Jim Jarmusch karakterileri sıradan hayatın sıradan karakterleridir. Son filmi Paterson'u izlediğim gece aynı şeyi romanlarında yapan yazarları düşündüm. Böylesine basit ve rutin hayatları anlatıp ciğerimizi sızlatan kaç kişi var ki. Paterson kasabasında yaşayan benzer adlı otobüs şöförü Paterson kendi yaşamımızda ki zavallıllığı gösteriyor. Her gün aynı saatler de kalkıp aynı şeyleri yaptığı iş hayatı, kendine göre seçtiği siyah-beyaz yaşam stiliyle daha renkli olan sevgilisiyle olan rutin aşk hayatını görüyoruz günlere böldüğü filmde. Onu yaşama tutunduran, diğer şöförlerden ayıran yine sanat aşkı. Elinde ki deftere her gün şiirler yazıyor. Filmde ki sevgilisi olan kıza sinir oluyorum tüm film boyunca. Bu kadar mı iyimserlik olur, bu kadar mı elindekiyle yetinir insan. Tüm gün evin içinde kalıp böylesine yaratıcı ve mutlu olamazdım herhalde. Jarmusch yalnız karakterler yaratmada usta. Bu kızın Paterson'u hayata bağlama çabalarını meleksi yetkelerle yapması sinirimi bozuyor tüm film boyunca. Acaba bir ben mi bunu hissettim ?
Daha yaşlanmadan ve başıma kötü olaylar , kayıplar gelmeden böylesine hüzün dolu olmamı açıklayamıyorum. Sonumuz bankta karşılaştığımız teyze gibi olacaksa bunca çaba neden? Niye böylesine kötümserlik içindeyim? Okuduğum kitaplarda bunu yazan yazarlarla karşılaşınca bu konuda tek olmadığını anlamak insana biraz teselli veriyor belki de. Bir hafta önce bitirdiğim Nazan Bekiroğlu kitabı Cümle Kapısı'nda bu duygulara rastladım. Şöyle diyor yazar :
''Her şeyden vaz mı geçmişim? Kasvet mi sirayet etmiş içimin her yerine. Şimdi ben, ömrümün zula ustura ağzı, bıçak sırtı yerinde. Yazı, çizi, bilim, düşünce. Ne yapsam yetmiyormuş. Ne hissetsem daha ilerisi ölüm , diyormuşum da ileri geçemiyormuşum.''
Eksiklik duygusu hep bizle. Paterson'un yalnız karakteri neler açtı başıma..
merhaba...
YanıtlaSilblogunu yeni keşfettim ve cok mutlu oldum..
blog listende ismimi görmek beni cok mutlu etti:)
teşekkür ederim...
sevdiklerim hep yanı başımda :)
Silhoşgeldiniz..