Şu sıralar eski Türk yazarların kitaplarını okuyorum.
Vah Ahmet Mithat Efendi'nin yazdığı bir roman. Daha tam bitmedi. Kitabın başında Ahmet Mithat Efendi'nin hayatı anlatılıyordu. Yazılanları okuduktan sonra kızıma DA anlattım. Amacım biraz ders vermekti tabi ki :) Çocuklarımızı her türlü olanağımızı seferber ederek büyütmeye çalışıyoruz. Bir çok uyaran ve imkan onlar için önlerine seriliyor ama bunca yıllık öğretmen olarak - kolay değil elimden 300 çocuk geçti- diyebilirim ki en önemli etken , kişinin karakteri. İnsanın doğuştan getirdiği bir öz var ve bu hayatını belirliyor çoğu kez.

Neyse asıl anlatmak istediğim Ahmet Mithat Efendi kimdir, nasıl yazar olmuştur. Öyküsü tabi ki anne ve babasıyla başlıyor. Annesi Nefise Hanım Kuzey Kafkasya da Hüseyin Ağa ile evlidir. Bu sırada Ruslar onların yaşadığı köyü kuşatmıştır. Hüseyin Ağa bu köydeki en önemli direnişçilerdendir. Köy rusların eline geçmek üzeredir. Bunun üzerine Hüseyin Ağa karısını kahyası Süleymana emanet ederek onları göçmen kafilesi ile İstanbula gönderir. Daha sonra ondan haber alınamaz. Büyük ihtimal şehit düşmüştür. Kafile İstanbul'da Tophane Kumbaracı Yokuşunda küçük bir eve yerleşir. Kahya evin alt katında Nefise Hanımda üst katta oturur. Çok zor şartlarda hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Zaman ilerledikçe Hüseyin Ağa'dan ses çıkmaması nedeniyle mahalle birleşir ve ikisini nikahlar. Bu zorlama nikah zamanla rayına oturur. Nihayet 1832 yılında Halime Şerife , 1834 yılında İsmet, 1840' ta Hafize ve 1844 yılında Ahmet dünyaya gelir.
İşte Ahmet Mithat Efendi'nin doğumuna kadar geçen yıllar bunlar. Ahmet oldukça yaramaz biz çocuktur. Mahalleli onun yaramazlıklarından usanmıştır. Babası en sonunda baskıya dayanamayarak onu Mısır Çarşısında bir aktara çırak olarak verir. Burada akşamalara kadar çalışır ve daha çok dayak yer. O sırada yavaş yavaş aktarlığı da öğrenir . Hatta kendisi bile bitkisel karışımlar yapar. Kısa süre de ünü de yayılır bu konuda. Paşalar, vezirler bile bu dükkana gelir. Ama Ahmet Mithat Efendi'nin asıl içinde bir aşk belirir. Bu etrafta birşeyler okuyan insanları gördükçe oluşan okuma aşkıdır. O da okuma yazma öğrenmek ister ama okula gönderen yoktur. Dükkanının yanında bulunan Hacı İbrahim adındaki ihtiyardan kendisine okuma yazma öğretmesini ister. Dede sevinerek kabul eder ama ustası buna izin vermez. O da bundan vazgeçmeyerek geceleri evine giderek öğrenir. Bu kadar işin arasında çocuk yaşında bir deri bir kemik kalsa da okumayı 6 ayda öğrenmiştir. Diğer yandan da yabancı bir dil öğrenme çabalarına girer. Galata'da bir Frenkten sabah akşam dükkanını süpürmenin karşılığında Fransızca dersi almaya başlar.
Daha sonraki yıllar babası vefat edecek o da sübyan mektebine gidecektir. Yavaş yavaş eğitimi ilerleyecek ve birçok olay yaşayacaktır. Amacım tüm hayatını anlatmak değil. Gerisi de bir o kadar ilginç. Ama asıl önemli olan bir çocuğun içinde bir cevher, ilgi, istek varsa onun zamanla yolunu bulup ortaya çıkacağıdır. Bazen düşünüyorum , bir ebeveyn olarak bu kadar
çok çırpınıyoruz ama kendimizi yıpratmaktan başka bir işe yarayacak mı bu ?