ama bedenin, bütün dikkatimizin odak noktası olması için hastalanıvermek yeterlidir.”
Blogumun bir çok yazısında umutlu ve neşeli olmanın gerektiğinden bahsederim. Hayatın acımasızlığı ve çaresizliğini azaltmanın çaresi sevgi, neşe, hayat enerjisi yaratma çabalarıdır. Terzani'nin dediklerine kulak verelim ;
''Yere uzan, zihnini meşgul eden her şeyi boşalt, kaslarını gevşet, bütün düğümleri çöz. Derin derin nefes al. Kendi nefesini dinle, onu kollarının, ellerinin, bacaklarının içinde izle; nefesinin nasıl temizlediğini, arındırdığını, sağlık yaydığını hisset. … gözünün iç köşesinde derin bir neşenin doğmasına izin ver. Yapmayı başaramadığın bir şey yüzünden boğazına takılıp kalan o yumruyu çöz. Yavaş yavaş yumuşat onu. Kimse seni anlamasa da mutlusun. Bütün enerjinle bedeninde yer tutmuş ama bedenine ait olmayan her şeyi salıverecek olan sensin; haydi, haydi."
Cumanız hayırlı olsun, Terzaninin kitabını kütüphaneye sipariş vereceğim. Naifi de merak ettim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim!
SilKütüphanelere olmayan kitapları sipariş verebiliyor muyuz? Ben bir çok aradığımı bulamıyorum, mecburen almak zorunda kalıyorum. .
KOHA sistemine üye iseniz o kitap başka kütüphanelerde varsa getirtebiliyorlar. Bu yönde getirteceğim başka kütüphaneden. Ayrıca KOHA sistemine alınmasını istediğiniz kitapları da talep edebiliyorsunuz uygun görürlerse satın alabiliyorlar. Yanılmıyorsam senede bir defa 400-500 kitap alabiliyorlar şansın varsa alınabilir.
SilSevgiler,
Bloğunuz beni mutlu ediyor nedense:)
YanıtlaSilçok teşekkür ederim
SilMerhabalar.
YanıtlaSilHayırlı cumalar dilerim. Cumanın hayrı, bereketi, mağfireti, sağlık ve sıhhati üzerinize olsun.
Bir insanın yaşadığı yerden haz alması ve mutlu olması için, etrafındaki kötüleri, kötülükleri değil de iyileri ve iyilikleri görebilmesi için halet-i ruhiyesinin de iyi olması gerekiyor. Aksi halde, etrafında hep iyilikler ve iyiler pervane gibi uçuşsa ne yazar!..
İnsanın sadık ve ahde vefalı tek dostu varmış, o da yüreği. O mübarek de dayanabildiği kadar, ayağını dirediği kadar sana dostluk edebiliyor...
Selam ve saygılarımla.
Ne güzel şeyler yazdınız, çok teşekkür ederim.
SilSelam kitap önerisini not aldım. Sağlıkla ilgili uzun yaşayanların öğütleri de zihnimin bir yerinde bir kısmını uyguluyor uygulamadıklarımı not alıyorum. Doğanın içinde değilim ama doğayı seviyorum. Yaşarken fark edemediğimiz bir çok şey evet sade olmak kendi bedenimize iyi bakmak, zihnimizi meşgul etmek, değiştiremediklerimiz bazı şeyler için mutsuz olmamak. Galiba liste uzar gider. Öğütlerle dolu güzel bir yazı. Unutmayıp uygulamak gerek. Sevgiyle kalın.
YanıtlaSilBen de doktorun listesinde bazı şeyleri bildiğim yaptığım öneriler olduğunu gördüm. Bazılarını da hiç bilmiyordum, ilginç geldiğinden paylaşmak istedim.
SilErlend Loe candır, kuzeyli yazarları seven biri olarak çıkmış bütün kitaplarını okudum. Okumadıysan eğer Kadının Fendi'nin filmi de var, internette bulursun:)
YanıtlaSilKadının Fendi'yi evet biliyorum yani duymuştum ama izlemedim, hemen sıcağı sıcağına izleyeyim.
SilŞimdi baktım ama bir çok film çıkıyor, link gönderir misin?
SilFilmleri sinemada izliyorum, link bilgim yok ancak Türkçe seslendirmeli buldum bir tane, gelişmiş izlenme koruması açık olarak izleniyor. Bir dene istersen...
Silhttps://jetfilmizle.stream/kadin-gibi-gecti-turkce-dublaj-izle.html
Tamam çok teşekkürler!
Silcoğrafya kaderdir, diyor İbn-İ Haldun. Seçim önü her sohbetin siyasete evrilmesi kaçınılmaz. Dünyanın hengamesi çok bir mahallesinde oturuyoruz ve iktidarda kimin olduğu çok önemli. sıradan insanların gündelik yaşantısına kadar yansıyor malesef. Keşke böyle olmasa. Keşke sadece kendi önümüzdeki pencereyi görüyorken, büyük resme vakıf değilken daha az ahkam kessek. o da yok bizde. :)) neyse az kaldı. ya herro ya merro artık :) kitap önerileri çok güzel. aklımda kalsın. hem Fatma Hanım ödev verdi malum. onlarla beraber bunları da not aldım :) sevgiler.
YanıtlaSilDediğin gibi olsun bitsin de hayırlısıyla. Ama coğrafyanın da ülke kaderinde yeri çok önemli. Bizimki de malum..
Sil