7 Mart 2022 Pazartesi

Yazma Güdüsü

                       Okuma ve yazmayı sevme doğuştan gelen, zamanla çoğalan ve gelişen, hiç bir zaman dinmeyen bir istek ya da özellik. Evimizde bana model oluşturacak biri yoktu okumayı sevmemde. İlkokuldan itibaren ne bulduysam okudum, genelde fazla da bulamıyordum. Sınıf kitaplığını oluşturan camlı dolapta ki bir kaç sıra olan kitapları  tekrar tekrar baştan okuyordum. Ne kadar istesem de babam yalnızca bir kitap ( Gülten Dayıoğlu ) hediye etmişti çocukluk yıllarımda. Akranlarımla mahallede oynarken bazen yerde bir gazete vb. parçası bulup elime alıp okuduğumu hatırlıyorum. Öyle bir tutkuydu işte bu. Yoksa hangi çocuk oyunu bırakır ve böyle bir şey yapar? Okuma güdüsü kuvvetli şekilde vardı içimde, bunu doyurmak hala mümkün olmadı. 

                      Yazmayı çok sevmedim, sadece günlük tuttum bazı dönemler. Yazmanın da aynı okuma aşkı gibi içten gelen, gerçekleşmediği sürece insanı rahatsız eden bir şey olduğuna inanıyorum. Tove Dıtlevsen'in Çocukluk ve Gençlik kitaplarını bitirdim dün. Yazarı merak ederek araştırdım internette. Yaşam öyküsünü okuduğumda yalnızlık ve sevgisizlik ile büyüyen yazarı ilk olarak fiziken merak ettim. Gençlik ve orta yaşlı hallerine baktım uzun uzun. Nedense çok üzüldüm, çünkü 4 çocuğu olmasına, her fotoğrafında gülümsemesine rağmen çocukluğunda yerleşen acının tüm ömrü boyunca sürdüğünü düşündüm. Çünkü sonunda psikolojik hastalıklardan, bağımlılıktan kurtulamamış ve intiharı seçmişti.

                    


                                                          Foto buradan  

                            İlginçtir ki acısını, sevgisizliğini, yaralarını saran sadece yazma eylemi olmuş. Şiir yazmak.. Kuvvetli bir güdü olarak çocukken başlamış ve hayatına şekil vermiş. 

                         Yazma dürtüsü böylesine kötü bir aile ortamında nasıl filizlenir eğer bu güdü olmasaydı? Şiir yazmanın kadın işi olmadığını söyleyen babayla bir kız olarak tek derdinin zengin bir koca bulmak olması gerektiğini savunan anneye rağmen içinde yazma eylemi günden güne çoğalan Tove Ditlevsen. Olumsuz hayat şartlarına rağmen bu isteği hiç sönmemiş. İnsan bir şeyi çok istedi mi dünyada ki yollar ona açılıyor. 18 yaşında karşılaştığı bir erkeğe öylesine sorduğu '' Sence şiirleri mi yayınlayabileceğim mi? '' ile bir editörün adresini vermesiyle bu yola giriyor, dünyada en sevdiği şeyi yapıyor böylece.

                           Yazmak ve okumak arzusu bir insana verilen en büyük lütuf bence. Beni etkileyen hayatıyla Tove Ditlevsenin arkadaşıyla gittiği orta yaşlı , yalnız yaşayan Bay Krogh'nun evinde ki kitapları gördüğü zaman ki duygularını çok iyi anlıyorum. Bu mutluluğu ancak bilen bilir. 

                         Yazma işi aynı zamanda sancılıdır. Belki de içinde bulunduğu olumsuz şartlar onu besledi. Gün geçtikçe çoğalan yazma duygusunu bir türlü yola sokamayan Tove Ditlevsen'in iyi yazabilmesini  çok sevdiğim yazar Thomas Bernhard 'ın şu sözünde bulurum ;

'' Galiba hayatında herkes bir yerlerden bir tekme ama okkalı bir tekme yemeli.''

                    Erken yaşlarda hayattan yediği tekmelerle bu güdüsünün peşinde oldu yıllarca. Ama bir çok bu güdüye sahip olanlar gibi o da mutsuz oldu.

        







9 yorum:

  1. Bu çocukluğun ne sevinci bitiyor ne hüznü. Kocaman olsan da bitmiyor. Bazı insanlar bunu kabullenip, dile dökebiliyorlar. Sanırım şair de onlardan biriymiş. Sevdim. Acıları olan insanları hep sevmişimdir zaten.

    Bir de merak ettim, ne yazmış diye. Sadece şunu biliyorum, diğerlerini de merak ettim:
    Dünyada iki erkek var
    Her zaman karşıma çıkan
    Biri sevdiğim adam
    Ötekisi beni seven

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne güzel araştırmışsın hangi şiirlerini yazmış diye. Ben de bakmıştım şiirlerine ama fazla dilimize çevrilmemiş. Asıl 18 yaşında onu meşhur eden ölü çocuk şiiri çok başarılı.
      Herkesin bir şekilde takılıp kaldığı bir dönem bu çocukluk. Tove ditlevsen için ailesi olduğu halde sert anne ve tüm gün uyuyan , etkisiz bir baba ile farklı bir şekilde şekillenmiş bu çocukluk yılları. Bence herkesin bir dabe yemiş
      hali var ebevenlerden. şimdi bile onca eksik tarafımızla kalkmış çocuk yapıyoruz. ( Ben de katıldım bu furyaya :) aslında ne çılgınca.

      Sil
  2. Selam yazma kursunda Mehmet Eroğlu insanın hayatı da acı varsa iyi yazar demişti. Acının ilacı bir yerde yazmak. Peki acı olmadan da yazılmaz mı diye düşünmekteyim. Anlattığınız yazarın acı dolu. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence acı ve zorluklar hep bir şeyler yaratmasına neden olmuş insanın. aynı bir eli yağda bir eli balda ki çocuklarımızın çok da başarılı olmadıkları gibi. çoğunluk
      acı ve sıkıntıyla yoğrulmuş.

      Sil
  3. Okumak evet. Senin gibi ben de hep okumaya çalıştım. Kütüphaneden alabildiğim kadar kitap alırdım. Ev için gazet almışsam yolda yürürken okumaya başlardım. Ama yazma yeteneğim hiç olmadı. Yazabilen insanları çok özel bulmuşumdur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah işte benzeriz. sonrasında para kazandıkça büyük bir açlıkla
      kitap aldım hala da devam ediyorum.

      Sil
  4. Bu güdü bile yeterli olamamış onu hayatta tutmaya :( Ne kadar yaralı bir ruh. Ölü çocuk şiirini bulup podcastte seslendirmeyi planlıyorum. Teşekkürler canım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap da dörtlük olarak var sana yazarım. Ama sadece bu kadar mı
      bilmiyorum. Türkçeye çevrilen şiirleri az galiba. otobiyografik kitap serisi üç tane aslında ama 2 tanesi çevrilmiş.

      Sil
  5. ilginç geldi hem senin okuma hem de yazma üzerine anlattıkların sırf bu sebepten yazara bakacacğım, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...